Nöroseksizm: Kadın ve Erkeklerin Farklı Beyinlere Sahip Olduğu Efsanesi

Cinsiyetçi Beyin: “Kadın Beyni” Efsanesini Yıkan Yeni Nörobilim  (Gina Rippon)

“Cinsiyetçi Beyin” kitabının yazarı bilişsel sinirbilimci Gina Rippon, kitabının başında kadın ve erkek beyni arasındaki farklarla ilgili çalışmayı anlatıyor. Kaliforniya Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından 21 erkek ve 27 kadın arasında magnetik rozonans görüntüleme (MRI) yapıldı. Her ne kadar günümüz standartlarına göre minik bir çalışma olsa da, yine de gazetelerde, bloglarda, televizyonlarda, kitaplarda ve şirket liderliği seminerlerinde sıkça konuşuldu.

2010’ da bir sabah uyandığımda, CBS kanalındaki Early Show adındaki bir programda bu konunun kötü bir değerlendirmesiyle karşılaştım. Sunucu Harry Smith, erkeklerin kadınlardan 6,5 kat daha fazla gri maddeye sahip olduğunu, kadınların ise erkeklerden 10 kat daha fazla beyaz maddesi olduğunu belirtti. Daha sonrasında ise erkeklerin matematikte, kadınların ise aynı anda birden fazla şeyi aynı anda yapabilmedeki olağanüstü becerilerine dair espriler yapıldı.

Nöroseksizm

Cinsiyet farklılığı araştırmalarının tarihi, yanlış yorumlamalar, hesap yapamamalar, yayın yanlılığı, kötü istatiksel veriler, yetersiz kontroller ve daha da kötü örneklerle doludur.  Cinsiyet farklılığındaki kötü sinir bilimine karşı önde gelen seslerden biri olan Rippon, ezeli döngüyü hatırlatmak adına metafor kullandığı bu kitabında pek çok örneklerle konuya açıklamalar getiriyor.  Beyin üzerine yapılan çalışmalardan biri, kadınlar ve erkekler arasında bir fark bulduğunu iddia eder. “Nihayet, gerçekler” başlığı atılarak herkese duyurulur. Diğer araştırmacılar aşırı değerlendirmelerde bulunurlar veya “ölümcül tasarım eksikliği” olarak duruma bakarlar. Şans eseri bu kusurluluk iddiası yok olur. Ta ki bir sonraki analizle “Aha” denilen ana ulaşıp, döngü tekrar devam edene kadar. Rippon un da belirttiği gibi, beyinler arasında farklılık bulma arayışı, bilimin toplayabildiği tüm tekniklerle beraber yıllardır güçlü bir şekilde devam etmektedir. Son 30 yılda ise MRI araştırmalarının katılımıyla bu arayış daha da arttı.

 “Cinsiyetçi Beyin” de de anlatıldığı üzere, cinsiyete bağlı beyin farklılıklarıyla ilgili kesin bulgular somutlaşmış değil. Kadın beynindeki “eksik 5 ons”un ötesinde-yaklaşık 19.yüzyıldan beri bununla ilgili böbürlenmeler devam ediyor-günümüz sinir bilimcileri kadın ve erkek beyni arasında, kesin olmayan farklılıklar belirlediler. Beyin büyüklüğü, bedenin büyüklüğü oranında artar. Bazı özellikler de beynin büyüklüğü ile linear olmayan şekilde kısmen orantılıdır. Mesela gri maddelerin beyaz maddelere oranı yada korpus kollasum. Ama tüm bunlar türdeki değil, tabakadaki farklılıklardır.  Rippon, bu farklılıkların küçük kafalı erkekler ile kocaman kafalı kadınların karşılaştırılmasında da görüldüğünü ve bunun hobiler arasındaki farklılıklarla hiç alakası olmadığını söylüyor.

 Önyargının Tarihi

Rippon’un esas mesajı şudur: Cinsiyetçi bir dünya cinsiyetçi bir beyin yaratacaktır. Rippon’un kitabı Angela Saini’nin 2017 yılındaki Inferior (Aşağı Derece) ve Cordelia Fine’ın 2010 yılındaki Delusions of Gender (Cinsiyet Aldatmacaları) kitaplarını destekler niteliktedir. Beyin seviyesinde farklılıkları anlamaya çalışan nöroseksizmin kökünü kazımışlardır. Eğlenceli makalelerle dolu ilginç bir geçmişi var. Rippon sosyal psikolog Gustave Le Bon’un 1895 tarihli bir yazısından alıntıyla başlıyor. Le Bon portatif sefalometresini kullanarak “kadınların insanlık tarihindeki en aşağılık yapı” olduklarını bildirmiştir. Rippon,  2017 yılında Google mühendisi James Damore’un iş arkadaşlarıyla ilgili bloğuna yazdıklarını ele alarak çalışmasını bitiriyor. Damore’un konusu ise teknoloji ve liderlik rollerindeki kadınların ölümlerinin ardındaki “biyolojik nedenler”.

Rippon’un belirttiği gibi, kadınların daha aşağı olduğuna dair kanıtlar bulma çabası son zamanlarda daha çok, kadın ve erkeğin birbirini tamamlıyor olduğunu ispatlamaya dönüştü. Bu uğraş böyle devam edip gidiyor: Kadınlar erkeklerden daha az zeki değiller, sadece farklılar. Bu farklılık da, incil öğretileri ve cinsiyet rollerinin mevcut durumuyla örtüşmektedir.  Dolayısıyla da kadınların beyinlerinin empati ve sezgisel anlamda daha donanımlı olduğu, erkeklerin beyinlerinin ise akıl yürütme ve aksiyon bakımından daha iyi olduğu söylenmektedir.

Kültürel Yollar

Peki mesele beynin donanımı değilse,  kadın ve erkek davranışı arasındaki net farklılıkları nasıl açıklayabiliriz? İşte bu noktada Rippon’ un, cinsiyetçi dünyanın insan beyni üzerindeki etkileri konulu tezine geliyoruz. Görüşlerini genel olarak 4 bölümde topluyor: Cinsiyet farklılığı araştırması yapan kirli tarihten modern görüntüleme teknikleriyle yapılan araştırmalara, sosyal bilişsel sinirbiliminin doğuşu ve yeni doğan bebeklerin beyinlerinde şaşırtıcı bir şekilde cinsiyet farklılığına dair çok net bir şey bulunamaması.  Rippon, çocukların “serebral süngerleri”nin, maruz kaldıkları kültürlerdeki pembe-mavi renk ayrımı yüzünden cinsiyet ayırımına gittiklerini söylüyor.

  1. bölüm her ne kadar mutlu bir sonu olmasa da bizleri 21.yüzyıla taşıyor. Bilim ve teknolojideki kadınlara odaklanıyor. Ayrıca cinsiyetçi dünyanın- ki buna bilimin profesyonelleşmesi ve maskulen “mükemmeliyet” kavramı da dahil- kadınların bu üst statü alanına girişlerini ve ilerlemelerini nasıl geciktirdiklerini anlatıyor. Yetenekli kadınlar “yük atı” olarak görülürken, yetenekli erkekler ise “vahşi deha”lar olarak görülmektedir ve bu ayrımı da çocuklar henüz 6 yaşına gelmeden fark etmektedirler. (Lin Bian, Sarah-Jane Leslie ve Andrei Cimpian) (L. Bian et alAm. Psychol. 73, 1139–1153; 2018).

 Görüşleri Değiştirmek

Son bölüm, kitabın alt başlığı olan “Kadın Beyni Efsanesini Paramparça Eden Yeni Sinir Bilimi” hakkında açıklamalar getiriyor. Beyin farklılığından bahsedilen bir bölümde, neden bu sadece kadın beyniyle sınırlansın ki? Başlangıçta bunun Louann Brizendine’in The Female Brain (Kadın Beyni) çalışmasına hançer niteliğinde olduğunu düşündüm. Ya da belki “kadın beyni”nin nasıl daha çok, “kadın fizikçi” veya “kadın cerrah” olarak aslında orijinal bir şeyin garip bir değişkeni olarak değerlendirildiğinin altını çizmek içindir.

Alt başlık her ne olursa olsun kitap, cinsiyetçi beyin anlayışını alaşağı etmeyi başarıyor. Beyin artık, karaciğer, böbrek ya da kalpten daha fazla cinsiyet barındırmıyor. Kitabın sonlarına doğru Rippon, sayıları gittikçe artan cinsiyet değiştirmiş veya çift cinsiyetli kişilerle ilgili bulgulara atıflarda bulunuyor. Rippon sözlerini şöyle tamamlıyor: “Temelde beynimiz ünisekstir. Ama kültürel cinsiyet ayrımı nedeniyle hepimiz, “biyososyal sınırlılıklarımız” içinde sıkışıp kalmış durumdayız.”

Çeviren ; Sıdıka ÖZEMRE
https://www.nature.com/articles/d41586-019-00677-x

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu