Kızgın ve Olumsuz İnsanlar Beyniniz İçin İyi Değil!

Herkesin takip ettiği favori bir isim Robert Scoble, bir kaç gün önce akla gelmeyen bir şey söyledi: Kendi yorumlarında ılımlı olacağını anons etti. Ancak, bazı kızgıninsanların çok daha rahatsız edici bulduğu,Robert’in derinden mutsuz olan insanları hayatından çıkarıp yerine mutlu olan insanlarla görüşeceği ile ilgili yaşamında yapmak isteği karardı. Bu verdiği sert tepki aslında bilimsel anlamda açıklanabilir. Nörobilim bu konuda onun arkasında.

Bu karar iyi bir hareket mi her biriniz buna kendiniz karar vereceksiniz. Ben beyin konusunda bir otorite değilim. Ancak son 15 yılı hem işimde, hem özel yaşamımda araştırma yaparak ve uygulayarak geçirdim ve ayrıca ciddi bir beyin rahatsızlığım var ve benim için beyin bilgisi çok önemli.

Bu konu hakkında Robert ile konuşmadım; ben bu yazıda basit anlamda size Robert’ın aldığı kararın(kendisine göre belki tamamen farklı nedenlerle) bazı bilimsel yanlarını sunuyorum.

Bu yazıda açıklayacağım bazı noktalar:
1. Son zamanlarda nörobilimdeki en önemli keşif: “AYNA NÖRONLAR” ve Robert’in aldığı karardaki rolü.
2. Çok yoğun bir şekilde araştırılmış “SOSYAL BULAŞMA” adlı sosyal bilim fenomeni.
3. “Mutlu insan” hakkındaki bilgi eksikliği ve yanlış anlama.

AYNA NÖRONLAR
Ayna Nöronlar, bilim insanı V.S. Rmachandran tarafından yakin geçmişteki en önemli nörobilim buluşlarından biri olarak sunulur.

Çok güçlü bir kanıt, maymunlarda bulunan “ayna nöron“larla insanlardaki ayna nöronların aynı tip olduğunu göstermekte. Bu nöronların yaptığı şey inanılmaz; siz birisinin yaptığı bir şeyi seyrederken sanki kendiniz yapıyormuşsunuz gibi nöronlarınız ayni şekilde aktive olur! Bu aynalama prosesi/becerisinin bizim empati becerimizin ardındaki şey olduğu düşünülmekte.  Bu nöronların türler olarak bizleri canlı tutmadaki oynadığı rolünü hayal edebilirsiniz. Bizler birbirimizi seyrederek öğreniriz. Bizler diğerlerini taklit ederek (aynalayarak)öğreniriz. Potansiyel problem, bu nöronların bizim farkındalıklı niyetimiz olmadan da başkalarını taklit etme işini bir güzel yapması.

Bunu bir düşünün…

Nörobilimsel buluşlar yeni olmasına rağmen, spor koçunuz ve aileniz etkilere neyin neden olduğunu bilmeye gerek duymadan da aynı anlama gelecek şekilde konuşabilirler:

Rol modellerini dikkatli bir şekilde seç.”
Michael Jordan’ı seyretmek,senin daha iyi olmana yardımcı olabilir.”
Yanlış kişilerle geziyorsun. Seni kötü etkiliyorlar.”
Yanlış yapan insanları izlemeSen uzmanlara bak.”

Bu gibi sözleri hepimiz duymuşsuzdur. Ne sıklıkla kendinizi etrafınızdaki insanların konuştuğu aksanda konuşurken bulursunuz? Bir ay Kaliforniya’da ya da İngiltere’de geçirin ve görün bakalım konuşmanız nasıl değişmiş olacak. Bir hafta Teksas’da kalın, New York’lu birisinin bile konuşmasının nasıl ağırlaştığını görün. Kendinizi ne sıklıkla yakın arkadaşınız gibi güler, giyinir, kayak yapar bulursunuz? Hiç birisi sizin ve yakın arkadaşınızın benzer tavırlar sergilediğini size söyledi mi? Ben lisedeyken, telefonda benim mi yoksa yakın arkadaşımın mı konuşuyor olduğunu kimse ayırd edemezdi. Biz o kadar çok birbirimize benzer konuşurduk ki kendi ailelerimizi bile kandırabilirdik.

Ancak doğuştan sahip olduğumuz becerilerin etkisi ve taklit etme ihtiyacı geçmişteki ergen telefon numaralarından daha öte durumlar var. Gergin ve endişeli bir kişi ile biraz zaman geçirin, psikolojik izleme sizin beyninizi ve bedeninizi somut ve ölçülebilir bir şekilde etkileyen gerginlik ve endişeyi taklit ettiğinizi gösterecektir.

Bir oda dolusu kızgın ve bıkkın insanın olduğu yerde,yüzünüzdeki gülümsenin kaybolup gittiğini hissedersiniz. İnsanların işleri hakkında şikayet etmelerini dinleyin, bir süre sonra siz de aynısını yapıyor bulursunuz. Kaçımız istemeden de olsa kendimizi son yarım saattir dedikodu (dedikodudan nefret ettiğimiz halde) yaparken bunu aniden fark edip dehşete düştük?
Etrafımızdaki insanların davranışlarına neredeyse karşı koyamamaktayız.

Bunu bilinçli olarak fark ettiğimizde, buna karşı savaşabiliriz. Ancak, bilinçaltındaki eski bir  prosese karşı sürdürülen mücadelenin stresi, zihinsel, duygusal ve fiziksel yönlerden hiç durmayan stresli bir tükenmedir. Hayır, ben size kızgın, olumsuz, eleştirel, depresif, dedikoducu kişilerle vakit harcamamalısınız demiyorum. Bazı kişiler (babam ve kızkardeşim dahil) bu tarz kişilerle muhattap olacakları meslekler seçmişlerdir.(hemşire,polis…) ve bazıları (tıpkı kızkardeşim gibi) evsiz insanlara yardım etmeyi seçmiştir. Ancak bazı durumlar vardır, örneğin;aynalama yapmak istemediğimiz insanları seçebileceğimiz gibi durumlar. Bu durumlarda aşırı derecede dikkatli olmalıyız! Hemşireler,polisler,sosyal yardımda çalışanlar, sağlık sektöründe çalışanlar, Kızıl Haç-Uluslararası yardım kuruluşlarında çalışan gönüllüler, itfaiyeciler, psikiyatristler, onkologlar vb., eğer içinde bulundukları durumdan çıkabilmenin bir yolunu bulamadıkları takdirde tükenmişlik, alkolizm, stres, depresyon gibi durumları yaşamada çok yüksek riske sahipler.

Dolayısıyla,Robert “mutlu insan“larla daha çok vakit geçirmek ve “mutsuz insan“lardan da uzak kalmak istediğini söylediğinde,aslında kendisi uzun vadede beynini olumsuz  yapılanma ve kimyasal değişimden korumak istiyordu.

Kişisel performans üzerindeki ayna nöronların ve duygusal bulaşmanın etkilerini ele aldığımızda nörolog Richard Restak şunu tavsiye ediyor:
Azim ve dirence sahip olmak istiyorsanız, etrafınızı bu özelliklere sahip olan kişilerle çevreleyin ve karamsarlık-kötümserlik sergileyen, faydasız gereksiz işler yapan kişilerle geçirdiğiniz zamanı sınırlayın. Maalesef, olumsuz duygular sosyal durumlarda  olumlu duygulara nazaran daha güçlü etkiye sahip. “Duygusal bulaşma” fenomeni sağolsun.”

Bu kulağa biraz sert gelebilir ve öyle de ama onun tavsiyesindeki gerçekler bugün nörobilimcilerin tespit ettiklerine dayalı. Bu söylenenler yeni çağ-kişisel gelişim değil, basit anlamda beynin nasıl çalıştığı ile ilgili.

DUYGUSAL BULAŞMA
Stonsy: “Öfke,kızgınlık,kin en çok bulaşan duygudur. Kindar ve kızgın birinin yanında durursanız sizin de kindar ve kızgın olma ihtimaliniz büyük. Bir sürücü kızgın el hareketleri ve yüz ifadeleri yaparsa etrafında olan diğer sürücüler bilinçsizce bu hareketleri taklit edecek ve netice tüm sürücüler kızgın ve öfkeli davranışlar sergileyeceklerdir. Buna ek olarak, sürücüler öfke ile birlikte adrenalini daha kolay salgılayarlar ve bu da kolaylıkla yol kavgası ile sonuçlanan öfke nöbetlerine yol açar.”

Etrafınızda potansiyel olarak zararlı bulaşıcı bir hastalığa sahip bir ya da daha fazla kişi olsa, muhtemelen bazı yollardan kendinizi koruyacak adımlar atardınız ve eğer bulaşıcı hastalığı olan siz olsaydınız, bulaşıcı risk geçene kadar etrafınızdaki insanları korumak için de önlemler alırdınız.

Ancak, fiziksel bulaşma konusuna karşı hepimiz hassas ve saygılı olmamıza rağmen, fiziksel dugusal buluşıcılığa karşı pek fazla saygımız YOK! (burada fiziksel’i de kullandım çünkü,bilim artık duyguların sadece basit belirsiz bir his olmadığını ve beyinde fiziksel değişimlere yol açtığını ortaya koymakta)

Menetik ve Sosyal Bulaşıma dair yazılan bir makaleden:

“… sosyal bilimsel araştırma, tavırların,inançların ve davranışları  bir şekilde sanki bulaşıcı gibi popülasyonlara etki ettiğine dair tezi geniş anlamda onaylamakta. Basit bir etki, sosyal aktarımın ortaya çıkması için bazen yeterli bir durum oluşturuyor. Bu sosyal bulaşım tezi,sosyokültürel fenomen, radikal bir seçimden çok, tıpkı su çiçeği ya da kızamık gibi nüfusta patlayarak yayılabilir.

Duygusal bulaşım,grup/çete/kalabalıkların en temel dürtülerinden kabul edilir ve “ayna nöronlar” üzerindeki son zamanlardaki çalışma da bunun altında yatan nedeni açıklamaya yardım etmekte. Ancak bu, sadece gruplarla ilgili değil. Cambridge Üniversitesi Basımevi’den bir kitaptan:
“Depresif bir kişi ile konuştuğumuzda, o bizi depresif yapabilir ama kendine güvenen ve canlı ve neşeli biri ile konuştuğumuzda iyi hissederiz. Bu fenomen “duygusal bulaşım” diye bilinir ve etkisi hakkında çeşitli disiplinler– sosyal ve gelişimsel psikoloji,çapraz-kültürel psikoloji, deneysel psikoloji ve psikopatoloji– tarafından yoğun bir şekilde tarafından kanıtlanmıştır.

Aramızda dürüstçe “duygusal bulaşım“ı yaşamadığını söyleyecek biri var mı? Etrafımızda olan sürekli olumsuz birisi tarafından bizim enerjimiz tükenmemiş olsa da, değer verdiğimiz bir kişiye bunun olduğunu mutlaka görmüşüzdür. Kendimizde ya da sevdiklerimizde vakit geçirdiklerimizden etkilenerek yaşadığımız değişimleri gözlemlemişizdir. En azından odaya girdiğinde tüm odayı aydınlatan ya da tek kelime bile etmeden tüm ruh halinizi bozan en azından bir kişi tanıyoruzdur. Onlarlayken hissetiklerimiz yüzünden, bunu dile getiremeyecek yollarla, kendimizi onlara kapılmış bulmuşuzdur.

Dolayısıyla, Robert’ın seçimi eğer “duygusal bulaşım“konusunu dikkate alıyorsa, mantıklı. Ancak… halâ bir büyük sorun var: Sadece olumlu duyguları yakalamak mı iyi bir şey? Bu, etrafımızı “sahte” iyiliklerle çevireceğimiz anlamına mı gelmekte ve bu eleştirel düşünme becerilerine kendimizi kapatacağız mı demek?… bunları da bir düşünelim..

MUTLU İNSANLAR
kızgın2 “Mutlu insan” nosyonu “Robert aklını yitirdi” şeklindeki eleştirilerle en iyi şekilde saçma ve en kötü şekilde tehlikeli bir biçimde ele alındı. Bir blogger “mutlu insan“ı yaşamın gerçeğinden bihaber, kendi fantazi dünyasında yaşayan “aptal” insan olarak değerlendirdi. Ancak bilim, bunun tersini göstermekte.

Nörobilim, beynin korku sistemi–beyin en primitif ve en eski kısmı– hakkında uzun ve yoğun çalışmalar yapmakta. Kızgınlık ve öfke,beyindeki endişe ve /ya da korku tepkisinden kaynaklanır ve emin olduğumuz bir şey varsa,o da, eğer beyin bir tehlike hissederse durup,düşünmez! Pek çok yollardan korku/öfke ve rasyonel ve mantıklı bir şekilde düşünme becerisi nerdeyse karşıklı etkileşimli bir duruma sahiptir. Savaş ya da kaç’ın artı ve eksilerini ölçmeyi durduranlar,avlanmış ve yenmiş ve dolayısıyla bu korku genlere aktarılamamıştır. Pek çok nörobilimci (ve Amerika nüfusunun yarısı) bu korku =rasyonel düşüncenin Amerika Başkanlık seçimlerinin sonucunu en iyi şekilde açıklayan unsurdur. Neyse konuyu dağıtmayayım.

Mutluluk,daha çok beyin sol(mantıksal) tarafı ile ilişkilendirilir. Kızgınlık ise sağ (duygusal,mantıklı olmayan)kısımla.

Mutluluk ve Beyin” hakkında Society for Neuroscience’dan bir makaleden:
Belirli kişilerin yaşama pembe gözlüklerle bakması beyinlerinin sol tarafında yüksek  fonksiyonların olmasına bağlandığı çalışmalarla ortaya konmuştur. Doğal olumlu tavırlar sergileyenlerin beyinlerindeki sol prefrontal korkteks aktivitesi, daha çok olumsuzluk sergileyenlere göre daha fazladır.”

Bir başka deyişle,mutlu insanlar daha iyi mantıklı düşünüyorlar.

Ve görünen o ki; daha mutlu =daha sağlıklı olmak’tır.

Kanıtlar, sol tarafı kullananlar stresli olaylara karşı biyolojik seviyede daha iyi başa çıktığını göstermektedir. Örneğin; araştırmalar,beynin sol tarafında daha fazla aktiviteye sahip olanların sağ tarafında daha fazla aktiviteye sahip olanlara göre,bedeni koruyan ve doğal öldürücü hücreler diye bilinen daha yüksek hücre fonksiyonlarına sahiptirler. Beynin sol tarafını daha çok kullanan öğrenciler sağ tarafı daha çok kullananlara göre karşılaştıkları stresli sınavlarda çok daha az öldürücü hücreye sahip olurlar.

Bir başka araştırma da, beynin daha çok sol tarafını kullananlarda stres hormonu olan kortizol seviyesinin daha düşük olduğunu ortaya koyar.

Dolayısıyla “mutlu insan” ile ilgili YANLIŞ bilgi ve algı şunlardır:

Mutlu insanlar eleştireldir.”
Mutlu insanlar kızmaz.”
Mutlu insanlar itaatkârdır.”
Mutlu insanlar değişim için bir güç kullanmazlar.”

http://headrush.typepad.com/creating_passionate_users/2006/04/angrynegative_p.html ‘den derleyip, çeviren: AylinEr

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu