Beyin & Mekân İlişkisi !

Bu arada hemen ZEMZEM SUYU`ndaki sırra işaret edelim.icerik_ah

Zemzem suyu Kâbe`nin altında bulunan, bir tür jeneratör gibi yayın yapan bu pozitif radyasyon kaynağından geçerek kuyuda toplanmaktadır.

Hemen hatırlayın yakın tarihteki «Çernobil nükleer santralındaki» kazâ dolayısı ile yayılan menfi radyasyonu ve bunun suları nasıl zehirlediğini. Siz bu sulardaki zehirlenmeyi asla fark edemezsiniz, ama bu sular sizi öyle bir zehirler ki hiç de anlayamazsınız!.. Ve sular yıllar yılı da radyasyonunu kaybetmez!.. Olayın önemini bilen batıdaki paniğin sebebi de budur.

İşte bunun tam zıddı bir biçimde, ZEMZEM suyu da Kâbe`nin altındaki pozitif radyasyon kaynağının içinden geçmekte ve bu suyu içenlerde sayısız faydalar oluşturmaktadır. Bunu oraya gidip de o sudan içenler, abdest alanlar fark ederler.

Gene Kâbe-i şerîf altındaki bu radyasyonun beyinlere yüklediği güç dolayısı ile, tavaf sırasında kabiliyetli beyin sahiplerinde çeşitli olağanüstü yaşamlar gerçekleşmektedir.

Peki Kâbe böylesine muazzam enerji merkezi, ya da bir diğer ifade ile «nûr menbâı»dır da; Hacc niçin Arafat`ta olmaktadır?.. Hac niçin Arafat`tır?.. Arafat`taki olay nedir?..

Kâbe-i Muazzama`nın altında bulunan son derece güçlü müsbet radyasyon kanalının bir uzantısı da Arafat tepesinin altında ikinci bir düğüm meydana getirmektedir, demiştik az evvel.

İşte Arafat tepesi ve civarında toplanan yüzbinlere, milyonlarca insan, yerden aldıkları son derece güçlü radyasyon ile beyinlerinden tek bir mânâda yayın yapmaktadırlar. «Vakfe» denen olay, insanların bu tek manâ üzere toplu «yönlendirilmiş dalga» yayınına yönelişleridir.

«ALLAHIM BİZİ AFFET!..»

Yüz binlerle, milyonlarca insan beyni; sanki laser ışını gibi, tek bir dalga boyundan yayın yapmakta ve bu dalga boyundan oluşan dev bir manyetik bulut tüm Arafat Bölgesini kaplamaktadır!..

Şimdi hemen hatırlamaya çalışın.

Üzerine herhangi bir film çekilmiş video bandını, çalışırken video cihazının üzerinde unutursanız ne olur?.. Video cihazının yaydığı manyetik alan bandın üzerindeki kaydı siler!.. İsterseniz siz buna görünmeyen eller bandı siler de diyebilirsiniz!..

Evet. İşte misâl yollu anlatmaya çalıştığım gibi.

Siz orada «ALLAHIM GEÇMİŞ GÜNAHLARIMDAN DOLAYI BENİ AFFET» dediğiniz anda hem bu tür bir dalga oluşturmuşsunuzdur. Hem de beyninizi bu mânâdaki dalgalara açmışsınızdır!.. Ve açılan bu kanaldan, o güçlü manyetik alan bir anda beyninizi etkiler ve o ana kadar ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından kaydedilmiş tüm yazımlar siliniverir!..

Ve siz anadan doğmuşcasına günâhsız olarak. O ana kadar ruhunuza yüklenmiş olan tüm negatif yüklerde arınmış olarak Arafat`dan dönersiniz.

Rasûlullah salla`llâhu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

Arafat`tan dönüp de, acaba benim günâhlarım afvoldu mu, diyen kişi en büyük günâhkârdır!..

Çünkü olay böylesine kesin bir olaydır!..

Allâh, günâhlarından arındırmayı murad ettiği kuluna nasibeder oraya gitmeyi; ve orada da böyle bir sistem içinde arınmayı bahşeder!..

Evet, Hac olayında birinci önemli husus tüm geçmiş günâhlarından arınma. peki bu kadar mı HAC`da olup bitenler?..

«HACCI MEBRURUN KARŞILIĞI ANCAK CENNETTİR»

Günâhlarınız afvoldu!.. Tüm negatif yükünüz sıfırlandı!..

Ama yeniden kazanmanız çok kolay!.. Hem de eskisinden bile daha fazlasını!..

Ve yaptığınız bazı fiiller üzere dünyanızı değişmek suretiyle, ebedî olarak cehennemde kalanlardan bile olabilmeniz, «hacıya gitmenize» rağmen mümkün.

Ama birinci yön olan «afvolma işlemi» ile birlikte bir de «İkinci yönü» gerçekleştirebilmiş iseniz. «HACCI MEBRÛR»a ulaşmış iseniz. Yani orada yapmış olduğunuz çalışmalar ile; beyninizde, orada elde edilen yüksek değerdeki enerji potansiyeli ile, bazı yeni bölümler devreye girmiş ise. Bu takdirde, sizde öyle bir idrak açılması oluşur ki. Siz artık yaşam doğrultunuzu, rotanızı tamamıyla bildirilmiş bulunan ölüm ötesi değerler ve gerçekler istikâmetine düzeltirsiniz!..

Böylece artık sizde, dünyevî değerlere tamah etmek yüzünden, ölüm ötesi yaşam değerlerini terk etmek hali oluşmaz!.. Tamamıyla «uhrevî» yani ölü mötesi gerçeklerin gerektirdiği bir biçimde hayat sürmeye başlarsınız. Hırs, tamah, hased, kin, dedikodu, aldatma, dünyevî menfaatler için insanları istismar etme gibi sayısız negatif yük getirici, sizi günâha sokucu hallerden kaçınırsınız.

Ve…

«HaccI MEBRÛR» karşılığı olarak cennet ile mükâfatlanırsınız!.. Bu arada çokça sorulan bir sualin sevabını da verelim.

Hacca gidip geldikten sonra bir çok insanın çok olumlu çalışmalar içinde olmasına karşılık, önemsenmeyecek bir çoğunlukta da mâalesef yanlış davranışlar; hatta gitmeden öncekinden çok daha beter fiiller görülebiliyor!.. Bunun sebebi nedir?..

Az önce de değindiğimiz gibi, Kâbe`nin altında bulunan yüksek güçteki pozitif radyasyon, beyinlerde çok yüksek ölçüde bir çalışma temposu meydana getirmektedir.

Kişi, hac sırasında tüm negatif yüklerinden tümüyle arınmasına karşılık, beynin genel açılım düzeyi istikâmetinde ise neredeyse bire yüzbin oranında güç yüklenimi alır. Bu alınan güç ise beyni genel açılımı istikâmetinde çok daha güçlü bir çalışma ortamına iter.

İşte, işin püf noktası buraya dayanmaktadır. Kişinin beyni şayed tamamiyle dünyevî değerler, bedenî istekler yönünde güçlü bir açılımla programlanmışsa, orada almış olduğu güçlü tesirler de bu istekleri büsbütün arttıracak ve neticede bu kişi hacdan geldikten sonra yapısının doğrultusunda çok daha cüretkârane davranışlarda bulunacaktır.

Bunun aksi ise «haccı mebrûr»u oluşturacaktır.

Demek ki hac`da belli şartlara riayet eden her kişi bütün günâhlarından arınmış, sıfırlanmış olarak dönüyor. Bazı kişiler de ayrıca «haccı MEBRÛR»a yani ana gayesine ulaşmış olarak geri dönüyor. Ki bu gaye de, az yukarıda açıkladığımız bir biçimde; beyni ölüm ötesi yaşamın gerçeklerini idrak edecek şekilde yüksek enerji potansiyeli ile açılıma kavuşturmak. Böylece Allâh haccını kabul etmiş oluyor.

Unutmayalım ki Cenâb-ı Hak her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Her şey bir sistem içinde, kendine has sistem, kanun, nizâm içinde oluşmaktadır.

Esasen varlık çarkı öylesine bir sisteme bağlanmıştır ki, bu yüzden akıllar bir noktada büyük şaşkınlığa düşmede ve kâinat mükemmel bir cihaz gibi çalışmaktadır, idare edeni yoktur, gibi yanlış fikirlere saplanmaktadır. İnsan bedeninden kozmosa kadar her şey kendi sistemi içindedir.

İşte din dahi tamamıyla bu fizik, tabiât ya da ilâhî kanunlar diye bildiğimiz kanunlara dayanan bir sistemdir.

Ne yaparsan mutlaka karşılığını alacaksın!..

Dilediğini yap neticesine katlanacaksın.

«CEZA» kelimesi Arapça’da, Türkçe’de anladığımız mânâya gelmez. Kur`ân-ı Kerîm’de «karşılık» veya “yaptığının neticesiyle karşılaşma” anlamına gelen bu kelime «iyiliğin cezası iyiliktir» tarzında da kullanılmaktadır.

Yani, “yapılan fiilin sonucu ile karşılaşma” anlamına gelir “CEZA“!.

Din, tamamıyla bilimsel gerçekler ve yaşamın esası üzerine bina edilmiş, yapılması insanın geleceği yönünden gerekli fiiller bütünüdür.

Asla havadan gelmiş rastgele hükümler bütünü değildir!.. Bu sebeple de hangi çalışmayı ihmal ederseniz, bu ihmalinizin karşılığını mutlaka ve kesinlikle ödersiniz.

İş böyle olunca…

Ölüm ötesi yaşamda, dünyaya bağlı kalmanıza yol açacak ruhunuza yüklenmiş günâhlar yani negatif yükler ile yaşayıp, bunlardan arınmamak ve de ebedî hayatınızı azâplı bir zindanda geçirmek akıl kârı mıdır?..

Ne zaman bu bedeni terk edeceğiniz belli değil iken. ve de «HAC» görevini yerine getirip, geçmiş tüm negatif yüklerinizden yani günâhlarınızdan kurtulmak imkânı mevcutken.

Allâh insana böylesine büyük bir kolaylık yolu açmış iken…

Rasûlullah aleyhi`s-selâm size «böyle bir imkâna sahip olduğun halde değerlendirmezsen, ister yahudi gibi ister hıristiyan gibi ölürsün» diyerek uyandırıp, gerçeğin gereğini tatbik ettirmek isterken.

Kişi gene de kendi bildiğinde ısrar edip, bu imkândan istifade etmek istemezse ne denir?..

Dilediğin gibi yaşa, neticesi gelir başa!..

Unutmayalım ki sahip olduğumuz her şeyi bırakıp, tek başımıza gideceğimiz bir ebedî yaşam sözkonusu!.. Orada değerli olan tek şeyde, oranın şartlarına göre şu dünya hayatında hazırlanmak!..

Bizim bir takım gerçekleri idrak ettikten sonra, onların gereğini yapmamanın bize vereceği zararı, hiç kimse veremez!.

Rasûlullâh aleyhi`s-selâm, ölümötesi yaşamda bizim zarar görmememiz için ne kadar alınması gerekli tedbir varsa hepsini anlatmıştır. Ama biz anlamaya çalışmazsak, bu ikâzlara kulak vermezsek zararını kim çeker?..DİNDE ZORLAMA YOKTUR.

Kişilere gerçekler anlatılır, idrâk ettirilmeye gayret edilir. Artık ondan sonrası kişiye kalmıştır. Diler kabul eder tatbik eder. Dilerse etmez!.. Ama neticede, herhalûkârda yaptıklarının neticesine kendisi katlanır!..

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu