İnsan-ı Kamil – 56. Bölüm (Fikir)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

 

Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


55. BÖLÜM

F İ K İ R

Burası, önce anlatılan meleklerden sonra kalan meleklerin makamıdır..
Amma, Resulullah S.A. efendimizden..


FİKİR:  Enfüs karanlıklarında parlayan nur;
Özlü kalb, hidayet yolunu onunla bulur..

Ama vardır onun zülüfleri nice nice;
Sayıda: Düşen yağmur, çöl kumu misâl olur..

Asılları da var peşinde giderse yiğit;
Hata yollarına, onu sapmaktan hep korur..

Bu asılların nice çeşidi var ki özü;
İkidir, sinip kalmayan onu hemen bulur..

Biri akıl ki, aklın bir kısmı muztar olup;
Enfüsteki kesbî tecrübe ile yol bulur..

Nakildir diğeri, odur yiğitin imanı;
Ama gaybe.. onun nuru sonsuz parlar durur..

Akıl, nakil FİKİR aslı dirayet ehlince;
Yapmayan bunları kıyas, zulmette boğulur..

Gelince akıl erbabında asıl olana;
Bir nazardır ki, baş aklın hükmünde yol bulur..

İmanın aslını almazlar, sonra değildir;
Onlara göre, sabah güneşi gibi parlak durur..

Yanıldılar, bu yüzden atıp onları gitti:
Doğruluğun özü ve her iş ki enfes olur..

 

Allah-u Taâlâ sana, doğru işte başarı ihsan eylesin..

Ve.. sana, hikmeti, fasl-ı hitabı talim buyursun..

Bilesin ki..

FİKİR yollu incelikler, gayb anahtarlarının tekidir..

O gayb ki: Hakikatini ancak Allah-u Taâlâ bilir..

Gayblerin anahatları iki çeşittir..

a)  Hakka nisbet edilen çeşit..
b)  Halka nisbet edilen çeşit..

Hakka nisbet edilen çeşit: İsimlerin ve sıfatların hakikatidir..

Halka nisbet edilen çeşit ise: Zattan gelen ferd cevherin terkibini
bilmekten ibarettir..

Burada insanın zatını kasd ediyorum..

O insanın zatı ki: Yüzleri ile, Rahmanın yüzlerine mukabil durmaktadır..

İşte FİKİR: O yüzlerden biridir.. Bunda şüphe yoktur..

İşbu manada FİKİR: Gayb anahtarlarından bir anahtar olmaktadır..

Amma o bir nurdur..

Nerede o parlak nur ki: Bu gayb anahtarını almaya delâlet edebilsin?..

Bu manada: Yerin ve semaların yaratılışını düşün.. Onların kendisini değil..

Amma FİKİR yolu ile..


Burada anlatılanlar öyle işaretlerdir ki: Manaları incelik taşır..

Ve.. bu manalar, anlatılan işaretlerin gizli noktalarına saklanmıştır..

İnsan FİKİR suretleri yolundan  yükselmeye başlar; anlatılan işin
seması haddine varırsa.. ruhanî suretleri, bu hisler âlemine getirir..

Ve.. Hiç bir ölçüye tabi olmadan, gizli işleri çıkarır..

Semalara yükselir gider.. Oradaki meleklerle ayrı ayrı dillerle konuşur..


Semalara yükselme işi iki çeşittir..

BİRİNCİSİ:

Rahman suret üzerine yükselme olur..

Bir kimse.. bu müstakim yoldan yükselir; giderse..FİKİR noktasından
büyük merkezine varır.

Onun kıvamlı hattında cevelân eder..Saklı tecelliye ulaşır;
zafer bulur..

Bu tecellinin adı: Saklı duran incidir.. Ama:

–  “Gizli kitapta..”   ( 56/78 )

Öyle bir kitap ki:

–  “Pek temiz olanlardan başkası ona el süremez..”  ( 56/79 )

Bu bir isimdir ki: Kâf ile nun arasına sığdırıldı..

O ismin müsemması ise:

   “Onun emri bir şeyi dilediği zaman:

–  Ol..

Demektir..

O dem olur..”  ( 36/82 )

Bu inceliğe yükselten miracın merdiveni: Şeriatın sırrıdır; bir de hakikat..

 

İKİNCİSİ:

Bu, al büyüdür ki, hayal ve tasvir gücüne yerleştirilmiştir..

Batıl ve yalan perdesi altında hakta gizlenmiştir..

Burası hüsran miracıdır.. Şeytan sıratıdır..

Hizlan seviyesine kadar götürür..

Bunu şu âyetteki mana ile anlatabiliriz:

–  “..  bir serap gibidir ki, susamış onu su sanır.. Oraya vardığı zaman
bir şey bulamaz..”   ( 24/39 )

Nur ateş olur.. Karargâh ölüm saçar..

Ancak.. bütün bunlara rağmen; Allah elinden tutar; teyid ettiği latifeye çıkarırsa..
bu manada makamdan ikinci bir miraca çıkar..

Allah’ı yanında bulur..

İşte o zaman : Hakkın karargâhını bilir..

Ve.. sadakat makamında; batıl yoldan ayırd eden hali anlar..


HâsılıBir kimse gidişini anlatılan yola uydurursa.. ilâhî hükmün emrine girerse ..
hesabını kendisi tamamlamış olur..

Amma, bu durumunu ihmal ederse.. bu ihmal kararı üzerinde kalır giderse..
tabiat elbisesi üzerine ateşini körüklemiş olur.. 
Dolayısı ile, helâke gider..

Sonra.. o ateşin dumanı âlâ ruhunun burnuna kadar gider..
Dolayısı ile, onu  da öldürür..

Bundan sonra, artık: Hidayet yolunu bulamaz..

Bundan sonra, artık: Ümm’ül – kitab’ın manasını anlayamaz..

Bundan sonra: bütün telakkisi cemal manalarındandır..
Ya da: Kemâl çeşidi işlerdendir.. Bu aldıkları ile, dalâlette zay olur gider..

Bu hal içinde;  her nekadar muhal olan şeyler onda zuhur bulur ise de..
yine: Hakka dönmesi imkânsızdır..

Bunların durumu, şu âyet-i kerime ile anlatılır:

–  “O kimseler ki:  Çalışmaları dünya hayatında iken gitmiştir..
Ama onlar, halâ iyi iş yaptıklarını sanırlar..”  ( 18/104 )

Bir zamanlar ben, bu denizin ummanında boğulacaktım..
Sonsuz tehlikeli derinliğinde dalmıştım..

Bu hal, bana bir samâğ âlemi esnasında geldi..
Ben, o gün bir topluluğa katılmıştım..

Yeri: Zebid şehri idi..

Yıl: Yedi yüz yetmiş dokuz idi..

Bu semağ topluluğu, Kardeşimiz şeyh Ârif Şehabeddin Ahmed Ridad’ın
evinde olmuştu..

Şeyhimiz, üstaz-ı dünya, kâmil kutup, Muhakkık Fazıl, Ebü’l-Maruf Şerafettin
İsmail b. İbrahim Cebertî de; o gün, o semağ meclisinde hazır bulunuyordu..

O halimde ben; en yüksek sesle bağırdım:

–  Allahım helâke götüren ilimden sana sığınırım.. Ya seyyidî bana yetiş yetiş..

Bu semağ meclisinde Hazret-i Şeyh tam bir ittila ile beni gözetiyordu..
Amma işi tam bilen birinin gözetmesi gibi gözetiyordu..

Ve.. Allah-u Taâlâ onun bereketi ile, beni kavim miraca getirdi..
O kavim mirac ki: Tam sırat-ı mustakimdir.. Allah’ın yoludur..

Ve.. Allah’ın yolu şu âyetle anlatılır:

–  “Allah’ın yolu odur ki; semadakiler ve yerdekiler onun içindir..

Ayık olunuz.. Bütün işler Allah’a varır..”  ( 42/53 )


Anlatılan iki mirac arasında bir incelik vardır..

İnceliği nisbetinde; bir büyüklüğe bir şerefe sahiptir..

Burada onları anlatmaya kalksak; ya da, irfan duygusu yokluğundan
dönüp gelenin halini anlatsak, denizde boğulup giden ve nuru ateşine nakşolan
evliyanın halini şerhe kalksak, çok çok açılmamız lâzım gelir..

Şerhin sayısı çoğalır.. Kalemin yazısı uzar..

Kasdımız kısadan anlatmaktır.. Ne bahsi uzatıp gitmek, ne de
çok çok anlatmak istiyoruz..

 

Biz, yine yolunda olduğumuz bahse dönelim..

Yani: FİKİR bahsine..

Bilesin ki..

Allah-u Taâlâ, Resulullah’a S.A. nisbet edilen FİKR’İ Hadi, Reşid isminin
nurundan yarattı..

Ve ona, Mübdi, Muid ismi ile tecelli eyledi..

Bundan sonra: Bais, Şehid ile ona nazar eyledi..

FİKİR, anlatılan güzel isimlerin sırlarını özünde toplayıp anlatılan
yüce sıfatların libası ile âlem içinde zuhura başlayınca:

Allah-u Taâlâ, Resulullah’ın S.A. FİKR’inden; yer ve semavat
 meleklerinin ruhlarını yarattı..

Ve.. onları: Âla ve esfellere vekil olarak gönderdi..

O demden beri, âlemler onlar tarafından korunur.. Bu meleklerin mülâhazası
sürdükçe de korunma devam edecektir..

Amma malum ecel geldiği, kesin verilen emrin günü geldiği zaman..
Allah-u Taâlâ bu meleklerin ruhlarını kabzeder..

Bu kabız sonunda, onları gayb âlemine nakleder..

İşte o zaman: İşler birbirine girer..

Semavat, içindekilerle birlikte yere düşer..

İş âhirete döner..

Tıpkı: Zâhirî lafızların manalara yöneldiği gibi..

Bu işaretleri anla.. Bu ibarelerdeki sırrı çöz..

Bunları yap; ve.. gizli sırların hazzını al.. Mevhum sırları örten
 perdeleri kaldır..


Anlatılan sırlara muttali olur; bu nurların aydınlığında yürümeye başlarsan..
hallerini yazılan ibarelerin altında sakla..

Bu işaretlerin mührü altında koru..

Amma ifşa etme.. Çünkü: Sırrı ifşa ihanettir..

Her kim sırrı ifşa ederse.. emanet sevabına nail olmaktan mahrum kalır..
Melâike-i kirama katılmasına ramak kalmış iken, avam mertebesine döner..


İşbu sırrı ifşa, hiçbir işe yaramaz.. Duyanın ancak dalâletini artırır..
Muhatabı illet eder; kayda bağlar..

Allah.. Hak söyler..

Bu yolla hidayeti nasib eden Allah’tır..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...