Reenkarnasyon

Vel yevmil âhir“nin başındaki “v“, yani arapçadaki “vav” harfini tek başına bağlaç olarakicerik_ah düşünüp, “EL-YEVM`İL ÂHİR” şeklinde anlamakta mümkündür bize göre; “Vel yevmil âhir” de diyerek “VE Yevmil âhir” diye anlamak da…

VEL YEVMİL ÂHİR” gibi ele alırsak, “Ve” daha sonraki “an”a şeklinde çıkar anlam..

“v`eL-YEVM`İL ÂHİR” diye anlarsak, “âhiret günü” diye kastedilen “kıyâmet” anlaşılır!…

Buna karşın birinci okuyuş itibariyle ise, “içinde bulunduğun andan sonra gelen diğer anlar anlamınadır.

YEVM” Esas itibarıyle günlük kullanışta bildiğimiz, 24 saatlik gün diye de anlaşılabileceği gibi; “AN” anlamına da gelir…

Bizim bildiğimiz “gün“lük anlamın esas itibarıyle madde dünyasına, beş duyuya bağlı, izâfi-göreceli bir ifade olması hasebiyle; daha doğru gerçek anlamı “AN” dır.

Bu sebepledir ki, “Ve daha sonraki “an”lar” deyince; bu “daha sonraki “an“lar” ifadesinden, insanın yaşamının sonsuz olması, sürgit devam etmesi anlaşılır.

Yani içinde bulunduğun her “an”dan sonraki “an”da var olacağın; hiç bir zaman “yok” olmayacağın anlaşılır!.. Bu birinci mânâsı..

“Vel yevmil âhir”, yani, “bulunduğum andan sonraki bir anda da var olacağıma“, derken işaret edilen “sonraki bir an var”, ve bu sonraki “anlar hiç sonu gelmeksizin sonsuza dek devam edip gidecek!… Kabir âlemi veya berzah âlemi, kıyâmet âlemi, mahşer âlemi, sırat yaşamı, cennet ve cehennem yaşamı şeklinde, çeşitli aşamalarda devam edecek olan, böylesine sürgit bir yaşam mevcut..

Bir de “EL YEVM`İL ÂHİR“de ki “EL YEVM“, yani, “bilinen o meşhur “AN“!...

Nedir o meşhur “AN” ?…

“Büyük kıyâmet” diye bilinen, bahsedilen zaman süreci!..

Böyle bir sürecin de yaşanacağı..

Berzah âlemindeki, kabir âlemindeki “an“lardan sonra; bütün insanların ve cinlerin bir araya geleceği ve dünyada yaşadıkları anların hâsılasını, sonuçlarını, semeresini görecekleri toplu yaşam “an“ı!…

“Küçük kıyâmet“, diye bahsedilen, yani “ölüm” denen “beden değişimi” anından sonraki bireysel yaşama anları…

Demek ki biz “VEL YEVMİL ÂHİR” dendiği zaman burada iki mânâ anlayacağız:

Bir, sonsuza dek sürüp gidecek olan bir yaşam… “Yok” olmanın söz konusu olmadığı, sınırsız devam edecek olan yaşam “an”ları.

İki, bütün insanların ve cinnin -yani uzaylı denen o varlıkların- toplu olarak bir boyutta, bir ortamda gelip; dünya yaşamlarının semeresini, neticesini görecekleri süreç!.

“Vel yevmil âhir” anlayışı, ele aldığı esaslar itibarıyle, birçok -din adı verilen- inanış” ile islâmiyetin farkını oluşturan başlıca konulardan biridir.

Geçmiş bir takım inanış şekillerinde, meselâ Budizm`de, Konfiçyus dininde v.s. de “Âhiret günü” denen, “ölümden sonraki bu sonsuz yaşamın devamı ve bütün insanların ve cinlerin biraraya gelip yaptıklarının sonuçlarını görme süreci” anlayışı ve inanışı yoktur.

Ayrıca, reenkarnasyon inancını reddeden “âmentü”deki hükümde burası!..

Bütün ins ve cin, yani madde boyutunda yaşayan insanlar ve madde ötesi dalga(wave) boyutta yaşayanuzaylı denen, cin denen, şeytan denen, iblis denen varlıkların yaşadığı şu boyutun sonsuza dek ileriye dönük olarak devam etmek suretiyle; bir gün hepsinin bir araya gelip dünyada yaşadıklarının ve yaptıklarının sonuçlarını görmeleri olayı söz konusu İslâm Dini’nde… Ve bu da “Vel yevmil âhir” diye ifade ediliyor.

Oysa, İslâm DIŞI İNANIŞLARDA, İslâm DİNİ’NDE YERİ OLMAYAN tenasuh veya reenkarnasyon diye bir olay var!.

Böyle, insanların ve cinnin yaptıklarının neticesini yaşayacakları özel bir süreç söz konusu değil onlarda!..

Dünyada yaşıyor; ölüyor; ondan sonra ruh olarak bir yerlerde kalıyor; ruh olarak tekrar dünyaya geliyor, bir bedene giriyor!. Ama hayvan bedenine giriyor, ama insan bedenine giriyor; ve bu bedenlerde yaşamına devam ediyor!..

Sonra tekrar tekrar gidiyor, sonra tekrar dünyaya geliyor!..

Eski dildeki adı tenasuh olan, günümüzde reenkarnasyon diye bilinen bu inancın kökeni de Hind felsefesi!.

Bu tekrar tekrar dünyadan gidip; madde ötesi boyuta, ruh boyutuna geçip; sonra tekrar madde boyutuna dönmek, denen olayın var olmayışı “Vel yevmil âhir”de vurgulanıyor!.

“NİHÂYET ONLARDAN HER BİRİNE ÖLÜM GELDİĞİNDE,

-RABBİM BENİ (dünyaya) GERİ GÖNDER… TÂ Kİ BOŞA GEÇİRDİĞİM HAYATIMI ORADA BIRAKTIKLARIMLA, YARARLI ÇALIŞMALARLA DEĞERLENDİREYİM..

DERLER…

ASLA !… BU SÖYLEDİĞİ GERÇEKLEŞMİYECEK BİR ŞEYDİR!.

ONLARIN ARDINDA, BA`S (mahşer) GÜNÜNE KADAR SÜRECEK KABİR ÂLEMİ VARDIR…

(Ba`s için) “SÛR”a ÜFLENDİĞİNDE, ARALARINDA NE SOYSOPLUK VARDIR, NE DE BİR SORANLARI !… (Müminun-99-101)

âyetleri bu inancın tamamiyle safsata olupİslâm’da YERİ OLMADIĞINI vurgular

Diğer adına din denen inanışlarda, Mısırlılar`da Hindular`da, vs. de bu düşünce var.

Halbuki İslamiyet, vahye dayanan Din olarak, bu olayı reddedip; böyle bir olay yoktur diyor!… Bu dünyada yaşarsın, ölümü tadarsın; ondan sonra ruh bedenle içine geçtiğin berzah âleminde kıyamete kadar yaşamına devam edersin; bu arada tekrar dünyaya geri dönüş yoktur; diyor…

Dünyaya geri dönme yolu kapalı olduğu için, senin ölüm ötesine hazırlanman için, tek şansın dünyada yaşadığın günlerdir!.

Eğer dünyada yaşadığın günleri, ölüm ötesi yaşama gereken biçimde hazırlanarak geçiremezsen hazırlanamazsan; bu günleri hazırlık safhası olarak değerlendiremezsen; öldükten sonra bir daha dünyaya geri gelmiyeceğin için, bu imkanı kaçırmış ve bu hakkı yitirmiş olursun!… Ve ölüm ötesi yaşamda, kabir âleminde kıyamete kadar birtakım azaplar, ızdıraplar senin için söz konusu; o bildirilen ortama hazırlanmadığından dolayı!.

Nihayet kıyamet sürecinde de, mahşer yerinde, diğer bütün dalga(wave) yapılar yani diğer varlıklarla; “uzaylı veya cinni“, ne dersen de, o varlıklarla birarada, mahşer yerinde toplu halde yaptıklarının sonuçlarını yaşarsın; diyor.

Halbuki öbür anlayışta, yani İslamiyet dışı olan reenkarnasyon anlayışında, ya sen bu dünyada yaşarsın, bu dünyada yaşayıp elde ettiklerine göre ölüm ötesi yaşama geçersin; orada ruh beden olarak kalırsın; iyiysen daha mükemmel bir insan olarak tekrar dünyaya yeni bir bedene girerek gelir ve başka bir toplumun içinde yer alırsın… Ya da, kötü bir insansan daha kötü bir insan bedenine veya hayvan bedenine bürünearek, tekrar bir kedi veya köpek, sürüngen olarak bedenlenmiş bir halde dünyaya geri gelebilirsin; denmektedir!.

Reenkarnasyona inananlar da iki sınıftır…

Bir kısmı, bir daha dünyaya hayvan olarak gelme imkânı var, diyor… Hayvan olarak gelebilirsin diyor!..

Bir kısmı da hayır, hayvan olarak gelmek yok ama, kötü bir insan olarak gelirsin, yeniden çile bela sıkıntı çekersin diyor.

Bu her iki olay da netice olarak islam DİNİ DIŞI bir inanış biçimi olan reenkarnasyondur.

Ve bugün “uzaylılar” olarak kendini tanıtan cinler de ilişkide bulundukları kişilere, gerek “biz uzaylıyız”diyerek; gerekse de “biz daha önce dünyada yaşamış kullarız” diyerek reenkarnasyonu telkin ediyorlar!…

Böylece de reenkarnasyona inananlar, farkında olmadan, “amentü”deki “Vel yevmil ahir” kısmını reddetmiş oluyorlar; bu konunun Kur`ân ‘da dayandığı âyetleri inkâr etmiş oluyorlarimandan çıkıyorlar!..

Uzaylı veya cin denen varlıkların, veya kendini falancanın ruhu diye tanıtan bu varlıkların en büyük özelliği de insanı itikad yönünden saptırması, islam itikadı dışına kaydırmasıdır, dedik. Esasen bu konu çok detaylı bir şekilde “RUH İNSAN CİN” isimli kitabımızda incelenmiş olduğundan, daha detaylı bilginin oradan elde edilmesini öneririz…

İşte bu yüzdendir ki, bu “Vel yevmil âhir” inancı, reenkarnasayon olayına inanan islam dışı inanışlarla islam dini arasında çok önemli bir sınır çizmektedir.

Gene bu varlıklar, yani kendini “uzaylı” diye tanıtan, ya da “dünyadan geçmiş evliyaullahın ruhlarıyız” diye tanıtan bu “CİN” denen varlıklar; Nebileri de sanki bir “medyum“muş gibi gösterip; Nebilik mertebesinin özelliklerini basitleştirip; her “medyum“u “Nebilik  mertebesindeymiş” gibi empoze etmektedirler!.

Nebileri de medyumluk seviyesine düşürüyorlar!.

Nebi , medyumluk seviyesine düştüğü zaman; zaten herkes bir medyum, kendileri de birer medyum, dolayısıyle Nebilerle aynı mertebede olmuş oluyorlar.

Hatt^^a Bazı “uzaylı” diye kendini tanıtan “CİNLER” daha da ileri giderek “Hz. MUSA ve MUHAMMED`in kendileri gibi birer CİN olduğunu” kendi kutsal dedikleri “ALTIN ÇAĞ BİLGİ kitapları“nda yazıyorlar…

İşte bu şekilde, Rasûlullah Aleyhisselâm’ı medyummuş gibi değerlendirmeye tabi tutarak, işi sıradan bir olay hâline getiriyorlar… Kendileri de “medyum” olduğu için de “biz de vahiy alıyoruz” diyorlar… Elbette şeytandan!.

Bazıları da, “vahiy alıyoruz” demiyorlar da, “mesaj alıyoruz” diyorlar!… Farketmez!. “Mesaj veya vahiy” de!.. Neticede nereden, kimden alınıyor bu mesaj?…

Medyumun aldığı mesaj, ya ilâhi bir kattan melek yoluyladır, vahiydir; o takdirde, “ben peygamberim” iddiasındadır kişi!… Veya melek aracılığı ile aldığı bir vahiy değildir, o zaman kimden alıyor bu mesajı?…

Esasen meleklerle görüştükleri düşüncesi kesinlikle yanlıştır!. Şu sebepten:

Meleklerden gelen her bilgi kesin doğrudur!. Halbuki bu kişilerin kendilerini “melek” diye tanıtan varlıklardan aldıkları bilgiler, sürekli yanlış çıkar!. Söyledikleri olayların zamanları hiç bir vakit zamanında çıkmaz!… Melek kesin zaman verir, ve meleğin söylediği kesin doğru çıkar… Meleğin bildirdiği olayda değişiklik olmaz.

Bunların cinlerden aldığı bilgilerse, çoğunlukla yalan çıkıyor; arada ender olarak doğru çıkıyorsa da, verdikleri zamanlar, hiç bir vakit tutmuyor ya da gerçekleşmiyor…

Bu duruma göre “ALLAH”`tan almıyorsa bu mesajı; melek vasıtası ile vahiy yoluyla “ALLAH”`tan almıyorsa; o zaman geçmiş kişilerin ruhlarından olabilir mi acaba?!..

Ne var ki geçmiş kişilerin ruhlarından medyumun mesaj alamıyacağını geniş bir şekilde izah ettik “Ruh Insan Cin” kitabında.

Eğer gerçekten “uzaylılar”sa bunlar; yani, başka bir galaksiden gelmiş, özel varlıklarsa; o zaman da, onların kendi teknolojilerine göre bizde olmayan teknolojiye ait bir araç vermeleri gerekir… Versinler böyle bir araç; veremezler!.

Dünya üzerinde bugüne kadar dış bir galaksiden gelmiş bir varlığın verdiği, bizde olmayan bir teknoloji ile oluşturulmuş teknik bir araç söz konusu değildir!. Ve olamaz da!..

Çünkü uzaydan, başka bir galaksiden bir varlık gelmesi mümkün değildir; olanaksızdır!.

Bunlar bizim güneş sistemimizde, galaksi bile demiyorum bakın, bizim güneş sistemimiz içinde yaşayan, büyük bir kısmı da dünya üstünde aramızda yaşayan eskilerin “CİN” diye adlandırdığı, tanımladığı; bizim dünyamız üzerinde ve uzayında yaşayan varlıklardır bunlar!…

Eskiler de buna “cin” demiş…ismi önemli değil…

Bunlar insanın düşmanıdır!. Bu düşmanlığın ana sebebini ilk bölümlerde izah etmiştik…

Cinlerin, insanın düşmanı olmasının bir başka sebebi de şudur:

Ölüm ötesi yaşamda, madde bedeni terk eden insan, dalga(wave) bedenle var olacak… Halogramik dalga(wave) bedenli, “uzaylı” denen, “cin” denen varlıkların bedenleri de insanınki gibi halogramik dalga(wave) bedendir…

Eğer siz dünyada Allah Rasûlü’nün bahsettiği bir biçimde, bir takım çalışmalar yaparsanız, bu dalga(wave) bedeniniz gerek ilim, gerek enerji yönünden cinlerden çok daha güçlü olacaktır…

O takdirde de “cin” denen “uzaylı” denen bu varlıklar, sizin üzerinizde tasarruf edemez hale gelecektir!. Halbuki onlar, sizin üzerinizde hükmetmek, tasarruf etmek isterler…

Nitekim âyette de

“İNSANLARIN EKSERİYETİNİ HÜKMÜNÜZ ALTINA ALDINIZ”

diye hitâbedilir onlara..

Dolayısıyle bütün müslümanların KUR`âN ve RASÛLULLAH’A “İMAN” esaslarına dayalı bir biçimde yaptığı çalışmaları engellemek amacıyla, her türlü saptırıcı fikirleri insanlara empoze ederler!.

Böylelikle de insanları bu çalışmalardan alakoyup, güçsüz bir biçimde, ruh beden yaşamına geçirtmek isterler; ki o beden yaşamında da onları rahatça tasarruf altına alıp, onlarla istedikleri gibi oyalanıp eğlensinler!.

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu