İçimizdeki Hayaletler

Genomlarımızın içinde saklı, tamamen bilinmeyen türlerin izleri var. Catherine Brahic araştırıyor;

Atalarımız hakkında birçok şekilde bilgi ediniyoruz. Kemikler neye benzediklerini anlatıyor. Dişler beslenme şekillerini gösteriyor. Araç gereçler, çanak çömlekler, sanat eserleri ve diğer eserler kültürleri hakkında hikâyeler taşıyor. Ardından, on yıl önce, ilk antik genom sıralandı ve geçmişimize tamamen yepyeni bir pencere açarak daha derin anlayışları vadetti.

Bu önemli gelişme, Neandertallerin insanlarla çok samimi olduğunu ortaya çıkardı. O zamandan beri, genetikçiler, geçmişteki karşı türlerin oynaşmalarının kanıtı için daha fazla fosil araştırıyorlar. Çalışmalar hayal kırıklığına uğratmadı. Ancak ilgi çekici bir şekilde, beklenmedik bir şeyi ortaya çıkarmaya başladılar: genomların içinde daha önce varlığından hiç haberdar olmadığımız atalarımızın işaretleri gizlenmekte. Genetikçiler onlara ‘hayaletler‘ adını veriyor.

Bu eski homininlerin (insansı, insana benzeyen) fiziksel bir kaydı yok – kemik yok, aletler yok, arkeolojik kalıntı yok. Yine de, diğer homininlerin fosillerinde ve yaşayan insanlarda bıraktıkları genetik kod, türümüzün nasıl süregeldiğine ve dünyanın o zamanlar neye benzediğine dair derin ve eşi görülmemiş anlayışlar sunuyor.

Hücrelerimizin her birinin, soyu tükenmiş türlerden genetik kod parçaları içerebileceği fikri, on yılı aşkın süredir ortalıkta dolanmakta. Daha sonra, 2008 yılında, Almanya Leipzig’deki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Svante Pääbo ve ekibi, binlerce yıllık Neandertal kemiklerinden, dizilebilecek kadar büyük miktarlarda DNA ana hattı çıkardılar. Bu, Homo sapiens‘in Neandertallerle (Homo neanderthalensis) çiftleşmiş olup olmadığını anlamak için açık bir yöntem sağladı. Bu yöntem için basitçe, yaşayan insanların DNA dizilimlerinde, farklı biçimdeki Neandertal mutasyon kalıpları aranıyor. Bu karşılaştırmalı çalışmalar, ilk insanların gerçekten de Neandertallerle çiftleştiğini ortaya koymuştur ve sadece bir kez de değil. Güncel tahminler, Afrikalılar dışındaki herkesin genomlarının %2 ila %4 arasında Neandertal olduğu yönünde.

Beklenmedik oynaşmalar

Ortada, 700.000 yıllık evrimle birbirinden ayrılmış, açıkça farklı iki tür vardı. Ancak cinsel eğilimlerinin kalıntıları bugün yaşayan insanların çoğunluğunun DNA’sında ele geçirildi. Dahası, yakın zamanda atalarımızın sadece Neandertallerle çiftleşmediği ortaya çıktı.

Pääbo, Neandertal genomunu dizme işini bitirmek üzereydi ki, masasının üstüne Sibirya’daki Altay dağlarından gelen bir koli bırakıldı. Koli bir parmak kemiğinin küçük bir parçasını içeriyordu. Parça 30.000 ila 50.000 yaşındaydı ve başka bir Neandertal’dan olduğu sanılıyordu. Ekibi büyük bir sürprizle karşılaştı. DNA analizi, tamamen yeni bir arkaik insan grubunu ortaya çıkardı.  Şimdi Denisovalı’lar olarak adlandırılan bu grup 500,000 yıl önce Neandertallerle ortak olan bir atadan ayrılmıştı.

Modern insan genomları ile yapılan karşılaştırmalar, iki türün melezlendiğini bir kez daha gösterdi. Genetik çalışmalar bunun Avrasya’da gerçekleşmiş olduğunu göstermekte. Ayrıca, Denisovalı’ların Sibirya’dan Güney Doğu Asya’ya kadar uzandığını ve genlerinin en az birinin, modern Tibetliler’e yüksek irtifada yaşamaları için yardım ettiğini ortaya koyuyor. Atalarımızın diğer homininlerle melezleştiği fikri bir zamanlar reddedildi. Şimdi ise insana benzeyen belli belirsiz her şeyle çiftleşmişler gibi görünmeye başlamakta.

Denisovalı’lar neredeyse hayaletler: varlıklarına dair elimizde fiziksel olarak o parmak kemiği ve birkaç tane öğütücü diş hariç hiçbir şey yok. Daha sonra 2016 yılında, Orta Doğu’da 14.000 ila 3400 yıl önce yaşamış 44 kişinin genomlarından elde edilen gerçek bir hayalet ortaya çıktı. Onların DNA’sı, 45.000 yıldan fazla bir süre önce bölgede yerleşik olan eski H. sapiens‘lerin ayrı bir grubunu gösteren genetik işaretçiler taşıyordu. Bu nüfusun üyeleri artık Bazal Avrasyalılar olarak biliniyor ve merak konusu olmaktalar. Halen modern Avrupalılar’da bulunan DNA’ları, ırklarının Neandertallerle karışımını belli eden işaretlerin hiçbirini göstermemektedir. Bu bir sürpriz olarak ortaya çıktı çünkü eski insanlar 60,000 yıl önce Afrika’yı terkettikten hemen sonra Neandertallerle çiftleştiler. Ve bu olay, bugün yaşayan Afrika kökenli olmayan genetik mirasa sahip tüm insanların ortaya çıkmasına neden oldu.

Buna getirilebilecek en olası açıklama, bu göçten kısa bir süre sonra, bir grup insanın izole hale gelmesi ve geri kalanların Neandertallerle birleşmesi ve çiftleşmesidir. “Hoşunuza gidecekse, bu üçüncü bir dallanmadır” diyor Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nden Chris Stringer – Bu dal, Afrika’da kalan insanlardan ve Avrasya, Avustralya ve nihayetinde Amerika kıtalarına kademeli olarak yayılan insanlardan farklı bir daldır.

Bazal Avrasyalı’lara ait bilinen bir fosil olmadığı için, şimdilik neden izole edildiklerini söylemek mümkün değil. Belki de diğer gruplardan uzakta yerleştikleri yerden dolayıdır. Ya da belki kültürel farklılıklar geliştirdiler. Her iki şekilde de, bu hayaletler, binlerce yıllık dönemde insanlığın geri kalanıyla karışmamıştı. Bu süre farklı genetik işaretler evrimleştirecek kadar uzun bir süre.

Bazal Avrasyalılar araştırması, insanlık tarihine yönelik zengin içgörülerin sadece DNA’dan toplanabileceğini gösterdi. Ancak, Neandertal ve Denisovalılar çalışmalarında olduğu gibi, çalışmalarda fosilden DNA elde etmeye bel bağlanmaktadır ve bu büyük bir zorluk oluşturmaya devam etmektedir. DNA zamanla aşınmaya uğrar, bu yüzden DNA’ları eski kemiklerden çıkarmak özel fosiller ve özel yetenekler gerektirir, özellikle de sıcak iklimli bölgelerde binlerce yıl gömülü olarak kalan fosiller bu grupta değerlendirilebilir. Ancak, 2000’lerin ortasında, genetikçiler başka bir yaklaşımı tartışmaya çoktan başlamışlardı. Diğerleri ile birlikte, Los Angeles California Üniversitesi’nden Jeffrey Wall, ve şu anda University College London’da bulunan Vincent Plagnol, modern insanın DNA’sındaki soyu tükenmiş popülasyonları işaretlemenin basitçe akıllı istatistikler kullanarak mümkün olabileceğini öne sürdü.

Bu konudaki yaygın fikir, tüm DNA’nın binlerce yıl biriken rastgele mutasyonlara maruz kalması ve nesilden nesile aktarılmasıdır. Modern popülasyonlardaki mutasyon modellerine bakılarak, her zamanki H. sapiens modeliyle uyuşmayan segmentleri tespit etmek mümkündür. Bunların, insanlarla çiftleşmeden önce, binlerce yıl boyunca kendi türümüzden ayrı olarak evrimleşen popülasyonlardan geldiği varsayılmaktadır. Daha sonra istatistiksel modelleme, iki grubun ne zaman çiftleştiği ve diğer popülasyonun atalarımızdan ne kadar farklı olduğu hakkında tahminler üretebilir.

Geçtiğimiz birkaç yılda bu yöntemleri iyileştirmek ve Afrika’ya (türlerimizin doğum yeri ve hakkında çok az şey bildiğimiz tarihi bir dilimin geçtiği ortam) uygulamak için çeşitli girişimlerde bulunuldu. Bu yeni araştırma, kıtadaki en az bir antik hayaletin varlığını ortaya çıkardı.

Afrika Neandertalleri?

Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden Josh Akey, Pennsylvania Üniversitesi’nden Sarah Tishkoff ve diğerleri, modern Afrikalıların genomlarını sıralamak ve analiz etmek için yıllarını harcadılar. Bu modern Afrikalılar derin köklere sahip gruplara mensuplar. Aralarında Kamerun’dan Baka avcı-toplayıcıları, ve Tanzanya’dan Hadza ve Sandawe yer almakta. Bu genomlar içinde, başka bir hominin türünden geldiği görülen DNA parçaları buldular. Çünkü bu DNA sadece Afrika halkının soyunda bulunduğundan (hiçbir Avrasyalıda bulunmamakta), hayalet türler H. sapiens ile 60,000 yıl önce Afrika dışına yapılan göçün ardından melezlenmiş olmak zorundadır. Aslında, ekibin hesaplamalarına göre, bu, muhtemelen son 30.000 yıl içinde gerçekleşti. Eğer doğruysa, bu büyük bir şey. Öyle ki, yakın zamana kadar Afrika’da yanımızda yaşayan en az bir tane başka hominin türünün olduğu anlamına geliyor. Akey’e göre, yakında yayınlanacak kanıtlar, sayılarının birden fazla olabileceğini gösteriyor.

Afrika hayaletleri, Neandertaller ve Denisovalılar gibi modern insanlardan evrimsel olarak farklı görünmektedir. Akey, “Bu, Neandertallerin atalarının izlediği aynı Afrikalı popülasyondan geldikleri anlamına geliyor” diyor. “Mesele şu ki, 700.000 yıl önce, Afrika’da modern insan soyundan ayrılan ve Afrika’yı terk eden, bizim de Neandertaller olarak bildiğimiz bir popülasyon vardı. Aynı zamanda, Afrika’da bir başka ayrılma daha vardı, onlar da bir nevi Afrika Neandertali oldular.”

Bu “Afrika Neandertalleri’nin” kimler olduğu tam bir sır. Stringer’ın 1970’lerde doktorası için çalıştığı bir fosilden bir ipucu geliyor olabilir: Nijerya’dan Iwo Eleru kafatası. Yaklaşık 13.000 yaşında olan bu birey bin yıl kadar takriben bazı insanların çiftçiliğe ilk başlamalarının hemen öncesinde yaşamıştı. Hatta modern ve ilkel özelliklerin garip bir karışımına sahipti. Son zamanlarda Stringer ve Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nden Katarina Harvati kafatasının yeni bir analizini yaptılar ve yapılan bu analiz, onun yaşının gerçekten tuhaf olduğunu doğruladı. “Aslında geç olanlardan ziyade erken sapiens fosillerine benziyor ve kesinlikle yeni Afrikalılar gibi görünmüyor”, diyor Stringer. “Bizim öngörümüze göre bu, popülasyonu geri melezlenmiş (introgresyon) bir Afrikalı’nın örneği olabilir.”  Başka bir deyişle, ataları Afrikalı bir hayaletle çiftleşmiş bir insan olabilir.

Henüz, hiçbir antik Afrika hominininin genomu sıralanmadı, bu yüzden, bu hayaletin fiziksel kalıntıları hali hazırda ortaya çıkarılmış olabilir. 2013 yılında Güney Afrika’daki dar bir mağara sisteminin içinde bulunan bir tür olan Homonaledi hayalet olma adayıdır. Fosilleri yaklaşık 250.000 yaşında, ancak türlerinin ne kadar süre hayatta kaldığını hiç kimse bilmiyor. Bununla birlikte, eğer sıkıştırılırsa Stringer başka bir şüpheli üzerinde bahse girerdi. “Benim bahsim geri besleyicinin (introgressor) Homo heidelbergensis olduğu yönündedir” diyor. Yayınlanmamış son kanıtlar, bu türün 300.000 yıldan daha az bir zaman önce varlığını sürdürdüğü yönünde. O zamanlarda insanlar henüz ortaya çıkmışlardı.

Alternatif olarak, hayaletler, H. Sapiens‘in bir alt popülasyonu olabilirler. Yani başka topluluklardan uzun süre izole olarak kalmış olabilirler ve böylece üyelerinin DNA’sının farklı işaretçiler kazanmasına yetecek kadar zaman geçmiş olabilir. Tıpkı Basal Avrasyalılar gibi. Tishkoff, “100.000 yıl ya da daha fazla zaman önce, Afrika’nın farklı bölgelerinde farklı anatomik olarak modern insan topluluklarının olduğu durumlar olabilir” diyor. “Ve bir noktada birbirleriyle karışmış olabilirler ve de bazı popülasyonlar yok olmuş olabilir.”

Tishkoff, atalarımızın Afrika’daki diğer eski homininlerle çiftleşmemesinin şaşırtıcı olacağını düşünüyor. Bununla birlikte, Afrika hayaletlerine dair kanıtların hala belirsiz olduğuna dikkat çekiyor: Afrika’nın popülasyon tarihi hakkında çok az şey bildiğimiz için, kendisi ve meslektaşları dataları yorumlamak için birçok varsayım yapmak zorunda kaldı. Tishkoff, “Bu, Afrika’da hibridizasyon-melezlenme gerçekleşmedi anlamına gelmez” diyor. “Muhtemelen gerçekleşti. Bunu kanıtlamak gerçekten zor.” Birisi, bir Afrikalı fosilden çıkarılan DNA’yı sıralayabildiğinde ve modern Afrikalılarda bulunan hayalet DNA’nın parçalarıyla karşılaştırabildiğinde, tartışma sonra erecektir. Bu bir meydan okumadır, ancak geçmiş on yılda gerçekleşen eski DNA’ların dizilişindeki ilerlemeler göz önünde bulundurulduğunda, muhtemelen birisinin bunu çözmesi an meselesidir.

Genetik, genel olarak, türlerimizi anlayışımızı değiştiriyor,” diyor, İspanya’daki Pompeu Fabra Üniversitesi’nden Tomas Marques Bonet. “Bana göre, her şey Denisovalılar ile başlıyor: bir parmaktan DNA’yı çıkarıp insana ya da Neandertal’e ait olmadığını bulduğumuzda (yüzü yok ve çok az diğer bilgilere sahibiz), genetik ilk kez, paleontolojinin tamamen gözünden kaçırdığı bir şeyi aydınlattı..”

Şimdi ortaya çıkıyor ki Denisovalılar kendi hayaletlerine sahipti. Günümüzde Okyanusya ve Doğu ve Güneydoğu Asya’da yaşayan insanlar, DNA’larının yaklaşık yüzde 5’ini Denisovalı’lardan miras almıştır. Bu genetik dizilimlere daha yakından bakıldığında, Akey’in ekibi, hepsinin orijinal parmak kemik genomuyla aynı şekilde ilişkili olmadığını keşfetti. Aslında, grup evrimsel olarak farklı iki Denisovalı popülasyonunun belirtilerini buldu. “Bu gerçekten beklenmedik bir şeydi” diyor. “Aslında başka bir hayalet, başka bir Denisovalı soyu var.”

Bütün bu çalışmaların vurguladığı şey, istisnalar müstesna, ev sahibi toplumların binlerce hatta yüzbinlerce yıl boyunca bölünmesi ve bölünen gruplarun yeniden buluşup eşleşmesi kuralıdır. Düzenli, çatallanan evrimsel ağaçlar terk edilmek zorundadır. Akey, “Bir kağıt ve kalem al ve dalgalı çizgiler yapmaya başla” diyor. “İşte bu insanlık tarihidir.” Daha temel bir seviyede, sahadaki çoğu kimse türler ve alt-türler terimlerini kullanmayı bırakıyor ve bunun yerine gruplar ve popülasonlar hakkında konuşmayı tercih ediyor. Sonuçta, H. sapiens ve H. neanderthalensis gibi farklı türlere ait bireyler, yaşayabilir soylar üretebilir anlamı çıkmaz.

Hayaletler ve hayalete yakın olanlar, antik dünyayı daha az yalnız bir yer haline getiriyor. Akey, “Bugün dünyaya bakacak olursak, hominin türünün tek örneği biziz” diyor. “İnsanlar bunun her zaman olması gereken şey olduğunu varsayıyorlar. Aslında, dünya çok da uzun olmayan bir zaman önce çok daha ilginç bir yerdi.”

Çeviren : Gültekin METİN
https://www.newscientist.com/article/mg24031992-600-traces-of-mystery-ancient-humans-found-lurking-in-our-genomes/

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu