İnsan-ı Kamil – 31. Bölüm (Allahın Günleri)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

                
Bu eserden beklenen odur ki; 

Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

 

 31. BÖLÜM

ALLAH’IN  GÜNLERİ

 

Yüce Hakkın GÜNLERİ: Tecellileridir..
Kemâlat çeşidinden zatının gerektirdiği şekilde zuhurudur..

Sübhan olan yüce Allah’ın tecelilerinden her tecelli: İlâhi bir hükümdür..

Ve.. o ilâhî hüküm anlatılırken:

–  Şe’n..

Tabiri kullanılır..

İşbu hüküm icabı, bu vücudda, anlatılan tecelliye lâyık bir eser vardır..

Bu vücudun muhtelif olması ki:

–  Her zaman değişmekte olduğunu..

Söylemek istiyorum..

Evet.. işte bu muhtelif olmak ve değişmek: Anlatılan şe’n, durumunun eseridir..

Bu değişmeyi de: Bu vücudun değişmesi üzerine hükmünü yürüten,
tecelli gerektirmiştir..

Anlatılan hal; yani: Değişme işi, şu âyet-i kerimenin ifade ettiği manadır:

  “O, her GÜN bir şe’n alır..”  ( 55 / 29 )

Üstte anlatılan âyet-i kerime için ikinci bir mana olduğunu bilesin..

İşbu ikinci mana ise: Yüce Hakka gider..

Şu sıralamaya dikkat et:

Anlatılan tecelli için nasıl bir şe’n durumu varsa..

Ve.. o şe’n için bu sonradan yaratılan varlıkta bir eser varsa..

Tıpkı: Bu anlatılanlar gibi, yine başta anlatılan tecelli için iktiza eden
bir durum vardır..

İşbu iktiza eden durum ise.. yüce Hakkın kendisinde ve zatı yönünden
bir çeşitlenmedir..

Yüce Sübhan olan Hak; kendi özünde bir tağayyür, yani:
Başkalaşma kabul etmese bile: Her tecellide onun için bir başkalaşma vardır..

İşbu tagayyür ise.. suretlerde:

–  Suretlerde tahavvül.. Yani: Halden hale geçmek..

Şeklinde anlatılır..

Hak için tagayyür olmaması: Zatî bir hükümdür..

Tecellilerdeki çeşitlenme ise: Halk için, varlık için, emre bağlı bir iştir..
aynîdir..

Böyle olunca Hak: Tagayyürü olmadan tagayyür eder..

Üstteki cümleyi:

–  Özünde çeşitlenme olmadan çeşitlenir..

Manasına almak gerekir.. Bunu daha açalım:

–  Yüce Hakkın kemâlinin iktizası olarak, kendi özünde bir hallenme olmadığı halde,
görülen suretlerde, halden hale geçer..

Diyelim..

Bütün bu manalar gösteriyor ki: Yüce Hak, olduğu hal üzeredir.. Bulunduğu durumda
bir başka şekil alması yolu kapalıdır..

Allah-ü Taâlâ, bu gibi bir başkalaşmadan yana yücedir.. Tam bir
üstünlüğe sahiptir.

.İşte.. bütün anlatılanlar, yukarıda  da geçen:

–  “O, her GÜN bir şe’n alır..”  ( 55 / 29 )

Manasına aldığımız cümlenin sırrıdır.. gizli manasıdır..

Yukarıda anlatılan manada biraz daha derine inilecektir.
Bilip anlamaya çalış..Sübhan olan yüce Hak: Kula tecelli eylediği zaman; bu tecelli için,
Hakka bağlamak suretiyle:
–  İlâhi şe’n..Adı verilir…. Ve bu tecelli kula bağlandığı zaman ise:

–  H a l..

Adını alır..

İşbu tecellinin hâkimi çoğunlukla:

a)  Allah-ü Taâlâ’nın isimlerinden biridir..
b)  Allah-ü Taâlâ’nın sıfatlarından bir sıfattır..

O tecelliyle bu iki şeyden biri mutlaka hâkimdir.. Başka olamaz..

Şayet o tecelli elimizde bulunan bildiğimiz ilâhî isim veya sıfatlardan biri ile değilse..

O zaman: o velî zata gelen tecelli isminin durumu:
Yüce Hakkın kendi özüne tecelli eylediği isim durumunu alır..

Bu ise.. Resulullah S. A. efendimizin şu halindeki manadır:

–  “Ki O: kıyamet günü, kendisini öyle övmelerle övecektir ki:
Daha önce, hiç kimse onlarla övmemiştir..”

Aynı manayı, Resulullah S.A. efendimizin şu münacatında da bulabiliriz:

–  “Allahım, sana olan duâmı, dileğimi: özüne isim olarak verdiğin her isimle;
katında gaybi ilminde özüne tahsis ettiğin her isimle arz ederim..”

Burada, iki şekilde isim anlatıldı:

a)  Allah’ın özüne isim olarak verdiği isimler..
b)  Gayb ilminde, zatına tahsis ettiği isimler..

a)  Bendinde anlatılan isimler, kullarına anlattığı isimlerdir..
b)  Bendinde anlatılan isimler ise.. kullarına tecelli eylediği hallere ait isimlerdir..

Bu isimler ise.. kendisine tecelli edilenin gizliliğinde saklıdır..
Oraya tahsis edilmiştir..

Yukarıda geçen münacatta:

–  “Sana duâm, sana dileğim..”

Cümlesindeki mana ise.. bu ikinci şekilde anlatılan tecellinin edebi ile harekettir..

Bu öyle bir manadır ki: Ancak, bir müşahede zevkine eren bilir.. Başkası bilemez..

Zira akıl: Düşünce yolundan ona varamaz; anlamaz..

Meğer ki bir iman sahibi ola.. Bu iman ise.. aklı aparan ve kilidi açan bir iman ola..

Buraya kadar takdim edilen yazılandan da anlaşılıyor ki;
başta arz edilen âyet-i kerime ile geçen:

–  “GÜN”  ( 55 / 29 )

İlâhî tecelli manasınadır..

Çünkü, onun üzerine, yaratılan bir zamanın yürümesi muhaldir..

Aynı manayı, şu âyet-i kerimeye baktığın zaman da anlarsın:

–  “Onlar, ALLAH’IN GÜNLERİni ummuyorlardı..”  ( 45 / 19 )

Bunun açık tefsir:

Kendilerine Allah’ın tecellilerini ummayan kimseler..

Şeklindedir..

Çünkü onlar, Allah’ın varlığını inkâr ediyorlar.. Ona inanmıyorlar..

Haliyle, bir kimse, bir şeyi inkâr eder ve:

–  Yok olduğunu..

Söylerse.. Haliyle, onun kendisine zuhurunu umup beklemez..

Bunların dışında bir başka zümre vardır ki, şu âyet-i kerime ile
kendilerine işaret edilmiştir:

–  “Allah’ın likasını uman..”  ( 18 / 110 )

Bu zümre için Allah’ın likası: Kendilerine tecellisi ve Allah’ın yakınlığıdır..

Bu, ister dünyada olsun; isterse âhirette.. tecelli ve yakınlık durumunu anlatan
lika hali değişmez… Onu ummak da değişmez..

Bu manayı anla..

Allah.. Hak söyler..

Bu yola hidayeti nasib eden Allah’tır..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...