Kuantum Keşif : Realite Olarak Bildiğiniz Var Değil

Çeviri: Esin Tezer
Hazırlayan: Hakan Çakmak

Başlangıçta hiçbir şeydi. Her nasılsa, herşey bu hiçlikten oluştu. Bu titreşen, canlı hiçlikten, madde, enerji, uzay, zaman, bilinç, akıl ortaya çıktı. Nasıl olur da, bilinçli olmayan birşey, beyin gibi maddesel bir şey, deneyim gibi, maddesel olmayan birşeyi nasıl meydana getirebilir?

Eğer bir bir kuantum fizikçisinin gözlerinde korku görmek isterseniz,ona sadece “ölçme problemi” deyin.
Ölçüm Problemi şudur: Ölçtüğünüzde bir atom yalnızca belirli bir yerde gözükür.

Başka bir deyişle,bilinçli bir gözlemci ona bakmaya karar verene kadar, bir atom her yerdedir.Böylece, “ölçüm” veya “gözlem”, tüm evreni meydana getirir.Yalnızca bilinçli varlıklar gözlemci olabilirler, öyleyse biz realitenin tam varlığına derinlemesine bağlıyız, bu olmadan, burada olan sadece genişleyen olasılıkların süper pozisyonu olurdu gerçekten olan, tanımlanan bir şey olmadan.

Milyonlarca ve milyonlarca küçük kütleli enerji ve ışık, fotonlar ve elektronlar, Onlar, izafiyet ve kuantum mekaniğine göre hiç var olmayan, hayali, üç boyutlu, katı dünyayı meydana getiriyorlar. Ne zaman parçacıklara belirli bir düzeyin ötesinden bakmaya çalışsak, gözlem onların hareketini değiştirir…

Buna ilaveten, parçacıklara , tek tek ve daha çok baktıkça, tek bir elektron gibi birşey olmadığının daha fazla farkına varırsınız. Bir elektron veya herhangi bir temel parçacık, yalnızca diğer şeylerle ilişki halinde olduğunda var olur, diğer parçacıklar veya evrenin tümü için de böyledir… Bunun anlamı, maddenin doğasına yeterince derinlemesine daldığınızda, yaşadığımız dünyada bildiğimiz herşey yok olur, artık objeler yoktur, sadece ilişkiler vardır. Artık mekan yoktur, artık zaman da yoktur. Katı madde olarak düşündüğümüz şeye ne kadar detaylı bakarsanız, o kadar katılık azalır ve görünmeye başlar… Bildiğimiz realiteler beynimizin ürettikleridir.

Beyin her dakika milyonlarca sinyal alır, ve biz onları, kendi dışımıza yansıyan ve “gerçek” diye isimlendirdiğimiz, hologramlar haline getiririz. Beynin korteksi de bir hologramsa, üç boyutlu bir hologramsa, ve iki boyutlu hologramlar, üç boyutlu görüntüyü oluşturuyorsa, buradan devamla, üç boyutlu hologramlar da dört boyutlu şekilde ortaya çıkacaktır.

Hologram, bir mecazdır. Hologram, “N” boyutunu ve bilgisini alıp, “N-1” boyuta indirgemenizdir. Bu, bir hayalden başka bir hayale nasıl geçiş yapıldığına ilişkin, paradoxlar, çelişkiler için bulduğumuz bir yöntem. Realiteyi tanımlamak için kullandığımız kelimeler, kavramsal fikirler, kafamızın içindeki olgulardır, bilincimize yansır, gerçekte orada değiller. Ve çoğu zamanlar bu bir filozofik tartışma oldu. Kuantum fiziğine
geldiğimizde ise, – Bohm’un Holografik düşünceyle gelmesinin nedenlerinden bir tanesi de buydu- bu gerçekten önemli şeylerin başlangıcı oldu.

Keşfedildi ki, iki atomaltı parçacığı, örneğin iki elektronu aldığınızda, bir tanesine yaptığınız etki, ne kadar uzakta olursa olsun diğerini de etkiliyor. Peki bu nasıl olur? Bunun bize söylediği, madde için bir araya gelirken, birbirlerinden ayrılsalar bile enerji halen oradadır, onları bağlamaktadır. ve bu benim için neden bu kadarönemli, çünkü zamanda yeteri kadar geri gidersek, genişleyen evrendeki bütün parçacıklar ve maddeler, tüm bunlar beraberce, bir bezelye büyüklüğü kadar olan tek bir parçacığın içerisindeydi,

Bugün bilimin bize söylediği ve bilgisayar modellerinin iddia ettiği budur. Ki, eğer bugün evrenin içine gidip, maddenin bütün parçacıklarını alabilseydiniz ve arasındaki tüm uzayı alabilseydiniz ve hepsini biraraya getirerek, ve tek bir bezelyenin büyüklüğüne sıkıştırabilseydiniz, siz ve ben ve dinleyicilerimizin herbiri, hepimiz tüm evreni yaratan aynı parçacığın parçasıyız, ve o parçacıklar şimdi ayrı olsalar ve
genişleseler bile, ki araştırmalar öyle olduklarını gösteriyor, biz hepimiz, hala enerji olarak bağlıyız.

Bir atom ve onun elektronu çoklu evren objeleridir (multiverse, evren içi evrenler) ve bu çoklu evren objeleri,kuantum mekaniğinin açıkladığı şeydir. Şimdi, bu demektir ki;

Kuantum teorisi tarafından açıklanan paralel evren gerçeği, her büyüklükteki objeye uygulanabilir, insanlara, yıldızlara, galaksilere, herşeye… işte bu yüzden bu teoriye “Paralel Elektronlar Teorisi” yerine , “Paralel Evrenler Teorisi” diyoruz.

– Çünkü sonuçta bizler de atomlardan meydana geldik.

Bizler, evet bu doğru…

Ve aynı teori, atomların farklı evrenlerde birden fazla yerde varolduğunu söylerken, bizlerin de birden fazla yerde olduğumuzu, ve bir zihin halinden daha fazlasında ve bunun gibi, farklı evrenlerde olduğumuzu da söylüyor. Ve bu da kelimelere döküldüğünde şu manaya gelmektedir, elektronlar arasında ayrılık yoktur. Daha da fazlası, insanlar arasında da ayrılık yoktur. Herşey birbiriyle bağlıdır. Ve en büyük sır da, bana göre, bireysellik bir illüzyondur, yanılsamadır. İllüzyon, zihinlerimizin nasıl algıladığıdır.

Benim illüzyonum benim zihnimden gelir, sizin illüzyonunuz sizin zihninizden gelir. ilüzyonun kaynağını dışarıda bir yerde aramak isteyebilirsiniz, biz dışsallıkta bir yerde aradık, iluzyonun kaynağını bulamadık. çünkü,sizin illüzyonunuz sizin zihninizden gelir.

Burada konuştuğumuz büyük şey, yeni bir düşünme şeklidir, “kişi” dediğimiz, “şahıs”, varoluş, “BEN” Bunun anlamı ile ilgili değişmeye başladığımızda, hakkında konuştuğum sonsuz alanı görmeye ve dokunmaya başlayabiliriz.”Sonsuzluklar” varlığınızın sınırının parçasıdır, bu perspektiften bakıldığında, herşey sonsuzluğa bölünebilir. Nükleer gücün, kimyasal enerjiden neden milyon defa daha güçlü olduğunu merak ederseniz, çünkü kimyasal enerji moleküldeki atomlarla ilgili bir işlemle oluşur, Nükleer enerji çekirdekteki parçacıklarla ilgili bir işlemle oluşur; süper bir ölçekte, bin milyon, milyon, milyon defa daha küçük olmak, kendi dinamizminde sanal olarak sonsuzdur.

Eğer sonsuzu arıyorsanız, sonsuzu arayıp bulmak için hangi araçlara sahip olmalısınız? Sadece duyu organları mı? Sonsuzu duyu organlarınızla aramak, sanki aya kağnı ile gitmeyi istemek gibidir.

Öyle değil mi?

Bu insanlığın kötü halidir, limitli bir algılamayla, ötede olanı yakalamaya çalışıyorlar. Bu nedenle, biz gerçekliğin son düzeyini algılamaya çalışıyoruz ve bunun için metod bulmaya çalışıyoruz, örneğin yeni teknolojiler, atomik güç, vb… fakat ne kadar araştırırsak araştıralım, bu mekanizmaları kullanarak gerçekliğin son düzeyini algılayamayız. gerçekliğin son düzeyi esasında boştur, ve bu bilimsel metodlar kullanılarak gözlemlenemez.

Bilim algılamaya dayalıdır, temelde bilgiye ulaşmak değildir, bilgi görünür fakat bilgi bir yan üründür, ve bana göre, daha az tutarlı birşeyle tutarlı bir şekilde bağlantıya girebilirseniz, bence bu sizin anlayışınızın doğru olduğunu gösterir, böylece doğru ve yanlış arasında veya hayali arasında ayırım yapabiliriz.

Şu anki görüntün, bizim “geçici benlik görüntüsü” dediğimiz şey, dijital kişiliğinin zihinsel projeksiyonu.
Bu…bu gerçek mi?

Gerçek nedir?

“Gerçeği” nasıl tanımlarsın?

Eğer hissettiğin, kokladığın, tattığın, gördüğün şeylerden bahsediyorsan, gerçek sadece beynimiz tarafından yorumlanan elektriksel sinyallerdir. Beyinlerimiz bilgiyi alır ve bazen ona biçim verir, Bu, resmin “orada” olması değildir, aldığımız bu veriyi, inanç sistemlerimiz ve bilinçli olmayan inanç sistemlerimize göre bir resme dönüştürürüz. Bildiğimiz gibi ışık göze gelir, retinanın arkasına çarpar, beynin arkasına nöral liflerle ilerleyen elektrokimyasal impalsları tetikler, beyin bunu çok akıllıca bir şekilde, saniyenin onda biri kadar zamanda bunları hepsini biraraya getirir ve buna “dışarıdaki, oradaki” der.

Pekâlâ, siz kendi “gerçeklik tünelinizi” yaratıyorsunuz, bu, sizin realiteyi yarattığınız manasına gelmiyor.”La verdad”ın (hakikat) olduğu realiteden, sonsuz enerji akışından kendi gerçeklik tünelinizi yaratıyorsunuz, ve pekçok insan bundan habersiz.

Tüm madde, yavaş bir titreşime sıkıştırılmış enerjidir, hepimiz kendini öznesel olarak deneyimleyen tek bir bilinciz,

ÖLÜM DİYE BİRŞEY YOKTUR, YAŞAM YALNIZCA BİR RÜYADIR VE BİZ KENDİMİZİN HAYALİYİZ.

Check Also

Bunu anladığınızda Tüm Hayatınız Değişecek – Bruce Lipton