Astroloji !

Astroloji yıldız falı mıdır, yoksa bir gerçek ilim mi?..  Ekran Alıntısı

Bize sorarsanız.
İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi Astroloji ilminde mevcuttur.
Nitekim Muhyiddin A`râbî de bu yüzden burçların tesirleri hakkında:

«Dünyada ve cennetlerde oluşan her şey burçların tesirleriyle meydana gelir»
ifadesiyle konuya işaret etmiştir.

Bu tesirleri fark edip, ancak genel nizam ilâhî içindeki yerini değerlendiremeyen insanlar geçmişte ancak Ay`a, Güneş`e ve diğer yıldızlara tapınma durumuna girdikleri için, daha sonraki devrelerde bu konu kapatılmaya gidilmiştir.

Oysa… İlâhî düzen içinde yağmurun rüzgârın, yenen yemeğin yeri ne ise, bu takımyıldızların ve onların ışınımlarının yeri de odur!.. Her biri ne görev için var edilmiş ise, o görevi yerine getirmektedirler. Onların bu tesirleri dahi ilâhî irade içinde kudreti ilâhî ile meydana gelmektedir.

Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz su belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye bunlara tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!.. Halbuki, bu gerçeğe rağmen dünyâ üzerinde bugün güneşin oğluna tapıp, bayrak edinenler mevcûttur.

*  *  *

Gelelim konumuzun ispatına. Söylediklerimizin ispatı için önce iki bilgiye ihtiyaç vardır.

1-Kesin doğum tarihimiz. Senesi, ayı ve günü. Meselâ 1945-1-21 gibi…
2-Doğum saati. Günün hangi saatinde doğmuş olduğunuz. 02.45 gibi…

Şimdi bu iki bilgiye sahipseniz…
«A`dan Z`ye ASTROLOJİ» kitabını bulunuz ve oradan doğum tarihinize göre asıl burcunuz ile doğum saatiniz itibariyle yükselen burcunuzu bulunuz ve okuyunuz. Yüzde 40-50 arasında özelliklerinizi «esas burcunuzdan»; yüzde 50-60 arasındaki özelliklerinizi de «yükselen burcunuzda» bulacaksınız. Duygularınızı görmek için de doğduğunuz saatte ayın hangi burçta olduğunu öğrenip, okuyarak çözebilirsiniz.

Şayet kendi doğum tarihinizi veya saatinizi bilemiyorsanız bildiğiniz bir yakınınız için de aynı çalışmayı yaparak sözlerimizin gerçek olduğunu görebilirsiniz.

Biz Cenâb-ı Hakk’ın mânâ yoluyla ihsân ettiği bu tür sayısız bilgiyi bilfiil kişiler üzerinde araştırma yaparak kesin hale getirdik. Dilediğimiz sizlerin de aynı araştırmayı yaparak ilâhî düzenin nasıl işlediğine dair kesin bilgilere kavuşmanızdır..

Zirâ daha ilerde anlatacağımız bir takım hususların, beynin bu işleyiş düzeni ile son derece yakından alâkalı olduğunu göreceksiniz. Onun için öncelikle bu bölümün çok iyi bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Esasen kişinin yüzde 90’lara varan bir biçimde, tüm özelliklerini dahi okuyabilmek ehli için mümkündür.

Bunun için gök günlüğü denen «Ephemeris» adlı bir kitap ile «Daltons table house» adlı ikinci bir kitaba ihtiyaç vardır. Birinci kitapta, sizin doğduğunuz günde güneş sistemindeki tüm planetlerin, hangi burçların kaç derecesinde olduğu bilgisayarlarca hesaplanarak yazılmıştır. İkinci kitapta ise hangi burçların doğduğunuz saatte kaçar derecelik açılarla beyninizi etkilediği hesaplanır.İşte çıkan netice sizin «alın yazınız»dır!..

Bu kader değişir mi, değişmez mi; ne yönleri ile değişir veya değişmez; gerçekleşirse ne düzeyde ve nasıl olur, bunları ilerde «KADERE İMAN» bölümünde âyet ve hadîs’lerin ışığında izaha çalışacağız. Şimdi gene konumuza devam edelim.

İşte beyin, bir beyin astroloji haritası çizildikten sonra, planetlerin düştükleri burçlara, birbirleriyle aralarında oluşturdukları açılara göre kişinin çeşitli yönleriyle kabiliyetleri huyları, karakteri, mizâcı hakkında oldukça fazla şey söylenebilir. Velev ki o kişiyi hiç görmediniz!.. Ancak burada çok önemli bir husus söz konusu tarih ve doğum saatinin kesin gerçek olması.

Peki bu gaybı bilmeyi iddia etmek, ya da gaybı bilmek değil midir?..

Siz şayet bir otomobil fabrikasının çıkardığı modelleri ve bu modellerin özelliklerini, bunların teknik niteliklerini, motor devrini, turunu, sair inceliklerini kataloglardan öğrenmişseniz; ve sonra da biri gelip falanca şu marka ve model bir araba almış derse; sonra da siz o arabanın özelliklerini sayarsanız bu gaybı bilmek midir?.. Asla!..

Demek istediğim şudur. Şayet bir planetin hangi burçta iken ne tür özellikler oluşturduğunu bilgi ya da tecrübe yollu öğrenmişseniz, genel hatları itibariyle bir insanın da bir çok yönlerini, onu görmeden tanıyabilirsiniz.
Bu asla gaybı bilmek olmayıp.ilâhî düzen içindeki ilimlerden bir ilimdir.

Peki bu ilim bize ne getirir?..
Bu ilmi bilmek lüzumlu mudur?..
Bu ilmin insan için ne gibi yararlarından söz edilebilir?
Evet bu suallerin cevabını şöyle sıralayalım.

Astroloji ilminin deneylerinizle bir gerçeğe dayandığını gördükten sonra ister istemez bazı suallerin cevaplarını aramak zorunda kalacaksınız, şayet düşünen bir beyne sahip iseniz.

Eğer sizin sayısız özellikleriniz, sizin hiç bir katkınız sözkonusu olmadan daha doğduğunuz zaman programlanmışsa, ben dediğiniz varlık nedir? Elinizden gelenler nelerdir ve nereye kadardır?..
Neden varsınız?.. Varlığınızı değiştirebilir misiniz?.. Nereye kadar?.. Nasıl?.. V.s. v.s.
Şimdi biraz astrolojik bilgileri sıralayalım. Sonra ana konumuza bağlanalım.

*  *  *

Burçların yaymış olduğu ışın türleri esas olarak 4’e ayrılır.
Bu türler eskiden yapılan tasnifte, şu isimlerle belirtilmiştir:

Ateş; Koç – Aslan – Yay
Hava; İkizler – Terazi – Kova
Su; Yengeç – Akrep – Balık
Toprak; Boğa – Başak – Oğlak

Şimdi önce bu dört gruptan söz edelim.
«Ateş» gurubunun en bariz özelliği, bu guruptan olan kişilerin kendini beğenmiş, gururlu, dediğim dedik,
bir yapıda olmalarıdır. Daima çevrelerine hükmetmek isterler. Hep zirveye taliptirler.

«Hava» gurubunun özelliği ise havaî bir tip olmalarıdır. Sebâtkâr olmazlar. Her konuya dönüktürler. Fakat
bir süre sonra o konudan bıkıp başka bir konuya merak sararlar. Fedakâr ve çevreyi düşünen tiplerdir.

«Su» gurubunun ortak özelliği ise son derece duygusal bir kafa yapısına sahip olmalarıdır.

«Toprak» gurubu insanların ortak özelliği ise sabit fikirli ve genelde maddeye dönük, paraya bağlı olmalarıdır.

Ancak… Dikkate alınması gerekli en önemli husus. Dedik ki az önce.
Esas itibariyle herkesin iki ana burcu vardır.

A-«Ana» ya da «İç» burcu.
B-«Yükselen» ya da «Dış» burcu.

Biz daima karşımızdaki kişide, onun «dış burcundan» yani “yükselen” burcundan gelen özellikleri görürüz. Ve kişi daha büyük çoğunlukla dış burcunun getirdiği özellikler istikâmetinde yaşar. İnsanların çok büyük çoğunluğunda «İç» burç ile «dış» burç farklıdır. Bundan dolayı da siz kendinizin veya karşınızdaki kişinin sadece «İç» burç özelliklerine vâkıf olursanız, çoğunlukla o kişide bunları göremezsiniz!..Zirâ önce de yazdığımız gibi, kişinin davranışları, mizâcı tamamiyle «dış» burcunun yâni «yükselen» burcunun etkisi altındadır.

Ve günümüzde insanların burçlar konusunda şöyle uzaktan bir bakıp sonra da inanmadan geçmelerinin ana sebebi bu «dış» burç ya da «yükselen» burç konusunda bilgilerinin olmayışında yatar.

Bize lûtfedilen ilme göre, vâkıf olmuşuzdur ki, kişi 35-40 yaşlarından sonra iyice «yükselen» burcun kapsamına girmekte ve bu kişinin kişiliği yüzde 70-75’e varan nispetlerde «dış» burcuna dönüşmektedir.

Bu sebeple karşımızdaki kişiyi doğduğu tarih itibariyle edindiği «İç» burç yönünden ziyade, doğduğu saat itibariyle edindiği «dış» burç yönünden tanımak zarureti söz konusudur.

Bir kişinin iç ve dış burçları şöyle çaprazlaşabilir. İç burcu Dış burcu Ateş Ateş Ateş Hava Ateş Su Ateş Toprak

Ateş grubundan birincisinde olan kişi son derece bencil, yaşamdan önce kendisini düşünen, dünyânın kendi çevresinde dönmesini isteyen, istekleri olmayınca da sadece kendi menfaatinin gerektirdiği biçimde bir yaşamı tercih eden kişi olacaktır.

İç ateşe dış hava gelir ise, bu defa yukarıdakine benzer düşüncelere sahip olmasına rağmen, bu kişi yaşamında havai meşrebi olacak, kolay kolay âdetlere bağlı kalmayacak; çevresine yararlı faaliyetlerde, kendini fazla düşünmeden, bir takım davranışları ortaya koyabilecektir.

Ateş iç’e Su dış burçlara gelince. Yani Koç veya Aslan yahût da Yay gibi bir iç burca sahip olmasına rağmen, dışarıya bir Yengeç ya da Akrep veya Balık düşmesi hali. Hayatı sıkıntı ve huzursuzluğa namzet bir kişi geliyor demektir. Zirâ içteki ateş kaynaklı yapı dıştaki su nitelikli kapayıcı yapı yüzünden sürekli bastırılır. Bu da kişide büyük oranda bir takım iç sıkıntıları meydana getirir. Bu tesirler bazen çok artar, bazen de nispeten geriler.

Ateş içe rast gelen toprak dış da gene nispeten yukarıda saydığımız gibidir; ancak üsttekinde görülen şiddetli sıkıntılar ve bunalımlar bunlarda daha azdır. Kafada cömert olan bu kişi fiiliyatta kolaylıkla para harcayamaz. Çevrenizde gördüğünüz bildiğiniz zenginlerin yüzde doksana yakınının dış burcu toprak gurubundan olan boğa veya oğlaktır. Ya da haritasında toprak gurubu, bu burçlarında birkaç güçlü planet mevcuttur. Veya 2. evinde para getiren güçler mevcuttur.

Esasen burada konuya sadece bazı örnekler vermek istediğimiz için detaylara fazla girmeyeceğiz. Gelelim Hava içe düşen dışlara. İç burcu Dış burcu Hava Ateş Hava Hava Hava Su Hava Toprak

Hava gurubundan olan bir beyinin en bâriz özelliği insanlığa yardımı, yararlı olmayı düşünen bir kafa sahibi olmasıdır. Yaşamı oldukça objektif olarak seyredip değerlendirmeye çalışır, hoşgörülüdür. Ancak bütün bunlara rağmen dışa gelen ateş bu durumdaki havayı son derece gururlu kendini beğenmiş bir görüntüye sokar.

İç kova ise son derece akıllı ve kendini beğenmiş bir tip; iç ikizler ise zeki ve gururlu bir tip oluşur.Terazi’deyse doğru bildiğini dom dom söyleyen kimseden çekintisi olmayan bir tip ortaya çıkar. İç havaların genel bir diğer karakteristiği, zaman zaman kendilerini sanki bu dünyânın değil de başka bir dünyânın insanı imiş gibi hissetmeleridir.

Şayet iç havaya karşılık dışa bir su gelirse görüntü hayli farklı olur. Zirâ, kafadaki özgür düşünce, dıştaki duygusal ve bağımlı bir karakter ile kayıtlanmış olur. Özgür kafa, dış yengeç ise evine, ailesine bağımlı onlar için kendini harcayan bir tip oluşturur. Dış Akrep olursa bu defa duygusal davranışlardan kurtulamayan fakat oldukça özgür davranışlar ortaya koyabilen, iradeli ve tahakkümcü bir tip düşer. Bunu ancak kararsız eden içe düşecek bir ikizlerdir. Dışa düşen bir balık ise özgürce yaşamın zevklerine yönelebilen bir tip oluşturur.

Hava gurubu burçlar içinde akıllı olan Kova, zekî olan İkizler, sevgi dolu olan da Terazidir.

Esasen burçlar içinde en güçlü akıl kova insanında mevcuttur.

Dışa düşen toprağa gelince. Şayet boğa düşerse, yeme – içme ve sohbet zevklerine düşkün, kazanca yönelik hırsı fazla bir tip çıkar. Başak düşerse hırslı, hareketli, düzenli kazanca dönük araştırmalar içinde bir kişi olur. Ama ne yapsa bir boğa gibi para yönünden şanslı olamaz; zaman zaman eline para geçer fakat arkasından büyük miktarlarda kaybeder. Oğlak da ise kararlı, olgun, hoşgörülü, yardımsever fakat parasına da çok bağlı bir tip oluşur. Eğer oğlak’ın içine Kova düşmezse, Oğlak karakteristiği hemen bütün burçlara hâkim duruma geçer.

İç burcu Dış burcu Su Ateş Su Hava Su Su Su Toprak

Su gurubunun genel karakteristiği son derece duygusallıktır. Bu duygusallık dışa rastlayan bir ateşle birlikte genellikle kontrol edilemeyen taşkın davranışlara kadar uzanır. Meczup yapılı, denen kişilerin yüzde 90’ı iç burcu su, dış burcu ateş, gurubu olanlardan çıkar. Bu kişiler hayatta en çok pişmanlık duyan kişilerdir. Çok defa duygusallıkları yüzünden ve kendilerini kontrol edememeleri yüzünden istemedikleri davranışları ortaya koyup, sonra da bundan büyük pişmanlık duyarlar. Tam anlamıyla taşkın tiplerdir. Esasen iç dünyalarında son derece merhametli, müşfik kimselerdir.

İç suya isabet eden bir dış hava ise en büyük hayırseverlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Zirâ hava gurubu eli açıklığı verir buna bir de son derece merhametli düşünce gelirse eşittir hayırseverliliktir. Toprak dışa gelince ise. Duygusal ama kendi menfaatine dönük; son derece mütevazi, fakat menfaatine halel gelme ihtimali karşısında da kaplan kesilen bir tip ortaya çıkar.

İç burcu Dış burcu Toprak Ateş Toprak Hava Toprak Su Toprak Toprak

Toprak gurubuna bir dış ateşin gelmesi genellikle gene taşkın bir tipin ortaya çıkmasına yol açar. Ancak bu tip su gurubundaki kadar kontrolsuz değildir. Ayrıca su gurubundaki taşkınlıkların kökeninde duygusallık olmasına karşılık; toprak gurubunun kökeninde ise menfaatler yatar genellikle.

Havanın dışa gelmesi halinde ise, kafadaki maddecilik ele kadar uzanmaz ve «sanki eli açık» bir görüntü ortaya çıkar. Oysa esasen bu kişi kafaca hayli maddecidir.

Dış suda ise merhametli, acıyan ama yardımları küçük miktarları geçmeyen tipler görülür.

Toprağa rast gelen dış toprağa gelince.

Son derece mütevâzi ama âdeta «varyemez» tipleri görürsünüz.

Genellikle de zenginlerdir.

Astroloji ilmine vâkıf olanlara göre son derece yetersiz olan bu bilgileri, kitabımızın ana konusu başka olması hesabiyle böyle kısa kısa vermekten başka çaremiz yok. Esasen bu konuda daha yazılacak pek çok şey mevcut.inşâallah onları «ASTROLOJİ ve SIRLARI» isimli kitabımızda anlatmaya çalışacağız.

Şimdi görüldü ki dört içe düşen dört ayrı dış yapı itibariyle toplam 16 grup insan çıktı. Bunu biraz daha detaylandırmak gerektiğinde, ikinci basamakta

144 ana grup ile karşılaşırız. Ki her insan bu 144 guruptan birindedir.

Meselâ iç Koç’tur, dış Aslan’dır, yâni ateşe ateş; veya iç Kova’dır, dış Yay, yâni havaya ateş;
yahût iç Yengeç’tir, dış Oğlak, yâni suya toprak vesaire gibi.

Demek ki herkesin «İki ana burç gurubu» vardır.
«İç» burç kişinin İSTİDADINI gösterir.
«Dış» burç kişinin KAABİLİYETİNİ gösterir.
Beyin kişinin «Levh-i mahfûzu»dur!..
Beyin, cevherinin 120. günde almış olduğu tesirler de kişinin, kendindeki «a’yân-ı sâbitesi»!.

Dünyâ yaşamı ve tüm insanlar,ilâhî takdir ve tedbir gereği, tamamıyla burçların ve onlardaki güçleri ulaştıran meleklerin hükmü altında olduğu gibi; berzâh âleminde olanlar, yâni ölümü tadıp fizik bedeni terkettikten sonra kıyâmete kadar olan devrede yaşamını sürdüren tüm insanlar ve cennetler ile cehennem dahi bu burçlardan gelen tesirlerin hükmü altındadır!..

Ve bu hususta Muhyiddini A’râbî’nin keşfi son derece isabetlidir!..

Böyle olunca insanlardan kimler birbirlerini severler ve kimler de birbirlerine yaklaşamazlar, iterler.İki insanın. Şayet.

«İç» burçları aynı guruptan, «dış» burçları aynı guruptan ise birbirlerine sempati duyarlar.

«İç» burçları aynı, «dış burçları» ayrı, biri ateş öteki hava ise, yahûd biri su diğeri toprak ise birbirlerine çekerler.

«İç» burçları biri ateş diğeri su ya da toprak ise bir araya kolay kolay gelemezler kafaca. Hele dışları da ateşe karşı su ise âdeta iterler birbirlerini.

«İç burçları» birbirine yakın fakat «dış» burçlar ters ise beraber arkadaşlık etmeleri zordur. Meselâ iç hava- suya dış ateş – su. Ya da iç hava – ateşe dış ateş – toprak, dış ateş – su.

Bir de şu husus vardır. Çaprazlama bakış açıları.

Meselâ siz «düşünce» yapınızla yani «İç» burcunuzla karşınızdakinin davranışsal yâni «dış» burcuna bakarsınız ve beğenirsiniz, ama kafaca uyuşamazsınız. Sebep..?

Çünkü sizin içinizle – dışınız çaprazdır. Yâni iç burcunuz hava ya da ateş, yahût bunun aksi su veya toprak; buna mukabil karşınızdakinin de bunun gibi zıt bir durumdur. Diyelim ki sizin içiniz hava dışınız sudur, onun da dışı ateş içi topraktır. Şimdi siz hava gurubundan olan kafa yapınız ile onun ateşsel «dış»ını seveceksiniz ama konuşup anlaşmaya gelince sizin kafa yapınız ile onun kafa yapısı da bağdaşmayacaktır. Daima yaşama ve olaylara apayrı pencerelerden bakacaksınız..

Demek ki iki insanın biraradaki yaşamı, iş ve arkadaşlık ya da evlilik olsun hep bu burçlarının; yâni beyin açılımlarının birbirine uyması ve dolayısıyla beyinlerinin yaydığı radyasyonların birbirini en azından itmemesine bağlıdır. «İç» ya da «dış»ları birbirini çekmeyen insanların ise birarada bulunmaları imkân dışıdır.

«Dünyada kim kimle baraber ise ölüm ötesinde de onu arar ve onunla beraber olmak ister» sırrı kısmen bu esasa dayanır. Demek oluyor ki insanların arasındaki münasebetler ve sempati – antipati konusu dahi beyinler arası benzer açılımlar dolayısıyla ortaya çıkmakta. Şimdi bakın, bir kişiyi seviyorsunuz arıyorsunuz, mutlaka burçlarınız arasında benzerliği tesbit edeceksiniz. Ki bu daha ziyade dış burçların benzer – yakın karakterli olmasındandır.

Şimdi belirgin olarak ortaya şu husus çıkmış oldu. İnsanların gerek kendi yapıları ve gerekse birbirleriyle olan ilişkileri hep beyinlerinin burçlar tarafından programlanma biçimine bağlı!.. Öyle ise yaşam içinde oluşan duygusallıkları ve tepkileri neye bağlıyacağız?.. Duygusal hassasiyetimizi, doğum tarihimizde ayın bulunduğu burca ve hangi sahada daha duygusal olacağımızı da doğum saatimize göre, ayın haritamızda içine düştüğü evin konusunda bağlayacağız!..

Burada üzerinde en önemli bir husus olarak tekrar tekrar durduğumuz husus kişinin «yükselen burcudur». Zira astrolojik tüm olaylar, çoğunlukla yükselen burç yönünden aldığınız tesirlere göre oluşur. Şayet siz «yükselen» burcunuzu bilmiyorsanız ve hatta bundan daha ileri olarak, doğum anınıza göre çıkarılmış beyin açılım haritanıza sahip değilseniz, olayların nasıl ve ne şekilde sizi etkilediğini anlamanız mümkün olmaz. Hiç mi anlama yolu yoktur?..

