Evrenin Mühendisliğini Yapabilir miyiz?

 

İnsanlar Dünya’yı dönüştürmeye başladı. Şehirler inşa ettik,  ağları ve enerji santrallerini taşıdık ve gökyüzünü uydularla donattık. Bu yetenekten, kendi çevremizin mühendisliğini yapmak için bir anlam çıkarırsak, —yaşam alanı, seyehat, enerji ve iletişim için—bu bizi nereye götürür? Uzayı da dönüştürebilir miyiz?

Uzak geleceği tahmin etmek mümkün değildir. Öyleyse kurnazlık yapıp şöyle diyelim: bilinen fizik tarafından birşeyler yasaklanmadığı sürece, bu gerçekleşecektir. Er ya da geç.

Başlamadan önce, hadi iki şey icat edelim: binlerce yıl sonra sona erecek projeleri yönetebilen, kendini onaran yapay zeka gözetmenler; ve lazer ışınlarının üzerinde binilen ya da minyatür karadelikler tarafından sürülen, ışık hızına yakın bir hıza ulaşabilen araçlar, ki Kansas State Üniversitesi fizikçileri tarafından yapılan son hesaplamalara göre bu mümkün olabilir.

Bu şekilde donatıldığında, 10 milyon yıla yakın bir sürede galaksinin bir tarafından diğer tarafına hızla ilerleyerek, güneş sisteminden güneş sistemine ve sonrasında yerel galaksiler süperkümemizin içerisine sıçrayabiliriz.  Yani potansiyel inşaat alanı oldukça engin. Bu denli bir medeniyet çok fazla enerji tüketir, ve mühendisliğimizin en dikkat çeken yeri burası olabilir. Seçeneklerden biri yerel güç kaynaklarına bağlanmak olacaktır. Örneğin solar yörüngede dolaşan güç istasyonlarıyla yıldız ışığının  enerjisini kullanmak. Enerji ihtiyacı arttıkça,  bir yıldızı tamamen karartmak için, kapalı bir “Dyson küresi” oluşturacak şekilde bu güç istasyonlarından çok sayıda ayarlanabilir. Dyson küresi, teknolojik medeniyetlerin, daima-artan miktarlarda enerji kullanma eğiliminde olduğuna dikkat çeken fizikçi Freeman Dyson’dan sonra bu şekilde adlandırıldı.

Bir tane inşa edersek, güneşi karartabilir ve terketmemiz halinde geride çok büyük bir arkeolojik enkaz bırakırız. Günümüzde, dünyalı astronomlar, bu ölçüde bir uzaylılara ait mühendislik ile oluşturulan karanlık arıyorlar.

Her ne kadar yavaş olsa da, bu seviyedeki teknoloji ile yıldızları etrafta dolandırabilirdik. En basit yöntem, yıldızın bir tarafına bir ayna yerleştirmek olurdu. Böylece ışığının bir kısmını bir ışın şeklinde yansıtıp, zıt yönlü bir itme kuvveti oluştururduk. Ya da bir Dyson küresinden sağlanan enerji, iyon enerjilerine biraz daha hızlı hareket etmeleri için güç sağlayabilirdi. Böyle gösterişli bir cihazı önceden haber verilen bir süpernovadan uzaklaşmak için, ya da iki sönük yıldızı alıp birbiriyle çarpıştırarak daha parlak bir güç kaynağı yapmak için kullanabiliriz.

Önemsiz yıldızlarla uğraşmak sıkıcı geliyorsa, süpermasif bir karadeliğin enerjisini kullanmaya ne dersiniz? Katılım disklerinden ışımaları yakalayabiliriz ya da enerjisini dönüşünün dışına çekebiliriz. Dönen bir karadelik, en az iki yöntemle kendinden faydalanabileceğimiz ergosphere denen bölge içerisinde uzay-zamanı etrafında sürükler. Oxford Üniversitesi’nden Roger Penrose, bir dizi maddeyi yüksek hızlara hızlandırmak için bunu kullanmayı önerirken, Cambridge Üniversitesi’nden fizikçi Roger Blandford ve Roman Znajek, elektromanyetik bir dinamoya dönüştürecek bir yöntem tertiplediler. Bunlar, Dyson küresinden milyar kere daha kuvvetli bir enerji santralinin temeli olabilirdi. Bu en azından güneş sistemimizin büyüklüğünde olmak zorundadır.

Hatta bu tutkumuzun sınırı olmayabilir. Kozmosu anlamaktaki araştırmamız, tüm kuvvetlerin birleştiği ve uzay-zaman’ın temel yapısının  nihayetinde açığa kavuştuğu, sonsuz enerjiye erişebilme kapasitesine sahip en üst düzey parçacık hızlandırıcıyı geliştirmemize öncülük edebilir.

Princeton, New Jersey, Advanced Study Enstitüsü’nden Brian Lacki, bu makinenin bazı özellikleri üzerinde çalıştı. Onlardan birisi makinenin çok büyük boyutudur: parçacıkları gerekli enerjiye yükseltebilmesi için, güneşten Pluto’ya kadar olan mesafenin en az yüz katı kadar uzatılmalıdır.

Bu sadece alt bir sınır, fakat bunu daha da büyük yapmak mümkün olmalıdır. Bu kadar uzun ince bir nesne, çok yoğun yerçekimsel bir stress üretmeden süresiz olarak genişletilebilir, böylece Orion ve ötesine bir kule inşa edebiliriz.

Hayal edilebilir teknolojinin sınırlarında, kozmosun kaderini kurcalamaya bir son verebiliriz. Enerjiye olan açlığımız yıldızlar ve süpermasif karadeliklerle tatmin olmazsa, sonra belki mikroskobik karadelikler oluşturmayı öğreniriz ve onları toz ile besleriz.  Bu, yıldızlar arası endüstrimizi çalıştırmak için kullanabilecek olan sabit maddeyi sıcak Hawking ışınımına dönüştürerek, kütle enerjisinin kilidini açabilir.

Avustralya, Quennsland Üniversitesi’nden S. Jay Olson’un hesaplamalara göre bu herşeyin geleceğini değiştirebilir. Uzaya ışık hızına yakın bir hızda yayılan medeniyet, atık ısı ile kozmosu doldurur ve fiziksel özelliklerini değiştirir. Hatta maddenin radyasyona dönüşümü uzayın genişlemesini bir miktar azaltabilir ki bu da Dünya’yı kurcalayışımızı perspektif içine alıyor.

Yazan    : Stephen Battersby
Çeviren : Gültekin METİN
02 Mayıs 2015 tarihli New Scientist Dergisi’nden çevrilmiştir.

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu