ÖZGÜR İRADE BİR İLLÜZYON MU?

ozgur.irade.bir.iluzyonmu-web

Ben”in doğası bizlere devam edegiden bir ikilem sergilemekte. Hindistan’da 3. Yüzyılın başında Vaishesika okulunda,tanrının dünyayı önceden varolan atomlardan meydana getirdiği tartışılmıştı. Dualistik Sankhaya, “ben”i maddeden ayırmış, daha sonra okullar da tanrı fikrini hepten ayrıştırmışlardı. Bu ikisini birleştirirken, Şankara (Hint filozofu) da Şiva-seven Advaita Vedanta öğretisine göre “ikicisizlik-nondüalist” olarak ün kazanmıştır.

Her kültürde “kim” olduğumuz tartışması hep yapılmaktadır. Bu kimilik tartışmasının altında yatan da bir “özgür irade” sorgulaması mevcuttur: Kararlarımızı biz mi alıyoruz, yoksa almıyor muyuz? Daha çok ne önemli?, mMesela; genler mi, çevre mi?, yaşamımızın ne kadarı belirlenmiş ve bunu kim belirliyor?…

Stephen Cave, bir takım güncel fikirleri araştırdı ve sonuçta; özgür iradenin olmadığı (illüzyonizm-yanılsamacılık) ama buna inanmayı seçen bir tür olduğumuz, sonucuna ulaştı.

 Nörobilimci Antonio Damasio da hem genetik istidat, hem de çevreden etkilenen “ben”in, bir şey değil de bir proses-işlem olduğunu net olarak ortaya koydu.

Şimdiye kadar çoğu araştırmacı, genlerin ve kişisel tarihçemizin (sosyal ve ekonomik durum, gıda, beslenme, ilişkiler) kimliği yaratmaya yardımcı olduğu sonucuna varmaktalar.

Acak, Damasio’nun benlik analizinde küçük bir fark mevcut. O da şu: Benlik, yaşayan bir bedenin merkezinde yer alan bütünleşmiş zihinsel işlemlerin dinamik derlemesini ifade eden, entegre olmuş dinamik nöral işlemler topluluğudur.

 Benlik, özgür iradeyi anlamada anahtar bir bileşendir; bizler bilincin özgür olup olmadığını düşünür, tefekkür ederiz. Kimlik, nörokimya ve input ile şekillenir; nasıl davranıcağımızı seçmemiz ise başka bir konu. Kararlarımızın kendi kararlarımız olduğunu hissederken, sıklıkla içgüdünün alışılmış yapısını dikkate almaz, gözden de kaçırırız…

Professor Stanislas Dehaene, zihin durumlarını yansıtmanın sadece insanlara özgü olmadığını, bazı hayvanların da üstbilişe ait temel  kanıtlar sergilediğini belirtmekte ve şunları ifade etmektedir:

Düşüncelerimizi yazma kapasitesi içsel düşüncelerimizi destekleyip, artıran çok önemli bir unsurdur. İnsanın eşsizliği; içiçe geçmiş ya da tekrarlanan sembol yapılarını kullanarak fikirlerini açık bir şekilde formüle etmesinde yatmakta.

Dehaene göre, bilinç, 2 içiçe geçmiş evrimin sonucu; primatlardaki (maymungiller) iletişimin gelişmesi ve “düşünce dili”nin insanlara özgü olması

Kendimizi ifade etme yetisi, bizleri otomasyon prangasından  kurtarırken, sadece hayatta kalma ya da üreme değil, ayrıca daha büyük amaçlar için mücadele vermemizi sağlamaktadır. Peki, durum bu mu?, ya da bizler basitçe evrimsel güdülerden mi faydalanıyoruz?… Eğer böyleyse, bu özgür iradeye mi işaret etmekte?…

V.S. Ramachandran, özgür iradenin “benlik”in 7 önemli unsurundan bir tanesi olduğunu düşünüyor. Ona göre özgür irade, tüm hareketlerinizde bir seçenek sunmakta. Ramachandran karar vermemize yardımcı olan beyinde iki bölgeye de değinmekte:

Bir tanesi, beynin sol tarafında bulunan, eylemin farklı potansiyellerini akla getiren ve tahmin edip, öngören supramarjinal girus adlı bölüm.Diğeri de prefrontal korteks tarafından dikte ettirilen değerler hiyerarşisine dayalı olarak bir eylem yapmayı isteme ve onu seçmeye yardım eden anterior singulat adlı bölüm.

Ramachandran, özgür iradeyi incelemeye felsefik değil de nörolojik içeriklerle  başladı. Apraksi (İşlev yitimi) hastalığına sahip olan, ve akinetik mutizm (ne konuşması ne de hareket etmesi mümkün olmayan) olan ve yabancı el sendromu (kişinin ellerinden birisinin bilincinden bağımsız, kendi iradesi varmış gibi hareket eden) olan hastalarla yaptığı geniş çaplı araştırmalar neticesinde Ramachandran karar vermede bu iki beyin bölgesinin önemli olduğunu belirler.

Kararlar, kaçınılmaz olarak ahlak ve değerler üzerinden verilir. Cave de makalesinde uzun zamandır din ile bağdaştırılan bir soruyu inceler: “Eğer özgür irade yoksa nasıl etik olabiliriz?”… Cave, özgür irade konusunda şüpheci olan öğrencilerin, seçenekleri olduğunu düşünen öğrencilere göre sınıf arkadaşlarına daha az yardım ettiğinden de bahseder. Cave şunları belirtir:

Özgür iradenin bir illüzyon olduğuna inanmak, insanları daha az yaratıcı, daha çok boyun eğen, hatalarından daha az ders çıkarma isteğine sahip olan ve birbirine karşı daha az minnetar yapmakta. Determinizmi kabul ettiğimizde, karanlık tarafımıza her açıdan boyun eğmekte olduğumuz gözüküyor…

 Zihnin çirkin ve aşağılık durumuna suçu atmaya çalışan suç davalarının artış göstermesi, eylemlerimizin sorumluluğunu ne kadar almaya istekli olduğumuz konusunu  tartışmaya açmakta ve özgür iradeye yönelik argümanı zora sokmakta ve bu, uzun zamandır mahkemelerin kaygı duyduğu bir şey ve  artan iddiaların oportunizmin (fırsatçılık) kanıtları olup olmadığını da merak etmeden duramıyoruz.

Ramachandran’ın belirttiği üzere; bilinçaltı davranışları harekete geçiren gerçek bozukluklar mevcut. Körgörüş-Blindsight (bilinçli olarak göremeseler de görsel uyarıya tepki verebilen insanların görsel kortekslerindeki lezyonlara bağlı acı çekmesi) konusundaki çalışmasından yola çıkarak, kafatasımız içindeki karmaşık mekanizmayı ne kadar az anladığımızın altını çizmekte. Hardware bize software’in detaylarını anlamamıza zaman zaman çok az ışık tutmakta. Sinirbilim de bu açıdan henüz bebeklik aşamasında…

Ancak yine de bu alanda inanılmaz derecede ilerleme kaydedilmekte. Alışkanlıkları bozmak (bağımlılığa sahip olan herhangi birine sorabilirisniz) çok zordur. “Günlerimizin ne kadarı, önceden proglamlanmış bir iradenin açığa çıkmasıdır?” sorusu muhtemelen bir süre daha cevapsız kalacaktır. Bu durumda, illüzyonizm üzerinden yola devam etmek o kadar da gözükmüyor. Pek çok açıdan, illüzyonizm din ile benzerlik taşıyor: kanıtlanabilirlik, rahatlık ve kimlik-benlik hissi sağlıyorsa, yersiz ve mevzu dışı kalabilir.

Sam Harris ise, Cave’in fikirlerine yönelik olarak; özgür irade illüzyonunun, hayal ve gerçeklik arasındaki ayrımı yapma becerimizde bir kargaşa yaratmasından dolayı zarar verici olduğunu ve benliğimizi oluşturan önyargılar ve deneyimlerin başı boş bırakılmakta olduğunu dile getirmekte.

Sam Harris 9 Eylül’den de bir örnek vermekte:
Harris’in düşünceleri Budist düşüncesi gibi gelebilir ki, onun Budist meditasyonu yaparak geçirdiği onca yılı göz önüne aldığımızda bu olabilir de gözüküyor. O şunları söylüyor:

Gerçekten de özgür iradeye sahip olduğumuzu bir düşünün.. Düşüncelerinizi ve eylemlerinizi belirleyen tüm faktörlerin farkına varmanız ve bunların tümü üzerinde kontrolünüzün olması gerekmekte. Ama burada özgürlük nosyonunu bozan bir paradoks var—etkileri etkileyen ne? Daha fazla etkiler mi? Sonradan olan, dıştan gelen hiç bir zihin durumu gerçek “siz” değilsiniz. Fırtınayı kontrol eden ve içinde kaybolan siz değilsiniz. Siz Fırtınasınız!

Fırtınaya tutulmaktansa fırtınanın kendisi olmak daha iyidir. İllüzyon daha tatmin edici gözükmekte…

Çeviren: AylinER
http://bigthink.com/21st-century-spirituality/is-free-will-an-illusion-3?utm_campaign=Echobox&utm_medium=Social&utm_source=Twitter#link_time=1464646522

Check Also

Bunu anladığınızda Tüm Hayatınız Değişecek – Bruce Lipton