Benjamin Libet Deneyi : Özgür İradeye Sahip miyiz?

Beynimiz ve Biz: Benjamin Libet Deneyi / Özgür İradeye Sahip Miyiz?

Düşen bir çığda, hiçbir kar tanesi, kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.
Oscar Wilde
Sabah kalktınız, banyoya gittiniz, yüzünüzü yıkadınız sonra da dişlerinizi fırçalayacaksınız. Eylemler kendiliğinden (otomatik) olsa da, aklımızdan, önce fırçayı almak geçer. Elimizi uzatırız, fırçayı yerinden alırız. Bir sonraki hareketimiz, diş macunu tüpünü almaktır. Diş macunu tüpünü almaya niyetleniriz, alırız ve diş fırçasına doğru götürürüz. Bu defa da aklımızdan, diş macununu fırçanın üzerine sıkmak geçer ve belli belirsiz bir süre geçmeden, diş macununu fırçanın üzerine sıkarız.
Günlük rutin işlerimizin arasında bu ve benzeri eylemler o kadar çoktur ki, bu eylemlerimizle ilgili düşünce, niyet, eyleme ilişkin aldığımız kararlar ve bunlara bağlı gerçekleştirdiğimiz eylemlerin farkında bile değilizdir.
Garip de olsa, şu soruyu sorabilir miyiz? Bu eylemleri gerçekleştiriyoruz gerçekleştirmesine ama, bunlarla ilgili kararları biz mi alıyoruz? Eylemlerimizi gerçekleştirmek üzere aldığımız kararlarda, bu kararı almadan önce, kararı almaya niyet ettiğimiz o anda özgür iradeye sahip olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Günlük hayattaki tüm eylem, karar ve niyetlerimizdeki zihinsel faaliyetlerin bize ait olduğunu söyleyebilir miyiz? İsterseniz hemen karar vermeden evvel, aşağıda ün salan deneye bir bakalım.
özgür1 Aslında anlatacağımız deneyle ilgili ilk çalışmalar 1965 yılında Kornhuber ve Deeckle isimli iki nörolog tarafından başka bir amaçla yapılmış, ortaya çıkan garipliği de (sorunsal/problematik) tesadüfen görmüşlerdir. Biz, bu yazımızda, iki nöroloğun tesadüfen elde ettiği deney sonuçlarını, biraz daha gelişmiş bir deneyle irdelemeye çalışacağız. Deneyimizin adı; Benjamin Libet Deneyi.

Kaliforniya Üniversitesi Psikoloji Bölümünde bilinç araştırmalarında öncü bir bilim insanı olan Benjamin Libet’in. (1916-2007) 1983’te yaptığı deneyin basit bir düzeneği var.

Deneye katılan denekten istenen şey, parmağını (veya elini) kendisinin istediği bir zamanda oynatması. Deneyi, daha ölçülebilir hale özgür2getirmek için, deneğin parmağı, EMG (elektromiyografi) olarak isimlendirilen bir cihaza bağlanır. Bu cihazın amacı, deneğin, parmağını gerçekten oynatıp oynatmadığını sadece gözle takip etmek yerine, ölçülebilir objektif bir veri elde etmektir. Böylece, deneyi yapan kişi için deneğin, parmağını az veya çok oynatması veya oynatır gibi yapmasına dayalı yanılsamayı da ortadan kaldırılmış olacaktır. EMG; kaslardaki elektrik potansiyelini ölçerek kas hareketini belirleyen bir cihazdır. Diğer bir ifade ile, parmakta en ufak bir hareket olduğunda, cihaz parmaktaki kaslardan geçen elektrik vasıtasıyla, parmağın hareket edip etmediğini belirleyip grafik olarak bir kağıda dökebilmektedir. Hatta EMG ile yapılan ölçüm, saniyenin binde birini ölçebildiği için, deneyimizin hassasiyetini de artırmakta yardımcı olmaktadır. (Bir milisaniye eşittir saniyenin binde biri. 1 ms=1/1000 s.)
özgür3 Deneyimizin ikinci cihazı, saat benzeri bir kadrandır. Parmağımızı bilincimiz dâhilinde oynattığımızı düşünürsek, demek ki parmağımızı oynatma eyleminden önce, beynimizde, parmağımızı oynatmaya karar vermiş olmamız, bunun için niyet etmiş olmamız gerekir. Yani, önce parmağımızı oynatma kararı alacağız ve arkasından da parmağımızı oynatacağız. Şu halde, deneğin, parmağını oynatma eyleminden hemen önce, parmağını oynatacağına dair verdiği kararın ne zaman olduğunu bilmek gerekiyor. Bu saat benzeri kadran da parmağımızı oynatmaya karar verdiğimiz anı belirlemede kullanılacaktır. Tekrar etmek gerekirse, önce karar veriyoruz, sonra parmağımızı oynatıyoruz
Benjamin Libet, bunu ölçmek için, deneğin karşısına şekildeki saat benzeri kadranı koyar. Kadran üzerindeki büyük benek (göbekteki küçük benek değil) yelkovan yönünde hızlı bir şekilde hareket etmekte, bir tam devrini 2,7 saniyede tamamlamaktadır. Peki, bu saat kadranına benzer şey ne işe yarayacaktır? Mademki, parmağımızı hareket ettirmeden hemen önce beynimizde bunun kararını almaktayız, şu halde denekten, parmağını hareket ettirmeye karar verdiği anda (karar verdi ama hala parmağını oynatmadı), büyük beneğin kadran üzerindeki yerini söylemesi istenir. Böylece, deneğin, parmağını oynatması için karar verdiği zaman (an), saat benzeri kadrandan ölçülürken, parmağını hareket ettirdiği zaman (an) da EMG cihazından ölçülecektir. İki zaman (an) ölçümü arasındaki fark ise, deneğin, parmağını hareket ettirmeye karar verdiği an ile, parmağını hareket ettirdiği an arasındaki zaman farkını ortaya koymuş olacaktır.
Deneyimizin son cihazı da EEG (elektroansefalogram). Bu, başına geçirilen bir başlık vasıtasıyla, deneğin beyin elektriğinin değişimini ölçmek için kullanılacak özgür4bir cihazdır. Bunun amacı, deney esnasında, deneğin parmak kaldırma ile aldığı karara bağlı olarak, beyin elektriğinin nasıl değiştiğini bir grafiğe dökmektir. Denek, parmağını kaldırmak için karar aldığı anda beyinde bir hareketlenme olacak, grafik de yükselmeye başlayacaktır. Böylece, elde edilecek EEG grafiği üzerine, saat benzeri kadrandan alınan zaman (deneğin, parmağını kaldırmaya karar verdiği an) ile EMS den alınan zamana ait (deneğin, parmağını eylem olarak kaldırdığı an) değerlerini işaretlemek mümkün olacaktır. Bu da bize, deney çıktılarını, EEG grafiği üzerinde inceleme fırsatı doğacaktır.
BİLİNCİMİZ ve BİR DİZİ GARİP SONUÇLAR
 
Şimdi sıra deneyimize geldi.
Şekil, EEG yani deneğin beyin elektriğinin grafiğidir.
özgür5Grafikteki zaman akışının, soldan sağa doğru olduğunu söyleyelim. Şekilde görüldüğü gibi, her bir çizgi ayrı bir deneyi göstermektedir. Yani deney, defalarca tekrarlanmış ve elde edilen grafikler, aynı koordinatlar üzerine üst üste konumlanmıştır. Böylece tek bir deneyden elde edilen grafik yerine, birden fazla deneyden elde edilen grafiklerden daha sağlıklı sonuç elde etme imkânı doğacaktır. (Bu arada, EEG grafiğini yukarıda bahsedilen EMG grafiği ile karıştırmamayı da hatırlatmakta yarar var. Bizim, üzerinde duracağımız grafik, EEG grafiğidir.)
Deneyin nasıl olacağını kısaca tekrarlayalım. Başında EEG başlığı, karşısında saat benzeri bir kadran ve parmağına da EMS bağlı olan denekten sırasıyla şunları yapması istenir. EEG kayıt yapmaya başlamışken, denek, kadrandaki büyük benek bir sayının üzerine geldiği an bu yeri (sayıyı) zihninde tutarak ve hiç beklemeden parmağını kaldırmak, denekten istenenlerdir. Böylece, parmağını kaldırmaya karar verdiği ana ait değer kadrandan, parmağını kaldırdığı ana ait değer ise EMG cihazından elde edilecektir. Deneyin, yukarıda da ifade edildiği üzere beş on kere tekrarlandığını düşünelim. Deney sonucu ortaya, birbirine benzer EEG grafiklerinden oluşmuş bir şekil çıkacaktır. (Yukarıdaki grafik)
Şimdi de, deneyden elde edilen sonuçları, yukarıdaki EEG yani deney esnasında elde edilen beyin elektriğinin değişimi üzerinde işaretleyelim. İşaretlemeyi, sağdan sola doğru yapalım. Grafiğin üzerinde yeşil ok ile gösterilen yani O noktasına gelen yer, deneğin, parmağını “kaldırdığı” yerdir. Buna ait bilgileri EMG yani kas elektriğini ölçen cihazdan aldığımızı biliyoruz. Grafik üzerinde kırmızı ok ile işaretlenen yani B noktasına gelen yer ise, deneğin, parmağını kaldırmadan evvel, parmağını kaldırmaya “karar verdiği” ânı işaret eden yerdir. Bunu da, deneğin önündeki saate benzer kadrandan aldığımızı biliyoruz.
Yine bildiğimiz bir şey varsa, grafikte de görüldüğü gibi, deney esnasında beyin elektriğinin faaliyete geçmesi ile, grafik de A noktasından itibaren yukarıya doğru yönlenmektedir.
Grafiğe baktığımızda, kırmızı ok yani parmağımızı kaldırmaya “karar verdiğimiz” B noktası ile, yeşil ok yani parmağımızı kaldırdığımız (kaldırma eylemini yaptığımız) O noktası arasının 200 milisaniye olduğunu görülür. Diğer bir deyişle, parmağımızı kaldırma “kararını” verdikten 200 milisaniye (0,2 saniye) sonra, deneğin parmağını “kaldırdığını” söyleyebiliriz.
Şimdi düşünelim. Parmak kaldırmaya karar verme eylemi bilince ait bir olaydır. (Kırmızı ok, B noktası). Nitekim bu kararı aldıktan sonra da denek, parmağını kaldırmıştır. (Yeşil ok, O noktası). Buraya kadar her şey güzel, bir itirazımız yok. Ancak şekle bakarsak, deneğin, parmağını kaldırmak üzere ilk defa bilinci dâhilinde karar aldığından emin olduğu kırmızı ok yani B noktasından önce, beyinde bir hareketlenme başlamıştır. Bir başka deyişle, grafiğin en solundan itibaren A noktasına kadar olan yerde, beyinde bir hareketlenme yokken ve bilinçli karar verme B noktasında başlarken, nasıl olur da, mavi okun olduğu A noktasından itibaren bir hareketlenme başlayabilir? (Grafik çizgilerinin yukarı doğru gitmesi). Hâlbuki B noktasının solundaki zamanda, benim bilinçli aldığım hiçbir karar söz konusu değildi. Denek, bilinçli kararını, B noktasında aldığını zaten deneyi yapanlara defalarca söylemişti. (Farklı birçok, denek üzerinde aynı sonuçlar alındığını bu vesileyle söylemiş olalım)
İşin ilginç tarafı, deneğin, parmağını bilinç dâhilinde kaldırmaya karar verdiği B noktasından, parmağını kaldırdığı O noktasına kadar ortalama 200 milisaniye geçerken (0,2 saniye), deneğin, bilincinin ilk defa devreye girdiği B noktasından 350 milisaniye (0,35 saniye) kadar bir zaman önce, deneğin beyninde bir hareketlenme olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, deneğin, parmak kaldırma deneyi esnasında, deneyle ilgili beyin faaliyetinin başladığı A noktasından yani mavi oktan, deneğin parmağını kaldırdığı O noktasına yani yeşil oka kadar toplam 550 milisaniye geçmiş olup, bunun A ile B arası, deneğin bile haberinin olmadığı ve bilinçsiz geçen 350 milisaniyelik bir zaman dilimidir. Deneğin, deneyden bilinçli olarak haberdar olduğu kısım ise, karar aldığı an olan B noktası ile parmağını kaldırdığı O noktasına kadar geçen 200 milisaniyelik bir zaman dilimidir. Bu nasıl olabilir? Bir başka deyişle, parmağımızı kaldırmaya karar aldığımız an ile, grafikte, beyin grafiğinin yükselmeye başladığı an çakışık olması gerekmez miydi? Grafiğin yükselmeye başlaması, karar almaya başlama anı ile aynı olması gerekmez miydi?
İLGİNÇ YORUMLAR
İsterseniz geliniz, işin içinden tam çıkamasak da, olabilecek olası yorumları, yine kaynaklardan aktarmaya çalışalım.
Yorumlara girmeden evvel şunu söyleyelim ki, araştırmacılar, A ile B noktası arasındaki beyin faaliyetine “hazırlık potansiyeli” adını vermişler. Bunu da, bilinçli karar vermeye kadar olan süreyi isimlendirmek için söylemişler. Yani bilinçli karar vermek için beynin hazırlanma süreci.
Yorum-1:
 
Bu deneyde, reflekslerimiz, içgüdülerimiz gibi bilincimiz dışında gelişen hareketlerimizi bir kenara bırakırsak, bilincimiz dâhilinde aldığımız bir karardan “önce” (AB arası kastediliyor), nasıl olur da, beynimde, benim bilincim dâhilinde olmayan ve alacağım karar ile ilgili bir faaliyet başlayabilir? Çünkü benim bilincim, B noktasından sonra devreye girmektedir. Bu olay (AB arasındaki bilincimin dışında gerçekleşen beyin faaliyeti kastediliyor) benim, parmağımı bilinçli olarak kaldırma kararımdan önce her defasında meydana gelmektedir. Yani bu bir tesadüf değildir. Bunun anlamı, benim, özgür irademle karar veremediğimi mi göstermektedir? Beynimde bir şeyler, ben karar almadan önce, karar alıp, onu, sanki ben karar alıyor muşum gibi bana dayatmakta mıdır? Yani ben, sabah, dişimi fırçalamak için diş macununu sıkmaya karar vermeden evvel, zihnimde bunun kararı çoktan verilmiş mi oluyor? Düşüncemizi bu anlamda ilerletirsek, “kader” diye bir şeyin varlığından mı söz etmeliyim? O zaman yaptıklarımdan sorumlu değil miyim? Şu halde, hazırlık potansiyelindeki süre (A ile B arası) bilgimizin dışındadır diye düşünmeye başlarım. Bu kısım, benim bilincimin dışında gerçekleşen ama aldığım kararlar dâhil yaptığım her şeyi etkileyen bir süreç olmalıdır. Bilinç dışı olan bir şey zaman zaman bir karar vermemize sebep olabilir ama her defasında bu etken devreye giriyorsa bu nasıl olabilir?
Kısacası, deneye baktığımız zaman, bilinçli bir eylemi gerçekleştirmek için önce bilinçsiz bir halde karar alıyor (A noktası) ve bu kararın bilince nakledilmesi yaklaşık 350 milisaniye sürüyor (AB arası), B noktasında da yapacağımız eylemle ilgili karar alıyor. O zaman sormak gerekir, benden önce biri mi düşünüyor? Kim?
Önce düşünür, niyetlenir, karar veririm; sonra da davranışı ortaya koyarım şeklindeki algı, aslında bir yanılsama mıdır? Yoksa kader diye bir şey gerçekten var mıdır?
Yorum-2
 
İlginç başka bir yorum olarak da şöyle düşünülebilir. Eğer beyin faaliyeti, doğrudan bilinçli karar almamızla bağlantılıdır diye düşünürsek, parmağımızı kaldırmaya karar verdiğimiz an ile, beyin faaliyetinin aynı anda başladığını söylememiz gerekir. Yani, parmağımı kaldırmaya karar verdiğim ânın B noktası değil, A noktası olduğunu düşünürsem, bilinçli karar verdiğim an ile grafik üzerindeki hareketlenmenin başladığı yer çakışmış olur ve böylece problem de ortadan kalkmış olarak düşünebiliriz. Başka türlü söylemek gerekirse, ben, bilinçli olarak karar vermeye başladığım anda grafikteki çizgi de yükseliyor olmalı. Zaten mantıklısı da bu olmalı, öyle değil mi? (Hatırlayacağımız üzere grafik üzerindeki B noktası, kadrandan elde edilen bir veri idi. Bu yoruma göre, kadrandan okunan değere karşılık gelen yerin B noktası değil, A noktası olduğunu düşünelim.) Düşünelim düşünmesine ancak, bu da başka bir sonuç doğuracaktır. Şöyle ki: Doğada bir sistem çalışmaya başlamadan evvel, muhakkak ki, bir hazırlık devresi gerekecektir.
Kaba bir örnek bile olsa, bir araba sıfır kilometreden 100 kilometre hıza sıfır saniyede çıkamaz. Yani beyin, bir karar vermeden önce alacağımız kararla ilgili (parmağı kaldırma kararı) bazı verileri, hafızadan alacak, bazı verileri (dış uyaranları) çevreden alacak, bunları işleyecek ve muhakkak milisaniyeler derecesinde de olsa bir zaman geçmesi gerekir. Diğer bir deyişle, sıfır saniye veya sıfır mili saniye içinde bir şeyin olması mümkün değildir. Sıfır saniyelik veya milisaniyelik bir zaman demek, o zamanın ve dolayısıyla herhangi bir hareketin hiç olmadığını söylemek demektir. Grafik üzerindeki A noktası benim, parmağımı kaldırma kararı aldığım noktam ise (öyle olduğunu varsaydığımızı hatırlayınız) ve hazırlık süreci denen fiziki olay da yoksa, A noktasındaki kararım bir anda ortaya çıktı demektir. O zaman da şu soruyu sormak gerekir, aldığım kararla ilgili, hiçbir fiziksel hazırlık süreci yoksa bu durumda A noktasında beni karar almaya kim zorladı? Böyle bir durumda metafizik bir çözüm (!) gündeme gelmektedir. Ve yıllardır felsefecileri meşgul eden zihin beden ikilemi buna çözüm gibi görünmektedir. Daha açık söylemek gerekirse, kendisini fiziksel olarak belli etmeyen, grafiğin yükselmeğe başlama anındaki A noktasındaki bilinçli karar alma sürecimi başlatanın benim “ruhum” olduğunu söylemek gerekir. Yani, ruhumun beni hazırladığı, ruhumun bana verdiği verilerle benim karar aldığım düşüncesi ortaya çıkar. Tabii ki, bu durumda da zihin beden ikilemi için her zaman sorulan bir soru da beraberinde gelmektedir. Varlığı fiziksel olmayan bir şey (ruh) nasıl olur da fiziksel bir varlığı harekete geçirebilmektedir? Böyle bir durumda, materyalist bir düşünce ortadan kalkmış olmaktadır.
Yorum -3

özgür6 Tekrar, grafiğimizin orijinal haline dönelim. Bu defa da şöyle düşünelim. Eğer B noktası, benim, parmağımı kaldırmak için bilinçli karar aldığım yerse, bilincimin dışında gerçekleşiyor gibi görünen A ile B arasındaki süreyi nasıl açıklayabilirim? Yani bir anlamda tekrar birinci yoruma gelmiş gibi görünüyorum. Ancak bu yorumu, birinciden şu şekilde düşünerek farklı kılabilirim. Mademki, zamandaki sırlamada, parmağımı kaldırdığım an olan O anından önce, parmağımı kaldırmaya karar aldığım B anı gelmektedir, O halde, beni bu karar almamda yardımcı olan ve “hazırlık potansiyeli” olarak adlandırılan sürecin de (A ile B arası), benim karar alma ânım olan B noktasından önce gelmesi son derece normaldir. Normaldir normal olmasına ama, bu hala, AB arasındaki sürecin nasıl olur da benim bilincimin dışında olduğunu açıklamaz. İşte tam da bu noktada açıklaması garip şöyle bir yorum getirilmektedir: Beynimiz, bizim “şu an” diye isimlendirdiğim ve bu şekilde algıladığımız anı, aslında ben, AB için geçen süre kadar önce yaşamış olmalıyım. Bu süre 350 mili saniye olmakla beraber kabaca yarım saniye (500 milisaniye) gibi düşünürsek, ben, yarım saniye önce yaşadığım âna, “şimdi” diyorum. Bir başka deyişle ben her zaman ama her zaman şu an dediğim anı yarım saniye kadar evvel yaşamış oluyorum. Peki bu ne işe yarayacak? Eğer beynim, gerçekten de aslında yarım saniye evvel yaşadığı bir olayı sanki şimdi yaşıyormuşum gibi bir yanılsama içine sokuyorsa, bu durumda bilincimizin olmadığını ifade ettiğim AB aralığını da bu şekilde açıklamış olurum. Yani, aslında karar almaya başladığımız an A noktası olup bilinçli farkındalığım ise B noktasında ortaya çıkar gibi görünmekle beraber, beynim, AB arası zaman kadar beni yanılsamaya uğratacak evrimsel bir mekanizmayı geliştirmiş ve benim “şimdi” diye isimlendirdiğim an, aslında AB zaman parçası kadar önce aldığım kararın bir yanılsaması olabilir diyorlar. Bunu da yaklaşık yarım saniye kadar ifade ediyorlar. Diğer bir ifade ile aslında bizler, tüm karar ve eylemlerimiz, yaklaşık yarım saniye kadar önce alıyor, uyguluyor ama “şimdi”deymişiz gibi yaşıyoruz. Tersten söylersek “Şu ânı, geçmişte yaşıyoruz”.

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu