Kuantum Bilinç : Bilim ve Maneviyatı Uzlaştırma Yolu

21.ci yüzyıldaki insan düşüncesi; canlı, enerjik bir evrenin içine insanoğlunu sokan yeni bir model üzerinde çalışmaya ihtiyaç duyuyor. Oysa bu ihtiyaç, zaten sahip olduğumuzu boşa harcadığımız bir gereksinim değil; onu bilakis şimdiki pozisyonumuza getiren araçlar üzerinde geliştirebiliriz.

Kabaca şu şekilde çevrilen bir doğu atasözü vardır: “Eşeğinize ön kapıda binebilirsiniz, fakat ona evinizin içinde biner miydiniz?’’

Bir başka deyişle, belirli bir istikamete vardığımızda yolculuğa devam edebilmek için çoğu kez bir geçiş yapmamız gereklidir. Bu bağlamda, şu anda durduğumuz noktaya ulaşmamıza yardım eden  bilimsel ve dinî düşüncenin engin bilgi temeline müteşekkir olmalıyız. Yine de, şimdi ilerlememiz zorunlu. Deepak Chopra’nın ‘’Bilinç ile Bilim ve Din Arasındaki Savaşın Sona Ermesi’’ yazısında yazdığı gibi; nasıl ilerlediğimiz muhtemelen bilinç anlayışımızda yoğunlaşmıştır.

Fiziksel cihazımız muhteşem; herbirimizin realitesini oluşturan yaklaşık 100 milyar hücreli, neredeyse tüm nöronları doğduğumuz gün belirlenmiş bir biyoelektrik kuantum bilgisayarını taşıdığımızı gözönüne alın. Buna rağmen; bu olağanüstü ‘’realite şekillendiricisi’’, evrimsel tarihimiz boyunca muazzam algısal değişimden geçirilmiştir. Bu önemli birleşme anında gereken şey, bir diğer bilinç değişiminin katalizörüdür. Bu, kuantum biyoloji alanındaki keşifler sayesinde  meydana gelebilir ve Ervin Laszlo tarafından daha önceki bloglarında vurgulanan fikir; sahip olduğumuz bilinç şeklinin muhtemelen ‘’kuantum uyumun’’ sonucu olmasıdır.

İnsan bedeni; beyin, beden ve sinir sistemi boyunca molekülleri, hücreleri, organları ve sıvıları bağlayan binlerce karşılıklı reaksiyonun ve işlemin sabit akışıdır. Yakın bir zamana kadar tüm bu sayısız karşılıklı reaksiyonun doğrusal bir sırada, koşucunun sopayı bir sonraki koşucuya vermesi gibi işlediği düşünülmüştü. Halbuki, kuantum biyoloji ve biyofizik’teki en son bulgular keşfetmiştir ki; tüm yaşayan sistemlerin içinde aslında muazzam derecede bir uyum vardır.

Yoğun bilimsel inceleme aracılığıyla keşfedilmiştir ki, kuantum uyum’un bir şekli biyolojik uyarılmalar ve biyofoton emisyonu olarak bilinen yaşayan biyolojik sistemler içerisinde işlemektedir. Bu şu manaya gelmektedir: Metabolik enerji; elektromekanik ve elektromanyetik uyarılmalar şeklinde saklanmaktadır. Enerji ve çok zayıf elektromanyetik sinyallerin dönüşümü yoluyla oluşturmaktan ve uzun-sıralı düzeni sürdürmekten sorumlu olanlar, bu uyumlu uyarımlardır.

Fritz-Albert Popp, neredeyse 20 yıllık deneysel araştırmadan sonra biyofotonların yaşayan sistem içerisindeki uyumlu bir elektrodinamik alandan yayıldığı varsayımını öne sürdü. Bu; etkili bir şekilde, her bir yaşayan hücrenin uyumlu enerjinin bir biyofoton alanından yayıldığı ve yankılandığı manasına gelmektedir.

Eğer her bir hücre bu alanı yayıp dışarı veriyorsa, o zaman tüm yaşayan sistem; yankılanan bir alanla, heryerde birden bulunan yerel olmayan (non-local) bir alanla etkidedir.

Ve o, yaşayan sistemin iletişim kurduğu biyofotonlar vasıtasıyla olduğu için; o halde baştanbaşa yakın enstantane haberleşme vardır. Ve bu, Popp’un iddia ettiği gibi; ‘’Kuantum uyum’’ diye bahsedilen uyumlu biyolojik organizasyonun da temelidir. Biyofizikçi Mae-Wan Ho; insan bedeni dahil, yaşayan organizmanın ‘’en çılgın rüyalarımızın ötesinde’’ nasıl uyumlu olduğunu, bedenlerimizin iletişim, rezonans ve uyumun kusursuz vericisi olan likit kristal formu tarafından nasıl oluşturulduğunu anlatmıştır.

Tüm yaşayan biyolojik organizmalar sürekli olarak bir uyum ve iletişim alanını oluşturan ışık radyasyonlarını yayarlar. Dahası biyofizikçiler, yaşayan organizmaların kuantum dalga formları tarafından yayıldıklarını keşfetmişlerdir. 1998 yılı kitabı ‘’Gökkuşağı ve Solucan: Organizmaların Fiziği’’nde Ho, gözle görülebilir bedenin sadece organizmanın dalga fonksiyonunun en yoğun olduğu yerde olduğunun bilgisini vermektedir.

Görünmez kuantum dalgalar herbirimizden yayılmakta ve tüm diğer organizmaların içine sızmaktadır. Aynı zamanda her birimiz, kendi oluşumumuzun içerisine karışmış her diğer organizmanın dalgasına da sahiptir…

Bu olağanüstü yeni keşif, aslında dalga etkileşimlerinden (bedenlerin buluştuğu yerde) oluşan yerel olmayan (non-local) kuantum alan içerisindeki her bir yaşayan varlığı pozisyonlandırmaktadır. Bu nedenle her bir kişi birbiriyle yalnızca empatik bir ilişkide değil; birbine karışıktır. Nörobilim, kuantum biyoloji ve kuantum fizik şimdi bedenlerimizin yalnızca biyokimyasal sistemler değil; sofistike yankı yapan sistemler olduğunu gözler önüne sermek için yakınlaşmaya başlıyorlar.

Bu yeni keşifler zamansız bağlantılı bilincin bir formunun fiziksel-bilimsel temele sahip olduğunu gösteriyor. O daha da fazlası, belirli ruhani veya ortak TEK’liğin transandantal hallerinin yeni bilimsel paradigma içinde mantıklı bir temele sahip olduğunu ispatlıyor.

Eğer eşekten inmeyi arzu ediyorsak, ilerdeki yeni yolumuzun bilim ve maneviyatı bağdaştırmak için bir yere sahip olduğunu keşfedeceğiz. Her iki dünyanın da en iyileri üzerine odaklanmalıyız: Çekişme ve rekabete değil, dayanışmaya bağlan.

Yazan: Dr. Kingsley Dennis, sosyolog ve yazar, ‘‘Arabadan Sonra’’ kitabının ortak yazarı
Çeviren: Esin Tezer

Check Also

Sinir Sistemi Nesiller Boyunca Bilgiyi Aktarabiliyor

Hemen hemen tüm ekolojik ortamlarda bulunan nematotlar(iplik kurdu), üzerinde en çok çalışma yapılan organizma modellerindendir. ...