Her Şeyi Anlayabilir miyiz?

3.8 milyar yıl aldı ama nihayetinde o noktaya ulaştık. Dünya tarihinin çoğunda hayat oldukça sıkıcıydı. Sonra insanlar gelişti ve yaşam ilginç hale gelmeye başladı.

Türümüzün tanımlayıcı özelliklerinden bir tanesi de iletişim kurabilme yeteneğimizdir. Doğduğumuz andan itibaren anne-babamızı tanırız. Karanlık ve aydınlık döngüsü yüzeylerde, sesler de söylemler de çözümlenir. Bu modellerden bazıları dünya ile ilgili daha soyut kanunlar haline gelir. Gündüz geceyi takip eder, bazı şeyler düşer. Bunlar da bazı konularda çıkarımlar yapmamızı mümkün kılarlar: “Bir taş düşüyorsa elma da düşecektir”gibi.

Bireysel olarak bizde görülen şeyler, türümüz için de geçerlidir. Bilim tarihi görünüşte birbiriyle alakasız olan fenomenler arasındaki daha derin bağlantıları görme tarihidir. Newton bir elmanın düşmesine sebep olan gücün aynı zamanda “Ay”ı da yörüngede tuttuğunu fark etti: Kütle çekimi. Faraday ve Maxwell elektrik ve manyetizmanın aynı paranın iki farklı yüzü olduğunu gösterdiler. Elektromanyetizma daha sonra beta çözünmesi gibi şeylerden sorumlu “zayıf nükleer kuvvet” ile birleştirildi.

Bu birleştirmelerin her biri, evreni anlamak için gerekli olan birbirinden farklı fizik teorilerinin sayısını azaltmaktadır. Bu yüzden pek çok kişi nihayetinde tüm bu teorilerin tek bir teoride birleştirilebileceğine inanmaktadır: Yere göğe sığdırılamayan “her şeyin teorisi”.

Peki bu gerçekçi bir beklenti mi? Afrika çayırlarında hayatta kalabilmek için beyni evrimleşen maymun türünden gelen bir tür olarak bizler her şeyi kavrayabilir miyiz?

Pasedena’da Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde astrofizikçi olan Sean Carroll: “Kozmik açıdan bakarsak, kısa bir süre içinde Dünya’da olan biten hakkında son derece fazla bilgi sahibiyiz. 100 yıl önce diğer galaksilerin var olduğunu ya da evrenin genişlediğini bilmiyorduk. Bu henüz başlangıç. Son 100 yıl içinde kuantum mekaniğinin çoğunu – yeni parçacıkları, karanlık madde ve karanlık enerjiyi- keşfettik. Tüm bu gözlemleri ve diğer ampirik gözlemleri evrenin nasıl çalıştığıyla ilgili çok başarılı bir dizi teori ile yoğurduk. Böyle giderse, bir gün her şeyi anlayabileceğimizi düşünmekte çok haklıyız” dedi.

Ya da belki de öyle değildir. Mesela kaplumbağalar ile karşılaştırıldığında daha zeki olan şempanzeler asla kuantum teorisini anlayamayacaklar. Hatta böyle bir teorinin gerekliliğini bile fark edemeyecekler. Biz şempanzelerden daha zeki olsak da, neden bizim beynimizin anlayamayacağı çok büyük ya da karmaşık kavramlar olmasın ki? Bazı durumlarda bu tür bilinmezlikler mevcut. Turbulent akışları, borsayı, kalabalık dinamiklerini ve hatta kendi beyinlerimizin işleyişini bile bilgisayar modellerin yardımı olmaksızın anlamamız imkansızdır.

Her şeyi anlayabilsek bile daha yapılacak çok şey var. 2 en başarılı fizik teorisi-çok büyük şeyleri kapsayan genel görelilik ve de çok küçük olanları ilgilendiren kuantum mekaniğini birleştirmek son derece zor.

Benzer bir şekilde, 4 temel fizik kuvvetini biliyoruz: elektromanyetik, zayıf nükleer, güçlü nükleer ve kütle çekimi. Bunlardan 3 tanesi, temel parçacıkların birbirleriyle nasıl etkileşim halinde olduğunu gösteren en iyi tanımlama olan “standart model” de birbirleriyle iyi işliyorlar. Peki grup dışında kalan hangisi? Kütle çekimi.

“Kütle çekimi ve standart modeli birleştirmek “her şeyin teorisi”ne  doğru devasa bir adım olacaktır. Şu ana kadar ki en iyi vuruşumuz “Sicim Teorisi”dir. Bu teori, minik titreşimli sicimlerin birbirleriyle iletişiminin sonucu olarak tüm fenomeneleri yeniden şekillendirmektedir. Problem şu ki, bunu test edebilmek için güzel bir yöntemimiz yok. Deney ile doğrulayamazsak gerçekten “anladığımızı” nasıl söyleyebiliriz ki? Yine de teorilerimizi bir gün gelip test edemeyeceğimiz ve de kozmozu anlayamayacağımızı düşünmek için bir sebep yoktur.” diyor New York’da Kolmbiya Üniversitesi’nde matematikçi olan Peter Woit.

Peki kozmozu tamamıyla anlasak ne olur ki? Eğer bilgi “güç” demekse, bu bizi ne kadar güçlü yapar? Woit, bir kavrayış ile ışık hızından daha hızlı giden gemilerin ve solucan deliklerinin olduğu Star Trek geleceğine ulaşma olasılığının olduğunu söylüyor.

Her şeyin teorisinin çok derin kültürel etkileri olabilir. Belki de bu bize, bizim, evrenin merkezi ya da holografik bir projeksiyon olduğumuzu söylüyordur. Şurası kesin ki, mücadeleye devam edeceğiz. Carroll: “Her şeyin teorisini bulmak istememizin nedeni bir şeyler yapmak için değil. Bu teori bize dünyanın nasıl işlediğini gösterecek. Bu teoriyi keşfetmek zaten ödülün kendisi olacak”dedi.

Yazan : MacGregor Campbell
Çeviren: Sıdıka ÖZEMRE
2 Mayıs 2015 tarihli New Scientist dergisinden çevrilmiştir.

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu