İnsan-ı Kamil – 26. Bölüm (Hüviyet)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

 26. BÖLÜM

H Ü V İ Y E T

 

Yüce Hak için HÜVİYET: Zuhuru mümkün olmayan gaybından ibarettir..

Sanki, HÜVİYET: İsimler ve sıfatlar cümlesi nazar-ı itibara alınarak,
vahidiyet sıfatının batın manasına işarettir
..

Yukarıda geçen :

–  Sanki, HÜVİYET..

Kelimeleri ile başlayan sözümdeki, benzetmeden muradım:

–  Ancak o..

Demektir..

Sebebine gelince: HÜVİYET, isim, sıfat, nam, mertebe,
mutlak zat gibi sıfatlardan belli birine tahsis edilmemiş olmasıdır
..

Onda, isimlere de, sıfatlara da itibar yoktur..

Ancak, toplu olarak; tek olma yolundan: HÜVİYET hepsine işarettir..

Onun şanı ise: Batınları ve gaybleri anlamaktan ibarettir..

HÜVİYET, kelimesi; gaybe işaret olan:

–  H ü v e ( o )

Lafzından alınmıştır..

Böyle olunca, yüce Allah için HÜVİYET, onun öz zatından ibarettir..
Ama isimleri ve sıfatları itibara almak ve bunların gayb halindeolduklarını da
fehmetmek gerekir
..

Şu manzum sözlerim, bu manayı anlatır:

Hak HÜVİYET, Vahid zatın gaybıdır;
Tanığa zuhur, muhal olanıdır..

Sanki HÜVİYET bir vasıftır geldi;
Bütuna, inkârcı olmayanıdır..

Bil..

–  HU – HÜVE –  ( O )

Şeklinde görülen isim, Allah isminden daha özel bir duruma sahiptir..

Kaldı ki: Hüve, Allah isminin sırrıdır..

Çünkü: Bu isim, Allah isminde kaldıkça mana olur.. Ve o manayı Hakka iletir..
Onlardan alındığı zaman: Kalan harfler manasız kalır..
Hiçbir mana ifade etmez..

Misal olarak, bu durumu anlatalım..

Diyelim ki:

–  Allah kelimesinin başından ELİF alındı..

O zaman, LİLLAH kalır; mana ifade eden bir durumu vardır..

Diyelim ki:

–  LİLLAH’tan birinci LÂM da alında..

O zaman: LEHU olur ve bir mana ifade eder..

Diyelim ki:

–  İkinci LÂM da alındı..

O zaman:

–  HU – HÜVE – ( O o )..

Manalarını ifade eden ( HA ) harfi kalır..

İşte..

–  HÜVE..

Şeklinde anlattığımızın tümü, bu tek başına  ( HA ) harfidir..
( VAV ) harfi olmadan..

( VAV ) harfinin ona gelmesi, Arab dili kaidesince:
İşba ve istimrar’ı adi kabilindendir.

Böyle olmuş, ikisini bir şey haline getirmiştir..

Hâsılı: Hüve, isimlerin en faziletlisidir..

Hicri 799 ( M. 1397 ) senesi sonunda idi: Ehlüllahtan bazıları ile Mekke‘de
buluştum.. Oranın şerefini artırması babında, dileğimi yüce Allah’a arz ederim..

Onlardan biri bana, isim-i azam üzerine müzakere yolu açtı..

Resulullah S.A. efendimiz, ism-i azam için şöyle buyurmuştu:

–  “Bakara suresinin sonunda ve Ali İmran suresinin başındadır..”

Sonra, şöyle dedi:

–  Bu, HÜVE kelimesinden ibarettir..

Bu manayı da, Resulullah S.A. efendimizin, geçen kelâmının dış şeklinden
çıkarıyordu..

–  “Bakara suresinin sonunda..”

Buyururken:

”Bakara”

Lafzının son harfi olan  ( HA ) harfine işaret ediyor..

–  “Ve.. Al-i İmran suresinin başında..”

Buyururken, bu cümlenin başındaki:

–  “Ve..”

Kelimesine işaret ediyor..

Böylece: HA ile VAV bir araya geliyor ve:

– HU – HÜVE – ( O )..

İsmi meydana çıkıyor ve.. ism-i azam oluyordu..

O zatın sözü, her ne kadar yerinde ise de.. ben ism-i azam için ayrı bir koku alıyorum..

Diyeceksiniz ki:

–  Madem ayrı bir koku alıyorsun; o halde o zatın sözünü neden buraya aldın?..

Hemen anlatayım:

–  O ismin şerefini anlatmak için..

Yani: Hu, isminin..

Kaldı ki, Resulullah S.A. efendimizin anlatılan yoldan işareti de gösteriyor ki:
HU, ism-i azamdır..

Bilesin ki..

HU – HÜVE – ( O ).. zihinde hazır olan şeyden ibarettir..

O hazıra da, ancak işaretle gidilir..

Bu işaret ise.. his şahidi ve hayal gaibi yolundan olur..

–  G a i b..

Dediğimiz, hayalden uçup gitmiş değildir; orada gizlidir..
Böyle olmasaydı, ona:

–  HU – HÜVE – ( O )..

Lafzı ile işaret etmek yerinde olmazdı..

Çünkü:

–  HU – HÜVE – ( O )..

Lafzı ile işaret ancak hazır için yerinde sayılır.. Kaldı ki, lafız bir zamirdir..
Zamir ise.. ancak, daha önce sözü geçen için kullanılır..

İşbu zamirin anlatılan şekilde gelişi:

a)  Lafız yolundan olabilir..
b)  Karine yolu ile olabilir..
c)  Hale bağlı bir şekilde olabilir..

Bir şeyin oluş şeklini açıklamak ve hikâye nakline benzer işlerde
olduğu gibi..

Yukarıda anlatılan zamirin durumu, bahsimiz için, bize faydalı oldu..
.
.. Ve gösterdi ki:

–  HU – HÜVE – ( O )..

Lafzı ile geçen zamir, sırf varlığa düşüyor.. Ki o varlıkta, yokluk olması
sahih olmaz… Kaldı ki, o varlık; gaiplik ve fena cinsi yokluk çeşidi ile de
bir benzerliği yoktur.

Zira, gaib: Bir cihetten yok gibidir.. Yani: Açıktan görülmez.. Böyle bir şeye de:

–  HU – HÜVE – ( O )..

Lafzı ile işaret etmek yerinde bir şey olamaz..

Şimdi:

Yapılan izah bize anlatıyor ki: HÜVİYET açık, sarih olan sırf varlığın kendisidir..

Ve.. o varlık her kemâl durumunu içine almıştır.. Bu kemâl durumu,
ister vücuda bağlı bulunsun, isterse şühuda..

Ne var ki hüküm: Gaybe bağlı bir yoldan gelmiştir..

İşbu hüküm ise.. onun tam yerine getirilmesi ve tam hakkını alması
mümkün olmadığı için verilmiştir..

Kaldı ki, onu tam idrâk edip kavramak yolu da kapalıdır..

Denildi ki:

–  HÜVİYET, kendisine idrâk yolu kapalı olduğu için gayb sayılır..

Kendisi gayb olduğu için değil..

Çünkü: Hakkın gaybı, şehadetinden başka olmadığı gibi,
şehadeti de gaybından başka değildir..

Ama, insan ve onun dışında kalan her mahluk, anlatılan mananın dışında kalır..
Onların ayrı ayrı gaybı da vardır; şehadeti de..

Ancak, insanın şehadeti, bir yöne ve bir itibara bağlıdır.. Aynı şekilde,
gaybı da bir yöne ve itibara bağlıdır..

Ama, yüce Hakkın: Gaybı şehadetinin aynıdır.. Şehadeti ise..
aynen gaybıdır
..

Onun katında, kendi özünden yana bir gaybı yoktur.. Şehadeti de öyledir..

Ancak, onun özünde bir gaybı vardır; ama şanına yakışır bir şekilde..
Şehadeti vardır; o da şanına yakışır bir şekilde..

Tıpkı: Özünü bildiği gibi..

Onun bu bilişine ise.. bizim için akıl yolu kapalıdır..

Çünkü: Gaybını ve şehadetini olduğu hal üzere, ancak yüce ve sübhan olan
kendisi bilir..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...