Bilinci Anlamak

Burada, bilinç sahibi beyinlerin gizemi ve mucizesini konuşmak üzere bulunuyorum. Mucize şu ki, bu sabah hepimiz uyandık ve muhteşem bir dönüş ile kendimizi yine bilinç sahibi beynimizde bulduk ! Şimdiye dek, bu mucizeyi fark edebilmek için güçlükle baskıladığımız beyinlerimizi, saf bir BENLİK ve varoluş hissi ile yeniden düzenledik . Aslına bakarsanız, bilinç sahibi bir beynimiz olmasaydı, insanlığımız konusunda ya da bütün dünyada olup bitenler hakkında hiçbir bilgimiz olmayacaktı. Ayrıca hiç ağrı-sızı çekmeyecek, fakat aynı zamanda hiçbir neşe ve mutluluk hissi de duymayacaktık. “Sevgi” ye veya birşeyler yaratabilme yeteneğine erişemeyecektik. Ve elbette ki, Scott Fitzgerald’ ın şu ünlü sözü gibi, “Bilinci her kim icat ettiyse, işte onun sorumlu tutulacağı da çok fazla şey olmalı”. Fakat kendisi aynı zamanda şunu unutmuş olmalı ki, bilinç olmadan, gerçek mutluluğun ve hatta gerçeküstülüğün ne olduğuna da asla ulaşamayacaktı.

Hayranlık uyandırıcı herşey gizemlidir. Bu öyle bir gizemdir ki, aydınlatılması gerçek anlamda oldukça güç bir iştir. Felsefenin erken dönemlerinden bu yana ve nöroloji tarihinde, bu konu, aydınlanmayı her zaman reddetmiş ve çok fazla tartışmayı da beraberinde getirmiş bir konudur. Ve aslında,  bu konuya hiç dokunulmaması gerektiğini, çözümsüz öylece tek başına bırakılması gerektiğini düşünen çok fazla sayıda insan vardır. Ben buna inanmıyorum ve ayrıca durumun da değiştiğini düşünüyorum. Beyinlerimiz içinde BİLİNCİ nasıl oluşturabileceğimizi iddia etmek elbette gülünç olurdu, fakat en azından kesinlikle bu soruya yaklaşmakla işe başlayabilir ve bu soruya gelecek herhangi bir çözümün nasıl şekilleneceğini de görebiliriz.

Ve aslında değerini bilmemiz gereken bir başka hayranlık uyandırıcıgerçek daha var ki, o da insan beyninin içine girerek seyir imkanını bizlere sunan görüntüleme teknolojilerine sahip olmamız ve bunu gerçekten yapabilmemiz !  Örneğin, şu anda neler görebildiğinize bakın ! Bunlar Hanna Damasio Laboratuvarından bize gelen ve size, şu an yaşamakta ve yenilenmekte olan bir insan beynini gösteren görüntüler. Bu, canlı olan bir insan beyni ! Otopsi altında incelenen bir insan beyni değil !  ve hatta, insanı şaşkınlığa düşürecek derecedeki, birazdan size göstereceğim şey, beyin yüzeyinin derinlerindeki, yaşayan bir beynin kurduğu gerçek bağlantılar, gerçek yollar…. Bütün bu renkli bağlantılar ;  axon demetlerine, hücre gövdesini snapslara bağlayan liflere işaret ediyor.  Sizi hayalkırıklığına uğrattığım için üzgünüm ama bunlar aslında renkli değil ! Her nasıl olursa olsun, onların orada olduğunu biliyoruz. Bu renkler, bağlantıların arkadan öne doğru mu yoksa tersi yönde mi olduğuna dair yön gösteren kodlar sadece.

Konumuza dönersek, BILINÇ NEDIR ?  BILINÇLI BIR BEYIN NEDIR?  Çok basit bir gözlemle hemen şunu söyleyebiliriz ki ;  aslında rüya bile görmediğimiz derin uykuya daldığımız zamanlarda kaybettiğimiz şey, ya da anestezi altında olduğumuz  ve  uykudan veya anesteziden uyandığımzda yeniden geri kazandığımız hal .
Fakat, işte bu derin uyku veya anestezi halinde olduğumuzda kaybettiğimiz o ŞEY tam olarak nedir ? Öncelikle diyebiliriz ki bu, mental görüntülerin akış halinde olduğu bir zihindir. Ve elbette ki kişiye özel görüntüler, hassas şablonlar mevcuttur. Örneğin, siz burada sahne ve benimle bir görüntü veya ses algısı ilişkisi kurmakta  ve benim kelimelerimle irtibat halinde bulunmaktasınız. Bu mental  algı akışı ; zihindir.  

Bu odada hepimizin tecrübe ettiği bir şey daha var ; biz pasif  olarak ses, görüntü veya dokunma algılarını çalıştıran kişiler değiliz sadece. Bizler KİŞİLİK (NEFS) sahibiyiz. Biz, zihnimizin otomatik olarak hazırladığı bir BEN sahibiyiz. Bizler kendi düşüncelerimize sahibiz.  Ve bunu deneyimleyen herkes bizzat bu hisse sahiptir, yanınızda oturan kişi değil. Bilinçli bir zihne sahip olabilmek için, bilinçli zihninizin içinde bir KİŞİLİĞE-BEN’ e  (NEFSE) sahip olmanız gerekmekte. Bilinçli bir zihin, içinde bir BENLİĞİ- NEFSi barındıran zihindir. BENLİK,  düşüncedeki sübjektif bakış açısını sunar ve bu BENLİK (KİŞİLİK-NEFS) zihne hakim olduğunda ancak, biz tamamen bilinçli olabiliriz.
Kısaca bu gizemi çözebilmek için bilmemiz gereken şey ise ; 1) beyinde düşüncelerin nasıl biraraya geldiği 2) BENLİK (NEFS)in nasıl yapılandığı

Şimdi, ilk kısım- ilk problem göreceli olarak kolay.. tamamen kolay değil fakat nörolojide kademeli olarak çözülebilmiş bir şey. Şu çok açık ki, düşünceleri oluşturabilmek için nöral haritaya ihtiyacımız var. Şimdi size gösterdiğim gibi bir grafik düşünün, ve iki boyutlu bir sayfada bulunan bu grafikte nöronları hayal edin. Ve de bir resim… Bir pano, ana detaylarına sahip olduğunuz dijital bir resim panosu olabilir…Bu deseni nasıl yarattığınız, ışıklı mı ışıksız mı, dijital elementlerle mi, ne şekilde olduğuna dayanarak bu sayfadaki nöronlar ile, bir harita çıkarabileceksin.  Bu elbette ki, görünür  bir taslak harita, size gösterdiğim.. Fakat bu aynı zamanda herhangi başka çeşit bir haritaya da uyarlanabilir, örneğin, işitsel, ses frekansları ile ilişkiyi belirleyen, ya da tenimizin herhangi bir objeye dokunma ilişkisine dair hazırlanacak bir harita da olabilir.

Nöron grafiği- nöron aktivitesinin topografik (belirli bölgelere dönük) düzenlemesi ve bizim zihinsel deneyimimiz arasındaki ilişkiye dair, konuya daha açık bir örnek olabilmesi açısından, şimdi kişisel bir örnek vereceğim ; Eğer sol gözümü kapatırsam – ben kişisel olarak kendi deneyimimden bahsediyorum, sizler değil- sol gözümü kapatarak grafiğe baktığımda, size gösterdiğime oldukça benzer bir görüntü görüyorum. Herşey düzgün, hoş ve dikey konumda. Fakat bir süre önce, keşfettim ki sol gözümü kapattığımda, grafiğe bakarken, merkez-sol tarafımda bir yamukluk görmekteydim.

Çok gariptir ki, bunu bir süre analiz ettikten sonra , oftalmolojist bir arkadaşım, göz retinası için bir lazer tarayıcısı geliştiren Carmen Puliafito sayesinde şunu farkettim ; Retinamı, şu köşede gördüğünüz  yatay düz bir çizgi boyunca taradığımda  retinam, diğer sağ köşe ile mükemmel bir simetri algılıyor. Optik sinirin başladığı yerde, aşağıya doğru uzanan küçük girintileri görüyorsunuz. Fakat sol retinamda bir  yumru var, orada kırmızı okla işaret edilmiş olan…. Ve bu yumru, biraz altında konuşlanmış olan bir kiste işaret ediyor.

BU durum, benim görsel algımdaki yamukluğa neyin sebep olduğunu çok net açıklıyor. Sadece şunu düşünün ; bir nöron grafiğiniz var, ve bu grafiğin pozisyonunda düz mekanik bir değişiklik sayesinde,  zihinsel olarak “yamuk” bir algıya sahip oluyorsunuz. Yani, bu ;  zihinsel deneyiminiz ile beyninizin bir parçası olan göz küresinde konumlanmış retinanızdaki nöronların aktivitesinin nasıl birbirine bağlı olduğunu gösteriyor.Tabii retinanızdan görsel korteks alanına gelene kadar, beyin retinadan gelen bu sinyale bir çok bilgi ekliyor, neler olduğu/olabileceği konusunda… ve Oradaki o algıda siz , beyinde “görüntü oluşturucu bölgeler” adını verdiğim kısmın çalışmasıyla, bir çok adacık görmüş oluyorsunuz. Örneğin, yeşil kısımda dokunma bilgileri, ya da mavi kısımda işitsel bilgilere cevap veren kısımlar gibi.

Ve aynı zamanda,  sizin bütün bu nöral haritaların çizimlerini sakladığınız “görüntü oluşturan bölgeler”, şurda gördüğünüz mor okyanusa da sinyaller göndermekte… ki burası sizin bu görüntü adalarının nasıl geldiğine dair kayıtlar oluşturduğunuz birleşik korteks… ve muazzam güzellik ise şu ki,  bu birleşik korteksin dışında hemen hemen aynı algısal bölgelere sahip olan hafızadan, geçmiş görüntüleri oluşturabilirsiniz. Beynin ne kadar  mükemmel bir şekilde uyumlu ve aslında tembel olduğunu görün ! İdrak ve görüntü oluşturmak için mutlak (kullanıma hazır) alanlar sağlıyor !  ve biz bilgiyi geri çağırdığımızdaki sistem, görüntü oluşturma işindeki ile  tamamen aynı çalışmakta!

Bütün bunlar, bilinçli bir zihnin gizemini biraz olsun azaltıyor, çünkü bu görüntüleri nasıl oluşturduğumuza dair genel bir algı sahibiyiz. Fakat BENLİK (NEFS-KİŞİLİK) kavramına gelirsek….  BENLİK gerçekten yakalanması ve tespiti zor bir problemdir. Uzun zaman boyunca, insanlar buna dokunmak istemediler, çünkü şöyle dediler “Bunun referans noktasını nasıl alabilirsin, bunun için, BENLİĞİN günbegün değişmez devamlılığının sağlanması gerekmekte” .

Ben buna bir çözüm düşündüm. Biz, vücudun içindeki beyin haritalarını çıkararak, onları diğer haritalara referans olarak kullanabiliyoruz. Bu noktaya nasıl geldiğimi anlatmama izin verin, bu noktaya geldim çünkü, eğer BEN olarak bildiğimiz bir referansa sahip olacaksak, bu, günden güne çok fazla değişmeyecek stabil bir referans olmalı. Bu referans,  bizim sahip olduğumuz bedenimiz !
1 tane bedenimiz var, 2 veya 3 değil.  Yani bu bir başlangıç. Sadece bir tane referans noktamız mevcut, o da bedenimiz. Fakat elbette ki bedenin birçok kısımları vardır ve bu kısımların her biri farklı oranlarda büyüme-gelişme gösterir, farklı büyüklüktedirler ve farklı insanlardırlar.

Buna rağmen, içsel olarak böyle değildir. İçsel olarak bildiğimiz şeyler, örneğin, bedenimizdeki kimyasalların bütün yönetimi, gerçekte günden güne değişim göstermektedir, çok iyi bir sebep için… Eğer yaşamın izin verdiği hayatta kalma çizgisine yakın parametrelerden çok fazla uzaklaşırsanız, hasta olur veya ölürsünüz. Yani, bize bir çeşit süreklilik sağlayan  yaşamlarımızın sürdüğü, kendi içsel sistemimiz vardır. Buna “günden güne değişen sınırsız AYNI’ lık” demeyi seviyorum. Çünkü eğer AYNI olma halinde bulunmazsanız, fizyolojik olarak, ya hasta olursunuz ya da ölürsünüz. Yani, süreklilik için bir unsur da budur.

Ve son bir faktör de şudur ki, şimdiye kadar başka hiçbir bağlantıda benzeri olmadığı şekilde, bedenimizi düzenleyen beyin ve bedenin kendisi arasında sıkı bir bağ mevcuttur. Yani örneğin, sizin görüntünüzü oluşturuyorum, fakat bendeki sizin seyirci olarak görüntünüz ile beynim arasında  fizyolojik bir bağ yoktur. Buna rağmen, beynimdeki bedeni düzenleyen kısımlar ile kendi bedenim arasında çok yakın ve düzenli  bir bağlantı sözkonusudur.

İşte görüntüsü de şu şekilde.. Şurdaki bölgeye bakın. Serebral korteks ile omurilik arasında beyin sapı var. Öyle bir bölgede ki, şimdi size kalemle çizeceğim bölge, bedenimizin bütün hayati düzenleme kısımlarını barındırıyor.O kadar öznel ki, örneğin, beyin sapının üst kısmındaki kırmızı boyanmış bölgeye bakın. Eğer bu bölgeyi bir çarpma veya darbe sonucu zedelerseniz, sonunuz koma hali, ya da bitkisel hayat olacaktır, elbette ki zihninizin kaybolduğu, bilincinizin silindiği bir durum… Bu durumdan sonra olan şey ise, yerleşik BENLİĞİNİZİ kaybetmeniz olacaktır. Varlığınıza dair  herhangi bir his geliştiremezsiniz, ve aslında görüntüler akmaya ve serebral korteksde şekillenmeye devam etmektedir fakat siz onların orada olduğunu bilmezsiniz. Beyin sapının kırmızı bölgesine hasar aldığınız zaman, alacağınız etki ; “bilinç kaybı”  olacaktır.

Fakat, beyin sapının yeşil kısmına dikkat ederseniz, burada buna benzer bir şey olmaz. Öznel olan budur. Beyin sapının bu yeşil bölgesini hasara uğratırsanız, ki genellikle olan budur, ulaşacağınız durum, tamamen bir felç halidir, fakat bilinçli zihniniz yerinde durmaktadır. Hissedersiniz, bilirsiniz, dolaylı olarak da olsa tam bir rapor verebilecek denli bilinçlisinizdir. Bu korkunç bir durumdur ! Görmek istemezsiniz. Ve İnsanlar genellikle kendi bedenleri içerisinde hapistirler, fakat bilinçlidirler. İlginç bir film vardı, bu tür durumları çok iyi işleyen nadir filmlerden biri ; Julian Schnabel ‘ ın aynı  koşullardaki bir hastayı konu ettiği  filmi…

Şimdi size bir resim göstereceğim. Bununla ilgili, -sizi korkutacağından başka- hiçbişey söylemeyeceğime dair söz veriyorum. Bu beyin sapının kırmızı bölümündeki modüllere karşılık gelen bütün şu küçük kareler, aslında iç sistemimizin ve dolayısıyla komple bedenimizin çok farklı hallerini sergileyen beyin haritaları oluşturmaktalar. Bunlar son derece hassas topografik (belirli bölgeleri tarif eden) ve birbiriyle bağlantılı öznel desenler. Ve beyin sapı ile beden arasındaki sıkı bağın dışında olduğunu düşünüyorum – yanlış düşünüyor da olabilirim, ama sanmıyorum –  BENLİĞE zemin hazırlayan ve duygusal (ilkel) hisler şeklinde ortaya çıkan bedenin bu haritasını , bu şekilde oluşturabilirsiniz.

Şimdi, buraya aldığımız bu resim nedir ?  Serebral korteks’ e bakın, “beyin sapı”na bakın, “beden”e bakın ve böylece BENLİĞE zemin hazırlayan beyin sapının, beden ile olan sıkı bağlantısını görebilirsiniz. Ve zihinlerimizin garip görüntülerini elde etmemizi sağlayan Serebral korteks…O görüntüler ki, aslında zihnimizin içeriğini oluşturmakta ve biz normalde dikkatimizin büyük bir çoğunluğunu bu içeriğe vermekteyiz, çünkü zihinlerimizin içinde dönüp durmakta olan gerçek bir film var… Fakat şu oklara bakın. Onlara bakmamız için orada değilller, oradalar çünkü orada çok yakın temas bir etkileşim söz konusu. Eğer beyin sapınızla serebral korteksiniz arasında bu etkileşim yoksa, bilinçli/düşünen/algılayan bir zihne de sahip olamazsınız.

Bir diğer ilginç nokta ise, sahip olduğumuz beyin sapı, bir çok diğer canlı türü ile hemen hemen aynı. Bütün omurgalılarda beyin sapının dizaynı bizimkiyle çok benzer yapıda. Sadece onlar bizler kadar zengin değiller, çünkü bizlerdeki gibi bir serebral korteksleri yok. Fark burada. Ve aslında ben bilinç halinin serebral korteksin büyük bir ürünü olduğu fikrine de kesinlikle katılmıyorum. Bizim zihnimizin gerçek zenginliği, varlığımızı atfedebileceğimiz bir BENLİK’ten ziyade, o varlığın temelindeki İNSAN hissiyatına sahip olabilmemizde yatar.

BENLİK’ in 3 seviyesi vardır : 1) proto-ön, ilk 2)  ana-esas 3) otobiyografiksel.
İlk ikisi pek çok tür ile paylaşılmakta ve geniş anlamda beyin sapından meydana gelmekte (bu türlerde korteks olmamasına rağmen).. OtoBiyografiksel BENLİK’ in ise bazı türlerde açığa çıktığını düşünüyorum. Memeli deniz hayvanları  ve primatlar (maymunlar) belli bir dereceye kadar otobiyografiksel benliğe sahipler. Ve evde beslediğimiz köpekler de belli bir dereceye kadar otobiyografiksel benliğe sahipler, fakat tuhaflık işte burada başlıyor.

Otobiyografiksel benlik, geçmiş anılara ve geçmişte yaptığımız planlara dayanılarak oluşmakta ; yani yaşanmış geçmiş ve öngörülen gelecek baz alınarak. Ve otobiyografiksel benlik ; genişletilmiş anı, akıl yürütme, hayal etme-imgeleme, yaratıcılık ve dil ile harekete geçer ve bundan da ortaya bir kültürün enstrümanları- din, adalet, ticaret, sanat, bilim ve teknoloji meydana gelir ve bu kültürün içinde, biyolojimiz tarafından tamamen ayarlanmayan bir şeyi elde edebiliriz. Otobiyografiksel benlik,kültür  ve  kollektiflik içinde gelişir…Bunu Sosyo-kültürel düzenleme olarak adlandırabiliriz.

Son olarak, şunu sorabilirsiniz, peki bunları niçin dikkate alalım ? Buna neden olan olgunun beyin sapı veya serebral korteks olması veya bunun nasıl yapıldığı niçin önemli ? 3 sebep var. Birincisi ; merak. Primatlar fazlasıyla meraklıdırlar ve insanların da birçoğu.. ve örneğin yerçekimi yasasının galaksileri dünyadan çekip ayırması gerçeği ile ilgileniyorsak, niçin insan bedeni içerisinde neler olup bittiğiyle ilgilenmeyelim?

İkincisi, toplumu ve kültürü anlayabilmek için. Bu sosyo-kültürel düzende, toplumlar ve kültürlerin nasıl bir gelişim içinde kurulmuş olduğuna bir göz atın.
ve son olarak, tıp için. Şunu unutmayalım ki, insanlık için en kötü hastalıklar bugün, depresyon, Alzheimer, uyuşturucu bağımlılığı gibi beyinle ilgili hastalıklar. Beyninizi bir çırpıda harap edecek veya bilincinizi kilitleyecek bir bir felç halini düşünün. Bu hastalıkların nasıl oluştuğunu ve ilerlediğini bilemezseniz, etkin bir biçimde iyileştirecek bir yöntem bulma şansınız da olmayacaktır.
dolayısıyla, meraktan öte, neler yaptığımızı görebilmek ve beynimizin içinde neler olup bittiğini anlayabilmek için, bunlar çok çok iyi nedenlerdir.
Dikkatinize teşekkür ederim.

Çeviri: Sibel Tanyel Topçu

Check Also

Bunu anladığınızda Tüm Hayatınız Değişecek – Bruce Lipton