İnsan-ı Kamil – 34. Bölüm (Kur’an)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 34. BÖLÜM

K U R’ A N

KUR’AN:  Hemen sade tek zattır;
Onun tekliği farzdır Hak’tır..

Zat makam, onda onun için;
Hüviyet yönünden muğlaktır..

Okur onu talebden yana;
Onu taleb farz kılınmıştır..

Okunması da onun süsü;
Süs onun, fena hali saftır..

Ama, zat cihetinden onda;
Ne bütün, ne parça kalmıştır..

Onun alınan tadı, zattan;
Isırmadan zevkte kalmıştır..

Bu tadda fehim: İşte KUR’AN;
Farz bu, üstte anlatılmıştır..

Bilesin ki..

KUR’AN: Zattan ibarettir..

Öyle bir zat ki: Tüm sıfatlar, onda erimiş; kaybolmuştur..

Ve o: Ahadiyetle, isim alan bir tecelligâhtır..

Yüce Hak KUR’AN’ı:  Peygamberi  Muhammed’e S.A. bu manaya göre
inzal buyurdu..

Ta ki, onun kâinattaki müşahede makamı: Ahadiyet ola..

İnzal şu demektir:

–  Yüce Ahadiyetin hakikatı, en yüksek derecesi ile..Resulüllah S.A. efendimizin cesedinde
kemâliyle, zuhura gelmiştir..En yüksek derecesinden ona inmiştir..

Onun için, iniş ve çıkış muhaldir.. Ama tabir, böyle bir deyimi gerektiriyor..

Kaldı ki, onun bir tahakkuk safhasından geçiş yolu da vardır..

Şöyleki:

Resulullah S.A. efendimizin dış vücudu: İlâhî hakikatlerin tümü ile
tahakkuk ettiği zaman..

Evet.. İşte o zaman: Görünen vücudu, vahid isminin tecelli yeri oldu..

Tıpkı: Kendi hüviyet, yani: Kimliği ile, ahadiyet sıfatının tecelligâhı,
zatı ile, zatın aynı olduğu gibi..

İşbu anlatılan mana icabıdır ki, Resulullah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

–  “KUR’AN, bana tümden, bir defada nazil oldu..”

Resulullah S.A. efendimiz, bu cümlesi ile, şu manayı açıklamak istiyordu:

–  KUR’AN’ın tümü ile, zatî, küllî ve cismanî olarak tam tahakkuk etmiştir..

İşbu mana açısından bakılınca:

–  KUR’AN-I  KERİM..

Diye anlatılan, bizzat Resulullah S.A. efendimizdir..

Çünkü: O bütünü ile ona ihsan edildi..

Böyle bir ihsana nail olmak ise.. tam kereme nail olmaktır..

Ve.. o: Tam kereme de nail olmuştur.. Çünkü:

Kendisinden, hiçbir şey, esirgenmemiştir. Hemen hepsi: İlâhî bir kerem olarak,
zatî yoldan bolca ona yağdırılmıştır..

Bir feyz ve bir bereket olarak..

İşte.. KUR’AN-I  KERİM’in manası..

KUR’AN-I  HAKİM ise.. şu demektir:

–  İlâhî hakikatlerin peyder peyder inişi..

İşbu iniş ise.. Kulu yavaş yavaş, onlarla zatta tahakkuka doğru yükseltir..

Bu da, ilâhî hikmetin bir iktizasıdır.. Bu hikmet ise.. zatın yaptığı bir düzendir..

Tahakkuk için yol budur.. başka yoktur..

Çünkü bir kulun: Hakikatlerin tümü ile, tahakkuk etmesi, imkân cihetinden olamaz..

Hem de cesedi ile.. hem de, ilk yaratılışında..

Durum anlatıldığı gibidir.. Ama, bu da, haliyle herkesin nasibi değildir..

Lâkin: Yaratılış icabı ulûhiyete tab’an meyilli olan hakikatler babında
yükselme kaydeder..

Kendisine, peyder pey açılan hakikatler babında tahakkuk yoluna girer..

Ama, ilâhî bir tertib düzeninde..

Nitekim bu manaya, yüce Hak, şu âyeti ile işaret buyurmuştur:

–  “Biz onu, yani:  KUR’AN’ı, peyder pey gönderdik..”   ( 17 / 106 )

Anlatılan hüküm aynıdır.. Hem de, aynı şekildedir.. Kesilip bitmeden böyledir..
Kesilmez; sonu olmaz..

Kul, öylece terakkiye devam eder.. Yüce Hak ise.. tecellisine devam eder..

Bu bitip tükenmeyen bir yoldur.. Her şeyi tam almak ta imkânsızdır..

Çünkü onların nihayeti yoktur.. Çünkü, yüce Hak zatında nihayetsizdir..

Burada, şöyle bir soru akla gelebilir:

–  “Kur’an bana tümden bir defada geldi..”
Şeklinde buyurulan hadis-i şerifinin faydası nedir?.  Hangi manayı anlatır?..

Diye sorabilirsin..

Bu soruyu iki yönden cevaplandırabiliriz…

BİRİNCİ YÖN:  Hükmen böyledir..

Bunun oluş şekli ise, şöyledir:

Kâmil bir kula yüce Hak, zatı ile tecelli eylediği zaman..müşahede ettiği şey yönüyle
şu hükme sahip olur: O sonsuz zatınhükmünden ibarettir..

Ve kendisine, hiç bölünmeden gelmiştir.. Haliyle, onun böyle oluşu:
Bulunduğu mahallin şanı icabıdır..

İKİNCİ YÖN: Kalan beşerî vasıfların tükenmesi, halkıyet rüsumunun
bitip tükenmesi ciheti ile olur.. 

Haliyle bu durum: İlâhî hakikatlerin kemâl mertebesinde zuhuru ile olur..

İşbu zuhurun izleri, cesedin bütün uzuvlarında tek tek görülür..

Üzerinde durduğumuz hadis-i şerifteki:
–  “Tümden..”

Kelimesi:

–  “Bana..”

Kelimesi ile ilgilidir.. Ve bu ikinci yönde anlattığımıza dairdir..

Böyle olunca, şu mana çıkar:

–  İlâhî hakikatlerle tahakkuk etmek suretiyle, halka bağlı bütün noksan sıfatların gitmesi..

KUR’AN  üzerine gelen bir başka hadis-i şerif şöyledir:

–  “KUR’AN, dünya semasına bir defada kondu.. Bundan sonra, Hak:
Onu, parça parça âyetler halinde bana indirdi..”

Bu hadis-i şerifin manası şöyledir:

–  “KUR’AN, dünya semasına bir defada kondu..”

Demek, zata dayanan bir tahkik makamına işarettir..

–  “Parça parça âyetler halinde..”

Gelmesi de, kulun zatla peyder pey tahakkuk etmesi sonunda, isimlerin ve sıfatların
zuhura gelmesi sayılır..

KUR’AN-I  KERİM  üzerine gelen bir âyet şöyledir:

–  “Sana seb-ü Mesaniyi ve KUR’AN-I AZİMİ  verdik..”   ( 15 / 87 )

Bu manaya göre KUR’AN: Tüm zattan ibarettir..

Burada, nüzul nazar-ı itibara alınmaz.. Bir yer meselesi de itibara alınmaz..

Böyle olunca o:  Zata dayalı bir ahadiyetten ibaret kalır..

Anlatılan vasıfta zat ise: Bütün mertebeleri, sıfatları, yaratılış şekillerini,
itibarları özünde toplayan mutlak bir hüviyettir.. kimliktir..

Bu mana ise:

–  Sadece zat.. ama cümle kemâlatı ile..

Tabiri ile anlatılabilir..

KUR’AN için bu mana: Azamet ifadesi taşır..

İşbu mana icabıdır ki: KUR’AN için:

–  “A Z İ M..”   ( 15 / 87 )

Lafzı arkadaş edildi..

Bu âyetle anlatılan:

–  “Seb-ü Mesani..”   ( 15 / 87 )

Cümlesine gelince; şu demektir:

  Bu cesed varlığında zuhura gelen, yüce Hakkın yedi sıfatı ile tahakkuk etmesidir..

Yine KUR’AN üzerine gelen:

–  “Rahman KUR’AN öğretti..”   ( 55 / 1-2 )

Âyet-i kerime ise, şu manaya işarettir:

–  Bir kula, Rahman tecelli edince, o kul, kendi özünde Rahmanî bir lezzet bulur.. 
Bu lezzet ise, zata karışık marifeti kazandırır..

Bu yoldan da, sıfatların hakiki yüzleri ile tahakkuk etmiş olur..

Bu durumda, elbette ki: Ona KUR’AN’ı ancak Rahman öğretmiş oldu..
Böyle olmasaydı, zata vüsul nice olurdu? olamazdı.. hele Rahman tecellisi olmadan..

İşbu manada RAHMAN ise: İsimlerin ve sıfatların cümlesinden ibarettir..

Şu da bir gerçektir ki: Yüce Hak, isimleri ve sıfatları dışında bir başka yoldan
bilinememektedir..

Anlatılan manaları anla..

Zira bu manayı ancak:

–  G U R E B A..

Namı ile anılan kimseler anlarlar..

Bunlar, şerefli ve kâmil kimselerdir..

Sonra onlar: Kulların arasında, Allah’ın nazargâhıdır..

Allah.. Hak söyler..

Bu yola hidayeti nasib eden Allahtır..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...