İnsan-ı Kamil – 55. Bölüm (Himmet)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki; 

Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


55. BÖLÜM

H İ M M E T

Burası Mikâil’in a.s. makamıdır..

Amma, Resulullah S.A. efendimizden..

Yüce tepelerde mukaddes küheylânımız var;
Onunla çıkarız, yüce makamlardır oralar..

Ad oldu ona: Âriflerin Bürakı, yüceye;
Hakikat canibine ruh onun üstünde çıkar..

Sürmeli iki göz ki: Hak’tan ziya var onlara;
Biri büyülüdür, sonra.. kalanı kudret çakar..

İki kanadı vardır, biri saadete uçar;
Kalan kanadı, uzaktaki şekavete açar..

Şaşılmasın, gördüklerinin her birinde nice;
Zorluk dahi olsa, en güzel sanatla karşılar..

Gözleri de o kadar dikkatli bakar ki onun;
İlk bastığı yer, gözünün gördüğü yere uzar..

Dikkatli ol, anla bak: Nurdur o, Allah’tan gelen;
Ama insan için: HİMMET ismi özünden saklar..

Allah-u Taâlâ, sana da başarı ihsan eylesin..
Bize de başarı ihsan eylesin..

Sana delil olsun bu yolda hidayeti nasib eylesin..

Bilesin ki..

Allah-u Taâlâ’nın, insana bıraktığı en aziz şey: HİMMET olmuştur.

Bu durum, şöyle anlatılır:

–  Allah-u Taâlâ, nurları yarattıktan sonra, hepsini önünde durdurdu..

Baktı ki: Her biri kendi nefsiyle meşgul..

Amma gördü ki: HİMMET Allah ile meşgul..

İşte o zaman, HİMMET için şöyle buyurdu:

–  İzzetim, celâlim Hakkı için, seni: Nurların en yükseği kılacağım..

Senden hazzını ancak: Halkımın eşrafı ve ebrarı alacaktır..

Ve.. halktan bana vüsul yolu ile gelmek dileyen:
Ancak bana varması için vereceğin desturla gelecektir..

Sen müridlerin miracısın.. Âriflerin bürakısın..Vuslat ehlinin
müsabaka meydanısın..

Müsabaka kazananların kazanması seninledir..

İltihak ehlinin bir zümreye iltihakı da seninle olacaktır..

Tahkik ehlinin tenzih makamına varması da, sende olacaktır..


Bundan sonra Yüce Allah, HİMMET üzerine: Karib, yani:
Yakın ismi ile tecelli etti..

Ve.. ona: Sariül – Mücib, yani: Çabuk icabet eden ismi ile baktı..

Adı geçen tecelli ile: HİMMET, kalblere uzak olan her şeyi yakınlaştırma
istidadını kazandı..

Adı geçen nazar sayesinde ise: istenen şeyin ele tez geleceğini ifade etti..

İşte.. anlatılan mana icabı olarak: HİMMET bir şeyi niyetine alıp
ayağı üzerine kalkınca; niyetine uyana kavuşur..

Onun işe kalkışı iki şekildedir:

a)  Hale bağlı bir durumdur..

Bunun açık manası şudur: Niyette tayin edilen şeyin olacağına
kesin bir yakin sahibi olmak..

b)  Fiile bağlı bir durumdur..

Bunun da açık manası şudur: HİMMET sahibinin duruşları ve hareketleri,
tüm olarak HİMMET edip niyetine aldığı şeye uygun olmalıdır..

Durumu anlatıldığı gibi olmayana:

–  HİMMET sahibi..

Denmez..  O:  Yalancı emellerin sahibidir.. Yutucu temenniler peşindedir..

Bir ülke arayan gibidir; ama mezbeleden ayrılmaz..

Hali böyle olan bir kimse; aradığını bulabilir mi?.. Sevgilisine kavuşabilir mi?..

Durumu anlatıldığı gibi olan kimse: Kaleme, mürekkebe sahip değildir..
Yazı usulünü de bilmez..

Böylesi, nice mektup yazmayı ister?.. Hem niçin ister?..

Bu misaldeki mürekkep: HİMMET kasdının bir şeye yönelmesidir..

Bu misaldeki kalem: Arzu edilen şeyin olacağına yakîn hâsıl olmasıdır..

Yazı usulünü bilmek: Niyete alınan iş için, güzel amellere girmektir..

O kimse : Anlatılan vasfa sahip değildir;  HİMMET nedir bilmez..

Çünkü: HİMMET namına onda bir şey yoktur..

Sonra..  HİMMET nedir; hiç bir haberi yoktur..

Amma.. fiilleri taleb ettiği şeye uygun olan, bu anlatılana benzemez..

Özellikle HİMMET babında, ciddi bir çaba harcayana:  Arzu edilen şey,
en çabuk yoldan gelir..

HİMMET üzerine,  bir hikaye vardır.. Şöyle ki:

Bir derviş, şeyhinin şu sözünü işitir:

Bir kimse, herhangi bir şeyi niyetine alır; ciddi bir yoldan çalışırsa..
aradığını bulur..

Bunu duyan derviş der ki:

–  Allah adına yemin ederim ki, Padişahın kızına talib olacağım..
Her hal-ü kârda ona kavuşacağım..

Böyle der ve padişaha gider.. Kızını ister..

Padişah, gönül ehli, irfan sahibi, akıllı bir kimse olduğundan
dervişi küçük düşürmek istemez..

–  Sen o kızın dengi değilsin..

Demek de istemez..

Şöyle söyler:

–  Bilesin ki, kızımın mihri bir cevher olup, onun adı: Behraman’dır..
Kisra’nın veya Nuşirevan’ın hazinesinde bulunur..

Derviş sorar:

–  Ey benim efendim, bu cevherin menbaı neresidir?..

Padişah anlatır:

– Onun menbaı Seylan denizidir.. Onu bulup bize getirirsen.. kızımızın
 nişanı olur..  Bu nişandan sonra nikâh da, senin için mümkün olur..

Bundan sonra, derviş o denizin yolunu tutar.. gider..

Kabı ile denizin suyunu alıp karaya boşaltma işine koyulur..

Ne yer, ne içer.. Gece gündüz bu işe devam eder..

Onun  bu içten çalışması balıkların içine korku düşürür..

Denizin suyu bitecek, karada kalacaklar, diye.. Allaha şikayet ederler..

Bunun üzerine, Allah-u Taâlâ o denize müekkel meleğe emreder:

–  O adama git.. Ne istediğini sor.. Arzusunu yerine getir..

Melek gider..  O dervişe arzusunu sorar..

Derviş durumunu anlatınca, melek denize:

–  Sözü edildiği cinsten nekadar cevher varsa..sahile çıkar..

Emrini verir..

Bundan sonra..  sahil o cevherlerle ve diğer incilerle dolar..

Derviş de, onlardan alabildiği kadar alıp padişaha götürür..

Ve.. padişahın kızını nikâhla alır..

Ey kardeşim, HİMMET neler yapıyor, bak..

Hikâyede anlatılan işi, olmaz bir şey sanma.. şaşılacak bir iş gibi de görme..

Gerçekten biz, öyle şeylere şahid olduk ki..

Hatta, kendi içimizde öyle şeyler oldu ki.. Hem anlatılanlardan
daha fazla; hem de sayıya gelmeyecek kadar çok..

Allah’ı sözüme şahid tutuyorum..

Sana yemin etmezdim; ama inkâr raddesine gelmeyesin diye,
 yemin ediyorum..

İnkâra düşmenden kalben hidayet merdiveninden ayrılmandan,
sırlar basamağından kaymandan korktuğum için yemin ediyorum..

Çünkü: Hannas şeytan kalblerde dolanmaya başladığı, vesvese libasını
onlara giydirdiği zaman:

Onu ümitsizlik sahralarında dolaştırır.. Şüphe zulmetlerine sokar..
Sonunda yakîn nurundan mahrum bırakır..

Sonra..  Bilesin ki.

Allah sana başarı ihsan eylesin..

HİMMET kadehi, boş iken; atılan her muhalif taş onu kırar..

Ve.. içinde, özüne uymayan her şeyi de akıtır..

Ama o: Tam manası ile dolduğu, bu doluşta son haddine vardığı zaman..
kasırgalar dahi onu yerinden oynatamaz..

Demir tokmaklar ve korkunç âletler de onu kıramaz..

Özlü bir azme sahib olan, anlayışında isabet bulunan kimse..
bu HİMMET işine başladığı, bu denizin derinliğine daldığı zaman,
ona ait yolların sarplığına bakmaz..

Ve.. oralarda çıkacak tehlikelere aldırış etmez..

Sebebine gelince: Karşılaşacağı her zorluk, göreceği her tehlike
şeytanın bir dürtüşüdür..

Bununla o kimseyi: Sultanın huzuruna varmaktan alıkoyar..

Durum anlatıldığı gibi olunca:

Bu yola giren, o gibi şeylere  iltifat etmemeli.. Girdiği yolda
eline girecek hâsılata, ya da elinden çıkan şeylere aldırış etmemeli..

Bu, âfetleri çok olan bir yoldur.. Korkunç kesicileri vardır..
Engellerle doludur..

Bu yolun belirtileri karanlık içinde karanlıktır..

Orada yıkıntıların bakiyesi bile kalmamıştır..

Geceleri ise.. uzun mu uzundur..

Ancak, durum ne olursa olsun.. doğru yol budur..

Ve.. bunu bırakıp ayrılanlar ise.. elim bir azaba uğrarlar..

Bu, mana, şu âyetle ne güzel dile gelir:

–  “Bu güzel hale ancak sabredenler ererler.. Ve buna ancak:
Büyük bir zevke sahip olanlar kavuşurlar..”( 41/25 )


Sonra..