Bir pratik anlama yolunu size gösterebiliriz. Ama bilinmelidir ki bu kesin olmaz. Çünkü bazı hallerde haritanızda bulunan herhangi bir eve düşen birkaç planet o evdeki burcun sanki «yükselen» burcunuzmuş gibi yapınızı etkilemesine yol açar. Ama gene de pratik olarak dediğimiz yolu deneyebilirsiniz. Alacağınız Astroloji kitabında «yükselen burçlar» bölümünü bulun ve «yükselen» burca göre verilen fizik yapı tariflerini okuyun.
Hangisi sizin fizik yapınıza en çok uyuyorsa muhtemelen «yükselen burcunuz» olabilir.

Karşınızdaki bir kişinin ya da kendinizin «yükselen» yâni «dış» burcunuzu anlamanın bir pratik yolunu da kısmen burada özetlemeye çalışalım.

«Yükselen» burç tespitinde önce gurubu sonra da o gurup içinde hangi burç olduğunu tespit edeceğiz.

Ateş gurubundan işe başlayalım. Koç elinde parmaklar, ince olmayan uzun ve tırnak uçları, küte yakın kavislidir. Esasen yükselen koç tipi kişiler güçlü, orta ya da uzun boylu, alnı hafif açık ve çıkık tiplerdir.
Eti dolgundur ama toplu denmez.

Bu gurubun ikinci burcu Aslanlar ise yapılarıyla, saçlarıyla ve elleriyle hemen belli olurlar. Elleri bütün yakışıklı ve gösterişliliklerine rağmen, ister kadın olsun, ister erkek, bir pençe gibidir genelde. Güçlü ellerin parmaklarında eklem yerleri son derece belirgin ve kemiklidir. Su eli ne kadar etli, tombul,
yumuşak ise, bu da zıddına o kadar sert, kemikli ve güçlüdür. Geniş omuzlar, kadınsa
gür ve havalı saçlar, gösterişli hemen dikkati çeken bir yapı.

Yay’a gelince. Genelde, açık enli ve geniş bir alın, oval ve kemikleri belirsiz kılacak düzeyde bir yüz. Düzgün
bir burun, etli olmayan dudaklarıyla konuşkan, iğneleyici ve zaman zaman da alaycı bir tip. Genellikle ince
uzun, 35 yaşa kadar zayıf sonra balık etinde ve mide düzeyinde şişkinliği olan bir tip.
Umumiyetle girdiği toplumlarda dikkati çeker.

Hava gurubundakilere gelince.

İkizlerdekiler. Zayıf ince orta ve uzun boylu biri. Eller ince uzun ve kemikli; parmaklar kadınlarda kürdan gibi erkeklerde de son derece ince, tırnaklar ince uzun ve sivri. Kadın yüzünde güzellik, fakat erkekte son derece kemikli, iri bir burun, ufak kulaklar. Mideden şikâyetleri çoğunlukta. Sinir sistemleri hassas, elleri açık! Yerlerinde duramazlar ve sık fikir değiştirirler.

Terâziye gelince. Yüz ister kadın olsun ister erkek, son derece güzel. Eller kemikliliğini yitirmiş, fakat tombul
da değil; boy orta uzun arası!.. Vücut düzgün. Yanakta ben söz konusu. Konuşkan, canlı, sevecen, hareketli!..

Kovaya gelince. Hayli az rastlanır. Tıknaz, orta boylu güzel değil sevimli, cana yakın, özellikleri elektrik ve elektronik eşyalar ile ilgilenen, kendini beğenen bir tip. Eller az etli ince uzun, tırnaklar uzun ucu sivri.

Su gurubundakilere gelince.

Yengeç. İster kadın, ister erkek hemen tanınırlar. Kısa veya orta boy. Etli sayılır bir vücut. Yuvarlak bir baş, üstü kemikli öne sarkık ucu sivri bir burun. Kadında göğüsler belirgin iri. Eller tombul, parmaklar kısa etli ve uçları sivriye yakın. Zaman zaman aniden karamsarlığa kapılan bir tip. Çene ufak, nokta tip!..

Akrep de kolay tanınır. Orta veya kısa boy. Belirgin kemikli ucu kesik «V» çene. Bacaklar kısa. Yüz genellikle cazibeli. Ten umumiyetle pembemsi beyaz. Kadında ekstra etki söz konusu değilse diğer su burçlarında  olduğu gibi göğüsler ve kalçalar belirgin. Enerjisi kolay kolay tükenmeyen ve çevresine hükmeden bir tip. Her yerde yönetici tavırlar ve eleştiricilik

Balık ise son derece toplu. Büyük yuvarlak ya da hafif oval etli yüz, iri burun, iri kulak, Akrep’te olduğu kadar arkaya yapışık değil. Yuvarlak etli çene ve gıdı!..

Evet buraya kadar anlattıklarımız pratik olarak kişinin «yükselen» burcunu tanımak için bir formül; ama asla kesin olarak böyle diyemeyiz; çünkü o kadar sayısız yarattığı oluşumları vardır ki Cenâb-ı Hakk’ın, bunları ancak guruplar içinde mütalâa edebiliriz.

Şimdi biraz da insanların astrolojik etkilerle nasıl etkilendiği üzerinde duralım.

Birinci etki alım şekli. Doğum anınızda güneş sistemindeki planetler nerelerde ise, onların üzerinde diğer planetler 30-60-90-120-150-180 derecelik açı yapar bir biçimde geçerken, mutlaka geçtikleri evin ihtiva ettiği konuda bir hareket oluşur.

İkinci etki alım şekli. Bu planetler şayet sizin haritanızdaki bir planet ile birbirleri arasında belirttiğim açıları oluşturacak bir biçimde geçerse bu defa gene benzeri türden, fakat daha sert etkileşimler meydana getirir. Meselâ haritanızdaki Venüs ya da Marsınızın üzerinden, bir Güneşin bir Satürn veya Uranüs ile  90 ya da 120 derecelik açı yaparak geçmesi gibi.

Üçüncü türden bir etki de Ay dolayısıyla oluşan bir etkidir. ay duygularımız ile son derece yakın ilişki içinde olan bir planettir. Özellikle bizim «yükselen» burcumuzdan ve yükselen burcumuzun mensup olduğu gurubun diğer burçlarından geçerken, bizi son derece etkiler ve çoğu zaman tasvip etmeyeceğimiz aşırı duygusal, fevrî davranışlar içine bizi sokar.

Şayet o anda aklımızla içimizde kabaran duygularımızı bastıramazsak, sonradan pişmanlık duyacağımız bir fiîli ortaya koymamız ya da sözü sarf etmemiz mukadder olur.

Hemen burada şu mânâya gelen hadîs-i şerîfi hatırlatalım:
Enes radıyallahu anh naklediyor: Rasûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:Cenâb-ı Hakk bir kazasını yerine getireceği zaman o kulun aklını başından alır, o kul bu halde o işi işler; sonra o kulun aklını iade eder de bu defa o kul pişman olup, ben bu işi nasıl yaptım der.

Evet, KADER nasıl hükmünü yerine getirir. Önce onu görelim. Normal akıllı bir insan, ama ne çare ki kaderin hükmü geldi çattı. Mars Güneşinin üzerinden geçerken, ayda yükselen burcundaki bir planetin üzerine düştü. İşte o anda ne olduysa oldu, son derece sudan bir sebeple karşısındaki kişiye karşı içinde aniden bir şiddet uyandı ve çekip bıçağını saplamaya başladı!.. Aklı başına geldiği zaman ise karşısındaki 12 yerinden bıçaklanarak ölmüştü!.. Sonra şöyle konuştu: «Bir anda aklım başımdan gitti, vurdum vurdum.
Aklım başıma geldiğinde ise iş işten geçmişti!..»

İşte sık sık gazetelerde gördüğünüz bu satırlar bilinçsiz olarak anlatılan «kader» hükmünden başka bir şey değildir!..

Nitekim yukarıda nakletmiş olduğumuz hadîs-i şerîf de bu söylediklerimizi aynen teyid etmektedir.
Böyle olunca, biz kimseyi suçlamayacak mıyız?.. Bu sorunun cevabını ileride
«kadere imân» bölümünde vermeye çalışacağız.

Ayrıca kader konusunu en kapsamlı şekliyle “AKIL ve İMAN” isimli kitabımızda okuyabilirsiniz.

Şimdi sadece olayın geliş şekline bakalım Evet Allahu Teâlâ’nın kaderi nasıl yerine gelir.
Daha doğrusu her an nasıl uygulanmada..?

Beyinlerimiz her an burçlardan gelen sayısız kozmik ışınların bombardımanı altında!.. Bu ışınım, beyinlerimizin ilk açılışı kadar ki kapasitesiyle her an alınıp değerlendirilmede. Bu gelen ışınım, sürekli olarak değişen açılar ve değişen güçlerle beynimizde çeşitli planetlerin etkisiyle açılmış devreleri etkiliyorlar.

Meselâ ilk açılımdaki Mars devresi, bir zaman Jüpiter’in yansıttığı ışınımı alırken bir süre sonra Satürn’ün yansıttığı, bir süre sonra Güneş’in yansıttığı ışınımı alıyor. Ya da ilk açılım ile ay; sürekli üzerinden geçen çeşitli planetlerin yansıttıkları tesirleri almada; ve gene süratli devriyle çeşitli ilk açılım devrelerini etkilemede.

Böylece bizler sürekli olarak halden hale girmekteyiz.

Bazı kişilerin ilk programlanışları çok sert olur ve bunlar beyin yapıları itibariyle çok hassas olarak aramızda yaşarlar. En ufak bir etki alımında hemen duygulanırlar, daima meseleleri olduğundan çok büyük olarak görüp değişik hallere girerler.

Bazıları da son derece ağır kanlı, zor değişen tiplerdir. Gene bazıları dışa dönük, atak, girgin; bazıları da içe dönük, pasif, ilk hareketi hep karşılarından bekleyen tiplerdir.

Bazılarının iç dünyalarında çok büyük hareketler olup bunları bir türlü dışa vuramazlar; bazıları da aksine, çok konuşkan hareketli, etkileyici tiplerdir ama iç dünyaları dışı yeterli oranda besleyebilecek kapasiteye sahip değildir. Çoğunlukla bundan dolayı iç dünyalarında pişmanlıklar duya gelirler.

Kısacası insanların bütün huyları, karakterleri, mizaçları tamamıyla beyinlerinin ilk açılımında aldıkları açılımlar, programlanma istikâmetinde oluşur. Ve bu ilk tesirlerde ne kapasitede bir açılım ve yönlenmeye nail olmuşlarsa, artık yaşamlarında da o istikâmette bir çalışma içine girerler. Ama bu gene de nasıl başladılarsa öyle bitecektir, demek değildir. Zira, ilk açılımdan sonra, bir vesile ile o kişi şayet zikre başlar ise, bu defa beyninde yeni açılımlar oluşacağı için, huylarında, davranışlarında bazı değişiklikler olmaya başlar.

Ancak bu değişiklikler, daha ziyade kişinin «istidat» yönüyle alâkalı olan, doğum günleri ile ilgili olarak aldığı tesirlerde daha çabuk görülür. Kişinin «kâbiliyet»iyle alâkalı, doğum saatiyle ilgili devrelerde ise, değişim çok daha yavaş olarak meydana gelir.

Daha önceden de belirtmiş olduğumuz gibi, 120. günde alınan tesirlerle ilgili hususlarda ise, yani kişideki «A’yân-ı sâbite»de ise asla değişiklik olmamaktadır!..

«said ana karnında saiddir; şakî ana karnında şakîdir».

Yâni Cennete gitmesine yol açacak ekstra antiçekim dalgalarını üretme ihsanına beyin daha 120. günde nail olmuştur. Ya da maâlesef hayır!..

Muhakkak ki Allah dilediğini yapmadadır!.. Ve trilyonlarla güneşin içinde yüzdüğü evreni var eden güce sual sorulmaz yaptığından!..

Evet beyin belirli «zikir» türleri ile yeni açılımlara kavuşur ve bundan dolayı da kişinin gerek dünyâ yaşantısı ile alâkalı, gerekse de ölüm ötesi yaşantısını etkileyici bir biçimde sayısız etkiler meydana gelir dedik.

Şimdi hemen burada şu sual akla gelir.

Yoga’da genellikle kullanılan ve budizmde «mantra» kelimesiyle tanımlanan özel anahtar kelimeler vardır ki, bunların yogada trans ya da teveccüh ya da yönelim gibi kelimelerle kastedilen hallerde tekrarı söz konusudur. Bundan başka böyle bir kelime de kendisi bulup; bu kelimeyi tekrar ederek bir şey elde edemez mi insan?..

Bu sualin cevabını tam olarak anlayabilmek için çok geniş boyutlarda meseleye bakmak mecburiyetindeyiz!..

İslâm’daki «zikir» kelimeleri olan Allah’ın isimleri, esas olarak varlıkta yürürlükte olan mânâlardır ve beyinde de bu mânâları ortaya çıkartıcı devreler zaten kozmik plandan düzenlenmiştir. Siz bu kelimeleri tekrarlayarak, beyninizin kozmik plana göre bir tür frekans ayarlarını yaparsınız ve evrensel mânâlar ile iletişim içine girersiniz!.. Meleklerle görüşmeye başlarsınız!..

Oysa bu anlama gelmeyen «mantra»larla sadece beyinde rasgele bir hassasiyet, alıcılık oluşturursunuz ki, bu da sizin «CİN» denilen ateşin-manyetik bedenli varlıklarla iletişim kurmanıza yol açar!..Bunların ise en iyileri bile pek çok şeyden mahrum kalmanıza yol açar!

Yâni özet, İslâm’daki «Allah isimleriyle» zikir, sizde Allah’a yaklaşma ve O’ndaki sayısız özellikler ile bezenme hali oluştururken; bunun dışındaki kelime tekrarlarının beyninizde oluşturacağı hassasiyet – alıcılık sadece «cin»lerle bağlantı kurmanıza sebebiyet verir. Bu da neticede onların sayısız şekillerde sizi aldatmalarına ve sizin de hiç farkında olmadan onların hükmü altına girmenize yol açar.

Öyle ise her hâli ilâhî mânâları zâhire çıkarmak suretiyle zikirde olan varlıklar ile oluşturulan bağlantılar o zikrin bize yansımasına yol açacaktır. Ki bu da canlılar olan yıldızlarla oluşur.

Evrendeki tüm varlıklar, var edenin sayısız özelliklerinin âşikâre çıkmasına vesile olmak gayesiyle ve sanki o özelliklerin yoğunlaşması suretiyle oluşmuştur. Bir diğer ifade ile; tüm takım yıldızlar, yıldız birikimleri olan galâksiler hep vareden mutlak varlığın sayısız isimlerinin ve vasıflarının yoğunlaşmış halleridir gerçekte!..
Ve bunların yaydıkları sayısız kozmik ışınım dahi kendilerini oluşturan mânâların tüm varlığa
yayılmasından başka bir şey değildir.

İnsana bakıp, «bu etten – kemikten ibâret basit bir hayvandır!.. ruhu yoktur!!! ebedî bir hayatı yoktur!.. değişime girer ve tükenir!..» demek ne kadar ilkel ve dar görüşlü bir anlayış ise.

Galaksilere, takım yıldızlara, burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. «bunlar basit yıldızlardır. doğar, ölürler. canlılıkları yoktur, cansızdırlar!.. laf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!..
Ne etki alırlar ne de etki verirler.» demek de o kadar ilkellik ve dar görüşlülüktür!..

«HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE, HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR
ANCAK SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ»
 (İsra – 44)

Âyeti dahi onların canlılığına ve bir görev ifâ etmekte olduğuna işaret etmektedir.

Böylece olayı izah şartlarından mahrûm olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.

Nahl sûresinin 16’ncı âyetinde; «YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR» denmektedir.

Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!..Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.

«Onlar yıldızla yollarını bulurlar» şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.

Oysa yıldızların yaydığı kozmik ışınımlar, onların beyne ulaşması, hidâyet dediğimiz olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!..

Allah’ım beni doyuran sensin. dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!..

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:
Bedene nispetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!..Nasıl ekmeğe suya havaya tapınılmıyorsa, böyle bir şey ilkellik ise, aynı şekilde yıldızlara tapınmak da o derece ilkelliktir!..

Varlıkta mutlak hüküm süren tasarruf eden Allah azze ve celledir!..
Dilemiş ve her şeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.

Eğer biz aklımızı kullanır, kâinatın nasıl tümüyle bir mekanizma şeklinde işlediğini idrâk edebilirsek; Allah’a karşı kulluk görevimizi çok daha geniş boyutlarda îfa etmiş oluruz!.. Elimizden gelmiyorsa. Muhakkak ki kişi kapasitesi dışında kalandan mes’ûl değildir!..

«GECEYİ VE GÜNDÜZÜ, GÜNEŞİ VE AYI SİZLERE TESHİR BUYURDU. BÜTÜN YILDIZLAR DA ONUN EMRİNDEDİRLER!.. ELBETTE BUNDA AKLI OLAN KAVİM İÇİN, İBRETLER VARDIR (Nahl – 12)

Allah yeryüzünde «Halife» olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik fabrikayı, yâni kâinatı yarattı!.. Sonra onun içinde, kudretiyle insanı yarattı ve nihâyet onu kendine ayna kıldı!.. Tâ ki sayısız özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!..

«Allahü Teâlâ yaratıklarını karanlık içersinde yarattı ve sonra onlara NÛRUNDAN SAÇTI. O NÛRDAN KİME İSABET EDERSE HİDÂYET BULUR. Ve her kime isabet etmezse dalalette kalır“. (Tırmizî)

«VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR» (Nahl – 16)

Bu anlayışla, eğer araştırırsak, bu hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.

Evet, «Yıldızla hidâyet bulurlar». Kimler?.. Hidâyet bulanların tümü.

Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı hiç bir hüküm yok!.. Oysa, maâlesef bu yönünden haberdar olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar kapsamlar içinde mütalâa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; «Çölde yollarını kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar» şeklinde bir mânâ ile sınırlanmıştır!..

Evet. Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır!.. Dilediğine hidayet eder, dilediğini dalâlette bırakır!.. Dilediğine nurunu isabet ettirir, hidayet denilen çalışma o yönde, onu çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isabet ettirmez!..

Diğer taraftan «YILDIZLAR DA ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR» şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler yapmak üzere var edildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.

Ancak bütün bunları değerlendirebilmek için «AKLI OLANLARDAN» olmak lâzımdır. Ki geniş boyutlarda konuyu ihata edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavramasın ve Allahü Teâlâ’nın azametine birazcık olsun yaklaşabilsin!..

Peki, akıl sahipleri nasıl birbirlerine yaklaşıp ilimlerini paylaşabilir? Sade akıl sahipleri değil bütün insanların birbirlerine yaklaşımı nasıl olur? Ruhları birbirine çeken ya da iten nedir?

İnsanların, şu yaşam sırasında birbirlerine olan sempatilerinin ve antipatilerinin altında tamamıyla burçlarının birbiriyle uyuşup uyuşmaması hususu yatar. Halk arasında «Yıldızı barışmadı» ya da «yıldızı uydu» denilen tâbirlerin kökeninde, o kişilerin burçlarının etkileri ile birbirleri arasındaki ya çekim ya da itiş kastedilir.

Bu husus Müslim’deki bir hadîs-i şerîf’te, Ebû Hüreyre radıyallahu anh tarafından şöyle nakledilir:

Rasûlullâh salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Ruhlar (âhırette sınıf sınıf), toplanmış cemâatlerdir. Bundan ötürü, içlerinden birbirleri ile tanışanlar, sevişip anlamışlardır. Birbirleriyle birleşmeyenler ise ihtilâfa düşmüşler, anlaşamamışlardır“!..

Evet burada, «RUH»ların oluşması hususu üzerinde bilvesile bir nebze daha durmak zarûreti hasıl oluyor.

Esasen âlemde «TEK» bir «RUH» vardır ki, buna tasavvuf lisânı ile «RÛH-U A’ZÂM» denilir.
Evrende var olan her şey bu «Rûh-u â’zâm»ın varığından meydana gelmiştir.

«Rûh-u â’zâm», bugünkü ifade ile anlatmak gerekirse, varlığın özündeki kudret- ilim boyutudur.
Bu diğer ifâde ile Allah’ın ilk tecellisidir!..


Soru:
– Kendinde olsa da açığa çıkaramadığını dışta bulduğuna akışın, genetikten mi?…
Yoksa Astrolojik etkilerden mi kaynaklanıyor?

Aşkın ateşi genetik özellikleri ne kadar değiştiriyor.
Yani genetikden gelen virüsleri yakamıyor mu?. Yoksa virüsler mi aşkı söndürüyor?..

Cevap:
– Genetikten gelir… Aşk, kişinin özünde olana yönelişidir…
Sönen ise aşk değildir zaten!.


Soru:
– İnsanların melekî boyut ile ilişkisi bir bölümüyle de astrolojik tesirler adı altında gerçekleşirken, melekî boyutta meleklerin etkileşim sistemine nasıl yaklaşımda bulunabilir, ve ona nasıl  bir isim verebiliriz?…

Cevap:
Meleki etkileri yalnızca astrolojik etkiler olarak değerlendirmek çok yetersizdir!…
İnsanın orijin varlığı , melekî boyut kökenlidir ve bu algılanan boyuta kadar olan tüm katmanlar melekî boyutun eseridir…
İnsan adıyla anılan melekî kökenli varlık, ayrıca dış diye kabul edilen boyutla da her an iletişim halindedir ve ondan da etkilenmektedir ki, buna bugünkü dilde “ astrolojik etkiler” ifadesi kullanılabilir…


Soru:
Gerek astrolojik etkiler, gerekse Esmâ zikri sonucu insanda karakter değişmesi söz konusuyken; Allah Rasûlü’nün “iki dağın yer değiştirdiğine inanın, insanın huy değiştirdiğine inanmayın“sözünü nasıl değerlendirebiliriz?..
Cevap:
-Buradaki “huy” kelimesi, “fıtrat” anlamında kullanılmıştır..


Soru:
– Gen`ler, bir anlamda Levhi Mahfuz`un zâhire çıkışı olur mu?.. Şayet böyle ise astrolojik tesirlerin altındaki melekî fonksiyonların esprisi ne olmaktadır?..
Cevap:
– Genetik özelliklerin açığa çıkmasına yol veren, melekî etkilerdir…

 

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu