Sıçrayan Evreni Takip Edin

Yazan: Martin Bojowald  (Scientific American Dergisi, Ekim 2008 Sayısı, Sayfalar 28-33)
Çeviren: Esin Tezer

Yenilenisimli kitabımda çeşitli yönleriyle açıklamaya çalıştığım şekilde; Evren ismi ile tanımladığımız yapı, hakikati itibarıyla,
“Çok boyutlu tek kare resim” veya “Holografik TEKİL Bilgi–Enerji Okyanusudur” tüm boyutlarıyla, bize göre! Bu okyanus,
her damlasında tümünün özellikleri mevcut olan bir okyanustur! Rasûlullah(aleyhisselâm)’ın da 
“Zerre küllün aynasıdır!”
 uyarısı ile açıkladığı gibi. 
(A.H.)

(http://www.motionbox.com/videos/ee98dcb9141ae564?iid=switch_player_&type=hd)
(http://www.ahmedhulusi.org/kuran)

Elleziyne yezkürunAllahe kıyâmen ve kuuden ve alâ cünubihim ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard*
Rabbena ma halakte haza batıla* sübhaneKE fekına azaben nar:
Onlar (derinliğine düşünen akıl sahipleri) ayakta, otururken ya da yanları üzere uzanmışken Allah’ı anıp (düşünüp),
semâların ve arzın yaratılışını (Günün getirisi ölçüsünde evren ve uzay bilgisini) tefekkür edip; “Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın!
Subhan’sın (yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olansın)!

(Açığa çıkardıklarını değerlendirmemenin getireceği pişmanlıktan) yanmadan bizi koru” (derler).

(Âl-İ İmrân Sûresi, Âyet:191) ALLAH İLMİNDEN YANSIMALAR,
“B” KAPSAMINDA KURÂN’A BAKIŞ


Esasen bütün bu ve bilemediğimiz sayıdaki tüm evrenlerin, “aknokta“lardan oluşan birer “akyapı” olan “Big Bang”lerle oluşan olayla,
bir noktadan çoğalmak sûretiyle meydana geldiğini anlayabilirsek; gene aynı olayı misâl yollu çözmüş olacağız.O ilk noktada, son hareket belirlenmiştir!…
Bir hücreden bir filin son hücresinin ve eriştiği son yapının programlanışı gibi..Bu sebeple, nasıl kâinattaki sayısız birimler o tek noktadan meydana gelmişse;
ve hepsi de o tek nokta`da mevcut özelliklerle bağlı ise; bütün âlemlerde görülen mânâlar dahi, ilk nokta diyeceğimiz
Zât`ın ilmi`nden meydana gelmiştir. Ama, Zât`ın sonsuz-sınırsız ilmine, iradesine ve kudretine dayalı olarak…
 

Ahmed HulûsiTEK’in SEYRİ İsimli Kitabından
Evrenimiz Big Bang’le değil; fakat tümü egzotik kuantum-yerçekimsel etkiler tarafından hareket eden,
patlamayı tetikleyen bir içpatlamayla, BÜYÜK SIÇRAMA’yla başlamış olabilir.

ANAHTAR KAVRAMLAR:

*Einstein’ın Genel İzafiyet Teorisi, evrende gördüğümüz tüm maddenin sonsuz yoğunluktasicrayan2 konsantre olduğu bir anda Big Bang Tekilliği’yle  başladığını söyler. Fakat teori; uzay-zamanın maddenin ne kadar sıkıca yoğunlaşmış olabileceğini ve yerçekiminin ne kadar kuvvetli hale gelebileceğini sınırlayan ince, kuantum yapısını yakalayamamaktadır. Gerçekten ne olduğunu bulmak için, fizikçilerin Yerçekimi’nin Kuantum Teorisi’ne ihtiyaçları vardır.

*Böyle bir teori için aday teori olan Halka Kuantum Teorisi’ne göre uzay; hacmin ‘’atomlarının’’ alt bölümlerine ayrılmıştır ve bundan dolayı da, gerçek tekilliklerin varolmalarına engel oluşturarak; madde ve enerjiyi saklamak için sonlu bir kapasiteye sahiptir.

*Eğer öyleyse, zaman patlamadan önce uzamış olabilir. Patlamadan önceki evren maksimum yoğunluk noktasına ulaşan katastropik bir patlamadan geçirilmiş ve daha sonra da ters yönde dönmüş olabilir. Kısacası Büyük Çatırtı (Big Crunch)Büyük Sıçrama’ya (Big Bounce) ve daha sonra da Big Bang’e neden olmuş olabilir.

Editörler

Şu anda atomlar öylesine alelade bir fikirdir ki; onların eskiden ne kadar radikal göründüklerini hatırlamak zordur. Bilimadamları atomları yüzyıllar önce ilk kez varsaydıklarında, o kadar küçük birşeyi bir kez gözlemlemekten umudu kesmişlerdi ve pek çoğu, atomların kavramının bilimsel olup olamayacağını bile sorguladı. Oysaki; atomlar için olan kanıt aşama aşama birikti ve sıvıdaki toz granüllerinin raslantısal tekrar hareketini yaptığı Albert Einstein’ın 1905 analizi Brownian Hareket ile zirve noktasına ulaştı. Daha sonra bile atomları açıklayan bir teoriyi geliştirmek fizikçiler için bir diğer 20 yılı aldı (adlandırırsak Kuantum Mekanik) ve fizikçi Erwin Müller’in onların ilk mikroskop imajlarını  yapması için bir diğer 30 yılı aldı. Bugün bütün endüstriler atomik maddenin nitelik özelliklerine dayanmaktadırlar.

Fizikçilerin uzay ve zaman kompozisyonu anlayışı benzer bir yolu takip etmektedir, fakat birkaç adım geridedir. Maddesellerin davranışlarının onların atomlardan meydana geldiğine işaret ettiği gibi; uzay-zamanın davranışı da onların bazı ince-skala yapıya (ya uzay-zaman ‘’atomlarının’’ mozaiğine veyahut da diğer bazı filigran işe sahip olduklarını ileri sürmektedir).Maddesel atomlar kimyasal bileşimlerin en küçük bölünmez öğesidirler.

Benzer bir şekilde, varsayılan uzay atomları da uzağın en küçük bölünmez birimleridirler. Onlar genellikle büyüklükte 10 üzeri -35 metre civarındadırlar.10 üzeri -18 metre kadar kısa uzaklıkları inceleyen bugünün en kuvvetli enstrümanları tarafından görülmek için bile çok küçük olarak düşünülmüşlerdir. Bundan dolayı, pek çok bilimadamı atomik uzay-zaman kavramının bilimsel olarak bile adlandırılıp adlandırılamayacağını sorgulamaktadır. Diğer araştırmacılar böyle atomları direkt yoldan olmadan yakalamak için mümkün olan yolları gündeme getirmektedirler.En gelecek vaad edeni kozmosun gözlemlerini içermektedir.

Eğer zamanda geri gidip, evrenin genişlemesinin geri sarmasını hayal edersek; bütün gördüğümüz galaksiler parçalara ayrılamayan TEK bir nokta üzerinde birleşiyor gözükeceklerdir: Big Bang Tekilliği.

Bu noktada şimdiki yerçekimi teorimiz olan Einstein’ın İzafiyet Genel Teorisi, evrenin sonsuz yoğunluk ve dereceye sahip olduğunu tahmin etmektedir. Bu AN, bazen evrenin başlangıcı, bazen de maddenin, uzayın ve zamanın doğuşu olarak kabul edilmiştir. Oysa ki böyle bir tahmin çok ileri gitmektedir, çünkü sonsuz değerler Genel İzafiyet’in kendisini bozmaktadır. Big Bang’de gerçekten ne olduğunu açıklamak için fizikçiler izafiyetin ötesine geçmelidirler. İzafiyetin kör olduğu uzay-zamanın ince yapısını yakalayabilecek bir Kuantum Yerçekimi Teorisi’ni geliştirmeliyiz. Yapının detayları başlangıçta varolan evrenin yoğun durumlarının altında meydana çıkmıştır ve izleri, maddenin ve radyasyonun şimdiki düzeninde bâki kalabilir. Kısacası, eğer uzay-zaman atomları varolursa; kanıtı bulmak maddesel atomlarda olduğu gibi yüzyılları almayacaktır. Bir şansla, onu gelecek onyılın içerisinde bilebiliriz.

Uzayın Parçaları

Fizikçiler Genel İzafiyet’in kuantum prensiplerini bağımsız bir şekilde uygulayarak kuantum yerçekiminin çeşitli aday teorilerini tasarladılar. Benim çalışmam 1990’larda İki-Adım Metodu’nu kullanarak geliştirilen ‘’Halka Kuantum Yerçekimi’’ (kısaca ‘’Halka Yerçekimi’’) üzerine odaklanmaktadır. Kuramcılar ilk olarak Genel İzafiyet’i Elektromanyetizm’in klasik teorisi’ne benzerlik göstermesi için matematiksel olarak yeniden formüle etmişlerdir.Teoriye adını veren‘’Halkalar’’, elektrik ve manyetik alan hatlarının benzeşimidirler. İkinci olarak, bazıları matematiğin düğümlerine benzeyen yenilikçi yöntemleri takip ederek, kuantum prensiplerini halkalara uygulamışlardır. Sonuçta oluşan Kuantum Yerçekimi Teorisi, uzay-zaman atomlarının varoluşunu tahmin eder [Lee Smolin tarafından yazılmış olan  “Uzay ve Zamanın Atomları’’, Scientific American, Ocak 2004 makalesine bakın].

String Teorisi ve Nedensel Dinamiksel Üçgenleştirme olarak adlandırılanlar gibi olan diğer yaklaşımlar, uzay-zaman atomlarını aslında öngörmekte fakat yeterli derecedeki kısa uzaklıkların bölünemez olabileceğinin diğer yolları olduğunu ileri sürmektedirler [Cliff Burgess ve Fernando Quevedo tarafından yazılmış olan “Büyük Kozmik Hız Treni Sürüşü,” Scientific American, Kasım 2007 ve Jan Ambjørn, Jerzy Jurkie­wicz ve Renate Loll tarafından yazılmış olan ‘’Kendi Kendini Organize Eden Kuantum Evren, Scientific American, Temmuz makalelerine bakın]. Bu teoriler arasındaki farklılıklar tartışmaya yolaçmıştır, fakat benim düşünceme göre teoriler birbirlerini bütünleyici oldukları kadar çelişkili değildirler. Örneğin parçacık etkileşimlerinin birleşik görüşü için, yerçekimi zayıf olduğunda dahil, String Teorisi çok faydalıdır.Yerçekiminin kuvvetli olduğu tekillikte ne olduğunu çözmek amacıyla, halka yerçekiminin atomik yapıları daha kullanışlıdır.

Teorinin gücü, uzay-zamanın sıvılığını yakalama yeteneğidir. Einstein’ın büyük anlayışı; uzay-zamanın evrenin gözönüne serildiği dramada artık sahne olmadığıydı. O, başlı başına bir aktördü.O, sadece evrenin içerisindeki kütlelerin hareketine karar vermekle kalmayıp; değişiklik de geçirirdi. Madde ve uzay-zaman arasında karmaşık karşılıklı bir etkileşim meydana gelir: Uzay büyüyebilir ve büzülebilir.Halka Yerçekimi, bu kavrayışı kuantum alana uzatır. O maddenin parçacıklarına benzer anlayışımızı alır ve en basit kavramlarımızın birleşik görüşünü sağlayarak; uzay ve zamanın atomlarına uygular.

Örneğin Elektromanyetizm Kuantum Teorisi, fotonlar gibi olan parçacıkların vakum halini tanımlar ve bu vakuma ilave edilen enerjinin her bir fazlalığı yeni parçacık üretir. Yerçekimi’nin Kuantum Teorisi’nde, bir vakum hemen hemen hiç hayal edemeyeceğimiz mükemmel bir boşluğun, uzay-zamanın noksanlığıdır. Halka Yerçekimi, bu vakuma ilave edilen enerjinin her bir fazlalığının uzay-zamanın yeni bir atomunu nasıl meydana getirdiğini tanımlar.Uzay-zaman atomları yoğun, durmadan yer değiştiren ağı oluştururlar. Onların dinamizmi büyük uzaklıklarda Klasik Genel İzafiyet’in gelişen evrenini meydana getirir. Sıradan durumlarda uzay-zaman atomlarının varlığını asla farketmeyiz; ağ boşluğu o kadar sıkıdır ki, süreklilik gibi görünür. Fakat uzay-zaman Big Bang’de olduğu gibi enerjiyle dolduğunda, uzay-zamanın ince yapısı bir faktör haline gelir ve Halka Yerçekimi’nin tahminleri Genel İzafiyet’tekinden sapar.

Cisimlerin Birbirini İtme Gücü’nün Çekiciliğine Kapılmak

Teoriyi uygulamak son derece karmaşık bir iştir. Bu nedenle çalışma arkadaşlarım ve ben, evrenin büyüklüğü gibi gerçekten de temel özellikleri yakalayan basitleştirilmiş örnekleri kullanıyoruz ve daha az ilgi çeken detayları görmezden geliyoruz. Fiziğin ve kozmolojinin pek çok standard matematiksel araçlarını da uyarlamak zorundaydık. Örneğin, kuramsal fizikçiler genellikle uzay-zamanın sürekliliğinin herbir noktasında yoğunluk gibi fiziksel değişkenlerin değişme oranını belirleyen farklı denklikleri kullanarak evreni ifade ediyorlar. Fakat uzay-zaman yerine sürekliliği ayrı kısımlardan oluşmuş aralıklar içerisine ayrılan farklı denklikler olarak adlandırılanları kullanıyoruz. Bu denklikler, evrenin büyümesine izin verilen büyüklük merdivenlerini nasıl tırmandıklarının ayrıntılarını verirler. 1999’da Halka Yerçekimi’nin dolaylı kozmolojik anlatımlarını analiz etmeye başladığımda, pek çok araştırmacı bu farklılık denkliklerinin basitçe gizlenerek eski sonuçları tekrarlayacağını beklediler. Fakat kısa zamanda beklenmedik özellikler ortaya çıktı.

Yerçekimi tipik olarak çekici bir kuvvettir. Maddenin topu kendi ağırlığı altında çökme eğilimi gösterir ve onun kütlesi yeterli düzeyde büyüktür. Yerçekimi bütün diğer kuvvetleri yener ve topu Kara Deliğin merkezindeki gibi bir TEKİLLİĞİN içerisine sıkıştırır. Fakat Halka Yerçekimi, uzay-zamanın atomik yapısının çok yüksek enerji yoğunluklarında yerçekiminin doğasını iterek değiştirdiğini ileri sürmektedir.

Uzayı bir sünger olarak ve kütle ve enerjiyi de su olarak hayal edin. Gözenekli sünger, suyu depolayabilir fakat sadece belli bir miktara kadar. Tamamen ıslandığında, daha fazla emmez ve suyu geçirmez. Benzer bir şekilde; bir atomik kuantum uzay gözeneklidir ve enerji için sınırsız miktarda depolama alanına sahiptir. Enerji yoğunlukları çok geniş hale geldiklerinde, itme eğilimi olan kuvvetler etkili olurlar. Genel İzafiyet’in sürekli uzayı ise aksine, sınırsız miktarda enerjiyi depolayabilir.Kuvvetlerin dengesindeki kuantum-yerçekimsel değişiklik yüzünden, hiçbir Tekillik (Sınırsız yoğunluğun hiçbir hali) asla ortaya çıkamaz. Bu modele göre, erken evrendeki madde çok yüksek fakat sınırlı bir yoğunluğa sahipti (her bir proton büyüklüğü bölgesindeki trilyon güneşe eşdeğer).

Böyle aşırılıklarda, yerçekimi uzayın genişlemesine neden olarak iten bir kuvvet gibi davranır. Yoğunluklar azaldıkça, yerçekimi hepimizin bildiği çekici kuvvete dönüştü.Bir cismin harekete karşı olan dayanıklılığı genişlemenin bu zamana dek gelmesini korumuştur.İtici yerçekimi aslında uzayın gittikçe artan bir hızla genişlemesine neden oldu. Kozmolojik gözlemler Kozmik Şişme olarak bilinen hızlanmanın böyle bir erken dönemini gerektiriyor gözükmektedir. Evren genişledikçe, şişmeye yönlendiren kuvvet yavaşça azalır. Hızlanma sona erer ermez, arta kalan enerji yeniden ısıtma olarak adlandırılan bir süreçte evreni dolduran sıradan bir maddeye transfer edilir. Şimdiki modellerde, şişme her nasılsa önceden tasarlanmıştır (gözlemlere uygulamak için ilave edilmiştir) fakat Halka Kuantum kozmolojisinde; uzay-zaman, atomik doğasının doğal bir sonucudur. Hızlanma evren küçük olduğunda otomatik olarak meydana gelir ve onun gözenekli doğası bütünüyle hâlâ kayda değerdir.

Zamandan Önce Zaman

Zamanın başlangıcını tekilliksiz ayırmak için evrenin tarihi, kozmolojistlerin bir zamanlar mümkün olduğunu düşündüklerinden daha uzağa uzayabilir.Diğer fizikçiler benzer bir sonuca ulaştılar [Gabriele Veneziano tarafından yazılan ‘’Zamanın Başlangıcı Efsanesi’’ makalesi, Scientific American, Mayıs 2004 sayısına bakın], fakat modeller nadiren sadece tekilliği tamamen çözerler. Pek çok modelin, String Teorisi’nden olanlar da dahil, bu endişe verici noktada ne olmuş olabileceğinin tahmininine ihtiyacı vardır. Aksine Halka YerçekimiTekillikte neyin yer aldığının izini sürebilmiştir. Halkaya dayanan senaryolar, basitleştirilmiş oldukları itiraf edilseler de; genel prensiplerde bulunmuşlar ve önceden tasarlanmış yeni tahminlere meydan vermemişlerdir.

Farklılık denklikleri kullanarak, derin geçmişi yeniden kurmayı deneyebiliriz. Mümkün olan bir senaryo, önceden varolmuş olan evrenin yerçekiminin çekici kuvveti altında çöktüğünde İlk Yüksek Yoğunluk Hali’nin oluşmasıdır. Yoğunluk o kadar yüksek oldu ki; yerçekimi soğuk olmaya dönüştü ve evren yeniden genişlemeye başladı. Kozmolojistler bu süreci SIÇRAMA olarak adlandırıyorlar. Derinlemesine araştırılan ilk Sıçrama Modeli evrenin son derece simetrik olduğu ve sadece bir tip maddeyi kapsamakta olduğu idealleştirilmiş bir haldi.Parçacıklar kütleye sahip değildiler ve birbirleriyle etkileşim halinde değildiler. Bu model basitleştirilmiş olsa da; başlangıçta onu anlamak, 2006’da hepsi   Pennsylvania State Üniversitesi’nden olan Abhay Ashtekar, Tomasz Pawlowski ve Parampreet Singh tarafından tamamlanan bir dizi sayısal benzetimleri gerektirdi.

Dalgaların yayılımının hem Big Bang’den önce hem de sonra evreni temsil ettiğini ileri sürdüler. Model açıkça bir dalganın tekilliğinin içerisine klasik bir yörüngenin körü körüne takip etmeyeceğini, duracağını ve Kuantum Yerçekimi’nin Geritepkisi başlar başlamaz döneceğini göstermiştir.Bu benzetimlerin heyecan verici olan sonucu, Kuantum Mekanik’in adı çıkmış belirsizliğinin sıçrama süresince adeta sessiz bir şekilde durur gibi görünmesiydi. Bir dalga (kuantum dalgaların çoğunlukla yaptığı gibi) sıçrama süresince yayılmak yerine, lokalize olmuş olarak durmuştur. İlk bakışta bakılan izlenim alındığında bu sonuç, evrenin sıçramadan önce dikkat çekecek derecede bizimkine çok benzer bir şekilde olduğunu ileri sürmüştür:

Genel İzafiyet tarafından yönetilen ve muhtemelen yıldızlar ve galaksilerle dolu olan BİR EVREN. Eğer böyleyse, evrenimizden zamana geri giderek sıçrama aracılığıyla tahmin edebiliriz ve daha önce ne olduğunun sonucunun yolları çarpışmadan önce ve çarpışmadan sonraya dayanan iki bilardo topunun yollarını yeniden kurabildiğimiz nispette çıkarabiliriz. Çarpışmanın herbir detayını ve herbir atomik-skala detayını bilmemiz gerekmiyor.

Benim sonradan ortaya çıkan analizim ne yazık ki, bu umudu düş kırıklığına uğrattı. Hem model hem de sayısal benzetimlerde kullanılan kuantum dalgalar özel bir duruma dönüştüler. Genel olarak, dalgaların yayıldıklarını ve kuantum etkilerin hesaba katılacak kadar kuvvetli olduklarını keşfettim. Bu nedenle sıçrama, bilardo toplarının çarpışmaları gibi itici bir kuvvet tarafından kısa ve öz bir itme değildi. Bunun yerine o, evrenimizin ortaya çıkmasını neredeyse ölçülemeyen kuantum bir halden (yüksek derecede dalgalanan karışıklıktaki bir evrenden)  sunmuş olabilirdi. Önceden varolan evren bile bir zamanlar bizimkine benzerdi. O maddenin ve enerjinin herşeyini karıştırarak, kuvvetlice ve raslantısal olarak dalgalandığı süre zarfında uzatılmış sürenin arasından geçti. Big Bang’den önceki ve sonraki dalgalanmalar kuvvetli bir şekilde birbirleriyle bağlantılı değillerdi. Big Bang’den önceki evren daha sonra dalgalandığından çok farklı bir şekilde dalgalanmış olabilir ve o detaylar gürültüye dayanmamışlardır. Kısaca, evren trajik unutma durumuna sahiptir. O Big Bang’den önce varolmuş olabilir, fakat sıçrama zamanındaki kuantum etkiler tarih öncesinin neredeyse tüm etkilerini ortadan kaldırmıştır.

Birkaç Hafıza Kırıntısı

Big Bang’in bu resmi, Tekilliğin klasik görüşünden daha inceliklidir. Genel İzafiyet, Tekillik’te tamamen başarısızlığa uğradığı için; Halka Kuantum Yerçekimioradaki aşırı durumların üstesinden gelebilmektedir. Big Bang bundan böyle fiziksel bir başlangıç veya bir matematiksel tekillik değildir, fakat bilgimize pratik sınırlama koymaktadır. Geriye ne kaldıysa, daha önce gelenin bütün bir görüşünü sağlayamaz. Bu boşa çıkabilse de, kavramsal bir kutsama olabilir. Günlük hayatta olan fiziksel sistemlerde düzensizlik artma eğilimi göstermektedir. Bu Termodinamik’in İkinci Kanunu olarak bilinen prensip, başı ve sonu olmayan evrene karşı olan bir tartışmadır. Eğer düzen sınırsız bir zaman süresi için azalıyorsa, evren şimdiye kadar o kadar düzensiz olmalıydı ki; hem galaksilerde hem de Dünya’da gördüğümüz yapıların hepsi de imkansız olurdu. Kozmik unutkanlığın doğru miktarı daha önce oluşturulmuş olabilir. O tüm karışıklığa rağmen genç, büyüyen evrenin imdadına temiz yazı tahtası sunarak gelebilir.Geleneksel Termodinamik’e göre, gerçekte temiz yazı tahtası gibi bir şey yoktur. Her sistem atomlarının konfigürasyonunun geçmişindeki bir hafızasını her zaman aklında tutar [Sean M.Carroll tarafından yazılan ‘’Zaman Okunun Kozmik Başlangıcı’’ makalesi, Scientific American, Haziran’a bakın]. Fakat Halka Kuantum Yerçekimi, belirtilen uzay-zaman atomlarının değişmelerine izin vererek toparlanması için evrene klasik fiziğin ileri sürdüğünden daha fazla özgürlük izni vermektedir.

Görünüşe göre, kozmolojistlerin kuantum-yerçekimsel devreyi derinlemesine araştırmaları için hiçbir umuda sahip olmadıkları söylenmemektedir.Özellikle yerçekimsel dalgalar ve nötrinolar gelecek vaad eden araçlardır, çünkü maddeyle hemen hemen hiç bir etkileşimde bulunmamaktadırlar ve bundan dolayı da ilk(Başlangıçta varolan) plazmaya en az kayıpla nüfuz etmektedirler. Bu haberciler yakın bir zamandan veya hatta Big Bang’den önceki haberleri bize kolayca ulaştırabilirler. Yerçekimsel dalgalara bakmanın bir yolu, onların kozmik mikrodalga arkaplan radyasyonundaki izleri üzerinde çalışmaktır [Robert R.Caldwell ve Mirac Kamionkowski tarafından yazılan Scientific American, Ocak 2001 ‘’Big Bang’den Yankılar’’ makalesine bakın]. Eğer Kuantum-Yerçekimsel İticiKozmik Şişme’ye yönlendirdiyse; bu gözlemler onun bazı ipuçlarını bulabilir.Kuramcılar bu alışılmışın dışında olan şişme kaynağının diğer kozmolojik ölçümleri, özellikle de kozmik mikrodalga arkaplanda görülen maddenin erken yoğunluk dağılımını yeniden oluşturup oluşturmadığına karar vermelidirler.

Aynı zamanda astronomlar raslantısal Brownian Hareketi için uzay-zaman benzeşimlerine de bakabilirler. Örneğin,uzay-zamanın kuantum dalgalanmaları uzun uzaklıklardaki ışığın yayılmasını etkileyebilir. Halka Yerçekimi’ne göre, bir ışık dalgası sürekli olamaz; o, uzayın örgüsüne uymalıdır. Dalgaboyu ne kadar küçük olursa, örgü o kadar fazla onu büker. Bir bakıma, uzay-zaman atomları dalgayı sarsarlar. Sonuç olarak, farklı dalgaboylarının ışığı farklı hızlarda seyahat eder. Bu farklılıklar küçücük olsalar da; uzun bir yolculuk esnasında bir arada olabilirler. Gamma-ışını gibi olan uzak kaynaklar bu etkiyi görmenin en iyi umudunu önermektedirler [William B.Atwood, Peter F.Michelson ve Steven Ritz tarafından yazılan ‘’Olağanüstü Evrendeki Pencere”, Scientific American, Aralık 2007 makalesine bakın]. Maddesel atomlar durumu, atomların eski filozoflar tarafından olan ilk kuramsal tahminleri ve Einstein’ın atomları deneysel bilimin konusu olarak sıkıca yerleştirdiği Brownian Hareketi arasında yirmibeş yüzyıldan fazladır akıp gitmektedir. Gecikme, uzay-zaman atomları için o kadar uzun olmamalıdır.

Check Also

Sinir Sistemi Nesiller Boyunca Bilgiyi Aktarabiliyor

Hemen hemen tüm ekolojik ortamlarda bulunan nematotlar(iplik kurdu), üzerinde en çok çalışma yapılan organizma modellerindendir. ...