- Hangi düşünce bizim yolumuzda şarttır?
Niçin düşünce bazen ibadet, bazen günâhtır? - Nimetler üzerinde düşünmek yolumuzun şartıdır;
Fakat Hak’kın Zât’ı üzerinde düşünmek salt günahtır!.. - Hak’kın Zât’ı hakkında düşünmek bâtıldır.
Elde olanı elde etmek, salt muhâl bil!.. - Gözün gücü, kudreti olmadığından..
Parlayan güneşi göremez… - Âyetleri Zâtından dolayı aydınlandılar;
Zâtı Âyetler aracılığıyla aydınlanmadı!.. - Bütün âlem O’nun nûruyla var olmuşken,
O, nasıl âlem aracılığıyla açığa çıkar?!.. - O’nun Zâtının nûru, görünen âleme sığmaz,
Celâlinin bulutları her şey’i kahreder!.. - Aklı serbest bırak, Hak’la berâber ol!..
Yarasanın gözü, güneşi görmeye güç yetiremez. - Bir yerde, Hak’kın Nûru yol göstericiyse,
Orada Cebrail’den söz etmek yersizdir!.. - Melek, gerçi dergâha yakındır;
Fakat, benim “Allah katında ki yerime ulaşamaz!..” - O’nun nûru meleğin kanadını yakıyorsa.
Aklı baştan ayağa yakar!.. - En nûrlu zâtın karşısında aklın nûru,
Güneşe bakmak isteyen göz gibidir. - Basiret sahibi, göze yakın olunca,
Göz onu idrâk etmekten âciz kalır, kararır… - Siyahlık, bir bilsen, Zâtın nûrudur!..
O’nun içindeki karanlık, âb-ı hayâttır. - Siyah, ancak gözün aydınlığını alır…
Gözünü çevir, çünkü orası bakış yeri değil!.. - Toprağın tertemiz âlemle ne alâkası var?..
İdrâk, idrâk etmekten aciz olduğunu idrâktır!.. - Yüz karalığı “olsa da olur” (mümkün) varlıklardan, iki âlemde de,
“Allah” daha iyi bilir, ama – ayrılmaz!.. - İki cihânda da yüz karalığı, derviş;
En büyük sermâyedir, ne eksik ne fazla!.. - Ne söyleyeyim ki?.. Bu ince nokta;
Apaydınlık gece ile karanlık gündüz arasında… - Tecelli nûrlarının sergilendiği bu sahnede,
Söyleyecek sözüm var; Amma konuşmamak daha iyi!..