İnsan-ı Kamil – 23. Bölüm (Cemâl)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

 23. BÖLÜM 

 C E M Â L

Bil..

Yüce Allah’ın CEMÂL sıfatı, üstün vasıflarından ve güzel isimlerinden ibarettir..

Umumî bir mana ile, CEMÂL sıfatı, yukarıda anlatıldığı gibidir..

Hususî bir mana ile alınınca, şu sıfatlar da CEMÂL sıfatı sayılır:
Rahmet sıfatı, ilim sıfatı, lütuf ve nimet sıfatı, cud, rezzakıyet ve
hallâkıyet
sıfatı, nef sıfatı..

Bunlara benzeyen sıfatları da aynı şekilde CEMÂL sıfatına bağlamak gerekir..

 Bu arada, müşterek sıfatlar da vardır.. Bu sıfatlar bir yüzüyle, CEMÂL’e;
diğer yüzüyle de celâle bakarlar..

Bu müşterek sıfatlardan Rabb ismini ele alalım:

a) Terbiye ve yaratma itibarı ile CEMÂL ismi;
b) Rububiyet ve kudret yönü ile, celâl ismi sayılır.

Allah ve Rahman ismi de aynı şeklidedir..
Ama, Rahim ismi böyle değildir.. O, CEMÂL ismidir..

Bilesin ki..

Yüce ve sübhan olan Hakkın CEMÂL’i her ne kadar çok çeşitli ise de,
buradaki iki çeşitte sayılabilir..

BİRİNCİ  ÇEŞİT: Manevi olanıdır..

Bu güzel isimlerin ve yüce sıfatların manalarından ibarettir..

Ve bu çeşit, yüce Hakkın kendisini müşahedeye hastır..

İKİNCİ  ÇEŞİT: Surî olanıdır..

Bu çeşit, kendinden:

–  Âlem-i mutlak..

Olarak bahsedilen mahlukattan ibarettir..

Bu ikinci çeşit, bütün parçalarına ve değişik şekillerine rağmen, mutlak bir
ilâhi güzellikten
ibarettir. O güzellik, bu heyet tecelligâhında zuhura gelmiştir..

İşbu tecelligâha ise:

Halk..

İsmi verilmiştir..  Bu ismin verilmesi de ilâhî güzellik cümlesinden sayılır..

Böyle olunca, bu âlemdeki çirkin, ondaki güzel gibidir..
.
Bunun böyle oluşu, ilâhî CEMAL tecelligâhlarından bir tecelligâh olmasına bağlıdır..
CEMÂL sıfatının çeşitli görünüşü itibarlarına bağlı değildir..

Sebebine gelince: Güzelin bir vasfı da; çirkini, çirkin vasfı ile ortaya çıkarmaktır..
Taki, varlıktaki mertebesini korusun
..

Aynı şekilde, ilâhi güzelliğin güzel cinsini kendi güzel şekli ile çıkarması da,
kendi varlığını koruması babındadır..

Bilesin ki..

Eşyada bulunan çirkinlik, itibarî bir çirkinliktir.. Onun özünde bulunan
bir çirkinlik
değildir..

Bu âlem, aransa taransa, ancak itibarî bir çirkinlik bulunur..

O halde: Bu varlıktan, mutlak çirkinlik hükmünü kaldır; mutlak güzellikten başka
bir şey kalmaz..

Hele bir bak: Masiyetlerin çirkinliği, ancak yasak oluşuna bağlı bir çirkinliktir..

Kötü kokuların çirkinliği ise, kendisine hoş gelmeyen içindir.. Ama o,
pislik böceklerine göreve tabiatına hoş gelenler için, güzellikler arasında sayılır..

Bu arada, misal olarak ateşi de sayabiliriz..

Ateşin çirkin tarafı,onunla yakılıp ölene ve telef olana göredir..
Ama semendel böceği için,gayet güzeldir..

Semendel: Bir hayvandır.. Hayatı ise, ancak o ateş içinde geçer..

Durum, yukarıda anlatıldığı gibi olunca: Yüce Allah’ın yarattıklarında,
çirkin diye bir şey yoktur.. O çirkin görünen, aslında güzeldir..

Zira o: Yüce Hakkın güzelliğinin ve CEMAL’in suretleridir..

NETİCE: Eşyaya çirkinliğin gelmesi, ancak itibarî yollardandır..

Bu arada, yine misal olarak güzel kelimeleri de söyleyebiliriz..
O güzel kelimeler, bazı zamanlarda; itibarî yollardan çirkin olmaktadır..

Halbuki onlar: Kendi özlerinde güzeldir..

Buraya kadar anlatılanlar takdim yollu cümlelerden anlaşılacağı gibi;
Bu varlık, kemâli ile yüce Hakkın güzel suretinden ve CEMÂL mazharlarından ibarettir..

–  Bu varlık, kemâli ile..

Şeklinde söylediğimiz cümlenin, her şey kapsamına girer..

Meselâ: Hisle görülen, akıl yoluyla bulunan vehmedilen, evvel, âhir, zâhir, batın,
söz, fiil, suret ve mana
..

Bütün bunlar yüce Hakkın CEMÂL suretleri ve kemâlinin tecellilerinden ibarettir..

–  Kaside-i Ayniye..

Adlı eserimde, yukarıdaki manalar üzerine şöyle yazdım:

Tecelli ettin eşyaya, ta, yarattığın zamandan:
O işte.. senden ırak gibi perde sarındığından..

Bitişilmiş hiç değilsin, ne de ayrılan bir paysın;
Sen, ancak bir pay verdin kâinata güzel zatından..

Rütbenin hükümleridir, eşya gerektirdi onu;
Ulûhiyet sıfatı zıddı da toplar olduğundan..

Kâinat sensin bir Hak olarak, sensin önderimiz;
Sensin yükselen, özünde düşücü olmadığından..

Halk temsilde neye benzetilir, ancak kardan başka;
Sen su gibisin, için için kaynayıp aktığından..

Gördük tahkikimizde, kar suyunun gayrı olmadı;
Ancak, bir hükme bağlanmış öz yolların çağrısından..

Lâkin kar eridikçe, aldığı hükmü hepten kalkar;
Su hükmü konur ona, bir emr-i vaki olduğundan..

Zıdlar da tümden birleşmiş oldu o yüce birlikte;
Zıdlar yok oldu, onlardan yana o parladığından..

Her yücelik güzelliği içinde bir suret oldu;
Dalın filiz verdiği her boyda nurlar saçtığından..

Kâküllerinden tura gibi görülen her siyah ben;
Tut, onun ak yanaklarından beliren her allıktan..

Gördüğıünü öldüren süreli gözdeki her bakış;
Al, kirpiklerin acem kılıcı gibi dalmasından..

Asmalardan hurma salkımları gibi her esmerin;
Baştan aşağı yol yol salınıp gelen saçlarından..

Her tatlının dahi, tatlılıkla parladığı zaman;
Her CEMAL sahibinin güzellikte üst oluşundan..

Her latif ki yücelmişi, ya da incedir iyilikte;
Her celil ki, görünür onun açık hali lûtfundan..

Bu güzellikler onun içindir ki yazdım namına;
Tevhid eyle şirke kayma onun geniş alanından..

Sakın:
–  Bu güzellikler başkasının..

Sözünü etme;
–  Güzellik
de, çirkinlik de ona döner zat yolundan..

Çirkinlikten bir şeyi işine bağladığın zaman;
Hemen güzel manaları gelir sana koşaraktan..

Çirkinin noksanını hep tamamlar onun CEMAL’i;
Bu makam noksan, kabahat makamı olmadığından..

Düşüğün kadrini dahi yükseltir onun celâli;
Düşüğü yükselten odur, özünde parladığından
..

Yüce Hak namına dizgini sal gördüğün her şeyde;
Zira onlar tecellilerdir, gelir yapıcısından.

Burada, bilmen gereken bir şey daha var.. Ki bu: CEMAL sıfatının
manevî yönüne aittir..

CEMÂL sıfatının manevî yönü, yüce Allah’ın isimlerinden ve
sıfatlarından
ibarettir..

Yüce Hak bu manevî yönü, isimlerinin ve sıfatlarının kemâl durumunu
müşahedeye tahsis etmiştir
..

Bu yön, Hakka tahsis edilen bir müşahededir..

Bunun dışında umumî bir müşahede durumu vardır ki; o,
Hakka tahsis edilmemiştir..

Yukarıdaki manayı biraz açalım:

İtikad ehli  kimselerden her birine gereken odur ki, yüce Rabb’ının güzel isimleri ve
yüce sıfatlarına vb. vasıflarına yakışan bir itikada sahib ola..

Durum, böyle olunca: Her suretten doğan müşahede, itikad edene göre değişik olur..

Sonra, müşahede yönünden görülen sıfat da, Yüce Allah’ın CEMÂL sıfatıdır..

Böyle olunca, o suretteki CEMÂL zuhuru, zarurî bir zuhur olur..
Manevî bir zuhur olmaz..

İşbu mana icabıdır ki: CEMÂL sıfatının manevî yönünü, tam olarak
müşahede yolu ile bulmak muhal olur..

Orası, ancak yüce Allah’a ve onun bağlılarınadır..

Anlamayanların sözlerinden yana, yüce Allah, tam bir yüceliğin sahibidir..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...