Burada da, sana Allah-u Taâlâ’dan başarılar dilerim..

Bilesin ki..

HİMMET, ilk durağında, en değerli müşahede makamında; ancak
Cenab-ı ilâhî’ye tutunmuştur..

Çünkü HİMMET: O gizli kitabın bir nüshasıdır..

Ve.. o, gizli saklı sırrın anahtarıdır..

Durumu anlatıldığı gibi olduğundan, Cenab-ı ilâhî’den başkasına
iltifat etmez.. Onun gayri bir şeye karşı şevki de yoktur..

Sebebine gelince: Herşey aslına döner..

Ve.. hurma çekirdeği ekildiği zaman, ancak hurma ağacı olarak
meydana çıkar..

Sonra..

Kâinatta herhangi bir şeye tutunan kimsenin tutunması:
HİMMET, değildir.. Onun adı: Hem’dir..

Bu sözün daha açık ifadesi şöyledir:

HİMMET, özünde yüksek makamdadır.. Aşağılarla onun
 bir bağlantısı yoktur..

O, ancak celâl ve ikram sahibi yüce zata bağlıdır..

Haliyle: Hem, böyle değildir.. Bu, kalbin herhangi bir şeye meylidir..
İster uzak olsun; isterse yakın..


İbarelerin işaret ettiği manayı anladıysan.. İşaret yollu anlatılanlara
 karşı irfan sahibi olduysan..

Bilesin ki:

HİMMET, mekânı yüksek, şanı  büyük olsa dahi, kendisi ile olana perdedir..
Onu bırakmadıkça yükseklere çıkamaz..

Asıl seyyid odur ki: HİMMET sırlarını bilmeden, onun meyvesini derip tatmadan..
onu aşıp gider..

Çünkü; HİMMET: Kesicidir engeldir.. Yani:

–  Onun engel oluşu, mahsulüne kanıp durandır.. Vuslattan önce,
onun meyvelerine kıyanı da kesicidir..

Demek istiyorum..

Bu manadaki sözden kasdım şu demektir:

–  Yol, ancak ona doğru olur..Gidiş ancak onun üzerinedir..
Amma, onun yanında, onun katında bir makam yoktur.

Ondan geçmek gerek.. Onun mecazını da kesmek icab eder..

Çünkü: Hakikat, onun ötesindedir.. Tarikat, onun fezasındadır..

Zira: HİMMET kavramlıdır.. Haddi ve hududu vardır..

Allah-u Taâlâ ise.. kavramlı olmaktan, haddi ve hududu olmaktan
 yana münezzehtir..


Hâsılı: Resulullah S.A. efendimiz Ümm’ül – Kitab olunca..
Onun dışında kalana mana söz olur..

Eğer öz sahibi bir kimse isen.. anlatılan manayı anlamaya bak..

Ve Allah-u Taâlâ bütün âlemi ondan yarattı..

Resulullah’tan S.A. her incelik bu kâinat hakikatlerinden
bir hakikatın temelidir.. aslıdır..

Ve.. O bütünü ile, Rahman cümlesinin zuhur yeridir..

Allah-u Taâlâ onun HİMMET nurundan ruhu yarattı..
Öyle bir ruh ki, onun alanı, Resulullah’ın S.A. rahmet alanı kadardır..

Ve.. bu ruhu bir melek kıldı..

Kabiliyet ve istidatların takdir yerlerini de, onun dönüp durduğu bir felek kıldı..

Sonra o ruhu: Her hak sahibinin hakkını vermesi..
Her rızka muhtaç olana rızkını ulaştırması için vekil eyledi..

Çünkü ruh: Muhammedî incelikten ibaret olup hadiyet hakikatından
yaratılmıştır..


Vekil müvekkil makamını doldurunca..her hak sahibinin hakkını vermekte
 adalet üzere olur..

Ölçtüğüne de âdil davranır; biçtiğine de..

Çünkü: Yüce makamdan gelen güzel hitapla, bu ruhun adı:

–  M i k â i l..

Olmuştur..

Ezelden ebede kadar, onun hali budur.

O: Nereye ne takdir edilmişse.. o yerleri kavramıştır.. Sayı sayı bilir..

Yardıma hak kazanan herkese yardım eder..


Allah-u Taâlâ, Mikâil’i beşinci felekin yukarısında fazilet minberine
 oturtmuştur..

Adalet terazisini – kıstası – ona vermiştir.. Keza, ölçüler kanununu da
 vermiştir..

Burada minber: Karşılıklı fayizdir..

Burada kıstas: Kabiliyetlerin, istidatların hak ettiği şeylerdir..

 

Bu ibarelerle işaret edilen remizleri düşün..

İşaretlerin hazinelerinde duran manaları çıkar..

Böyle yaparsan, hikmet hazzını bulursun.. Hitabı ayırd etme
 kabiliyetine  erersin..

Allah..  Hak söyler..

Doğruya hidayeti nasib eden odur..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...