İnsan-ı Kamil – 32. Bölüm (Salasa-i Ceres)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki; 

Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

 32. BÖLÜM

 

SALASA-İ  CERES

 

SALSALA-İ CERES:  Çeşitli manalara gelir..

Burada onun için verilecek mana:

–  Yankı yapan ürpertici ses:

Olabilir.. Zâhiri manası, budur..  Esas manasını aşağıda dinleyeceğiz..

Yani: Burada kasd edilen manayı..

SALSALA-İ CERES:

–  Kadiriyet sıfatının, şiddetli tarafından inkişafı..

Manasınadır..

Bu çeşit tecelli, azamet sıfatından bir tecelli yolu ile gelir..

Bu ise.. Kahiriyet sıfatının heybet yönüyle meydana çıkması sayılır..

 

Şimdi, anlatılan  halin kulda olşuna geçelim..

Kul, kadiriyet sıfatının hakikatı ile tahakkuk etmeye başladığı zaman;
ilk hallerinde kendisine bu:

–  SALSALA-İ  CERES..

Tabir edilen durum açılır..

İşte.. o zaman:  Kendisini azamet kuvveti ile kahrı altına alan bir iş bulur..

Bu hal içinde, gürültülü  bir ses duyar.. Bu ses: Hakikatlerin birbirine
çarpmasının sonucudur..

Zâhirde bunun tabiri:

–  SALSALA-İ  CERES..

Olup, şiddetli yankılar yapar..

Bu müşahede, kalblerin azamet huzuruna girme teşebbüslerini önler..

Böyle olması: Oraya girmek isteyenlere karşı güçlü bir kahra
sahip oluşu icabıdır..

İlâhi bir mertebe ile, kullarının kalbi arasında gerilen en büyük perde budur..

İlâhi mertebelerin inkişafı, ancak bu: SALSALA-İ  CERES’i duyduktan sonra olur..

Başka yolu yoktur..

Ben bu sesi, geceleyin, yüce semalara götürüldüğün zaman duydum..

O üstün makama, o güzel manzaraya vardığım zaman,
o mahallin heybetinden şöyle bir kimse oldum:

Azalarım çözülmüş, terkibim dağılmış, vücut parçalarım erimişti..
Kemiklerim de dağılmıştı..

..Ve ben, o anda: Heybetinden, dağları sarsan: SALSALA-İ  CERES’ ten
başka bir şey duymuyordum. İnsan ve cin tayfası, onun izzeti önünde çökmüştü..

Ancak, nurdan bulutları görüyordum.. Onlar, ateşten yağmurları,
sağnak halinde yağdırıyorlardı..

Bu hal ile, zat denizinden gelen; birbiri üzerine zulmetler içindeydim..

Semanın varlığı kalmamıştı.. Onun altında yer de yoktu..

Durgun dağlar yürütülmüştü..

Gördüm ki:

–  “Yer çıplak bir çöl gibi.. Oradakilerin hepsini topladık; onlardan hiç birini
unutup bırakmadık..”

–  “Hepsi Rabbına saf saf, arz olundular..”  ( 18 / 47 –  48 )

Onların bu durumu, hiç değişmez ki.. ezelden ebede kadar böyledir..

Bu hal içinde dedim ki:

–  Semaya n’oldu?..

Dendi ki:

–  “Yarıldı.. Rabbını dinledi; boyun eğdi..”  ( 84 / 1–2 )

Dedim ki:

–  Yere n’oldu?..

Dendi ki:

–  “Yer uzatıldı.. İçindekini attı;  bomboş kaldı..”  ( 84 / 3–4 )

Dedim ki:

–  Güneşe n’oldu?..

Dendi ki:

–  “Güneş dürüldü..
Yıldızlar düşürüldü..

Dağlar yürütüldü..
Bulutlar yağmursuz kaldı..

Vahşî hayvanlar, bir araya getirildi..
Deniz ateşe verildi..

Ruhlar birleşti..

Diri gömülen kızdan soruldu:
–  Hangi suçtan öldürüldü?..

Sayfalar açılıp yayıldı..
Sema koparıldı..

Cehennem kızdırıldı..
Cennet yaklaştırıldı..”  ( 81 / 1–13 )

Dedim ki:

–  Bana n’oldu?..

Celâlim söyledi:

–  “Nefis hazırladığını bildi..”  ( 81 / 14 )

Bu gördüklerim, küçük kıyametti.. Hak bana, büyük kıyamete bir misal olsun
diye gösterdi.

Rabbımdan bir beyan almış olayım ve bana katılacaklara hidayet edeyim..

Bu arada bir başka hal oldu?..

Tetkik sorucusu, tahkik tercümanına bazı şeyler sordu..

Cehlin sözü olmayan bir halet içinde onları anladım..

–  Sıfattan, zattan, ilâhî makamdan..

Diyerek sormuştu.. Ki bu makam-ı ilâhî  buranın tam hakkını veren makamdır..

Sonra..

–  İnsandan..

Sordu.. ayrıca onun, yani; insanın:

–  Ne suretle Kur’an olduğunu..

Sordu..

–  Celâl ve ikram sahibi zatın katındaki emr-i hitam olma şekli nasıldır?..

Dedi..

O hakikat tercümanı, bunları dinledi; sonra güldü..

Daha sonra, şu ibareleri gösterdi..  Onlardaki yemine işaret edip
dikkatı üzerine çekti:

–  “Yemin olsun; gelip ışık verene..

Akıp akıp yuvalarına dönenlere..
Karanlığa dalan geceye..

Açıldığı zaman sabaha..
Elbette bu: Kerim Rasulün sözüdür..

Arşın sahibi katında onun itibarı vardır.. Kendisine itaat olunur.. Orada emindir..”
(  81 / 15-21 )

Bunları ben  de dinleyip anladım.. Anlatanın da alnından öptüm..
işaret ettiği manaları şu şiirde topladım:

Vuslat için bir hal var;

–  Mübah..

Diyemem ona;
Ama, ne sanarsan san, iş çekilir her yana..

Seven de sevgilisi de, halvetin evcinde;
Mülk, maliki dahi asker topludur yan yana..

Yakınlık gelini mertebeyi dahi aşmış;
Celâl cemalden parlar cilâ almışcasına..

Ufuk dönüyor, bulutlar yağmur yağdırıyor;
Gök çok gürlüyor, şimşek çakıyor yana yana..

Deniz dalgalarında, rüzgâr dersen ganidir;
Ateş köz köz, su devam eder kaynamasına..

Sair dönen felek de, durur bir hal üzere;
Boynu eğiktir azizin izzeti namına..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...