İnsan-ı Kamil – 53. Bölüm (Akl-ı Evvel)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

 

Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


53. BÖLÜM

AKL-I  EVVEL

Burası Cebrail’in a.s. makamıdır. Resulullah S.A. efendimizden..

Allah-ü Taâlâ, sana ve bize başarı ihsan eylesin.

Allah-ü Taâlâ, seni sana anlatsın.

Ve.. onun zatında tahkik ehli olmayı sana nasib eylesin.

Bilesin ki..

AKL-I  EVVEL, varlıkta bulunan ilâhî ilimdir.
Çünkü o: Kalem-i âlâdır.

Sonra.. Ondan gelen ilim: Levh-ü Mahfuza iner.

AKL-I  EVVEL, levh-ü mahfuzun toplu duruşudur.
Levh-ü mahfuz ise..Onun tafsilidir.

Yani: Toplu ilâhî ilmin tafsili..

Levh, onun taayyün ve tenezzül yeridir.

Sonra.. AKL-I  EVVEL öyle ilâhî sırları taşır ki:
Levh onları alamaz

Tıpkı: İlâhî ilimde, AKL-I  EVVEL için alınamayacak şeylerin
olacağı gibi..

İlâhî ilim ana kitaptır..

AKL-I  EVVEL açıklayan imamdır..

Levh ise.. açıklayan kitaptır..

Levh, kaleme uymuştur; ona tabidir.

Kalem ise.. AKL-I  EVVEL olup, levhe hâkimdir.

N u n…

Adı ile anılan ilâhî ilmin divitindeki toplu hükümleri tafsil eder.. açar..

AKL-I  EVVEL, akl-ı küllî ve akl-ı maaş arasında fark vardır.
Bunları izah edelim.

AKL-I  EVVEL: İlâhî ilmin nurudur. Yaratılışa dair bir belirti tenezzülünde
ilk zuhur eden odur..

İstersen buna:

–  İlâhî icmalin tafsili..

Diyebilirsin..

Bu mâna  icabıdır ki, Resulüllah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

–  “Allah-ü Taâlâ, ilk başta aklı yarattı..”

Sonra o: Halka nisbet edilen hakikatlerin, ilâhî hakikatlere en yakın olanıdır.

Akl-ı küllî: Bu, dürüst bir ölçüdür.

Adalet terazisidir. Amma tafsil levhinin kubbesinde..

Hülâsa: Akl-ı küllî, akıl edendir..

Yani; O bir idrâktir ki, AKL-I EVVEL’e konan ilim suretleri zuhuru
onunla olur..

Bu işi anlamadan, başka türlü diyenlerin dediği gibi değildir.

Onlar der ki:

–  Akl-ı küllî, her akıl sahibinde olan akıl cinsi şeylerden ferdlerin birleşimidir.

Bu kısır bir görüştür.

Çünkü aklın, parçalanır yanı yoktur. O, bir cevherden ibarettir.

Bir misalle anlatmak gerekirse.. Şöyle deriz:

– O, insan, melek, cin ruhları için madde gibidir.. Behimî ruhlar için değil..


Akl-ı maaş: Bu fikre nisbet edilen kanunla ölçülü bir nurdur.

Bunun idrâki ancak, fikir âleti ile olur.

Sonra.. akl-ı külle ait yüzlerden biri ile de, idrâk edebilir..
Ama bu kadar.. Ötesi yok..

AKL-I  EVVEL’e onun için bir yol yoktur.

Çünkü: AKL-I  EVVEL kıyasla bir kayda vurulmaktan yana münezzehtir.
Bir ölçü ile, kavranması da mümkün değildir.

Elbet o: Kudsî vahyin çıkış mahalli olup nefse nisbet edilen ruhun
merkezine gelmektedir.

Sonra..

Akl-ı küllî, yayılıp dağılmaya kalan emir için bir adalet terazisidir.
Kendi dışında kalan bir kanunla kavranmaktan yana münezzehtir.

Sonra o: Eşyayı her çeşit ölçü ile tartar.

Amma akl-ı maaşın tek terazisi vardır; o da; Fikirdir.

Bunun bir gözü vardır; o da Âdettir.

Bunun ancak, bir yanı vardır, o da : Malum olan şeydir..

Bunun bir gücü vardır: O da Tabiattır..

Ama, akl-ı küllî böyle değildir..

Onun iki terazi gözü vardır: Biri hikmettir; diğeri de kudret..

Onun iki yanı vardır: Biri, ilâhî iktizalardır; diğeri de, tabiî kabul yerleridir.

Onun iki gücü vardır: Biri ilâhî irade, diğeri halka ait iktiza..

Ve.. bunların dışında daha nice ölçü şekilleri vardır..
Hatta, hiçbir ölçüye vurulamamak da, onun için bir ölçüdür..

İşbu mâna icabıdır ki: Akl-ı küllî dürüst bir ölçü olmuştur..

Sonra akl-ı küllî, hiç bir şeyi boşa gidermez.. Zulmetmez..
Akl-ı maaşın aksine hiçbir şeyi kaçırmaz..

Akl-ı maaşın boşa giderdiği olur.. Bir çok şeyi gözden kaçırdığı olur..

Çünkü: Onun terazi gözü bir tanedir.. Bir yanı vardır.

Sonra: Akl-ı maaşın kıyası sağlamasızdır. Her yolu ile kıyasını yapar.

Nitekim, bu manaya işaret eden âyet-i kerime şöyledir:

–  “Ölsün kötü yalancılar..”   ( 51/10 )

Bu tür yalancılar, ilâhi işleri akılları sıra tartmaya kalkanlardır.
Böylece eksik tartarlar.

Çünkü onların mizanı yoktur. Çünkü onlara verilen ad:

–  “Harrasun..”   ( 51/10 )

Bunun mânası tahminî, ölçüsüz tartıdır.

AKL-I  EVVEL: Güneşe benzer.

Akl-ı küllün benzeri ise.. suyun içine düşen güneşin nurudur.

Akl-ı maaş ise.. Bu sudan akseden aydınlıktır..
Bir duvara falan aksedince görülür.

Meselâ: Suya bakan bir kimse, güneşi olduğu gibi görür.
Nurunu açıktan alır..

Nitekim, güneşe baktığı zaman da, suda gördüğü ile arasında
bir ayırım yapamaz.

Şu var ki: Güneşe bakan başını yükseğe kaldırmış olur.

İşte, akl-ı küllînin durumu budur.

Çünkü o: İlmini AKL-I  EVVEL’den almaktadır..

AKL-I  EVVEL ise.. Kalbi nuru ile, ilm-i ilâhîye uzanır.

İlminin akl-ı küllîden alan, kalb nuru ile kitap mahalline baş eğip bakar.
Kevne bağlı şeylere akıl erdiren ilmi ondan alır..

Bu tür alış ilâhî bir sınırdır.. ki bunu: Allah-ü Taâlâ levh-ü mahfuza komuştur..

Hali ile AKL-I  EVVEL böyle değildir.. Çünkü bu: İlmini vasıtasız Hak’tan alır..


Sonra..

Akl-ı küllî ilmini levhten; yani: Kitaptan.. aldığı zaman, bazı vasıtalarla alır.

O ilmini, ya hikmet kanunu ile alır; ya da kudret miyarı ile alır. Bu alışı
bir kanuna göre de olur; kanunsuz da..

Akl-ı küllün bu tür alışı: Bir okuma yolu iledir.. İlmini aldığı yere karşı
baş eğik durumdadır.

Çünkü o: Halkın toplu yaratılış lâzimeleri meyanında sayılır ki:
Hatalardan salim olamaz.. Meğer ki: Allah-ü Taâlâ, zatı için seçtiği bir şeyde ola..

Ancak, Allah-ü Taâlâ, bir şeyi bu vücuda indireceği zaman;
onu AKL-I  EVVEL’e indirir.

Allah-ü Taâlâ’nın tercih ettiği ilimlerine dair şeylerdeki âdeti budur..

Ancak, böyle tercihli bir şeyin levh-ü mahfuzda olmaması da esastır..


Bilesin ki…

Akl-ı küllî ile, bazı şekavet ehli kimseler istidraca kapılırlar..

Kendilerine hevaî arzularından başka olmayan bir yol açılır…

Bu yoldan bazı kader sırlarına zafer bulurlar.

Kâinatın derinliklerinde bulunan bazı tabiî şeyler, felekler, nur, ziya ve
emsali şeyleri bulurlar. Bulduktan sonra o şeylere, ibadet yoluna girerler..

Bu durum, onlara Allah’ın bir mekridir..


Anlatılan mânada bir incelik var ki, onu anlatacağız..

Allah-ü Taâlâ, ibadet ettikleri eşya suretinde kendilerine tecelli eder..

Onlar eşyayı akl-ı küllî ile idrâk ettikleri için:

  İşleri yapan bu eşyadır..

Derler.. Çünkü akl-ı küllî daha ötesine geçemez..

Bundandır ki, şekavet ehli Allah-ü Taâlâ’ya karşı marifet sahibi olamazlar..

Kaldı ki; akıl: Allah-ı ancak iman yolu ile bilir.Yoksa, akıl:
Nazarı, kıyası ile irfan sahibi olamaz.

Bu anlatılan akıl: İster akl-ı maaş, isterse akl-ı kül olsun.

Şu var ki, imamlarımız aklı: Marifet sebepleri arasında saymışlardır.

Ancak bu görüş hüccet ikamesi için bir yol açmadır. Bu da
bizim mezhebimizdir..

Ancak ben derim ki:

–  Akıl yolu ile sağlanan bu marifet, delillere ve eserlere inhisar eder,
onlara bağlı kalır.

Ancak, iman yolu ile elde edilen marifet böyle değildir.. O mutlaktır.

İman yolu ile elde edilen marifet: İsimlere ve sıfatlara bağlıdır.

Akıl yolu ile elde edilen marifet ise eserlere bağlıdır..

Her ne kadar, bunun adı marifet ise de:
bize göre: Allah ehli için aranan marifet değildir..

Sonra..

Akl-ı maaşın akl-ı külle nisbeti: Bakanın aydınlığa nisbeti gibidir..

Bu aydınlık, ancak bir cehaletten gelmektedir..
Bakan, aydınlığı veren güneşin şeklini göremez; suretini bilemez..

Sonra suda görünen aydınlığın şeklini de bilemez; enini boyunu ölçemez..
Ancak tahmini bir şey söyler. Kendine göre bir takdir yapar..

Bazan onun uzunluğunu, kendi görüşüne göre söyler.
Bu, onun uzunluğuna bir delil olur.

Bazan onun enini kendi görüşüne göre söyler.

Bütün bu görüşler, işin tahkik cihetinden gelmez..


Akl-ı maaşın durumu da aynıdır.. Bu da yalnız bir ciheti aydınlatır..

İşbu cihet: Görüş ve fikirde beliren kıyasla gelen delildir..

Bu yolu tutan bir kimse.. İlâhî marifete ererse, hatalı sayılmaz.

Ancak, Allah-ü Taâlâ’yı tam kavramak babındaki idrâk durumu değişir..

Anlatılan mânaya göre:

Allah-ü Taâlâ akıl yolu ile idrâk edilemez..

Dediğimiz zaman; bu akıldan kasdımız, akl-ı maaştır.

Her ne zaman:

–  Allah-ü Taâlâ akıl yolu ile bilinir.

Der isek.. Bu akıldan kasdımız, AKL-I  EVVEL’dir..

Bu mânada gelen âyet-i kerime şudur:

–  “Ölsün kötü yalancılar..
Onlar, koyu bir cehalet içinde kalan gafillerdir..”   ( 51/10-11 )

Bunun daha açık mânası şudur:

–  Bu iş böyledir..

Diye hüküm verdikleri, tahmin yolu ile kestirip attıkları için ölsünler..

Bu tahmin yoluna girdikleri için helâk oldular..

Çünkü kendilerini helâke götüren şeye kesin hüküm verdiler;
nurlarını kendileri söndürdüler..

Bunun için ölsünler..Çünkü onlar nefislerinin katilidirler..

Nefisleri üzerine hüküm verdiler; öldükten sonra hayat olmayacağına
kati karar verdiler.

Sonra, kendilerini saadet yoluna çeken doğru haberciyi inatla karşıladılar.
Ona iman etmediler..

İşte bunun için helâk oldular ve öldüler..

Onları helâk eden ancak nefisleridir. Onları öldüren ise ancak
üzerinde bulundukları haldir..

Bu mânayı anla..


Sonra..

AKL-I  EVVEL’in ilmi  kalem-i âlâ, bir nurdan ibarettir.

Kula nisbet edildiği zaman:

–  AKL-I  EVVEL..

Tabir edilir.. Hakka nisbet edilince de:

–  Kalem-i âlâ..

Tabir edilir..

AKL-I  EVVEL: Resulüllah S.A. efendimize nisbet edilmiştir.

Ve.. Allah-ü Taâlâ, Cebrail’i ezelde ondan yarattı..

Böyle olunca, Resulüllah S.A. Cebrail’in babası oldu. Bütün âlemin de aslı..

Eğer bilmek istidadına sahip olanlardan isen bunu bil..

Bunu bilene feda olayım. Bunu akıl edene canım kurban.

Bu mana icabıdır ki: Miracda Cebrail durdu; Resulüllah S.A. tek başına gitti.


Sonra..

AKL-I  EVVEL için:

Ruh-u Emin..

Adı da verilmiştir..

Çünkü o: Allah ilminin hazinesi ve eminidir.

Cibril’e bu ismin verilmesi: Aslına nisbetle fer’ine verilen isim gibidir.

Bu manayı da anla..

En iyi bilen Allah’tır..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...