Körlük, Gözde Değil, Zihindedir!

 Yaklaşık 35 yıl önce bilim insanları, beynin arkasında “görsel korteks” olarak adlandırılan tek bir görsel işlem alanının olduğuna inanılmaktaydı ama şimdilerde primatların beyinlerinde (buna insanlar da dahil) hareket, renk, derinlik algısı gibi görmeye ait beyinde 30 dan fazla kısım olduğu bilinmektedir. Görme, hayal edilebilenden daha fazla karmaşık ve sofistike-gelişmiş bir olaydır. Görme işleminin farklı hesaplama hedefleri kapsamında çeşitli kısımlara ayrılmış olması da akla yatkındır.

Görme işlemini, çoğunlukla zahmetsizce yaptığımzdan dolayı çok normal bir işlem olarak kabul ederiz. Ancak bu, farklı görsel alanlarda bir hasar oluştuğunda ve yoğun  bir rahatsızlık verdiğinde bizler görme işleminin kapsadığı aralık, menzil ve normal insan görüşünün hassasiyeti açısından değerini anlamaya başlarız. İşte bu şekildeki yaklaşım, “normal” yanılsamalar-illüzyonlar  konusundaki  çalışmamızla (ister sağlam, ister hasar görmüş sistemler için olsun yanlış algıları anlamada, algıyı içeren beyin prosesleri hakkında görüşe sahip olduğumuz çalışmalar) parallellik taşımada.

GY” adlı bir kişinin durumunu ele alalım…

Görme korteksinin hasar görmesi, görme alanının yarısında tam körlüğe neden olmuştur. Bilinçli olarak hiç bir şeyi göremez, hattâ bir spot ışığını, ışık noktasını bile göremez. Yine de alandaki ışık noktasına dokunması söylendiğinde, bunu bir o kadar da doğru bir şekilde yapabilir; görmediği bir noktaya, uzanıp  dokunabilmektedir! Bu durum size biraz ürkütücü gözükebilir. Ama yakında öğreneceğiniz üzere bu kişinin bu durumu, en azından durumun bir kısmı “körgörüş” olarak adlandırılır. (“Körgörüş” hakkında daha fazla bilgi için Susana Martinez-Conde2nin “Bilinçaltı Görüşü” adlı makalesine  bakabilirsiniz. Scientific American Dergisi: Nisan/Mayıs 2008)

Ya da şuan her ikisi de İngitere Brimingham Üniversitesi’nde çalışan 1987’de M. Jane Riddoch ve Glyn W. Humphreys tarafından zarif bir şekilde ele alınan Garip John vakasını ele alalım… John hava kuvvetlerinde görev yapan bir pilottu.  Emekli olduktan hemen sonra beynin her iki hemisferinin (yarısının) görsel alanlarında kısmen hasara neden olan bir inme geçirir. O bilindik anlamda kör olmaz, etrafındaki şeyleri gözlemleyebilir. Ancak, eşini ya da diğer herhangi bir kişiyi gördüğünde onları tanıyamaz. Beynindeki işitme alanı ve hafızası hasar görmediği için eşini sesinden tanır. Ancak, mükemmel şekilde gördüğünü iddia etse de şemsiye, sandalye ya da diğer bilindik nesneleri birbirinden görsel olarak ayırt edemez. John: “ Doktor, bu nesneler, gözümde değil, zihnimde odaklılar-zihnimdeler!”

Doktorlar John’un iddia ettiğini kanıtlamak için, ondan duvarda asılı olan St. Paul Katedralinin bir kopyasını çizmesini isterler. John, neye benzediği hakkında bir fikri olmadan, (hattâ anlamsız, düzensiz çizgiler çizdiğini düşünür) resmin neredeyse tam bir kopyasını (karbon kopyasını) çizer!

John, “Görsel Agnozi” diye bilinen bir duruma sahiptir. Bunu Sigmund Freud “Görsel Bilgi Eksiliği” olarak tanımlamaktadır. Sigmund Freud’un bu tanımı “Penis enüveri” ya da “Oedipus Kompleksi” tanımlarından daha çok günümüzde halâ kabul gören tanımlası olmuştur.

 Bu duruma sahip olmak nasıl bir şey acaba?: Ne olduğunu bilmeden görmek! Bunun nasıl bir şey olabileceğini, şu ünlü yaşlı kadın/genç kadın illüzyonuna bakarak bir ipucu elde edebilirsiniz.Bu illüzyona ilk baktığınızda, ilk olarak muhtemelen genç kadını göreceksiniz. Ancak, bir süre sonra yaşlı kadını görmek için, zihinsel olarak-zihninizde resmi çevirip, oynatabilirsiniz. Genç kadının çenesi, yaşlı kadının burnu, genç kadının kulağı da yaşlı kadının gözü haline dönüşür. Şimdi artık, genç kadının yüzünü algıladığınızda,yaşlı kadını algılamadığınızı (ya da “bilmediğiniz”) halde aynı anda da yaşlı kadının yüzündeki çizgileri, kırışıklıkları da görmeye başlarsınız. Aslına bakarsanız, yaşlı kadınla ilgili geçici bir agnozi yaşamaktasınızdır.

İlginç bir şekilde, San Diego Kaliforniya Üniversitesi’nde psikolog olan Stuart M. Anstis adlı meslektaşımız ısrarla genç kadın görüntüsüne kilitlenip, “sıkışmış” ve bir türlü yaşlı kadını aynı resimde görememektedir. Bu yetersizliği, İngiltere Bristol Üniversitesi’nden psikolog Richard L. Gregory “görsel hagnozi” diye adlandırmıştır.

Bir diğer ilgi çekici örnek ise fare/adam resmidir.

Fareyi algıladığınızda, etkili  bir şekilde adam karşı agnosiksinizdir ya da tam tersi; adamı algılarsanız fareye karşı agnosiksinizdir. Normal insanlar için bu “iki taraflı-iki durumlu” bir şekil. Ama John için, normal görüş keskinliğine rağmen, ne fare, ne de adam görüntüsü hiç oluşmuyor.

Ayrıca bilmediğiniz yabancı bir dili dinlerken ne olduğunu düşünün, işte o andaki durumunuz agnozinin ne olduğunu hissetmenize yardımcı olabilir…Tüm sesleri, heceleri, tonlamaları ve ritimleri yani konuşmayı duyarsınız ama hiç biri size bir şey ifade etmez. Bu algılamalardan anlamlı bir algı oluşturamazsınız.

GY ve John’un durumunu anlamak için görsel yolların anatomisine doğru bir yolculuğa çıkmalıyız… 30’dan fazla görsel-işlem alanı arasında şaşırtıcı derecede karmaşık bağlantılar mevcuttur.

Neyse ki, bu karmaşıklığa rağmen, basit bir genel düzen kalıbı görebiliriz.

Gözün retinasından gelen mesajlar, iki paralel (evrim sırasını belirtmek için biz bunlara “eski” ve “yeni” diyebiliriz) anatomik yola sapmadan önce, optik sinir boyunca iletilir. “Eski” yol, beyin sapının çatısında bir tepecik-yumru oluşturan superior colliculus (göz hareketlerini koordine eden merkezleri içeren- iki yuvarlak kabartıdan her biri) adlı yapıya, beynin altından çıkar ve omurilik sapı diye adlandırılan sap boyunca devam eder.

Colliculus, bir cismin yerini belirlemeye yardımcı olur. Çevrenizde yeni ve çarpıcı bir olay meydana geldiğinde (örneğin; sol omzunuzun üzerine bir nesne konduğunda) refleks olarak, onun ne olduğunu bilmeden gözbebeklerinizi o noktaya çevirip, yönlendirirsiniz. Onun ne olduğunu tanımlamadan önce, ona yönelir, onun yerini tespit edersiniz.

Diğer yol daha “yeni” olanı ise, bir öğenin yerini belirlenemediği ya da yönlendirilemediği halde onu tanımlamak için gerekli olan yoldur. Yeni yol beynin arkasında, nesnenin özelliklerinin (renk, kenarların oryantasyonu, hareket , vb…) görsel kortekse (kısaca V1) projekte olur.

V1’den gelen bilgiler, görsel işlem boyunca, 2 yola ayrılır: 1. Yolda; bilgi,parietal loblara “Nasıl”  (bu nesneyi nasıl kullanırım veya etkileşim kurarım?) şeklinde cevap bulmak üzere yansıtılır ve 2. Yolda da bilgi temporal loba “NeHangi” (bu nesne “ne” tam olarak, benim için ne ifade ediyor?) şeklinde yansıtılır.

Konuştuğumuz 30 görsel alan da bu yollar arasında paylaşılır. Bu çizdiğimiz görsel olayın aşırı derecede basitleştirilmiş bir resmidir: pek çok doku bu alanlar arasında ileri geri hareket eder; onlar birbirlerine yoğun bir şekilde bağlıdır, tamamen özerk değildir. Ancak yine de bilimde, basit bir resimle başlamak o kadar da kötü bir fikir değildir.

Şimdi isterseniz görme özürlü olan GY’ye geri dönelim. GY’nin  V1’i tamamen zarar görmüştür. “Nasıl?” ve “Ne-Hangi” şeklindeki yollarına hiç bilgi ulaşamamaktadır ve bu da onun bilinçli olarak nesneleri görememesi anlamına gelmektedir. Ancak, onun “Nerede” adlı yolu (superior colliculustan geçip, hasarlı V1’i bypasss edip, daha üstteki kortikal merkezlere ulaşarak) sağlamdır ve çalışmaktadır. Elini kullanararak ve onu ışık spotuna doğru bilinçsizce yönlendirebilmektedir. Bu sanki bilinçsiz bir zombinin onun içinde sıkışıp kalması gibi bir şeydir. Bilinçli kişi ondan bir haber içindeki zombi onu doğru bir şekilde yönlendirmektedir. Görme özürlülerin paradoksu çözümlenmiş gözükmektedir.

Tüm bunları felsefik çıkarımı şu olabilir; “Yalnızca “Yeni Yol” ,“bilinçli”dir.Eski Yol” bilinçli olmadan da işini devam ettirebilir. Her iki  yol da nöral devrelerden oluşmaktadır ancak bunlardan sadece bir tanesi “bilinç”lidir. Bilim insanlarının, bu durumun dil ve anlam gibi görevlerle bağlantılı olmasının bir önemi olduğunu düşünseler de yine de bunun neden böyle olduğu konusunda hiç bir fikirleri yoktur.

Şimdi V1’inizin normal olduğunu düşünün ve biri de geliyor, sizin temporal lobunuzu (“Ne-Hangi”yol) anestezi kullanarak alıyor. Acaba uyandığınızda dünya neye benzerdi? Bu “NeHangi” yolu olmadan, çevrenizi tanımlayıp, isimleri ve etrafınızdaki şeylerin anlamlarını takdir edip, değerlendiremezsiniz. Ama “Nasıl?” adlı yol halâ sağlam kaldığı için, nesnelere uzanarak onlara ulaşabilir  ya da size fırlatılan bir şeyden kaçacak ya da onu engellemeye çalışacak şekilde halâ “görebilir”siniz. Bu gibi bir senaryoyu hayal etmek  kolay değil. Bu kabaca şunun gibi bir şey; Kızıl Gezegen Mars’a bilginiz olmadan yollanıyorsunuz ve Mars’taki bir soyut sanat galerisinde gözlerini açıyor, kendinizi orada buluyorsunuz… Hiç bir şey size tanıdık gelmeyecektir ya da hiç bir şey anlamayacaksınızdır ama yine de yolunuzu bulabilirsiniz, şeylerin şekillerini kopyalayabilir, düşen nesnelerin üzerine basarak hareket edebilirsiniz.. Etrafınızdaki herşey (sandalye, masa, insanlar, arabalar) size anlamsız soyut bir sanat eseri gibi gözükecektir… Yoğun bir görme agnozisine sahip olursunuz!

Bu tarzdaki tam hasar çok nadir gözükür, ve hattâ kısmi hasar olsa bile “Klüver-Bucy “adı verilen bir durum oluşabilir. Agnozinin bu çeşidinde hasta bilindik nesneleri tanımlamada ama yoğun ve şiddetli olarak yiyecek ve “seks nesneleri”ni  ayırd etmede zorluk çekebilmekte. Hastalar yiyecekleri yenmemesi gereken nesnelereden ayıramaz, örneğin; çakıl taşlarını ağızlarına alırlar. Bu gibi hastalar, yan yatakta yatan diğer hasta ya da doktor ya da bir hayvanla seks girişiminde bulunabilirler.

John’un durumu da buna biraz benzerlik taşıyor. Bazı açılardan daha da şiddetli. Çünkü John herhangi bir nesneyi tanımlamakta zorluk çekiyor. Ancak, onun durumu yenmeyen nesneleri yemek ya da ayrım gözetmeden cinsel davranışlara yeltenmek gibi absürd olaylara uzanmıyor. Klüver-Bucy hastalarında temporal loblarında cinsiyet, yiyecek ve ilkel diğer dürtülerle ilgili, muhtemelen göreceli olarak daha büyük bir hasar bulunurken, John’daki hasar, çoğunlukla sandaye, keçiler, havuç gibi nötr ve sıradan nesnelerin tanımlanmasıyla ilgili bölgeleri etkiler.

Hatırlayın… John, nesneleri tanımlayamasa da ya da hatırlayamasa da, resimleri doğru bir şekilde kopyalarak çizebiliyordu. Bunun nedeni; “Nasıl” adlı yolun hasar görmemiş olması ve elini doğru çizebilmek için yöneldirebilmesiydi. “Ne-Hangi (Temporal lob)” yol olmadan, neyin ne olduğunu bilmeden bunu yapmaktaydı. Şaşırtıcı bir şekilde  bahçesindeki çitleri düzelmek için alet de (sadece “Nasıl” adlı yolun sağlıklı olması yeter) kullanabilmektedir. Ancak yabani otları temizleyemez. Çünkü yabani otları çiçeklerden ayırt eden becerisini kaybetmiştir. Ama tabii ki onun problemleri Klüver-Bucy hastalarında görülenler kadar aşırı deredece sorunlu değildir.

Ve böylece GY ve John’un olağandışı algılamalarını, görsel alanlar ve bunların bağlantıları ve evrimsel kökleri hakkında ayrıntılı bilgi kullanıp, bu bilgilerin eksiklerini inceleyerek anlamaya başlayabildik. Böyle yaparak, sadece bu garip semptomları açıklamadık, ayrıca normal görmenin nasıl işlediğine dair yeni bakış açıları oluşturduk. Saf sezginin aksine, görme tek bir işlem değildir ve paralel çalışan çoklu özel alanları içerir. Bu alanların çıktılarının, “bilinçli algılamanın kesintisiz bütünlüğünü” oluşturmak için nasıl birbiri ile bağlandığı halâ çözülmemiş bir sırdır.

Çeviren: AylinER
https://www.scientificamerican.com/article/when-blindness-is-in-the-mind/

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu