Ne Kadar Bilebiliriz?

Jumbo karides bize gerçeği tam olarak asla niye anlamayacağımızı, gerçeği tam anlamı ile bilmemeye mahkum olduğumuzu anlatmaktadır!… Nasıl mı?

Ama gelin önce biraz olayı toparlayalım… Zorlu fiziksel sınırlar içindeki bir evrende yaşadığımızı ve bu sınırlar içinde ancak bilebileceğimizi biliyoruz. Işığın sonlu hızı, zaman ve mekanda görme kabiliyetimizi, ve kuantum belirsizliği de atomaltı parçacıkları anlama becerimizi kısıtlamakta.

Peki kısıtlanırsa ne olur?… En büyük teleskoplarımız, Büyük Patlamadan sonraki bir kaç yüzmilyon gerisine kadar gidip incelerken, en hassas mikroskoplarımız da atomlardan ayrışan bireysel, tek tek  fotonları yakalayıp, gözlemleyebilir… Evren olduğu gibi ortada ve bizler de evrenin sınırları içinde oldukça iyi çalışmalar yürütsek de haklısınız,yine de Büyük Patlamada veya kara delikte ne olduğunu açıklayamıyoruz—ama doğa ve tabiata dair daha iyi teoriler üretme ve bunları test etme yollarını bulmamız da an meselesi.

Bu yüzden, daha fazla bilmek için, daha iyi hesaplama yapmamız gerekmekte.Tabii, söylemesi yapmaktan daha kolay. Evrenin tüm maddesinin ince yapılı, hassas hareketlerini benzetip, taklit edebilirsek, o zaman onun evrimini ve kaderini de tahmin edebiliriz. Ancak, mevcut güncel bilgi işlem gücü ile, bu, evrenin kendisini açığa çıkarmasından da daha fazla zaman alacaktır

Hesaplamalı, sayısal güç,güvenlimez hava tahmininden tutun da kalitesiz lojistiğe kadar herşeyi şuçlayabileceğimiz pratiksel bir sınırlılıktır. New York Üniversitesi Enformasyon  Bilimcisi Noson Yanofsky: “Birkaç bin noktadan fazlasını birleştiren bir güzergah optimize etmeye çalıştıktan sonrasını hesaplamak imkansız hale gelmekte. Birleştirilecek çok fazla parça var ve bunu yapmanın pek de mümkün olmadığı gözükmekte.”

Nihayetinde, bu, mega boyutlu bir sınırlama için sadece bir incir çekirdeği hükmünde. Bilgisayarları ne kadar güçlü yaparsak yapalım, nihayetinde onları programlamak için insan faktörüne ve girdisine güvenmek gerekiyor.—insan düşüncesi görkemli, gürültülü, curcunalı, ve karmaşıktır: “Bu ifade yanlış” şeklindeki ifadeler, sevilmesine rağmen o kişiden nefret edilmesi gibi durumları bri düşünün… ve evet, şu hem hesaplama yapan, hem de yapmayan küçük ama yine de büyük jumbo karides… işte bu gibi durumları açıklama babında Yanosfsky şöyle diyor: “Dil, zihnin bir ifadesidir ve benim zihnim ve dil çelişkilerle doludur.”

HESAPLANAMAZ!

Esneklik, kısıtlamalar içinde yaşarken, alışılagelmişin dışında, alışılagelmiş kısıtlamalar olmadan düşünmemizi sağlar.Çelişkileri baz aldığımız, esas kabul ettiğimiz ve çelişikili baktığımız zaman da, her yerde çelişki görüyoruz. Ancak, hakikatın-gerçekliğin belirleyici özelliği; hiç bir çelişkiyi kabul etmemesidir.

Örneğin; kuantum nesneleri ele alın.. görünen o ki, onları nasıl ölçtüğümüze bağlı olarak, ya dalga, ya da parçacık şeklinde hareket etmeleri söz konusudur. Kafaları karıştıran bu ikili durumu da inceleyen Fizikçi Richard Feyman, bunu “kuantum dünyasının tek gizemi” olarak adlandırmakta.

Her türlü olasılıkta, ne olursa olsun, gerçekliğin temel yapı taşları ne parçacık ne de dalgadır, tamamıyle başka bir şeydir. Bu, ifade etme becerimiz ya da deneyiminden yoksun olduğumuz bir şeydir.

Mantık ve üzerine kurulu olan matematik, varsayıldığı gibi çıkış yolumuzdur: eğitilmiş beyinler için soyut terimlerle görselleştirilemeyeceğini açıklayan daha temiz, tarafsız bir dildir. Ta ki, matematikteki mantıksal kısıtlamların kendisiyle karşılaşıncaya kadar bu böyledir… Bu, hiç bir zaman sıfıra bölünmeme gibi iyi bilinen bir uyarma ile başlayabilir.. Neden olmasın ki?.. Çünkü, böyle olursa, 1=2 yi kanıtlamak gibi şeyleri yapmaya başlayabilirsiniz. Ancak, matematik kusursuz evrenin dili ise, bunu izin veremeyiz, vermiyoruz da!… Yanosky: “Matematiğin çelişkisiz devam etmesini istiyorsanız, bir şekilde kendinizi kısıtlamanız lazım!”

Er ya da geç yolun sonuna doğru geliyoruz… Avusturyalı matematikçi Kurt Gödel’in de 1930’lu yıllarda gösterdiği gibi, aritmetik kurallarını içeren herhangi bir mantık sistemi, ne onaylanacak, ne de onaylanmayacak ifadeler içermelidir. Tıpkı tutarsızlık içinde olan bizler gibi, “tamamlanmamış-eksik” olarak kalacaktır. “Gödel’in eksikliği”, “Bu ifade yanlış” gibi mantıklı-mantıksız ifadelerin matematiksel bir ifadesidir.Buradaki temel gerçek; basit bir cümle, bir mantık sistemi ya da mantıklı insan olmak gibi, kendisi hakkındaki tüm gerçeği ifade etmenin hiç bir yolu yoktur.

Bu öz-referans sorunu endemiktir. Gödel’in evrensel aritmetik-tabanlı biçimsel diliyle hazırladığı hesaplama ve kanıtın sınırları ispat sonuçlarını yeniden formüle eden Alan Turing, başarıyla çalışıp çalışamayacağını önceden bir bilgisayara sorulamayacağını göstermiştir. Kuantum mekaniği ile paradokslar ortaya çıkmakta.. bizler evrenin bir parçası olduğumuzu düşünerek, her şeyi ölçmeye çalışıyoruz…

Dolayısıyla, çarpıcı gerçek şu; en güçlü teleskoplar, en hassas mikrsokoplar, ya da bilgisayarlar yapabiliriz ama zihinlerimizin sınırlarının üstesinden gelmedikçe, zihnimizdeki sınırları kaldırmakça, “gerçeklik” konusundaki bakış açımız her zaman çarpık kalacaktır. Çünkü biz ve jumbo karides, bunun bir parçasıyız…

Çeviren: AylinER
New Scientist Dergisi 1 Nisan 2017 sayfa: 38

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu