İnsan Bedeni Anten Olarak Alıcı-Verici

Fiziksel beden çok yönlü bir anten sistemidir. Kemik şeklimizden hücre şekillerimize kadar oluşan tüm şekiller-duruşlar,  sağlığımızı ve iyilik durumumuzu kökten etkileyebilir. Bedenin belirli ritüel duruşları, belirli frekanslara “uyum sağlama”ya yardımcı olur. Keza, hücrelerimizde meydana gelen konformasyonel (uyuşumsal) şekil değişiklikleri, besinlerin-yapı maddelerinin dağıtımını ve toksinlerin sistemimizden atılmasını kolaylaştırır.

Ritüel vücut duruşları genellikle iki şekilde ortaya çıkar: uzun süre yapılan yoga duruşları gibi duruşlar ve Tai Chi’de bulunanlar gibi, bir önceki pozisyondan gelen ve anlık olarak yapılan, hafif ve akıcı hareketlerle oluşturulanlar. Statik pozisyonlar televizyona yerleştirilen iki kollu anten gibidir. Belirli bir kanalın daha iyi alınmasını sağlamak için, belirli bir konuma yerleştirilir ve öylece sabit kalır. Vücudu susturup, dingin hale getirmek ve değişik bir pozisyona girmek en az on beş dakika sürer. Daha akıcı hareketler radyo tarayıcısına benzer. Antenin konumunu sürekli değiştirerek, seri veya aynı anda birden fazla frekans alınabilir.

Antenin Dünya düzlemine uyumu, antenin bir alıcı-verici /verici-alıcı olarak ne kadar iyi olduğuna bağlıdır. En yaygın anten türü “dipol” olarak adlandırılır, çünkü merkez noktasından, kutbun her bir ucuna doğru yayılır. Her uç bir karşı yük (elektrik yük) taşır. Telsiz operatörleri, ne tür bir frekansı transceive (alıp-verip/ verip,alıp) etmek istediklerine bağlı olarak antenlerini dikey, yatay veya 45 derecelik bir açıyla yönlendirirler. Duada kullanılan birçok ritüel duruş aynı zamanda vücudu bu konfigürasyonlarda yönlendirir, uyumlar.

Örneğin; İslami gelenekte namaz, katılımcının önce ayakta durmasını, sonra eğilmesini, sonra da başını iyice alçaltıp, secdeye gitmesini ve kalçanın yukarı kalkmasını gerektirir. Ayakta durarak beden dikey bir anten haline gelir. Eğilme ile, kombine dikey ve yatay bir anten ve başı eğerek de açılı bir anten oluşur.

İnsan vücudu, bağırsak bölgesinden baş ve ayaklara doğru yayılan ve / veya her bir ele doğru uzanan bir çift kutuplu anteni oluşturan kristal bir kafestir. Baş ve ayaklar, her bir el gibi karşı elektrik yükü taşır. Elektrik enerjisini mekanik enerjiye dönüştüren “Piezo kristalleri” kemiklerde, bağırsaklarda, bağlarda, tendonlarda ve kıkırdakta bulunur. Vücut aynı zamanda sıvı kristaller ve minerallerle dolu bir kafestir. Vücudu farklı pozisyonlarda tutmak, kristal kafesin, hangi frekansları alıp ve verdiğini etkileyerek, dünya düzlemine-seviyesine uyumlanmasını değiştirir. Değişen pozisyonlar, ayrıca, frekans seçiminde önemli bir parametre olan antenin uzunluğunu da etkiler.

Antenin etrafındaki toprağın-arazinin durumu da antenin ne kadar iyi frekans alıp verdiği ve verip aldığını belirler. Zengin toprak, antenin yayma yeteneğini ve antenin alabileceği frekans aralığını artırır. Belki de Tai Chi yapan bir çok kişi egzersizlerini bir park ortamında yapmayı bu yüzden tercih etmektedir. Yayın yapan yayın mühendisleri, belirli dizilerde,/yelpazede çoklu antenleri kullanmanın da alıcı-verici yeteneğini geliştirdiğini uzun zamandır biliyorlar. Tai Chi ya da meditasyon yapan gruplara katılmakla da aynı etkiye sahip olunuyor.

Hücre zarları sıvı kristal yapılardır. Vücuttaki her bir tek hücre çok küçük, çok kısa bir antendir. Çok kısa olduğu için, alıp-verdiği frekans da çok yüksektir ve enerji ile yüklenir. Bireysel olarak, her bir hücre ya bir yayın anteni görevi görerek, durumunu iletir ya da ihtiyaç duyduğu şeyi elde etmek için bir alıcı anten görevi görür. Toplu olarak, benzer hücreler kendi eşsiz, kendine has sinyaller iletirler.

Örneğin; karaciğer hücreleri dalak hücrelerinden biraz farklıdır. Bireysel olarak, her bir karaciğer hücresi kendi sinyalini alıp, verir, fakat tüm karaciğer hücreleri bir bütün olarak, aynı frekansta çalışan büyük bir anten gibidir. Bu durum, akupunkturda kullanılan prensibin temelini teşkil eder. Eski Çin tıbbında, karaciğer anatomisi, Batı anatomisinin kabul ettiği gibi vücudun sadece bir yerinde bulunan tek bir organ olarak görülmemektedir. Eski Çin tıp felsefesinde, “karaciğer”in, tüm vücut sistemi içinde belirli bir enerji veya titreşim yaydığı kabul edilir.

Yakın zamana kadar, biyoloji, hücresel iletişim için birincil mekanizma olarak kimyasal reaksiyonları kabul etmiştir. Ancak son zamanlardaki çalışmalar, kimyasal etkileşimden hemen önce bir elektromanyetik (EM) frekansın iletildiğini göstermektedir. Bu, hücrenin yüzeyinde bulunan reseptör (alıcı) moleküllerinin konformasyonel (uyuşumsal) şekil değişikliği ile sonuçlanır.

Bu şekil değişimleri, “Duyguların Molekülü” adlı kitabı da yazan Uluslararası Biyoloji Doktoru Dr. Candace Pert’in, ve “İnancın Biyolojisi” adlı kitabı yazan Uluslararası Biyoloji Doktoru Dr. Bruce Lipton’ın da ilgisini çekmiştir. Reseptörler uyarılığında, titreşirler ve kendilerini belirli şekillerde ortaya koyarlar. Bu, alıcı-vericinin frekansını değiştirir. Lipton’a göre, bu, “sanal bir bilgi ahenksizliği yaratır” ve hücre belirli frekansları “davranışsal sinyaller” şeklinde filtreler”.

Dr. Pert, reseptörleri, “anahtar delikleri” olarak ifade etmekte. Şekil değiştirdiklerinde, sadece belirli moleküller bunlara girebilir ve hücreye uygun kimyasalları verebilirler. Hücresel düzeyde konformasyonel (uyuşumsal) şekil değişikliğini anlamak, biyolojiye, enerjisel bir yapı olarak vücut üzerinde tamamen yeni bir bakış açısı verecek, tamamen kimyasal değişimlere dayanan etkileşimler yerine, titreşimsel bir tıp çağına, titreşimsel tedaviye doğrudan gidilmeye yol açacaktır.

Çeviren: AylinEr
http://www.cuyamungueinstitute.com/articles-and-news/how-the-human-body-antenna-transceives-informed-energies/

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu