İnsan-ı Kamil – 30. Bölüm (Kıdem)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

                
Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

 30. BÖLÜM

K I D E M


KIDEM: Zata bağlı bir gerekli olma hükmünden ibarettir..

Zata bağlı ve gerekli olma hükmü ise: Hak için kadim ismini izhar eder manadır..

Yukarıda özet olarak, anlatılan manayı şu yoldan daha iyi kavrayabiliriz..Şöyleki:

Bir kimsenin varlık hükmü, zatına gerekli olursa.. onun geçmişinde bir yokluk olmaz..

Bir kimsenin ki, geçmişinde yokluk olmamıştır;onun kadim olması lâzım gelir..

Evet.. durum, hükmen böyledir.. Yüce Allah’ın durumu da budur..

Yoksa o: Başka manada alınan KIDEM durumundan yana yücedir..

Kaldı ki: Başka manada alınacak KIDEM, kendisi ile isim alan üzerine
uzayan zaman aşımından ibarettir..

Halbuki yüce Hak, böyle bir halden yana yüceliğe sahiptir….

Ve yüce Hakkın KIDEM’i, zata bağlı, vacib varlığına lâzım hükümdür..

Yoksa.. sübhan olan yüce Hak ile halkı arasında bir zaman yoktur..
Derlenen bir vakit de yoktur..

Durum özet olarak şudur: Yüce Allah’ın varlık hükmü, mahlukatın
varlığından öncedir..

–  K I D E M..

İsmini de bu durumu ile almıştır..

Mahlukun yeniliği, kendisini icad edecek bir mucide ihtiyacı dolayısı ile,
Hakka karşı düşkünlüğü ona:

–  H ü d u s..

İsmini doğurmuştur..

Bu hüdus için, ikinci mana olsa dahi o:

–  Anılmayan bir şey iken, vücudunun meydana gelmesi.. zuhuru..

Şeklinde olabilir..

Mahluk her ne kadar Allah’ın ilminde mevcud ise de, bu varlığında dahi, muhdestir..
Çünkü, kendisini yaratacak bir yaratıcıya ihtiyacı vardır..

İşbu sebeple mahluka:

–  K a d i m..

İsmini vermek sağlam bir iş olmaz..

Her ne kadar o: İlm-i ilâhide var idiyse de; yani; Meydana çıkmadan önce..
onun hükmü: Başkasının varlığı ile var olmaktır..

Böyle olunca: Onun varlık düzeni, Hakkın varlığı üzerine yapılmıştır..

İşte.. hüdusun manası budur..

Ancak, anlatılan mana nazara alınınca ve bu mana yönünden bakılınca:
İlm-i ilâhideki ayan-i sabite dahi muhdestir; kadim değildir..

Yukarıda anlatılanlar arasında, özellikle: Ayan-ı sabite meselesi önemlidir..
İmamlarımız, bu manada yanılmıştır..

Onlardan birinin kelâmı dahi yoktur ki: Ayan-ı sabite için sözde kıdem hükmü
vermiş olmasın..

Ayan-ı sabitenin kıdemi: Ancak ikinci bir yönden ikinci bir itibara göre olur….

.. Ve ben sana bunun izahını şimdi yapacağım..

–  İlm-i ilâhi kadim olduğuna göre..

Deyip kalalım ve bunun biraz izahını yaparak anlatalım.. Şöyleki:

İlm-i ilâhinin kıdemine hükm’olunmuştur..
Çünkü o, zata bağlı ve ona gerekli olan şeyler arasındadır..

Yani: Sıfatıdır. Onun sıfatı ise..  zatına bağlıdır..

Bu bağlılık ise.. zatına yakınsa, ilâhi hükümler gibi layık bir şekilde olur..

Sonra ilme:

–  İ l i m..

Adının verilmesi için, malum yönünün bulunması lâzımdır..

Aksi halde: Ne ilim olur; ne de malum.. ikisinin varlığı da muhal olur..

Tıpkı: Âlimin olmayışı sonunda; ilmin de, malumunda olmayacağı gibi…

İşte.. ancak anlatılan yoldandır ki: Malumat, ki bunun adı:

–  Ayan-ı sabite..

Olmaktadır.. İlimle KIDEM hükmüne katılmış olur..

Şimdi durum anlatıldığı gibi olunca:

a)  Yüce Hakkın malumatı, kendisi için kadimdir..
b)  O malumat, kendileri için, kendi durumlarında hadistir..

Bu manada, halk: Hakka katıldı.. Ama hükmî bir katılma ile..

Çünkü: Halkın Hakka dönüşü:

a)  Emir yönünden bakılınca aynîdir..
b)  Zat cihetinden bakılınca da, hükmîdir..

Yukarıda anlattıklarımızı, ancak:

–  Tam kemali bulmuş zatlar.. Vasfını alan büyükler anlarlar..

Çünkü, ilâhi zevklerin bu çeşidini:

–  Muhakkikin..

Vasfı ile söylenenlere yakıştırmak gerekir.. Bunların dışında kalan irfan sahiplerine değil..

Anlatmaya devam edelim..

Ve..  şu yoldan gidelim:

a)  Mahlukat için KIDEM hükmî bir emir;
b)  Mahlukat için hüdus aynî bir emir;

Olduğuna göre: Bizim için KIDEM, mahlukatın ondan hakkı kadardır..
Kendi durumlarına göre ve ona bağlantıları kadar..

Bu ise.. ancak, ilm-i ilâhinin onlara bağlantısı kadardır..

Bu manayı anla..

Yüce Hakkın KIDEM’i: Hükmî bir emirdir; zatîdir ve kendisi için gereklidir..

Halkın hüdusu: Hükmî bir emirdir; zâtidir ve mahlukat için gereklidir..

Şimdi mahlukatın hüviyeti yönünden bakılınca:

–  Onlara Hak’tır..

Denmez..  Ancak, hükmen böyle denebilir.. O da, yüce Hakka delâlet ettikleri için..

Yoksa.. yüce Hak, kendi varlığında; münezzehtir..
Özellikle, zatı cihetinden ona bir şeyin katılmasından yana
..

Ona katılmaları ancak, hüküm cihetinden olur..

 

Bu katılma her nekadar keşif sahibine göre:
Zâti bir katılma, gibi görünürse de, bu ancak o keşif sahibinin kabiliyetine göredir..
Hiç bir şekilde iş:
Allah’ın kendinden ve kendisi için bildiği üzere olmaz..

 

Kaldı ki: Şer’î ahkâmı anlatan diller; açık bir şekilde Yüce Hakkın tekliğini
zatına lâyık bir şekilde anlattı..

Hele bu şer’î ahkâm: İşin hakikatı üzerine kurulmuştur..

Bazı şeyleri bilen; bazılarını da kaçıran ve
hakikatler hakikatına karşı bir irfana sahip olmayanın sandığı gibi değildir
..

Durumu anlatılan der ki:

–  Şeriat dış kabuktan ibarettir..

Ama bilmez ki o: İşin özünü de, kabuğunu da camidir..

Neyse.. geçelim..

Resulüllah S.A. kendisine tevdi edilen emaneti yerine verdi..

Durmadan ümmetine nasihat etti..

Üzerine dikkati çekmediği hidayet yolu bırakmadı..

Yoluna göstermediği marifet kalmadı..

O ne kadar güzel ve emin  ve kâmil bir zattır..

Ve.. nekadar güzel Allah’ı bilip âmil olan zattır..

İşte.. şeriatı getiren zat, böyle bir zattır..

NETİCE:  KIDEM, vacib’ül-vücud olanın zatı için hükmî bir iştir..

KIDEM ile ezel arasındaki mana farkını şöyle anlatabiliriz…

a)  Ezel:  Yüce Allah için makul yönlü bir öncelikten ibarettir..
b)  KIDEM, yüce Allah’ın geçmişinde bir adem durumunun olmayışından ibarettir..

Ezel şu manayı ifade eder:

–  Onun geçmişinde bir yokluk yoktur.. Yani: Kendi özünde, eşyadan evvel oluşuyla..

Durum anlatıldığı gibi olunca: KIDEM ve ezel aynı manaya gelmez..

KIDEM, onun ismidir vacib vücuduna verilen;
Bu gereklidir, yaratıcılığına hükmedilen..

Süre itibar etme, KIDEM-i ilâhî babında;
Bir de aklen bilinen zamanlar ki, peş peşe gelen..

Şanına yaraştığından bağla ona ol KIDEM’i;
Sebebi: Bir hüküm olduğundan vacip zattan gelen..

KIDEM’de mana: Zatî varlığı değildir geçilmiş;
Ne yoklukla ne de yol alırken önü kesilen..

Belki, zatında zenginliğinin icabı olarak;
Kadim ismini aldı, bir hükümle âdet edilen..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...