Cüneyd-i Bağdadi (r.a)

Cüneyd Bağdadi Her fırka tarafından sevilirdi. İmam olduğu hususunda herkes ittifak etmişti. Tarikattaki sözleri hüccetti, herkesce övülmüştü. Hiç bir kimse, zahir ve batın itibariyle sünnete aykırı bir hal ve hareketini tesbit edememiş ve körler hariç kendisine itiraz edebilen çıkmamıştır.

Tasavvuf ehli tarafından örnek alınmıştır.
Küçüklüğünden itibaren derd-zede, heveskar, edebli, firasetli, düşünceli ve acaib bir şekilde keskin anlayışlı idi.

Bir gün mektepten eve dönünce, pederini ağlar bir halde görüp;
– Ne oldu ? diye sordu.
– Bu gün zekat malından bir miktar dayına, yani Seri’ye götürdüm ama kabul etmedi. Ağlıyorum, çünkü uğrunda bir ömür harcadığım şu üç beş kuruş, Hakk dostlarından hiç bir dosta layık değil!
Cüneyd ;
– Bu parayı ver bana, ona götüreyim, o bunu benden alır , deyip parayı aldı, yola revan oldu. Dayısının kapısını dövdü, içeriden biri;
– Kim o!. diye seslendi.
– Ben Cüneyd, diye cevap verince kapıyı açmadılar.
Cüneyd;
– Şu altın kırıntılarını al, dedi.
Seri;
– Almam mümkün değil!
– Sana bu fazileti ve babama o adaleti veren Allah hakkı için bunu al!.
– Ey Cüneyd! Bendeki fazilet ne? Babandaki adalet ne?
– Allah’ın sana verdiği fazilet ve lütuf fakirlik, babama verdiği adalet de onu dünya ile meşgul etmiş olmasıdır. Sen bunu kabul de etsen, red de etsen, o istese de istemese de zekat malı mutlaka hak sahibine ulaşacaktır.
Cüneyd’in bu sözü Seri’nin hoşuna gitti ve;
– Çocuk! Bu zekatı kabul etmeden önce seni kabul ettim, deyip kapıyı açtı, altını aldı ve o vakitten itibaren Cüneyd’e gönlünde ayrı bir yer verdi..
Cüneyd yedi yaşında iken Seri onu alıp Hacc’a götürdü. Mescid-i Haram ‘da dörtyüz pir arasında şükür meselesi hakkında konuşuluyor, şükrün ne olduğunu şerh ve izah için herkes bir şey söylüyor ve neticede dörtyüz görüş ortaya atılıyordu. Seri Cüneyd ‘e;
– Bu konuda sende bir şey söyle , dedi. Cüneyd;
– Şükür, Ulu ve yüce Allah’ın sana verdiği nimete istinaden ona asi olmaman ve nimetini günah için sermaye yapmamandır, dedi. Cüneyd bunu söyler söylemez, dörtyüz pir’in her biri;
– Ey sıddıkların göz nuru! Aferin maksadı çok güzel ifade ettin , dediler ve bu meselenin bundan daha güzel tarif edilemeyeceği hususunda ittifak ettiler. Nihayet Seri;
– Ey oğlan! Korkarım ki senin Hak’tan nasibin lisandan ibaret olacak dedi. Cüneyd diyor ki: Seri’nin bana söylemiş olduğu bu söze baktım (ve ağladım) durdum. Sonra şeyh;
– Bu Hikmet sana nereden geliyor ? dedi. Ben de;
– Meclislerinde bulunmaktan , karşılığını verdim..
Naklederler ki bir kere hastalanmış ve;
– Ya Allah! Bana şifa ver, demiş, ama tam o sırada hafiften şöyle bir ses duymuştu;
– Ey Cüneyd! Kulla Mevlası arasında ne gezersin? Aradan çık ve sana ne emredilmişse onunla meşgul ol! Mübtela kıldıkları şeye de sabret! İrade ile işi ne?
Naklederler ki bir gün hasta bir dervişi ziyarete gitmişti. Derviş sızlanıp duruyordu. Cüneyd ; ” Kimden sızlanıyorsun ?” diye sorunca derviş sustu. Cüneyd bu sefer;
– Şimdi kimle sabrediyorsun , (kendinle mi, Rabbınla mı) diye sordu. Derviş feryat edip dedi ki;
– Ne sızlanmaya takat var! Ne de sabretmeye kuvvet var!
Naklederler ki, bir kere Cüneyd ‘in ayağı ağrıdığından fatiha okuyup ağrıyan yere üflemiş, ama bu esnada hafiften bir ses duymuştu;
– Hak kelamını nefsin için harcamaktan haya etmiyor musun?..

Check Also

Ladikli Ahmet Ağa

Gayb; göz önünde olmayan; alamet ve emmare ile bilinemeyen, hakkında delil bulunmayan, gizli olan manalarının ...