İnsan-ı Kâmil Abdûlkerîm Ceylî
Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikine ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..
1. BÖLÜM
Z A T
Başlıktan da anlaşılacağı gibi, bu bölümde Z A T dan bahsedilecektir..
Z A T bir emirden ibarettir..
– İ ş..
Manasına alınabilir..
Bu, öyle bir iştir ki; isimler ve sıfatlar ona dayanmaktadır..
Ama, isimlerin ve sıfatların özlerindedir.. vücud halini alışlarında değil..
Bir isim veya sıfat düşünün.. Bunların hangisi olursa olsun; dayandıkları şey; Z A T’tır.. Bu:
– Z A T ..
Tabirini kabul eden: İster mevcud bir şey olsun; isterse A N K A gibi yok olsun..
Bu manadaki inceliği anlamaya bak..
Mevcud, iki yönden mütalaa edilir:
a) Katıksız varlık.. Yani: Mevcud..
İşbu; varlık yüce yaratıcı Allah’ın zatıdır..
b) Yokluk karışımı varlık.. Yani mevcud..
İş bu türden varlık ise.. Bu yaratılmışların zatıdır..
Burada önemli bir nokta daha var ki, onu da bilmen gerekir..
Sübhan olan yüce Allah’ın zatı, kendi nefsinden ibarettir.. Öyleki: Yüce Allah onunla vardır..
Zira o: Nefsi ile kaimdir..
O yüce zat odur ki: Kendi kimliğinde, isimleri ve sıfatları hak etmiştir..
Durum böyle olunca o zat: Her suretin kabiliyetine göre suret olur..
Bütün mana ondadır..
Daha açık anlatayım: Her tür sıfatın istediği her türlü vasfa girer.
Kemal hükmü mevhumu üzerine delâet eden her isimden, o yüce zat, hak taleb eder..
Onun kemâl dereceleri çoktur.. Bu cümleden :
– Onun sonsuz oluşunun idrak edilemeyişini..
Söyleyebiliriz..
Bu manada bir hüküm şudur: Kemal dereceleri tüm olarak idrak edilemez..
Ama ona göre bunlar idrak edilebilen şeylerdir.. Böyle olması gereklidir..
Çünkü : Onun için bir cehalet imkansızdır..
Bu manayı da iyi belle..
Anlatılan manaları, aşağıdaki kasidede söyledim :
İhata ettin mi mücmel, mufassal haberini ;
Zatını ey toplayan sıfatların her birini ..
Yoksa yüceldi mi yüzün tüm kavramaktan yana ;
Sardın ki kuşatılmaya zatının derini..
Haşa sana son buluna.. haşaki olasın sen;
Sana cahil.. ah.. neyle silerim hayretlerini?
Aşağıda anlatılacak hususlara dikkatle bak ; bil..
Allah-ü Taâlânın zatı: Gizli tekliğinden ibarettir..
Öyle bir teklik ki : Bütün ibareler onun üzerine düşer..
Ama onun manasını pek çok yönden anlatmaya yetmeyecek bir şekilde..
Zira o : Getirilip çözülen ibarelerin anlatışı ile idrak edilemez..
İşaretten doğan bilgi ile onun tekliğini fetmetmeye yeterli değildir..
Şu bir gerçektir ki : Hangi şey olursa olsun; onun bilinmesi, anlaşılması:
O şeye denk ve münasip bir şeyle olur.. Yahut, o şeye aykırı olan zıddı ile bilinir..
Halbuki Allah-ü Taâlâ’nın zatına karşı bu varlıkta:
Denk bir şey yoktur..
Münasip bir şey yoktur..
Aykırı bir şey yoktur..
Hele ona zıd bir şey hiç olamaz..
*
İş öyle bir raddeye geldi ki:
Onun sözde manası için kullanılan istılah yönü uçup gitti..
Bitti.. bitti artık, insanlar için onu idrak silindi..
Yüce Allah’ın zatı üzerine kelâm eden susar oldu..
Oynayıp zıplayan donup kaldı..
Bakanın da gözleri kamaştı..
Öyle bir izzete büründü ki: Akıllar ve fehimler onu idrâkten yana yaya kaldı..
Yüceldi.. Yüceldi fehim ve efkâr kuşları.. onun sahnında cevelân edemez oldu..
İlmin sonradan olmuşu da, ezeldeki de ona ilişemez..
Sınırlamanın ne büyüğü, ne küçüğü, artık onu derleyip toplayamaz..
*
Mukaddes kuş bu boş fezanın derinliğine uçtu..
Bu yüce semanın havasında bütünüyle yüzüp gezdi..
Ve kâinatın tümünde kaybolup kaybolup geçti..
Hakikatını bulmakla, ayan beyan açık hale varmakla isimlerinde,
sıfatlarında perdesini araladı..
İşbu hal nice mesafeler kat etti.. Hüdustan ve kıdemden ..
Sonra.. Turlar atarak, yokluk şahikasına uçtu..Onu öyle buldu:
Vücudu mutlak gerekli.. vacip..
Olsa da olur; olmasa da olur.. diye bir şey olamaz.. Bir yitirilmişi varsa..
ona göre o : Kayıp sayılmaz..
*
O mukaddes kuş, artık aradığını bulmuştu.. Bu yapma âleme dönmek istedi..
Ne var ki, bir başka şey daha istiyordu: Bir alâmet.. bir nişan..
Uçup gittiği âlemden buraya getireceği bir nişan..
Ve dilek kabul edildi.. O güzel güvercinin kanadına şunlar yazıldı..
– Şimdi gerçek olan sen.. ey çözümü güç bilmece.. tılsım.. osun ki:
Ne zatsın; ne isim..
Ne gölgesin; ne resim..
Ne ruhsun; ne cisim..
Ne vasıfsın; ne sıfatsın.. Ne de künye..
Varlık senin.. Yokluk senin.. Sonradan olma senin için, öncelik de senin..
Zatına göre yoksun.. Ama nefsinde mevcutsun..
Nimetinle bilinirsin.. Bir cins, çeşit olmadan yana yoksun..
Sanki sen : Emaneten yaratıldın..
Sanki sen: Ancak eserleri göstermekten ibaretsin..
Açık dilinle, zatına deliller getirirsin..
Seni yaşar buldum.. bilgin gördüm.. güçlü tanıdım..
Konuşan, gören, duyan kabul ettim..
Cemal sıfatı varlığında dürülü.. Celâl sıfatına nail oldun..
Kemalatının bütün çeşitlerini, kendinde topladın..
Senden başka bir mevcut tasavvur ettiğim şey hiç olmuyor..
Bunun isbatı imkânsız..
Güzelliğine gelince: Her yönüyle tamdır..
Sonra.. bak.. bu kelâmın muhatabı sensin.. Ama, sen de olursun; ben de olurum..
Ey.. burada yok olan.. Ne var ki, seni yine burada bulduk..
*
İdrâk noktaları yüce;
Âlemleri de gizlice..
Çokçadır tehlikeleri
Vuruşları da sessizce..
Gözler onu görmeyince;
Sınır da alamaz içe..
Vasıf getiremez öne;
Ona nedim olan nice..
Önünde ibare dilsiz;
İşaretleri gidince..
Mamuresi yıkılır;
Çarpışanı devrilince..
Yüce ama, sema değil;
Ruhtur da, değil melekçe..
Hem sultan hem de mülkü var;
Mahremleri de azizce..
Bir göz ama bu göz değil;
İlimdir değil haberce..
Bir fiildir de izi yok;
İşaretleri bilmece..
Kutuptur felek üzere;
Güneştir yola esence..
Bir tavustur yükseklerde;
Görünüşte de pek yüce..
İstılahla da saridir;
Hem satırdır enmuzece..
Hep ruhumdur âlemleri;
Varlıktan yana temizce..
İşte yapılmış bir evdir;
Bir savaştır ki renklice..
Kanı diken diken ölü;
Nefesi derli topluca..
Zatı da tecrit edilmiş;
Hem sıfattır dahi tekçe..
Nişanları da sıra sıra;
Okunurlar yazarınca…
Nefyi kendi kapsamında;
Varlık temizdir özünce..
Bilinir de bilinmez de;
Kim uykucu kalkınca..
Nefiy olsa da sabittir;
Atılsa yine gerekçe..
Bir işarettir bilinir;
Bir yayındır ki eserce..
Tamaha dahi kapılma;
Görmezsin onu mahremce..
Şayet ganimetçi isen;
Ganimetleri hazırca..
Onun mağrib kuşu Anka;
Sensin onunla dilekçe..
Ve nasıl uygun olursa;
Karışık ya da temizce..
Denizdir aldatması var;
Dalgaları koca koca..
Ateştir külleri de var;
Süslenir onu sevince..
Bilinmez, vasfı edilir;
Marife olur nekrece..
Vahşîdirülfet edilir;
Kalb de bağlanır zalimce..
Bir bildiğini söylesem;
Sen durmazsın insaflıca..
Bilmediğini söylesem;
Ama sendedir bilmece..
Sırrım onun kimliğidir;
Benliği de tam ruhumca..
Kalbimde onun kürsüsü;
Hizmeti olur cismimce..
Onu akıl ediyorum;
Ama durumum cahilce..
Kim onları aparır ki;
Ki koyunları seslice..
Saklarımda yükseldikçe;
Hem de bilirim döndükçe..
İmlâ oldukça yazarım;
Seni korkutur durunca..
Tenzih ettim uryan oldu;
Benzettim kaydı gizlice..
Cisme benzettim de çıkıştı;
Bana dayanma o güce..
İndirdim de kayıp gitti;
Dağıttı hep güzellikçe..
Ona bağlanan kavuşur;
Kirpiklerdedir kesmece..
Sicili yanaklarında;
Şuleleri de parlakça..
Gözlerinde sürmesi bir;
Mızrak gibi durur ince..
Tükürüğünde de bal var;
Ve bir fidandır o boyca..
Lüle lüledir saçları;
Dişleri güler zalimce..
Bilekleri nakış işli;
Saçları dahi siyahça..
Dişleri beyaz beyazdır;
Tebessümü dahi alca..
Parmağındaki şaraptır;
İhsanları büyülüce..
Latifeleri vehimdir;
Buna şaşmak gerek bence..
Bilinmez vasfı edilir;
Anlaşılır saltanatça..
Yabancıyla ülfet oldu;
Konuşmaları kalbimce..
Sanatı dahi yırtmaktır;
Öldürmek de âdetince..
Ayırmak oyuncağıdır;
Yemekleri ağulunca..
Yaygın olan terkibi var;
Bağlanır o çözülünce..
Ne cevherdir ne de araz;
Ne hasta sayılır sağca..
Oktur, hedef dahi odur;
Yayları dahi şaşkınca..
Bir ferdir ama çoğaldı;
Topluca hem de ayrıca..
Önümüz ve kalanların;
Hepsi de onun, âlemce..
Cahildir ama ilimdir;
Harptir ama selâmetçe..
Zulüm gibi ama âdil;
Tehlikeleri yaygınca..
Ağlatır güldürür beni;
Ayıltır eder sarhoşça..
Hem kurtarır hem de boğar;
Dileğimdir duruşmaca..
Bazan olur oynaşırım;
Bazan dahi arkadaşça..
Bazan hepten tanışmayız;
Bazan dahi konuşmaca..
Bazan bana vuslat verir;
Bazan da kucaklar dostça..
Bazan benimle cenk eder;
Bazan da bakar hasımca..
Böyle.. bu ferahtır desem;
Ki metin durur görünce..
Yabancılık eder durur;
Hiç tanımaz; bir bilmece..
Bir zattır ki vasfa gelmez;
Düsturları da çok yüce..
Bir güneştir aydınlatır;
Şimşekler çaktı parlakça..
Bir sözdür yayıldı böyle;
Kuşları beni aşınca..
İki zıd dahi birleşti;
Onda yoktur ayrılmaca..
Bir kaynaktır ki kaynadı;
Dalgaları da coşunca..
Tadana zehir kesilir;
Misk olur hep koklayınca..
Alâmetleri kaybolur;
Dalana denizdir onca..
Bundan sonra; o yeşil kuşun kanadına, kibrit-i ahmer mürekkebinin
kalemi ile şu satırlar yazıldı:
– Bundan sonrasına gelince..
Azamet ateştir.. İlim sudur. Kuvvetler de havadır..
Hikmet topraktır ki: Ferd vasfını alan cevherimiz onun gerçekliğini bulur..
İşbu cevherin iki arazı vardır:
a) Ezel..
b) Ebed..
Aynı biçimde o cevherin iki vasfı vardır:
a) Hak..
b) Halk..
Aynı şekilde o cevherin iki natı – sıfatı – vardır:
a) Kıdem..
b) Hüdus..
Aynı değerde o cevherin iki adı vardır:
a) Rabb..
b) Abd..
Aynı yöndeiki yüzüvardır:
a) Zahir.. Ki, bu, dünyadır..
b) Batın.. Ki bu ahirettir..
Aynı yoldan o cevheriniki hükmüvardır:
a) Vücub.. Varlığı gerekli olmak..
b) İmkân.. Oluşu da, olmayışı da eşit olmak..
Yine o cevhere iki yönden itibar edilir:
a) Kendi özüne göre yok oluşu.. Başkası için mevcut oluşu..
b) Kendisi için var oluşu.. Başkası için de yok oluşu..
Yine o cevherin iki marifet yönü vardır:
a) Önce vücudiyetini kabul etmek: sonra da selbiyeti cihetine gitmek..
b) Önce selbiyeti cihetine gitmek; sonra vücubiyetini kabul etmek.
Sonra..
O cevherin anlaşılması babında bir noktası vardır ki, çok dikkat gerek ..
Zira onda:
Bir sertlik vardır..
Onun ibareleri çözülürken, manalarından inhiraflar olabilir..
İşaretleri çözülmeye çalışılırken, dikkat başka cihete dağılabilir..
Sakın ha.. Sakın ey kuş, bu yazılanları çok iyi korumaya bak.. O kadar ki:
Yabancı onu okumasın.
*
O kuş, bu semalarda uçuşunu sürdürdü.. Hali: Ölüm içinde dirilik.. Helâk içinde beka..
Taa, topladığı kanatlarını açıp yayıncaya kadar.. Kapamış olduğu gözünü açıncaya kadar..
Bir de baktı ki, o : Kendi dışında değil.. Kendi cinsinden başkasına salınmış değil..
Bir denize girmiş ki: Ondan hariç gibi..
Her ne kadar ondan içmekte ise de, yine susuz; yine içi yanık..
Ondan yana hiçbir şey demedi.. Ama onda bir şey de kaybetmedi..
Mutlak kemal derecesini hakikat olarak : Kendi nefsinden ve zatından ibaret buldu..
Hal böyle iken; onun sıfatlarından bir sıfata dahi, sahip olamadı ki:
Zat ve sıfat isimlerine hakkıyla bürüne..
Sonra o aradığı yüce varlığın bir tutulacak yeri de yok ki: İttifak, ihtilaf hükmü ile de olsa,
ona yapışıp kala..Tam manası ile, onun sıfatlarından birinde mekân tuta..
Bu işler böyle olunca, o kuşun bu tayin âleminde, kendine has bir kemâl durumu olmadı..
Uçuşunda bir kemâl durumu varsa o da, ancak kendi âleminde ve kendine tayin edilen
mahalde oluyor.. Bu durumda ise, kanatlarında işaretli yerlerde,
kendisine ancak inhisarlı bir hal kalıyor..
Bundan sonra o kuş baktı: Aradığı yüce zatın mehtabını kendi özünde hakikat olarak gördü..
Artık o güneş içinde doğmuştu.. Onun nurunu söndurmeye de, güç yetiremiyordu..
Bir şey bilmez gözüktüğü halde, biliyordu..
Bir yerden göçüp gidiyordu: ama bakınca yine ilk olduğu yerde durduğunu görüyordu..
Onun dilsiz konuşması vardır; dilli de konuşabilir..
İrfan duygusu tamdır.. Onda bir kayganlık yoktur..
İrfan bakımından; âlem halkının irfanına sahip olduğu varlıkta, en girginidir..
Bir açıklama olduğunda, en uzağı yine o görünür..
O irfan sahasına, halk arasında en uzak olan olduğu gibi, onların en yakın olanı yine odur..
Onun kelâm harfleri okunmaz.. Manasını anlamak ve derinliğini kavramak güçtür..
Onun harfi üzerinde vehmi bir nokta vardır..
Daire, onun üzerinde devrini tamamlamaya çalışır..
Ve noktanın özünde bir âlem yaşar.. O âlemde yuvarlak bir daire gibidir..
Yine onun için, iki noktayı kasdediyorum; sözü geçen daireden bir nokta vardır..
O nokta ise..o dairenin umumî heyeti cüzlerinden bir cüzdür..
Daire bütünüyle, o noktanın genişlik yanlarından birindedir..
Adı geçen nokta, özünde basit; ama duruşuna göre mürekkeptir..
Zatı yönünden tekdir..
Aydınlığı yönünden bir nurdur.. Bilinmeyişi ciheti ile de, zulmettir.
Nice şeyler söylendi; değil mi?. Hemen hepsi, işaret ve imalı sözlerdi..
Böyle olunca: hiç biri o yüce zatın hakikat noktasına isabet etmez..
Başka türü olması da imkân dışıdır..
Zira bu dil, onu anlatmakta lâl oldu.. Kısıldı; kaldı..
Zaman da ondan yana faydasız.. Dardır.. Sıkıştırılamaz ona; zira o da, belli bir haldedir..
Ölçülüdür.. Ölçülü olan, bir ölçüsüze nice zarf olur? Kab olur?
*
Yüce Allah.. Şanı büyük.. Bütün rifat dereceleri olan sultandır.
Azizdir, Deyyandır..
*
Hindin bölgesinin ev eşikleri çok engellidir;
Binaları yüce, kapıları dahi şereflidir..
Onun ötesinde nice boyunlar vuruldu gitti;
O işte halk güçsüzdür, çeviremez engebelidir..
Hey.. orada bir rüzgâr esecek olsa dehşetinden:
Akıllar gider, kalbler çarpar zira dehşetlidir..