İlmimiz Bizi Ayakta Tutmaya Yetecek mi?

3700 yılına kadar, dünya, “evimiz” diyemeyeceğimiz kadar ısınmış olacak. En azından bu gezegende “insan” sadece bir anı olacak; tabi ki geriye bu “zeki insan”ı hatırlayabilecek bir şey kalırsa? Peki ya  ilmimiz? Ondan geriye bir şey kalmayacak mı?

Geleneksel cevaba göre: Hayır. İlim kendisini bilecek birini gerektirir. Bunun için etrafta kimse kalmayacak. Ama eğer bilgi kitaplarda ya da sabit disklerde hayatta kalabilirse, belki de ilim gerçekten ölmemiş sadece uykuda kalmış olur:  Evrimleşen başka varlıklar ya da uzak gelecekten Dünya’yı ziyarete gelenler tarafından yeniden diriltilmeye hazır.

İlk bakışta bu gayet makul geliyor. Ne de olsa,  eski ilmimizle benzer şeyler yaptık. Yunanistan’ın güney kıyısındaki batık bir gemi enkazından çıkarılan antik bir bilgisayar olan Antikythera mekanizmasını ele alalım mesela. Ya da Rosetta taşı sayesinde Mısır hiyerogliflerinin şifresinin çözülmesini. Çok titiz çalışma ile kaybolmuş ilim tekrar yaşama döndürülebilir.

Ama yine de antik zamanlar ile aramızdaki kültürel devamlılık sayesinde bilmediğimiz şeylerle ilgili çıkarımlarda bulunup sıçramalar yapabiliyoruz. Diğer insanların mirasıyla baş başa olduğumuzu biliyoruz. Bu bağlantı olmaksızın, eserlerin ve ham verinin hayatta kalması ilmin hayatta kalmasını garantilemez.

Bizim evrenbilimimizi ele alalım. Bir yıldızın mekanizmasını açıklamak ya da karanlık enerji gibi bir şeyin varlığını iddia etmek ile ilgili ayrıntılar tek başına ham veriyle kolay değildir. Kültürel bir rölativist bunun imkansız olduğunu bile söyleyebilir: Her kültür kendi ilmini oluşturur ve objektif bir başlangıç noktası yoktur.

Montreal Kanada’da McGill Üniversitesi’nde felsefeci olan Michael Blome-Tillmann konunun çok uzatıldığını düşünüyor: “Hepimizin bildiği çok temel gerçekler var. Bir topu elinizden bırakırsanız yere düşer. Bunun neresinde kültürel görecelik var anlamıyorum.”

Bu doğru bile olsa, gelecekteki bir zekayla dilsel devamlılığın olmaması çok büyük bir engel oluşturacaktır. Edinburgh Üniversitesi’nden James Collin şöyle diyor: “İlim ve dil çok yakın ilişkilidir. Mesela sonsuz sayıda asal sayı olmasını ele alalım. Bu doğru olsun ya da olmasın, dili sayıların varlığını iddia etmektedir. Bu tartışmalı görünmeyebilir ama felsefi olarak bir bilinen değildir.”

Collin: “ ‘kırmızı’ kelimesini ya da Kanada’nın ilk yerli halklarının ‘ren geyiği’ne verdiği sözlük kelimelerini ele alalım. Aslında ne demek istedikleri kültürler arasında paylaşılması gerekli olmayan çıkarımlara veya varsayımlara dayanır. Bir dil öldüğünde, içerdiği düşünce sistemlerini de kaybedebiliriz. Eğer bu yok olursa o zaman artık bir daha yerine getirilemez.”

Tüm bunlar şunu gösteriyor: insanlık bir kez yok olursa, diğer akıllı yapılar insan ilmini bir daha tamamıyla yeniden canlandıramayabilirler. İyisi mi biz türün yok olmamasına bakalım.

Joshua Howgego

Çeviren : Sıdıka ÖZEMRE
New Scientist  April 1 2017

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu