İnsan-ı Kamil – 63 / 4. Bölüm (Sair Dinler ve İbadetler)

İnsan-ı Kamil                               Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


63 – 4.  BÖLÜM

SAİR  DİNLER  VE  İBADETLER

HELE  MÜSLÜMANLAR

Müslümanlar, Allah-u Taâlâ’nın şu âyet-i kerimede haber verdiği gibidir..

–  “Siz, hayırlı ümmetsiniz. İnsanlar için çıkarıldınız..”   ( 3 / 110 )


Bu böyledir.. Zira: Peygamberleri Muhammed S.A. peygamberlerin hayırlısı olup,
dini ise.. dinlerin hayırlısıdır..

Bu mana icabıdır ki: Muhammed’in S.A. nübüvvetinden ve risaletle çıkmasından
sonra.. Sair ümmetlerden bunlara aykırı davrananlar, kim olursa olsun;
dalâlettedir; şakidir..

Ateş azabına düşecektir.. Bunu Allah-u Taâlâ haber verdi..
Rahmete dönemeyeceklerdir.. Ancak, sonsuzlardan sonra dönerler..

Bu ise.. rahmetin, gazabı geçmesinin sırrıdır.. Yoksa.. Onlar,
gazaba uğramışlardır..

Çünkü: Allah-u Taâlâ’nın onları zatına çağırdığı yol, şekavet yoludur;
gazap yoludur; elem ve meşakkat yoludur..

Hâsılı: Onların hepsi helâktedir..

Nitekim, Allah-u Taâlâ bu manayı şöyle anlattı:

–  “Her kim İslâm’dan başka bir din ararsa.. onun bu arayışı,
hiçbir şekilde makbul olmayacaktır..

 

Ve o: Âhirette hüsranda olanlardandır..”   ( 3 / 85 )
 

O hangi hüsrandır ki: Sahibine, ilâhî yakınlık derecesini yitirenden
daha büyük olur?..

Böyle oluşlarının sebebi: Uzaktan nida alışlarıdır.. Onların hüsranı budur;
şekavetlerinin aynıdır.. Elim azaplarını resmidir..

Uzaktan nida olunanların dinine önem verilmez.. İsterse o dinin sahibi
nice meşakkatten sonra vuslata ersin.. Zira o: Şekavet dinidir..

Onların şekavete düşmelerinin sebebi de, o dine girmelerinin sebebidir.
Misal yollu dünyada azap görene bakmaz mısın?..

O kimse, bir gün içinde çeşitli azaplara uğramış olsa dahi, onun bu azabı
âhiret azabına nazaran bir hardal danesi kadardır.. veya daha küçüktür..
Amma o kimse, bu manada şakidir..

Peki, sonsuzlara kadar cehennem azabında kalanlar için, içinden geçen
nedir?..

Kaldı ki, Allah-u Taâlâ onları haber verdi, ve:

–  “Yer ve semalar baki oldukça, orada kalacaklardır.”   ( 11 / 107 )

Buyurdu..

Bunların rahmete nakli, ancak yerin ve semaların zevalinden sonra olacaktır..

Bundan sonra.. onlara devran döner.. İlk hallerine çevrilirler..

Bu ilk halleri ise.. Allah’tır.. Anla.

 

Muhammed’e S.A. tabi oldukları için, Müslümanların hepsi saiddir..

Bu manada, bir Arabî ile, Resulullah S.A’ arasında geçen aşağıdaki konuşma
delildir..

Arabî geldi; Resulullah’a S.A. şöyle dedi:

–  Görüşün nedir?.. Helâli helâl bilirsem, haramı haram bilirsem, farz olanı
eda edersem, bunun üzerine daha başka bir şey eklemezsem, ondan bir şeyi
eksiltmezsem.. cennete girer miyim?..

Bunun üzerine, Resulullah S.A. efendimiz:

–  “Evet.”

Buyurdu.. ona hiçbir şart koşmadı..

O amellerle cennete gireceğini anlattı; serbest bıraktı..

Bir kimse, cenneti elde ettikten sonra, yakınlık derecelerinin ilkini
bulmuş olur..

Nitekim bu manada Allah-u Taâlâ şöyle buyurdu:

–  “Bir kimse, ateşten çıkarılır, cennete girerse.. kurtulur..”   ( 3 / 185 )

 

Müslümanlar, sırat-ı müstakim üzeredirler.. Bu, onları hiçbir zorluk olmadan
saadete ulaştıran yoldur..

Müslümanların muvahhidleri ise..

–  Tevhidin hakikatını bulanlar..

Demek istiyorum.. Bunlar, sıratullah üzeredirler.. Yani, Allah yolundadırlar..

Bunların yolu, birinciye nazaran daha başka bir özellik taşır ve
daha faziletlidir..

Zira bu: Yüce Hakk’ın, kendinden kendine olan, çeşitli tecellilerinen ibarettir..

Sırat-ı müstakim ise.. bu durumu keşiften ibarettir..

 

Müslümanlar, tevhid ehli âriflerdir.. Bir de, tevhid ehli olan hakikat ehlidirler..

Bunların dışında kalanların hepsi müşriktir..

Bu müşrik olma işinde, yukarıda anlatılan dokuz millet aynı durumdadır..

Muvahhidler, yalnız Müslümanlardır..

 

Müslümanlar, Allah’a Rabb ismi yönüyle ibadet ederler.. Onun emirlerine
Ve yasaklarına uymuşlardır..

Bu mana icabı olarak, Allah-u Taâlâ’nın peygamberi Muhammed’e S.A.
inzal buyurduğu ilk âyet şudur:

–  “Rabbın ismi ile oku..”   ( 96/1 )

Burada emir rübubiyetle bir oldu.. Olur; zira emrin yeri orasıdır..

Bu mana icabıdır ki, onlara ibadet farz oldu..

Zira: Merbub, Rabbın ibadetini icab ettirir..

 

Avam müslümanların tümü: Allah-u Taâlâ’ya Rabb ismi cihetinden
 ibadet ederler.. Başka bir yoldan ona ibadet etmeleri onlar için
mümkün olmaz..

Ancak, irfan sahipleri böyle değildir..

İrfan sahipleri: Allah’a Rahman ismi cihetinden ibadet ederler. Sebebi:
Bütün varlıklara sirayet eden varlığının onlara tecelli etmesidir..

Bu durumda onlar, daima: RAHMAN’ı mülâhaza ederler..

Ve bunlar, ibadetlerini: Rahmaniyet mertebesinden yaparlar..

Ancakhakikat ehli olanlar böyle değildir..

Bunların, Sübhan Allah’a ibadeti, Allah ismi ciheti iledir..

Ona yaptıkları sena ise.. büründükleri isimlerin ve sıfatların hakkı neyse..
öyledir..

Zira: Senanın hakikatı odur ki, vasfını ettiğin varlığın sıfatına bürünesin..

Bu vasıf, yüce Allah’ın övüp hamd ettiğin bir ismi de olabilir, bir sıfatı da..

Hâsılı: BunlarAllah’ın hakikatı bulmuş kullarıdır..

İrfan sahipleri, RAHMAN’ın kullarıdır..

Avam Müslümanlar ise.. Rabbın kullarıdır..

  

Hakikat ehli kimselerin makamı:

–  “Hamd, Allah’ındır..”   ( 1 / 1 )

Manasıdır.. İrfan sahibi zatların makamı ise:

–  “Rahman, arşa istiva etti.. Yerde olanlar, semalarda olanlar onundur..
Yer ve semaların arasında olanlar da onundur..

Aynı şekilde rütubetli toprak altındakiler de onundur..”   ( 20 / 6 )

Avam müslümanların makamı ise.. şu âyet-i kerime ile sabittir:

–  “Ya rabbi, bir nidacı işittik; imana çağırıyordu:

–  Rabbınıza iman edin..

Diye.. İman ettik.. Rabbımız, günahlarımızı bize bağışla.. Hatalarımızı ört..
Bizi, ebrar zümresi ile öldür..”   ( 3 / 193 )

–  Avam Müslümanlar..

Demekten kasdım, irfan sahiplerinden art olansalihler, şehidler, âlimler ve
iyi amel işleyenlerdir..

Bunlar, ilâhî yakınlığı bulanlara nisbetle avam sayılır..

İlâhî yakınlığı bulanlar, hakikatı bulanlardır. Allah-u Taâlâ bu varlık binasını
onlar üzerine kurdu..

Âlemlerin felekleri, onların nefisleri üzerinde devresini tamamlar..

Ve.. onlar: Bu âlemde, yüce Hakk’ın nazar mahallidir.. Belki de:
Bu varlıkta Allah’ın mahallidir..

Ancak:

–  Mahal…

Lâfzı ile, hülûlü, teşbihi, ciheti murad etmiyorum..

Elbet şunu murad ediyorum: Onlar, yüce Hakk’ın zuhur yeridir.
İsimlerinin, Sıfatlarının eserlerini, 
onlarda ve onlar üzerinde izhar etmektedir..

Çeşitli sırların muhatapları onlardır..

Perdelerin ötesinde seçilen kimseler onlardır..

Allah-u Taâlâ, onları, bu dinin dayanağı kılmıştır.. Belki de bütün dinlerin
sütunları, bunların irfan arzına çakılmıştır..

Onların irfan arzları öyle lütuflarla doludur ki: Onun ne olduğunu
ancak kendileri bilir..

Yüce Hakk’ın kelâmı onlardan ibarettir.. O kelâmlarda hakikatlere
işaretler vardır..

Onun emrinde, kulluk şekillerinde, onların anlayacağı remizler vardır..
O remizlerde, ilâhî marifetlerin hazineleri vardır..

Allah-u Taâlâ onları, kendileri için anlattığı şeyin marifetine erdirir.. Hem de,
bir makamdan diğer makama.. Bir huzurdan, diğer huzura..

İlimden ayan haline.. Ayandan ise.. hiçbir cihetin sözü edilmeyen
cihette tahakkuka..

Daha ötesi yoktur..

Halkın tümü onlar için bir âlettir..

Allah-u Taâlâ’nın, bu zümreye mal ettiği emanetlerin taşıyıcısıdır halk..

Halkın bu emaneti taşıması, bunlara göre mecazdır.. Ama, o emanetleri
hakikatte Allah için taşıyan bunlardır..

Allah kelâmının hitap mahalli bunlardır..

Bunlar, işaretlerin vardığı yerlerdir.. Beyan cilvegâhıdır..

Kalanlar, mecaz yolu ile bunlara katılmıştır..

Bunlar, Allah’ın o kullarıdır ki, katıksız kâfur çeşmesinden içerler..

Baki kalanlara ise.. bu çeşmeden verilir; ama kabı ne alırsa o kadar..

Bu manayı, Allah-u Taâlâ şöyle anlatır:

–  “Şüphesiz, Ebrar zümresi, kâfur katılmış kadehten içerler..

O bir pınardır ki, Allah’ın kulları içer.. Onu bol bol akıtırlar..” ( 76 / 5-6 )

Allah’ın kulları, hakikatte Allah ile beraberdir..

Ebrar ise.. mecazen Allah ile beraberdir..

Kalanlar ise.. tebaiyet uyarınca, Allah ile beraberdir..

Hepsi bir yana..

Hakikat üzere hükme gelince: Yüce, Allah’a nasıl lâyık ise.. her biri
Allah ile beraberdir..

Hepsi Allah’ın kullarıdır.. Hepsi Rahman’ın kullarıdır.. Hepsi Rabbın kullarıdır..

 

Bütün bunlardan sonra bilesin ki..

Allah-u Taâlâ, mutlak olarak, Muhammed Ümmetini
yedi mertebede
 yarattı..

 Birinci        Mertebe   :   İSLÂM..
İkinci          Mertebe   :   İMAN..
  Üçüncü      Mertebe   :   SALÂH..
   Dördüncü   Mertebe  :   İHSAN..
       Beşinci       Mertebe   :   ŞEHADET..
          Altıncı         Mertebe   :   SIDDIKİYET..
     Yedinci       Mertebe   :   KURBET..

Bu yedi mertebeden sonra, ancak, nübüvvet vardır..

Bu nübüvvet makamı ise.. Muhammed S.A. ile bağlanmıştır..

 

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...