Organik Gıdalar, Organik mi?

Eğer gezegeni gerçekten kurtarmak istiyorsanız, organik gıda almayı bırakın!

organik

Yerel süpermarket çevresinde gezindiğinizde, yediğiniz gıdaların çevresel etkileri konusunda ipucu bulmak için mücadele edeceksiniz. Şanslıysanız, deniz ürünlerinin bir kısmı, balıkların doğrulanabilir bir şekilde yakalandığını belgeleyen Deniz Yönetim Konseyi’nin işaretini taşımaktadır; hepsi bu kadar.

Tarım, dünya genelinde sera gazı emisyonlarının en büyük ikinci kaynağı olsa da, ısınma ve elektrikten çok az geride kalıyor. Güneş enerjisine geçerek elektrik emisyonunu azaltmak nispeten kolay olsa da, tarımdan kaynaklanan emisyonun azaltılması oldukça zordur.

Karbon emisyonu söz konusu olduğunda, yerel gıda satın almanın ithal gıda almaya göre her zaman tercih edilebilir olduğunu düşünebilirsiniz, ancak bu bile güvenilir bir yönlendirme değildir. Binlerce kilometreyi dolaşan gıdalar, ısıtılmış serada yetiştirilen yerel ürünlerden çok daha düşük bir karbon izine sahip olabilirler.

Birçok gıda ürününde bulabileceğiniz etiketlerden biri “organik” etiketidir. Ancak çevreyi önemsiyorsanız, onu satın almayın (hatta organik gıdalar daha sağlıklı bile değil, ama bu başka bir hikaye).

Öncelikle, vahşi hayata yardım etmiyorsunuz. Evet, organik çiftlikler geleneksel olanlara göre daha büyük bir yaban hayatı çeşitliliğine ev sahipliği yapar. Fakat verim düşük olduğu için, organik çiftlikler daha fazla araziye ihtiyaç duyarlar, öyle ki bu, tropik bölgelerde daha çok yağmur ormanının kesilmesi anlamına geliyor.

Ve organik gıdalar geleneksel tarımdan daha fazla sera gazı emisyonuna neden olur.

Sorun şu ki, normal somun ekmeğinin, süpermarket rafında yanında duran organik ekmekten sera gazı emisyonu açısından daha iyi olup olmadığını anlamak mümkün değil.

Bu ayrışma gelecekte daha da büyük olacak, zira organik olarak tabir edilen gıdalar için oldukça keyfi standartlar belirleyen kuruluşlar, tarım emisyonlarını azaltmak için en büyük vaadi veren genetik modifikasyon teknolojisini kesin olarak reddettiler.

Genetiği değiştirilmiş mevcut bitkiler, karbon emisyonunu azaltmak için tasarlanmamış olsalar bile hali hazırda azaltıyor olabilirler. Bir sonraki aşamada, güneş enerjisini daha fazla yakalayan, daha az gübre gerektiren ve kuraklığı veya tuzu tolere edebilecek bitkiler yer alıyor.

Fakat organik hareket bunların hiçbirine sahip olmayacak. Genetiği değiştirilmiş bitkilerin, konvensiyonel bitkilerden genetik olarak ayırt edilememesi nedeniyle, bazılarının en azından gen düzenlemeyi kabul edebileceği konusunda zayıf bir umut vardı. Ancak hayır, 18 Kasım’da ABD organik standartlar kurulu oybirliği ile bunun aleyhinde karar verdi.

Gerçekten ihtiyacımız olan şey gıdaların üzerindeki iklim etiketleridir. Böylece tüketiciler, genetiği düzenlenmiş ekmeğin organik ekmekten iklimsel koşullarda daha iyi olduğunu görebilirler. Bu kolay olmayacak. Gıda üretimiyle ilişkili tüm emisyonların ölçülmesi ve gıdanın bir süpermarket rafına alınması hem oldukça karmaşık hem de pahalıdır. Şimdiye dek yapılan birçok plan başarısız oldu. Örneğin Tesco 2007’de kendi karbon etiketlemesini tanıtmayı denedi, ancak sonunda bu fikirden vaz geçti.

Etiketlerin takibi kolay olmadığı sürece bu anlamsızdır. Umut vaat eden bir öneri, belirli bir gıda maddesiyle ilişkili sera emisyonlarının, kişinin günlük karbon ayak izinin yüzde kaçını temsil ettiğini tanımlamaktır.

İklim etiketi, zorluklara rağmen kesinlikle takip etmeye değerdir. Buna tek alternatif, kendilerini iyi hissettirecek anlamsız sözlerle tüketicilerin gözlerinin boyanmasına devam edilmesine izin vermektir. Ve bunun olması oldukça riskli ve sonucu ağır olabilir.

Çeviren : Gültekin METİN
https://www.newscientist.com/article/mg23231022-900-stop-buying-organic-food-if-you-really-want-to-save-the-planet

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu