Beyniniz ve migren

migren

Migren,  insanların dünyayı deneyimleme şekillerinde önemli değişikliklere neden oluyor.

Haber sunucusu Serene Branson’un, 2011 yılındaki 53. Grammy ödül töreninde yapmış olduğu anlaşılmaz sunum, bir gecelik internet sansasyonuna neden oldu. Sağlık görevlileri canlı yayında bir kriz geçirdiğini söylediler.  Bazı bilirkişiler bu duruma neden olarak, ilaçları, sahne korkusunu ya da alkolu gösterdiler. Daha sonraki röportajlarında anlaşıldı ki, migren krizine girmiş.

Ben de bu şekilde “auralı” migreni deneyimledim, şükür ki toplum içinde değildim. Cümlenin ortasında saçma sapan konuşmaya başladım. Doğru kelimeleri bulamıyordum. Anlamsız ve bozuk kelimeleri söylememek için kendimi durduramıyordum. O kelimelere yakın sesleri ya da yakın kalıptaki kelimeleri çıkarıyordum. Mahçup durumdaydım. Birkaç dakika sonra, dans eden siyah beyaz yarım dairelerin olduğu sabit şekilde genişleyen kör bir nokta gelişmeye başladı. Birkaç gün sonra hayal edilebilecek en şiddetli baş ağrısına tutuldum. 19 yaşındaydım.

Migren, ara sıra meydana gelen şiddetli baş ağrısı olarak düşünülür. Buna bazen, garip görsel efektler ve bulantı da eşlik eder. Gerçekte ciddi bir şey olmadığı düşünülür, çünkü baş ağrısı bittiğinde kişi normale döner. Fakat bu garip ve rahatsız edici aura belirtileri, tek başına bize, migrende, gözün gördüğünden daha da fazlasının olduğunu gösteriyor. Son 10 yıldaki bir araştırma, migrene, düşünülenden daha fazla önem verilmesi gerektiğini ortaya koydu. Araştırma gösteriyor ki migren, beyindeki gerçek yapısal ve fonksiyonel değişikliklerden dolayı gerçekleşiyor. Ve migren geçiren insanlar dünyayı her zaman daha farklı hissediyor, görüyor, dokunuyor, duyuyor ve tepki veriyor ve bu sadece migren krizi sırasında da olmuyor. Belki de daha endişe vereci durum ise, hastalık ve ona eşlik eden beyin değişiklikleri ilerleyici özellik gösteriyor ve her krizle daha da kötüye gidiyor. “Migren insanların düşündüğünden daha ciddi bir durumdur. Bu tekrarlayan çarpıntılar, beyin ağını değiştirmektedir ve bunu anlamaya daha yeni başlıyoruz.” David Borsook, Harvard Tıp Fakültesi.

Amerika’da 37 milyondan fazla insanın migreni vardır. Bu ağrıları çeken migrenli kişilerin yarısına teşhis konulamamakta. Verilen bu son bulgular sonrasında, artık bu durumla nasıl mücadele edileceği, teşhis edileceği ve tedavi edileceği konusunda yeniden düşünme zamanıdır. “Migrene, damarla ilgili bir rahatsızlık ya da ağrı durumudur demeyi bırakmalıyız. Bu nörolojik bir rahatsızlıktır.” migren uzmanı Peter Goadsby.

Migrenin etkileri yüzyıllardır dökümante edilmektedir. Fakat sadece günümüzde, beyin görüntüleme teknikleriyle büyük resmi görme imkânımız vardır. Şimdiye kadar ki ilginin çoğu,  bazı migrenli insanların küçük hasarlı bir beyin alanını gösteren, MRI beyin taramalarına ait raporlara odaklıydı. Bu alan, resim üzerinde küçük parlak lekeler şeklinde görünmekteydi.  2004’de Hollanda Leiden Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Mark Kruit ve meslektaşları, migrenli 300 hastanın beynini taradı ve diğer kontrollere göre daha fazla parlak lekeye sahipmiş gibi göründüklerini tespit etti. Lekelerin bazıları, çoğunlukla serebellumda, ak maddedeki değişimlerle ilişkiliydi. Ak madde sinir liflerinin elektrik sinyalleri göndermesine olanak sağlayan yalıtkan kılıftır(şet), ve artık öğrenmede ve hafızadaki önemiyle de bilinmektedir.

Üzücü şekilde diğer lekeler, migren atağı geçirmiş bir kimsenin beyninde görmeyi umduğunuz türden hasara, yakından benzerlik göstermektedir. İnme-benzeri (stroke-like) lezyonlar olarak anlandırılan lezyon vakası fazla değildi, fakat istatistiksel olarak dikkate değerdi.  Vakaların yüzde 8’inde görülmektedir ve karşılaştırıldığında yüzde 5’i auralı migrendir.

İnme-benzeri hasar

İnmebenzeri lezyonlar” kelimeleri yeterince endişe verici olmasaydı, kimse  beyindeki bu hasarlı lekelerden ya da ne demek olduklarından emin olmayacaktı. Artık biliyoruz ki migren, insanları yüksek oranda inme riskine sokmaktadır – özellikle aura ve kan basıncı problemleri gibi kalp ve damarla ilişkili risk faktörleri olan, sigara içen ya da obez kimseleri ve ağız yollu belirli doğum kontrol hapları alan kadınları. “Çünkü beynin iki kısmına akan, aura ile ilişkili kan, önce artar sonra azalır. Bu değişikliklerin küçük inmelerle ilişkili olması muhtemeldir.” Richard Lipton, New York Albert Einstein Tıp Okulu. Fakat hem onun hem de Kruit’in ekibi, lekelerin belirtilere neden olmadığına ya da migreni daha kötü hale getirmediğine işaret etmede aceleci davranıyorlar.

Gerçekten nelerin olup bittiğini anlamak için, bu değişiklikler izlenmelidir. Düzenli migrenler, inme-benzeri hasarı olan daha fazla bölge oluşturuyor mu? Ve neye etki ediyor? Kruit ve ekibi dokuz yıl sonra gönüllülerinden birçoğunu tekrar taradı. İlginç bir şekilde migrenli kadınlarda lekelerin sayısı kısmen artmıştı, fakat erkeklerde artmamıştı. Ama migren frekansı, şiddeti ya da tedavisiyle ilişki kuramadılar. Lekeler hafıza ya da dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar üzerinde herhangi bir dayanağa sahip değil gibi görünüyordu. Fransa’daki diğer uzun soluklu bir çalışma, migren ve bilişsel zayıflama arasında 80 yaşına kadar herhangi bir bağlantı bulamadı.

Şu iyi haber ki sessin inmeler bile, bilişsel zayıflama ve sonrasındaki aşırı bunama için bir risk faktörü olarak gösterilmektedir. Sessiz inmede, beyin hasarları, herhangi kliniksel bir belirtli olmadan, taramalarda görünmektedir.

Kruit’e göre lekeler, ardı ardına meydana gelen ataklardan ziyade, migren “hastalığına” sahip olmayla ilişkili olabilir.  Ve Lipton’un dediğine göre migrenli olan insanların beyinleri daha hızlı yaşlanmıyor.

Yani jüri hala migrendeki inme-benzeri lezyonların önemini araştırıyor. Bununla birlikte beyinde, hakkında daha az konuşulmuş bazı diğer yapısal değişiklikler vardır ve belkide daha önemli olabilirler. Bu farklılıklar zamanla değişen migren belirtilerinin şiddetinin azalması ve artmasıyla ilişkilidir. Bazı gruplar, migrenli insanların çeşitli beyin alanlarının kalınlığındaki ya da hacimdeki değişiklikleri tanımladı. Ve görünüşe göre bu değişiklikler, bu durumu yaşayan insanların duyusal, duygusal ve cinsiyet farklılıklarının altında yatmakta.

2007’deki bir çalışmada, Harvard Tıp Okulu’ndan Nouchine Hadjikhani ve ekibi, somatosensori korteks olarak adlandırılan bir beyin bölgesinin kalınlaştığını buldular. Bu bölge, vücudun değişik bölgelerindeki dokunma duyusunu haritalar. En dikkate değer değişikliklerin, baş ve yüzle ilişkili bölgede olduğunu buldular. “Migren her zaman ara ara olan bir problem olarak değerlendirilmiştir. Fakat eğer yüz bölgenizde birkaç bölümlü bir acı hissederseniz, bu kortikal kalınlığı arttırır.” Hadjikhani. Eğer insanlar sık sık görülen migrene sahipse, çoğunlukla allodini denen bir durum geliştirirler, bu durumda normal bir dokunuş bile sancılı olabilir. Değişik tahminler vardır, fakat bu durum en azından migrenlilerin dörtte birini etkilemektedir. “Bu önemli bir bulgudur. Migren uzun süreli sonuçlara neden olabilir.” diyor.

Hadjikhani’nin grubu aynı zamanda görme merkezinde de kalınlaşma tespit etti. Sık migren krizlerinin görsel rahatsızlıklara eşlik ettiğini göz önünde bulunduruğunuzda, bu bir anlam ifade etmektedir.  Migren saldırısının psikolojik özelliklerinden birisi, korteksel yayılan depresyon olarak adlandırılan bir sinirsel aktivite fırtınasıdır. Beyin yüzeyinden bir dalga şeklinde geçer. Hadjikhani’nin grubu,  titreme hareketine cevap veren bir görsel bölge içindeki migren aurası sırasında, epilepsi-benzeri bu aktiviteyi bir beyin tarayıcısına kaydeden ilk ekipti. Çalışma, yayılan depresyon ile migren ağrısında öncü olan aura arasındaki uzun süredir şüphelenilen bağlantıyı doğruladı. “Migrenli insanlar çoğu kez hareket hastalığı, çizgi hassaslığı ya da belirli görsel uyarıcı geçmişine sahiptir. Ve biz bu görsel alanlarda kortikal kalınlaşma bulduk.” Hadjikhani.Bu bölgelerdeki değişikliklerin bu fırtına dalgalarına neden olduğunu ya da onların bir sonucu olduğunu henüz bilmediklerini kabul ediyor. Aslında diğer çalışma, yayılan depresyonun, beynin her yerinde meydana geldiğini ileri sürüyor, çoğunlukla farkına varılmadan, ve hatta sağlıklı beyinlerde bile meydana gelebilir. Bu yüzden aura bir kişinin beyninin yayılan depresyona daha hassas hale gelişinin bir sonucu olabilir.

Yapısal değişikliklerin listesi, daha çok kalınlaşma formundaki, son yıllarda kabarmaktadır. Bu yüzden şuan değişmemiş halde bulunabilen migrenli bir beyin bölgesi çok çok azdır. Liste duyusal ve duygusal alanları, ve otobiyografik hafıza ve navigasyon ile alakası olan hipokampusla birlikte ödül ağlarını, planlama, kavrama ve istemli hareketlerle ilişkili frontal alanları ve sürpriz olmayan bir biçimde acıyla ilişkili alanları içermektedir. “Tüm beynin değiştirildiği olasılığına bakmamız gerekir. Tamamen migrenli bir beyin çok kolay telaşa kapılır. Sağlıklı halktan daha telaşlıdır.” Borsook. Bu şekilde olmasını tekrarlayan atakların sağlıdığından şüpheleniyor. Aslında, Hadjikhan’nin takımı da aynı zamanda talamustaki mikroskopik yapılı farklıklıkları bulmuştu. Talamus duyusal bilgiyi kortekse ileten ve uyarılabilirliğini kontrol eden bölgedir. “Küçük patikalara benzer yolların, acıyı ileten otoyollar haline gelmesi gibiydi. Sistemi tekrar tekrar kullanmak daha etkin çalışmasını sağlamakta.” Hadjikhani.

Fakat muhtemelen tıp dünyasında en büyük heyecana hipotalamustaki işlevsel değişiklikler neden oldu. Hipotalamus iç vücut durumlarını kontrol etmede hayati öneme sahiptir. Örneğin uyku ve uyanma döngüleri, metabolik denge, beslenme davranışı, stres, ve hormon döngüleri. Bunların hepsi migren ataklarıyla ilişkilidir. Migrenli insanlar şu belitrilerin çoğunun hipotalamus etrafındaki devrelerle kontrol edildiğini fark edecekler: Bulantı ve kusma, burun tıkanıklığı, göz sulanması, aşırı idrar yapma, susama ve açlık, aşırı istek, esneme ve yorgunluk. “Hipotalamusun migren konusunda kritik olması fikri yeni değildir. Fakat şuan biliyoruz ki migren durumunda  hipotalamusun diğer beyin bölgeleriyle etkileşiminde fonksiyonel farklılıklar vardır.” Borsook.

Fonksiyonel MRI taramaları, araştırmacıların farklı beyin alanlarının nasıl ilişkili olduğuna bakmalarına imkan sunmaktadır. Bu taramalar migrene yakalanan insanlarda, hipotalamus ve otomatik vücut hallerini kontrol eden bölgeler arasındaki devrelerde, artmış “fonksiyonel bağlantı” olduğunu ortaya çıkardı. Bu bölgeler normalde stres etkeni her türden şeye tepki verirler. Örneğin soğuk, açlık, egzersiz. Bu tepkiler, devreleri daha fazla duyarlı yapar. Duyarlılık seviyesini bir eşik değeri olarak düşünün. Eğer iyi uyumadıysanız ya da düzgün yemediyseniz,  işlevsiz hareketlenmeye karşı aşırı-duyarlılığınız, beyninizin aşırı tepki vermesine neden olur ve tam bir migren krizine neden olur. Dahası, bu hassasiyet kriz sırasında artıyor gibi görünüyor.

Bu yapısal ve fonksiyonel değişikliklere daha sıkı sarılmak, migrenin en nadir yönlerinden birini anlamak konusunda anahtar olabilir. Nasim Maleki ve Borsook’un da içinde yer aldığı meslektaşları, migrenli kadınlar ve erkekler arasındaki en büyük farklılığın iki beyin bölgesi arasında olduğunu buldu. Biri öz-farkındalıkla ilişkili precuneus (beynin dörtgen lopçuğu). Ki bu benim de migren deneyime uyan bölgedir. Gözlerimi kapadığım zaman ağrının her zaman beynimin “ben” dediğim bölgeden geldiğini tarif ederim.

Diğeri insuladır. Özellikle arka insula. Duyusal proses ve otomatik vücut fonksiyonlarıyla ilişkilidir. İnsula duygusal beynin ilgi çekici bir bölgesidir. Birkaç önemli işlev ile alakası vardır, örneğin algılama, otonom düzenleme, iş halimizi anlama ve “dikkat çekme”, diğer bir deyişle şuan neyin önemli olduğu hükmünü verme. İki bölge de migrenli olan erkeklere göre migrenli kadınlarda daha kalındı.

Sıra erkek ve kadın beyinlerinin MRI ile görüntülenmesine geldiğinde, Maleki’nin ekibi kadınlardaki migrenin erkeklere göre daha çok duygusal devreleri içine aldığını buldular. Acı kadınlar için daha duygusal bir deneyim olabilir. Ve anektotsal olarak çoğu kadın, migren krizlerinin öncesinde ve sonrasında yoğun ruh hali değişikliği hissettiğini raporluyor. Ayrıca depresyon ve migren arasında güçlü bir ilişki vardır. Farklılıkların altında kadın cinsiyet hormonları yatıyor olabilir. Her nasılsa, tekrarlayan ataklarla birlikte devreler değişime daha hassaslar fakat bu mekanizma tam olarak net değil.

Borsook şuan, ergenliğe giriş ve geçiş sırasında, çocuklardaki migren ilerleyişini inceliyor. Ve erkek ve kızlarda farklılıklar buldu. “Hiç şüpheniz olmasın ki erkek çocuklar ergenlik çağını atlattıktan sonra  baş ağrılarının geçmesi için iyi bir fırsata sahipler. Ve kızlarda daha kötü olma olasılığı var.” diyor.

Çocuklarla yapılan çalışma migrenin, ilerleyen bir beyin hastalığı olması hususuna ağırlık kazandırıyor. Bazı genetik hassasiyetler ile başlayarak hayatın farklı aşamalarında farklı yollarla açığa çıkabilir. Korkutucu bir olasılık şudur ki bebek koliği migrenin erken bir formu olabilir. Kolik, kontrol edilemeyen ağlama ve huysuzluk, sıklıkla hassas mide ya da reflüye dayandırılır. Goadsby ve meslektaşları kolikli bebeklerin annelerindeki migrenin yaygınlığına baktılar, ve ilk beliritilere göre migren, kolikli bebeklerin ailelerinde daha yaygın. Bebekleri rutin olarak 2 ayda bir check-up olan 154 annenin dahil olduğu bir çalışmada, koliği olan bebeğe sahip annelerin migreni 2.6 kat daha fazlaydı.  “Migrene eğilimi olan bir bebeğin, sinir sistemi olgunlaşmaya başladığında duyusal bilgi yağmuru ile baş edememesi muhtemeldir. Ve bebeğin verdiği üzücü tepki kolik olarak adlandırdığımız şey olabilir.” Goadsby.

Öyleyse tüm bu araştırmaları neden yapıyoruz? Migrenli bir kişinin beyni aşırı hassas bir şekilde ve artan bir şekilde birbirini izleyen krizlerle ortaya çıkıyor. Belkide sürpriz olmayan bir şekilde, araştırmacılar beyin fonksiyonlarındaki karşılık gelen farklılıkları buluyorlar, ataklar arasındakileri bile. Görme uzmanı Marla Mickeborough, ataklar arasındaki “normal” periyotlarda, görme uyarılarında hassaslık tespit etti. Örneğin, migrenli insanlar açık bir ışık lambasına bakmaya daha az tolerans gösteriyorlar.

Önceki çalışmadan yararlanarak, bulgularıyla, beyin tepkilerinin normalde olduğu gibi “sık sık gidip gelmediğini” gösterdi. Genellikle beyin defalarca tekrar eden birşeyin önemsiz olduğunu görmek için kontrole gelir. Fakat migrenli insanlarda tepki zamanla azalmaz. Mickleborough problemin dikkatle ilgili olduğundan şüphelenerek, yakın zamanda migrenlilerde görsel dikkati görüntüledi. “Görmezden gelmeleri gereken şeylere dikkat kesiliyor gibi görünüyorlardı. Konsatre olmakta zorlanıyorlardı.” diyor. Anektodsal raporlara ve benim krizden bir ya da iki gün önceki deneyimlerime uyuyor. Kendimi kolaylıkla çeldirilebilir buluyordum ve bilgisayarımın karşısında oturamıyordum.  Titreşen reklamlara tolerans gösteremiyordum ya da TV ekranlarını görmezden geliyordum ve müzik ya da konuşmalar ilgimi daha fazla dağıtıyordu.

Görmezden gelmek zor

Mickleborough ayrıca migrenlilerin olumsuzluk önyargısı testlerinde iyi performans göstermediğini buldu. Olumsuzluk önyargısı testi, sevmediğimiz uyartılara daha fazla dikkatimizi verdiğimiz psikolojik bir fenomendir. Çünkü onlar belki de daha önemli ya da korkutucu olmak için daha yüksek bir şansa sahiptir. Migrenlilerin bu testi yapamadığı gerçeği, aynı andaki sayısız uyartı tarafından dağılmış hissetmelerinden ve doğru şeye odaklanamamalarından kaynaklanıyor olabilir.

Beyinlerimizin farklı olduğu ve her bir atakla her zamankinden daha da çok büyüdüğü fikri migren geçiren kişiler için derinden endişe vericidir. Bu, doktorlara bu durumu daha da agresif olarak tedavi etmeleri için ve her bir bireye özel tetiklemeler hususunda daha fazlasını bulmaları için bir uyandırma çağrısıdır, böylece her bir atak beyinlerini hassaslaştırırken, acı çekmeleri yerine durdurulabilsin.

Fakat bir umut ışığı var. Migren hakkında ilerleyici nörolojik bir hastalık olarak konuşmaktan ziyade, bu yapısal değişiklikler, beyin dokularının onarılmayacak şekilde kaybolduğu ya da hasar gördüğü  aşırı bunamaya, alzaymıra ya da yaşlanmaya benzetilmemelidir. “Bu bakış açısı yanlıştır. Migreni beyin telafi ediyor.” Borsook. Bu da demek oluyor ki migrenin şiddetini ya da frekansını azaltan tedaviler muhtemelen yapısal değişikliklerin bazılarını geri çevirecektir. Lipton buna katılıyor.

Baş ağrısı baş ağrısına neden olur. Şimdiye kadar tedaviler anlık ağrıyı azaltmak üzerindeydi. Fakat şimdi görünüşe göre migren için iyi tedaviler bulmak uzun süreli faydalar sağlayacak” diyor.

MİGRENE YAKALANDIYSANIZ…

Migren anormal bir beyin aktivitesi olmasına rağmen, nedeni hala belirsizidir. Migrenli olduğunu bildiren insanların yüzde 70’i aile geçmişinde de bu duruma sahip. Fakat yanlış teşhislerden dolayı aile geçmişi gizli kalıyor olabilir.

Migren atakları genellikle şiddetli, tek-taraflı, zonklayıcı baş ağrısını içine alır. Ve aynı zamanda genel olarak diğer belirtiler tarafından eşlik edilirler. Bu belirtiler bulantı ve kusmadan, ışığa, sese ve kokuya duyarlıklığa kadar değişir. Burun tıkanıklığı, göz yaşı ve terleme olabilir. Bazen kol ve bacaklarda karıncalanma, boyun ağrısı, hatta tek-taraflı felç ve geveleyerek konuşma olabilir, bu yüzden arasıra neredeyse inme gibi görünebilir. Ve migrenli insanların yaklaşık yüzde 20’si aura olarak bilinen tuhaf görsel ve işitsel halisülasyonlara sahipler. Çünkü migren belirtileri oldukça geniş ve genellikle yanlış anlaşılıyor ve yanlış teşhis konuluyor.

Bu yüzden migren şikayetiniz varsa, profesyonel destek arayın ve düzgün bir tanı edinin. Kendi belirtileriniz için hangi tür yaşam stili değişiklikleri ve tedaviler en uygunsa onları bulun. Dişinizi sıkıp geçiştirmeyin, uzun dönemde bu işleri daha da kötü hale getirebilir. Kendi kullandığınız reçetesiz ağrı kesiciler de ağrıyı uzatabilir. Ağrı kesici almak geri tepebilir. İlaçların etkisi azaldıkça belitriler geri gelebilir ve daha da kötüleşen bir belirti döngüsüne neden olabilir.

Güzel bir günlük rutin oluşturun, iyi uyuyun, bol su için ve “temiz” yemeye çalışın. Hiçbir şey yapmasa da ataklarınız için kalıpları ve tetiklemeleri belirlemenizde size yardımcı olur. Dikkate almadığınız bağlantıları bulmanıza yardımcı olabilecek, migren günlüğü tutmak yardımcı olacaktır. Online günlükler  ve uygulamalar mevcuttur.

TETİKLEME SORUNU

Migrenin eşsiz özelliklerinden biri, çevresel başka birşey tarafından “tetikleniyor” olmasıdır. Yaygın tetikleyiciler, kırmızı şarap, çikolata, yanıp sönen ışıklar, hormonel değişiklikler, uyku bozukluğu ve stres olarak sıralanabilir. Doktorlar hastalarına, bir günlük tutarak, kendi tetikleyicilerini belirlemelerini ve yaşam biçimi ve beslenmelerinde değişiklikler yapmalarını tavsiye ediyor.

Fakat son çalışmalar hikayenin ilk düşünülenden daha karmaşık olduğunu söylüyor.

Öncelikle, tetikleyici olarak raporlanan şeyler her zaman suçlanacak şeyler olmayabilir. Yanıp sönen ışıkların migrenini tetiklediğini düşünen insanlar üzerinde yapılan yeni bir çalışmada, araştırmacılar, laboratuvar ortamında rahatsız edici bütün ışıkları kullanmalarına rağmen, migreni tetikleyemediler. Dışarıdan birilerinin tetiklemesi atağa sebep olmuyor olabilirdi, fakat migren başlamışsa, bu kişiler bu uyartı için en duyarlı ve bunun farkına varabilecek kişilerdir.

Bir atağın prodrom aşamasında, insanlar ışık ve gürültü gibi uyartılara daha duyarlıdır, fakat her zaman ataklarının başladığının farkında değillerdir. Uykunun atak tarafından bozulması muhtemeldir, işler daha stresli hissettirir ya da parlak ışıklar daha da sorun yaratabilir. İşte o zaman atak ilerleme halindeyken bu şeyler suçlanabilir.

Stresli bir dönemin ardından rahatlama hissi de en yaygın tetikleyicilerden biri olarak saptandı. İnsanlar migreni çoğunlukla hafta sonlarında ya da büyük bir sınav sonrasında ya da çalışma olayında raporlamışlardır. Fakat bu bile rutinin değişmesinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin geç saate kadar yatmak, beslenme şeklinin değişmesi ya da kafein alımı.

MİGREN ÇEŞİTLERİ

Auralı Migren: Migren başlamadan önce görsel bozulmalar gibi uyarı işaretleriyle meydana gelir. 

Aurasız Migren:  Uyarı işaretleri olmadan meydana gelir.

Sessiz Migren: Aura ya da diğer migren belirtileri deneyimlenir, fakat baş ağrısı olmaz.

Kronik Migren: Her yıl en az 15 gün deneyimlenir.

Aralıklı(Epizodik) Migren: Aralıklı olarak meydana gelir.

Abdominal(karın) Migreni: Genellikle çouklarda olur. Tekrar eden karın ağrıları vardır.

Adet Migreni: Adet sırasında meydana gelen belirli bir durumdur ve diğer zamanlarda meydana gelmez.

Hemiplejik  Migren: Ataklar vücudun bir bölümünde felç ya da zayıflığıa neden olur.

Çeviren : Gültekin METİN
Helen Phillips

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu