İnsan-ı Kamil – 51/1. Bölüm (Ruh Adlı Melek)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

51 – 1. BÖLÜM

RUH  ADLI  MELEK


Bilesin..

Bu, o MELEK’tir ki; sofiye dilinde ona:

–  Hakkın onunla mahluk göründüğü ve Hakikat-ı Muhammediye..

Adı verilmiştir..

Allah-ü Taâlâ’nın bu MELEK’e olan nazarı, kendi nefisine nazarı gibidir..

Onu, kendi nurundan yarattı; âlemi de ondan yarattı..

Ve onu.. Âlemde nazarına bir mahal kıldı..

–  Allah’ın emri..

Şeklinde gelen isim tamlaması, bu MELEK’in isimleri meyanında sayılır..

Mevcudatın en şereflisi odur..

Makam, mekân itibarı ile; mevcudatın en ulusu, derece itibarı ile de
 en yücesidir..

Bundan üstün bir melek yoktur..

Ve o: Yakınlık ihsanına nail olan mukarrabin zümresinin efendisi;
ikrama nail olan mükerremin camiasının en faziletlisidir..

Allah-ü Taâlâ, mevcudat çarkını, onun üzerinde döndürür..
Mahlukat semasının kutup noktası odur..

Allah-ü Taâlâ her şeyle beraber, ona özel bir yüz yaratmıştır;
o yüzle kendi zatına katılır..

Allah-ü Taâlâ onu yarattığı mertebede; sekiz suretle korur..

İş bu sekiz suret: Arşın hamilleridir..

Memleketin tümünü, ondan yarattı.. Hem de, ona göre ve
onun maddesinden..

Memleketin ona bağlantısı; denizden sıçrayan damlaların denize bağlantısı
 gibidir..

Arşı taşıyan sekiz meleğin ona bağlantısı: İnsan ruhundan gelip
insanın varlığını ayakta tutan şu sekiz şey gibidir:

Akıl, vehim, fikir, hayal, musavvire, hafıza, müdrike ve nefis..

Sonra..

Bu MELEK’in: Ufkî âlemde, ceberutî âlemde, illî âlemde, melekûtî âlemde,
mülkî âlemde ilâhî bir saltanatı vardır ki;

Allah-ü Taâlâ onu, sırf bu melek için yaratmıştır..

İş bu MELEK: HAKİKAT-I  MUHAMMEDİYE’ de tam kemâli ile zuhur etmiştir..

İşbu mana icabıdır ki: Resulullah A.S. efendimiz, en faziletli beşer olmuştur..

Bu vesile ile, Allah-u Taâlâ, ona ihsanlarını yağdırmıştır..
En güzel nimetlerini vererek ona yardım etmiştir..

İşte anlatılan mana icabıdır ki, Allah-u Taâlâ, Resulullah  S.A. efendimize
şöyle buyurdu:

–  “Biz, sana emrimizden ruhu vahyettik.. Sen, kitap nedir,
iman nedir bilmezken; biz onu bir nur eyledik?.

Kullarımızdan dilediğimizi ona hidayet eyleriz..
Sen dahi, istediğini doğru yola hidayet eylersin..”  ( 42/52 )

Bu âyet-i kerime ile, şöyle bir mana anlatılmak istenir:

Biz senin ruhuna, bu MELEK’in yüzlerinden kâmil bir yüz açtık..
O MELEK bizim emrimizdir..

Kaldı ki, bu MELEK’in ismi: Emrullah’tır..

Yani: Allah’ın emri..

Yine bu MELEK’e işaret olarak:

–  “RUH Rabbımın emrindendir..”   ( 17/85 )

Yani: Onun yüzlerinden bir yüzdür..

Ancak, bu ikinci âyet-i kerimede bir nükte vardır.. Şöyleki:

–  “Sana RUH’tan sorarlarsa.. de ki:

–  “RUH Rabbımın emrindendir..”   ( 17/85 )

Buyrulduğu ve soruya karşılık; RUH, mutlak olarak bir kayda
 bağlanmadan anlatıldı..

Yani: Emir yüzlerinden bir yüzdür..

İş bu mana, Muhammed S.A. RUH’unun hilafınadır.. Zira ona:

–  “Biz, sana emrimizden RUH’u vahyettik..”   ( 42/52 )

Buyurdu..

Burada açık anlatması, ona ihtimam gösterdiğini belirtir..

Öbür yerde, kapalı geçmesi ise.. Resulullah S.A. efendimizin
 kadir kıymet yönüyle büyüklüğünü anlatmak içindir..

Nitekim böyle bir büyüklük anlatılması için:

–  “Öyle bir gün ki, insanlar onun için toplanmıştır..”   ( 11/103 )

Burada, günün nekre yolu ile anlatılması; o günün büyüklüğüne,
azametine işarettir..

İşte.. bütün bu manalar anlatır ki: bu makamda:

–  “Emrimizden RUH’u..”   ( 42/52 )

Buyurması yakışıyordu; öyle buyurdu.. Ve:

–  Emrimizden sana vahyettik..

Buyurmadı.. çünkü: Varlıktan kasd olunan yine RUH’tur..

Sonra.. izafet nuru kullanılarak:

–  “Emrimizden..”   ( 42/52 )

Buyuruldu.. Bütün bu ifade şekilleri, Resulullah S.A. efendimizin
kadrinin yüceliğini anlatır..

 

Sonra.. şunu bil ki..

Allah-ü Taâlâ, bu MELEK’i zatına bir ayna olarak yarattığı için;
zatını, ancak bu MELEK’te zuhura getirmektedir..

Cenab-ı Hakkın zuhuru diğer mahlukatın tümündeyse..
ancak sıfatları iledir..

Durum anlatıldığı gibi olunca; O MELEK:

Dünya ve ahirete bağlı âlemin kutbudur..Cennet ve Cehennem ehlinin,
ehl-i kesib’in, ehl-i arafın dahi kutbudur..

Allah’ın ilminde, ilâhî hakikat onu iktiza etmiştir ki:

Yarattığı her şeyde, bu MELEK’ten bir yüz buluna ve o yaratılan
 şeyin küresi, bu yüz üzerine devresini döndüre..

Çünkü, o şeyin kutbu odur..

Bu MELEK:  İnsan-ı kâmilden başka; Allah’ın yarattıklarından
hiç birine tanıtılmaz..

Bu veli zat, onu tanıdıktan sonra; bazı şeylerde bilir..

O bildiği şeylerle tahakkuk ettiği takdirde, bir kutup olur; varlık çarkı,
tümden onun üzerinde dönmeye başlar ve o: MELEK için bir vekil hükmündedir..

O, bir vekildir; çünkü, asaleten bu varlıktaki kutupluk, bu MELEK’e hastır..
Bu türden diğerlerine verilen, vekâlet ve niyabet üzeredir..

Bu MELEK’i tanımaya çalış..

Anlatılan bu: RUH ADLI MELEK, Allah’ın kitabında şöyle anlatılır:

–  “O gün RUH kaim olur..

Melekler, saf halindedir.. Rahman’ın izin verdiği hariç; konuşamazlar..
O da, isabetli konuşur: Bu Hakkın günüdür..”   ( 78/38-39 )

O gün, bu MELEK, ilâhî saltanatla kaimdir..

Melekler, onun önünde saf halinde durup, hizmetine bakarlar..

Bu MELEK ise.. Hakkın kulluğunda bulunur..

Allah’ın kendisine emri üzerine; ilâhî huzurunda tasarruf eder..

Âyet-i kerimede geçen:

–  “Konuşamazlar..”   ( 78/38 )

Kelâmı, melekler içindir; RUH için değil..

Çünkü, ilâhî huzurda o: Mutlak bir şekilde konuşma izni almıştır..

Zira o: Oranın ekmel zuhur yeri ve en faziletli tecelligâhıdır..

Diğer meleklere gelince: Her ne kadar ilâhî huzurda izin verilirse de;
o izni alan her melek, bir kelimeden fazla konuşamaz..

Daha fazla konuşmaya gücü yetmez.. Elbette ve elbette.. geniş konuşmak,
onun için mümkün değildir..

NETİCE: Bir melek, ilâhî huzurda, ancak bir kelime konuşabilir..

Yüce Hak’tan emri ilk alan bu MELEK’tir..
Sonra, bunun dışında kalan meleklere tevcih edilir.. Onlar askerdir..

Bu âlemde, bir işin yerine gelmesi emri çıkınca; Allah-ü Taâlâ o işe uygun
bir melek yaratır; RUH’a gönderir..

O melek de RUH’un emrettiğini yapar..

– Mukarrebin..

Adı ile anlatılan meleklerin hepsi,  bu RUH’tan yaratılmıştır..

Bunlar, sırası ile: İsrafil, Cebrail, Mikâil ve Azrail’dir..

Bunların üstünde bulunan:

–  N u n..

Adlı melek.. ki bu: Levh-ü mahfuzun altındadır.. Ayrıca:

– Kalem..

Adlı melek.. ki bu da, ileride anlatılacaktır..

–  Müdebbir..

Adlı melek.. Bu da, kürsî’nin altındadır..

–  Mufassil..

Adlı melek .. Bu da İmam-ı mübinin altındadır..

Bütün bu meleklerin hepsi, RUH’tan yaratılmıştır.. Hepsi de:

–  Alûn..  – Yüceler –

Tabir edilen meleklerdir; İlâhî hikmet icabı, Âdem’e secde emri almamışlardır..

Eğer onlar: Âdem’e a.s. secde için emrolunmuş olsaydı; zürriyetinden her biri,
onları bilirdi; tanırdı..

Görmez misin: Âdem’e a.s. secde ile emrolunan melekler, âdemoğullarından
her birine nasıl zâhir olur?..

Uykuda ilâhî bir misalle onlara nasıl suretlenir gelir?.. Hak onu, uyuyana çıkarır..

Uykuda görünen o suretlerin tümü: Allah’ın melekleridir..

Emrolunduğu işi yapmak hükmü ile, misal yollu tenezzül eder; gelir..
Uykudakilere, çeşitli suretlerde görünür..

Bu mana icabıdır ki: Uykudaki, taş cinsi cemad şeylerin konuştuğunu görür..

Eğer, o cemad sureti ile, surete bürünen bir ruh olmasaydı; konuşmazdı..

İşte.. Resulullah S.A. efendimizin şu hadis-i şerifi, bu manadadır:

–  “Doğru rüya Allah’tan bir vahiydir..”

Bu, o demektir ki: Melek o şekilde nüzul eder..

Bir başka hadis-i şerifte ise, şöyle buyurdu:

–  “Doğru rüya, peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır..”

Lanetli iblis de, Âdem’e a.s. secde emrini alanlar arasındaydı;
ama secde etmedi..

Şeytanlara da emretti.. Ki bunlar da, onun neticesi ve zürriyetidir..

Verdiği emir şuydu: Melekler nasıl surete bürünüyorsa.. onlar da
uykudakilere surete bürünüp giderler..

Bunların suretinden ise.. yalancı rüya zâhir olmaktadır..

Bu anlatılandan hâsıl olan odur ki:

–  Alûn.. – Yüceler –

Adı ile anılan melekler, Âdem’e a.s. secde için emir almadılar..
Dolayısı ile, onları, ancak; âdemoğullarından:

–  İlahiyun..

Vasfını alan zatlar tanıdı..

Bu ise.. âdemiyet ahkâmından temize çıktıktan sonra, onlara ilâhî bir ihsandır..

–  Âdemiyet ahkâmı..

Demek:

–  Beşeriyet icabı olan manalar..

Demektir..

Bu manada, şu âyet-i kerimeyi anlatmak icab eder:

–  “Elimle yarattığıma secde etmeme ne engel oldu?..
Yoksa ALÛN’dan mısın?..”   ( 38/75 )

Demek oluyor ki, ALÛN için secde emri yoktur..

Nitekim, Muhiddin b. Arabî r.a. Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde
bu manayı anlatmıştır..

Ancak:

– A L Û N..

Adlı meleklerin hangileri olduğu üzerinde açık bir şekilde durmamıştır..

Sonra.. anlattığımız âyet-i kerimeyi delil eylemiştir..

 

Üstte geçen âyet-i kerime üzerinde biraz duralım.. Özellikle âyette geçen
istifham üzerinde duracağız.

Bilesin ki..

Hak tarafından gelen suali, bilinen manadaki istifham saymak doğru olmaz..

Durum anlatıldığı gibi olunca; Hak’tan vaki sual, gelişine göre,
şu dört manadan birine gelir:

Menfi, müsbet, ünsiyet, tehdid, yani korkutmak..

Allah-u Taâlâ’nın iblise:

–  “Secde etmene ne engel oldu?..”   ( 38/75 )

Şeklindeki sorusu, başlıca tehdid ve korkutmak içindir..

–  “Kibre mi düştün?..”   ( 38/75 )

Manasını olduran elif ise.. yine soru değil, isbattır..

Yani:

–  Kibre düştün..

Demektir.. Ki bu durum:

–  “Ben, ondan hayırlıyım..”   ( 7/12 )

Sözüyle bellidir..

–  “Yoksa ALÛN’dan mısın?..”   ( 38/75 )

Kelâmındaki:

–  “Y o k s a..”   ( 38/75 )

Manasını çıkaran:

–  “E m..”   ( 38/75 )

Edatı da, burada menfi manadadır..Yani:

–  Sen, ALÛN’dan değilsin..

Demeğe gelir..

Ünsiyet ve sözü açmak için kullanılan istifhama gelince; onu da
Musa a.s. ile yapılan şu konuşmada görebiliriz:

–  “Sağ elindeki nedir ya Musa?..”   ( 20/17 )

Böyle bir soru, Musa a.s. için ünsiyet oldu; şu cevabı ile açıldı:

–  “O asamdır.. Ona dayanırım. Onunla, koyunlarıma yaprak çırparım..
Onunla, bence görülen daha başka işler de vardır..”   ( 20/18 )

Musa  a.s. kendisine, istifham  yollu sorulan  sualden  böyle  geniş  bir
cevab beklediğini biliyordu; onun için böyle konuştu..

Bizim için belli manâda bir soru olsaydı; verilecek cevap:

–  “O asamdır..”   ( 20/18 )

Cümlesi olurdu..

Ki, ilâhî hazretin huzurunda, ehlullaha düşen edeb de budur..

İşbu mânaları, Allah-u Taâlâ, bu İNSAN-I KÂMİL’de açığa çıkardı..

Ta ki okuyasın; gereği ile amel edesin..

Saidler zümresinden yazılasın..

O halde, bu mânalar içinde edebini bulmaya bak..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...