Karakter Kodu

Son yıllarda bilim insanları, insanların ruh halleri ve ruhsal bozukluklarından yola çıkarak, endişe-vesvese, aşırı merak, dikkat dağınıklığı, şiddet gibi bazı genetik tuhaflıklar ya da bozuklukların genetiğini saptama ve bu genlerin insanın karakterini şekillendirdiğine dair yaptıkları çalışmalarda ilginç sonuçlara ulaşmışlardır. Özellikle endişe-vesvese ve duygusal geçişler kısmi olarak beynin seratonin (karaciğer salgısı olan uyku, düşünme ve ruhsal durum gibi pek çok fonksiyonu etkiyeleyen kimyasal bir iletkendir) seviyesini etkileyen bir gende bulunmaktadır.Yakın zamandaki bir çalışma ile sadece bu genin endişe-vesveseye bağlı kişilik yapılarına etkisi olduğu bulunmamış, ayrıca bu endişe-vesvese genin üzerindeki etkilerin beyinden kaynaklandığını da tespit ediyorlar.

Bilim insanları, ruhsal bozuklukların hücrelerdeki seratonin sinyalinden kaynaklandığını düşünmekteler. Bu süreçteki anahtar rolü, nöronlar, snapslar arasındaki alandan aldığı seratonin molekülünün (protein) yine nöronlara geri pompalayan seratonin taşıyıcısı olduğu düşünülmektedir. 1980lerde ve 1990larda da yapılan bu yöndeki pek çok araştırmalarla da depresyon ve belirgin endişe-vesvese durumlarında seratonin taşıyıcısının normalin daha altında ya da daha az seratonin pompalanmasından kaynaklandığı ortaya çıkmıştır.

Bu yöndeki çalışmalar, Lesch Wuerzburg Üniversitesi klinik psikiyatristi Klaus-Peter Lesch ve National Institute of Mental Health ile National Cancer Institute’daki melektaşlarını genetik değişimlerin ya da moleküler yansımanın seratonin taşıyıcısının kişilerdeki olası depresyona kadar uzanabilecek endişe-vesvese seviyesindeki etkilerinde etkin rol oynayabileceğinden yola çıkarak bir çalışma yaparlar.

Lesch ve meslektaşları endişe-vesvese ile ilgili genle ilgili şunu tespit ederler; gen uzun ve kısa şeklinde iki boya sahiptir. Bunlardan uzun olan gen, kısa olanına göre nöronun daha fazla seratonin taşıcısı üretmesine yol açmaktadır. Bunradan yola çıkarak, 505 kişiye uygulanan ensişe-veseveseye dayalı testte, kısa seratonin taşıyıcı gene sahip olan kişiler uzun boy seratonin taşıyıcı genine sahip olanlara göre daha yüksek bir sonuç elde etmişlerdir. Yani endişe-vesevese durumları çok daha fazla gözükmektedir. Bu deneyle birlikte ortaya çıkan; kısa seratonin taşıyıcı geni amigdaladaki (beyindeki korku ve endişenin merkezi) aktivitenin artmasını sağlamaktadır.

2002 yılında National Institute of Mental Health’de çalışan Ahmad R. Hariri ve meslektaşları, 28 sağlıklı gönüllülerle bir deney gerçekleştirmiştir. Deneyde gönüllülere kızgın ya da sinirli ya da ifadesiz- nötr yüz ifadeleri gösterip, beyinleri bilgisayar ortamında incelenmiştir.Çıkan sonuç; en az bir kopya kısa seratonin taşıyıcı genine sahip olan 14 gönüllünün duygusal olan ifadeler gösterildiğinde amigdalalarında canlama-aktivasyon gözlenmiştir.

2004 yılında yapılan Uppsala Üniversitesi psikologlarından Thomas Furmark’ın gerçekleştirdiği çalışma da bu fikri destekler niteliktedir; sosyal fobiye sahip olan hastalar kısa seratonin taşıyıcı genine sahip olup, topluluk önünde konuşma yaptıklarında amigdalarında uzun seratonin taşıyıcı genine sahip olanlara göre daha fazla aktivite olduğu gözlenmiştir.

Bu makaleyi yazan Stonoy Brook Üniversitesi psikoloğu Turhan Canlı, Lesch ve pek çok meslektaşı ile Hariri’nin de çalışmasından yola çıkarak, yaptıkları bir çalışmayı 2005 senesinde açıklamışlardır: 41 kişinin negatif-nötr-pozitif sözler duyduklarında amigdala ve beyinlerinin diğer bölgelerindeki aktivasyonlarını incelerler. En az bir kısa seratonin taşıyıcı genine sahip olan kişiler iki uzun seratonin taşıyıcı genine sahip olanlara göre, amigdalalarında çok daha yüksek aktivasyon olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca, kısa seratonin taşıyıcı genine sahip olanların beyinlerindeki diğer bölgelerde pozitif uyarıcılara karşı çok daha fazla nöron aktivitesi oluşmaktadır.

(www. SciAmMind.com Şubat/Mart 2008 sayısından AylinER tarafından çevrilmiştir.)

Bu da göstermektedir ki; duygusal beyinin amigdala ve diğer kısımları kısa seratonin taşıyıcı genine sahip olanlarda doğal olarak daha etkindir. Burdan yola çıkılarak belki de korku- endişe-vesvese ve depresyon gibi pek çok ruhsal bozukluğun nedeni sadece çevre koşulları ve yetiştirilme şekilleri değil genetik aktarımdır. Yani kişinin hafızasındaki korku ve endişe ve pek çok ruhsal bozuklukların genetik yolla nesillere aktarılması, birimin karakterinin şekillenmesi ve o şekillenmeye bağlı olarak da oluşan düşünce ve davranışlar… Kısacası bu makale bana göre “genetik hafıza”nın nasıl oluştuğunu anlamamıza imkan sağlayan önemli bilimsel çalışmalar demetini bize sunmakta.

Check Also

Sinir Sistemi Nesiller Boyunca Bilgiyi Aktarabiliyor

Hemen hemen tüm ekolojik ortamlarda bulunan nematotlar(iplik kurdu), üzerinde en çok çalışma yapılan organizma modellerindendir. ...