İnsan-ı Kamil Abdûlkerîm Ceylî
Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikine ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..
5. BÖLÜM
AHADİYET
Orada : Ne isimlerin, ne de sıfatların sözü geçer..
İsim ve sıfatların tesir sahası da buraya varamaz..
Burası, mücerret, zata ait bir isimdir..
O kadar ki :
Hakka dair itibarların da burada sözü edilmez..
Keza, halka nisbet edilen itibarların da..
AHADİYAT tecellisi sensin..
Bütün bu kainat içinde, senden daha tam olarak, o tecelli için bir zuhur yeri yoktur..
Şu şartla ki :
Sana “nisbet” edilen bütün itibarları bir yana atıp özüne dalasın..
Bir de, seni sende bulur, dış bağlarından da geçersen..
İşte o zaman, sen sende olursun..
Hem de, sana “nisbet” edilen Hakka ait vasıfların tümünü bir yana ataraktan..
Keza, halka dair vasıfların da tümünü bırakaraktan..
Meselâ Güç, kuvvet vb. sıfatlar gibisinden..
İşte.. anlatıldığı gibi olunca ; insan bu hali kendinde bulursa..
bu kâinatta ondan tam zuhur yeri olamaz..
Yukarıda anlatılan manayı iyi anlamaya çalış..
Çünkü bu hal ; görülmez zulmet âleminden, tecelli nurlarına ulaşan “zatın”
ilk tenezzülüdür..
Bu tecellinin en yükseği ise.. anlatılan şeklidir..
Çünkü orada, sırf kendisi vardır..
Bütün sıfat, isim, işaret, nisbet ve itibarlardan yana temizdir..
O kadar ki : Varlık tümden oraya dahildir..
Fakat içte olan bir şekilde.. Dışa çıkan bir zuhur hükmü ile değil..
Bu AHADİYET sıfatı için umumî ve şümullü bir tabir kullanıldığı zaman, kendisinden :
– Kesret.. ama tabi olanları ile birlikte..
Olarak bahsedilir..
Bunun için, yapılı bir binayı misal getirebiliriz..
Şöyle ki :
Bir kimse, uzaktan bir duvara bakar ; görür..
Bu bina ; çamurdan, tuğladan, kireçten ve ağaçtan yapılmıştır..
Fakat.. yapıya karışan o şeylerin hiç bir eseri görülmez.. söylenmez..
Yalnız bir duvar görülür..
Şimdi bu duvarı bir AHADİYET misali olarak ele alalım.. Bu AHADİYET,
çamurun, tuğlanın, kirecin ve ağacın toplamı içinde
bir AHADİYET’tir..
Hiç bir şekilde ona : Sayılan eşyanın adı isim olamaz.. Özel durumu ile
sadece bir duvar ismi verilir..
Bu misali, kendinde de deneyebilirsin..
Müşahede ve istiğrak haline geçtiğin zaman ;ama aslındaki hal üzere
.. yalnız “kendi” kimliğini görürsün..
Bu müşahede halinde sana, hakikî durumlardan hiç biri zahir olmaz.
Ki o hakikatler, tüm olarak sana bağlıdır..
İşte senin için AHADİYET budur..
Ama, senin kimliğine itibar edilerek, zata bir tecelligâh olmana isim olaraktan..
Hakikatlerin tümünün sana bağlı oluşu manasına gelemez..
– O hakikatlerin tümü sen oldun..
Diyelim.. Ama, bir muhal olarak..
Esas zatî tecelli n’olacak?.. Ki o, esas AHADİYET’İN sende bir zuhur yeridir..
Ama senin zatına, isim olaraktan.. Ve kimliğin itibarı ile..
Senin kimliğinde bir zuhur yeri alan bu isim, yüce Hakkın ilâhi katında ;
isimlerinde, sıfatlarında tümünden yana mücerreddir..
Hatta orada, eserlerin müessirlerinin de sözü edilmez.. Çünkü, tecelli yönlerinin
en yükseği orasıdır..
Ondan sonraki tecelli yeri için, ondan bir tahsis beklenir.. Hatta ulûhiyet için bile..
bir tahsis beklenir..
Sebebi açıktır ; çünkü ulûhiyet, umuma tahsis edilmiş durumdadır.. AHADİYET’te
umum diye bir şey yoktur..
Yukarıda anlatıldığı gibi, AHADİYET zatın ilk zuhurudur.. Ondan sonrası mahluktur..
Böyle olunca da, AHADİYET’in mahluk sıfatına girmesi mümkün değildir..
Daha önce de anlatıldığı gibi, AHADİYET sırf zattan ibarettir.. Hakka ait itibarlar da,
halka ait itibarlar da orada yoktur..
Özet olarak, diyelim : Kul da, mahluk olduğuna göre ; o hakikatlerin tümünü almak
kul için mümkün değildir.. Keza, AHADİYET’le sıfatlanamaz da..
Aynı şekilde, onunla sıfat olmak ; çalışmak ve zorlama ile de olmaz..
Zira, böyle bir şey AHADİYET hükmüne uymaz.. Hiç bir şekilde mahluk için
oraya yol yoktur..
Çünkü : AHADİYET, yüce Allah’ındır ; ona mahsustur..
Yukarıda anlatılanları, dikkate alarak dinle..
Şimdi sen ; kendinde, anlatılan tecelliden bir şey görürsen.. onu Allah’ından,
Rabbından bil.. Ona bağla.. Yaratılmışlığınla onu iddia etme..
Çünkü, bu tecellilerde mahluk için, hiç bir nasib yoktur.. Bu, kesin olarak böyledir..
Çünkü o, tek olan Allah’ındır.. Zatî tecellilerin ilki oradan başlar..
Sen, nefsinden ibaretsin..
Zattan, Haktan ve halktan murad, sen olduğunu bilirsen.. halk cihetinden
kesilmek suretiyle hükmünü yürüt..
Yüce Hakkı ise, isimlerinin ve sıfatlarının hakkı ne ise.. onunla gör..
Böyle yaptığın takdirde, kendi özünü müşahede ile Allah’ı müşahede edenlerden olursun..
Ayn’ım senin içindir, münezzehtir zatında ;
Mukaddestir isimlerinde, sıfatlarında..
Onun hakkı olduğuna şehadet et, deme ;
Nefsim hak etti hüsnünü onun sebatında..
Kadehlerle içmeye devam, ama konuşma ;
Bir gün biter yol, onun canibinde varanda..
Ne zararı sana, kinaye yollu kullansan ;
Sana ismi kalsa, kusur etmesen saygıda..
Zat tecellisini ismine mazhar yapsan da ;
Bulsan izzet ismi, yüceliği mazharında..
Hazine üstüne bir ev yapsan da otursan ;
Ta ki, görüp yaya kalmaya cahil saygıda..
Bu sana emanet, onu çok çok iyi sakla ;
Bırakma onun sırrını yaygaracılarda..