İnsan-ı Kamil – 8. Bölüm (Rûbubiyet)

                İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

Bu eserden beklenen odur ki;
Salik için , en yüce refikine ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

8. BÖLÜM

RUBUBİYET

 

RUBÛBİYET  :  Bu varlıkların istedikleri isimlerin iktiza ettiği mertebe için bir isimdir..
Yüce Allah’ın : Alim, semi’, basir, kayyum, mürid, melik, vb. isimleri  RUBÛBİYET  isminin içindedir..

 

Çünkü anlatılan isimlerden de her biri, kendisi için olması gereken bir şey  ister..
Mürid ismini ele alalım : Bu da, murad olunan bir şey taleb eder..
Diğerlerini buna göre ölçebilirsin..

Şunu da bil..

Yüce Allah’ın Rabb ismi altında toplanan bütün isimler, halkı ile kendi arasında
ortaklaşa kullanılan isimlerdir..

Halka tahsis edilen isimler, sadece onların tesir özelliğidir..

Yüce Allah’ın zatına tahsis edilen isimlerle ; bir yüzü halka dönük olan isimlerden biri :

–  A l i m..
Diye anlattığımız isimdir..  Bu isim, nefsî isimdir.. Bu ismin bir gereği olarak :
–  Kendisi bilir ; halkı da bilir..  Diyebilirsin..

Aynı şekilde ; Semi’ ismi için de :
–  Kendisi işitir ; başkası da işitir.. Diyebilirsin..

Aynı şekilde, Basir ismini ele alalım :
–   Kendisi görür ; başkası da görür.. Diyebilirsin..

Hâsılı : Daha önce de anlatıldığı gibi bu isimleri, benzerleri ile birlikte ;
Hak ile halkı arasında ortaklaşadır.. Bu ortaklığa maddi bir mana verilmemesi gerekir..

Esas kasdım şudur :

Bir ismin iki yüzü vardır.. Bir yüzü  yüce Allah’a mahsustur.. Bir yüzü de halka bakar..

Anlatılan durum dışında, sadece halka tahsis edilen isimler vardır..  Bu isimlere :
Esma-i fiiliye.. Adı verilir.. Bu isimlerden bir tanesi :

– K a d i r ismidir..

Fiiliyat sahasında, bu ismi ve benzerlerini, yüce Allah’ın sırf zatı için kullanamayız..

– Allah mevcudatı yarattı.. Diyebilirsin ; ama ;

– Allah kendisini  de yarattı.. Diyemezsin.. Aynı şekilde :

– Allah mevcudatın rızkını verdi.. Diyebilirsin ; ama ;

– Allah kendi rızkını da verdi.. Diyemezsin..  Aynı yoldan :

– Kendine gücü yeter..  Şeklinde bir cümle kullanılmaz..

Bu cümlelerde her ne kadar tevil yolu varsa da ; üzerinde durmadan, onların
halka tahsis edildiğini kabul etmek gerekir..

Çünkü :

– Esma-i fiiliye..

Diye anlattığımız isimler, yüce Hakkın Melik ismi kapsamındadır..
Melik olan zat için ise.. elbette bir memleket gereklidir..

Burada, yüce Allah’ın Melik ismi ile, Rabb ismi arasındaki farka işaret edeceğiz..
Şöyle ki :

a) Melik, esma-i fiiliyeyi içine alan bir mertebenin ismidir..
Bunların halka tahsis edilen isimler olduğunu anlatmıştık..

b) Rabb, müşterek isimlerdir ;  halka tahsis edilen yüzleri de vardır..

Rabb ve Rahman ismi arasında da bir fark vardır..  Şöyle ki :

a)  Rahman, ilâhi ve yüce olan isimlere tahsis edilen bir mertebeye isimdir..

Bunda, yüce zatın tekliğini belirten :  Azim, Ferd gibi isimler ile ; müşterek olan
Azim, Basir gibi isimleri, ayrıca halka tahsis edilen Halik, Razik gibi isimler aynıdır..

Rahman ismi ile, Allah ismi arasındaki fark şöyledir :

– Allah ismi, ulvîsi, süflîsi ile beraber, bütün mevcudatın hakikatını toplayan zata bağlı
mertebeye isimdir..

Yukarıdaki manaları şöylece özetleyelim :

a) Rahman ismi Allah isminin kapsamı altındadır..
b) Rabb ismi Rahman isminin kapsamına girer..
c) Melik ismi Rabb isminin kapsamındadır..

Durum anlatıldığı gibi olunca ;  RÛBUBİYET, bir arş olur..
Yani : Kendisi için bir zuhur yeri olur.. Ve orada zuhura gelir..

Yine bir zuhur yerinde :  Rahman, varlıklara nazar eder..
İşbu mertebe icabıdır ki :  Kulları ile Allah arasındaki bağlantı sağlanmış oldu..

Resulüllah S.A. efendimizin şu hadisi şerifi bu manaya işarettir :

–  “O, Rahm’i, Rahman’ın HİKV’inden bulup aldı..”

Burada HİKV, orta mahal manasınadır..

 

Bu arada RÜBUBİYET’i rahmaniyet isminin ortasında saymak gerekir..

Çünkü  rahmaniyet :  Hakkın tekliği ile, halkla müşterek olarak isimleri ; bir de sadece
halka tahsis edilen isimleri toplar..

Bu manadan da anlaşılıyor ki,müşterek isimler ortada kalıyor.. Burası ise,
doğruca RUBÛBİYET mahallidir..

Rahmetin, Rahman ortasında bulunması, Rab ile merbub arasında bir bağlantıdır..

Bu böyledir..  Çünkü ; bir Rabbin mutlaka merbubu olması gerekir..
Bu durumda sana düşen :  Bu ortadaki bağlantıya bakmak ve anlamaktır..

 

Bu bağlantının sırrını çözmeye çalış..  Maddî bir mana düşünme.. Çünkü Hak,
“Kendinden ayrı olana bitişmeklik ve kendine bitişik olandan ayrılmaklık” gibi
hallerden münezzehtir..

Şimdi..  düşün..  onun tecelli çeşitlerinden başka bir şey kalmadı..
Bunlara da Hak ismi veriliyor :  yahut bu Hak ismini, kinaye yollu mahlukata kullanırız..

 

Bizler, ancak sizlersiniz ;
Değişmez gelip gitmemiz..

Varlık sizden başka değil ;
Aynı, çıkmanız kalmanız..

O, cemalinize suret ;
Onun manası sizsiniz..

Bu varlık oluşunuzla ;
Onun oluşu sizsiniz..

Attınız yabancı sevbi ;
Hüsnünüzü de açtınız..

Hoş güzelliği mal edip ;
Size ihanet ettiniz..

Deyip : kasvet masiva hep ;
Biz, demeye gelmediniz..

Hakikat isminiz oldu ;
Gelen halk dahi isminiz..

Renkler verdiniz cemale ;
Vefa var zayetmediniz..

Kemaliniz var ki ; sonsuz ;
Halk onun, murad sizsiniz..

  •  

Burada, biraz RUBÛBİYET tecelileri üzerinde durmamız icab edecek.
Bu da bilmen gereken bir mevzudur..

RUBÛBİYET isminin iki tecellisi vardır :

a) M a n e v î..
b)  S û r i ..

– Suretlerdeki tecellisi ile, mana yönünden gizli tecelliler..

Demeğe gelir..

Önce manevî tecelliyi ele alalım..
Bu tecelli :  Tenzih kanunları usulünce, isimlerde ve sıfatlarda meydana gelir..
Bunların, hemen hepsi, tam bir kemâl çeşidinden sayılır..

Sûri tecelliye gelince :

Bunun zuhuru da, yaratılmışlar üzerinde görülür..
Bu durumdaki tecelli ise, halka bağlanan teşbih yönlü icaplarında görülür..

Bir de, mahluk vasfının ihtiva ettiği durumlarda..
Bu tecellide, noksan çeşitleri görülebilir..

 

Sübhan olan yüce Allah, hak ettiği şekilde mahlukatından birinde zuhur edince ;
bunun adı :

– Teşbih yönlü zuhur olur..  Fakat bu zuhur yüce Hakkın kendi zatındaki tenzihe
bir halel getirmez..

 

Şeklinde bir cümle ile ifadesini bulur.  Böyle bir tecelli durumu ;
teşbihe bağlı bir suret tecellisiyle ;  tenzihe bağlı manevî bir tenzih durumu alır..

Şöyle ki :

a) Surî bir zuhur olursa, manevî yön onun zuhur yeri olur..
b) Manevî bir zuhur olunca, surî yön, onun için zuhur yeri olur..

Anlatılan mana, bir galip – mağlup meselesidir..
Hangisi galip gelirse ; kalanını içine alır.. İş bir tanesine kalır ;  diğerine perde olur..

Allah..  Hak söyler..  Doğru yola hidayet eden O’dur..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...