EMPATİ – Acını Hissediyorum

Empati sağlıklı bir duygudur – ancak fazlası zararlı olabilir mi? Emma Young soruyor;

TANIA SINGER Budist bir keşişi bir fMRI makinesine sokan ilk kişi değildi. Fakat, sinirbilimciler beyinlerin şefkatli ve önemseyici olduklarını varsayarak tarama yapıp, empatinin nereden geldiğini arıyorlar. Singer bundan kaçınmanın yollarını arıyordu.

Dünyanın aşırı empatiden dolayı lanetli olduğunu çok az insan iddia eder. Ancak, başkalarının duygularını paylaşma ve onların bakış açılarını alma kapasitemizin bizlere zarar verebileceğini keşfetmeye başlıyoruz. Başkalarının talihsizliklerine aşırı empati duymak, sadece hemşirelik gibi yüksek-maruziyetli mesleklerde olanlar için bir sorun değildir. Hepimiz, başkalarının acısını duymaktan dolayı zarar görebiliriz, bu da bizi daha kızgın, daha mutsuz ve daha hasta hale getirir.

Neyse ki, doğru eğitim ile beyindeki empatinin kökenini bulmaya çalışmak, başkalarının duygularının bizi etkileme miktarını ayarlayabileceğimizi de keşfetmemize neden oldu. Bu, bizi tüketmesine izin vermeden, karşı tarafı önemseyerek her iki durumdan da yarar sağlamamıza imkân sağlayabilir.

Empati inkâr edilemez şekilde güzel bir şeydir. Başkalarının nasıl hissettiğini anlamak, yunuslar ve sıçanlar da dahil olmak üzere artan sayıda hayvanda bulduğumuz bir bağlanma mekanizmasıdır. Atlanta, Georgia’daki Emory Üniversitesi’nden primatolog Frans de Waal, diğerlerinin duygusal durumundan etkilenmenin, işbirlikçi bir tür olan insanın, kendi evriminin en eski adımı olduğunu ileri sürdü.

Ancak bebeklerle dolu bir odada bulunan herkes için gizli tehlikeler görünür olacaktır. Eğer bir bebek ağlamaya başlarsa, çok yakında hepsi ağlamaya başlayacaktır. Bebekler, kendi duyguları ile başkalarının duyguları arasındaki farkı anlamamaktadır ve bu yüzden birinin hissettiği, hepsinin hissettiğidir. Olumsuz ve olumlu duygular benzer şekilde virüs gibi yayılır. Benlik duygusu geliştikçe, diğer insanların duygularını kendi duygularımızdan ayırt etmeyi öğreniriz. Ancak son zamanlarda çevrimiçi sosyal ağlardaki davranışlarımızı inceleyen çeşitli deneyler, duygusal bulaşma riskinden tamamen muaf olmadığımızı gösteriyor.

Bunun nedeni, bizim ve başkalarının hissettikleri şeyler arasındaki ayrımın, beyinlerimiz için çok net olmamasıdır. Singer ve meslektaşları 2004’te, University College London’da (UCL) bunu, 16 romantik çifti MRI tarayıcısına sokarak gösterdiler. Gönüllülere sancılı bir elektrik şoku verdiklerinde, bu, fiziksel acıya tepki veren beyin bölgelerinde ve aynı zamanda duygusal acıya ayarlı beyin bölgelerinde aktivite meydana getirdi. Ancak gönüllüler sevdikleri birinin elektrik şoku aldığını gördüğünde, fiziksel ağrı merkezlerinde kayıtlı hiçbir aktivite yokken, duygu bölgeleri havai fişek gibi aydınlanıyordu. Bunlar arasında göze çarpan alan, beyin ve beden arasındaki çok sayıda koordinasyonun gerçekleştiği anterior insula idi.

O zamandan beri yapılan pek çok diğer çalışma, gözlemlediğiniz acının fiziksel veya psikolojik olup olmadığını ayırt etmeksizin, “acıya karşı empati” ağının var olduğunu doğruladı. “Temel prensip aynıdır,” diyor Singer.

Dahası, geçtiğimiz birkaç yıl içinde, sadece samimi olduğumuz kişilerin acısını çekmediğimiz anlaşıldı. İlk ipuçları, bakımevinde çalışanlar, hemşireler, psikoterapistler ve pediatristler gibi sık sık diğerlerinin stres ve acılarını ile karşı karşıya olan bakıcılık mesleğindeki kişilerden gelmekte. 1990’ların başından bu yana, artan şekilde bir tür empati tükenmişliği belgelenmiştir ve “ikincil travmatik stres” ve “temsili travmatiziasyon” gibi isimler verilmiştir. Semptomlar arasında empati ve sempati hissiyatının azalışı, öfke ve kaygı artışı, ve daha fazla işe devamsızlık yer almakta. Çeşitli çalışmalar, bu semptomları umursamaz bir tutum ile hastalarla ilişkilendirir, benlik yitimi(depersonalizasyon) ve kötü bakım gibi.

Empati tükenmişliğinin, sürekli diğer insanların acıları ile çevrelenen insanları etkilemesi belki de şaşırtıcı değildir. Ancak son zamanlardaki bir deneyin sonucu, empatinin karanlık tarafının herkes için sorun yarattığını öne sürüyor. Bir başkasının acısını anladığınız ve acısına katıldığınız her an, acıya karşı empati ağını aktifleştirerek strese girebilirsiniz.

Empati aşırı yüklemesi

Aşırı empati yüklemesinin gerçekleştiği muhtemel yerlerden biri işyeridir: iş arkadaşlarımızla günde 8 ya da 9 saat vakit geçiriyoruz. Onlarla empati kurmaya yardım eden ve onların üzüntülerine yakalanmaya yardımcı olan ilişkiler kuruyoruz. Son zamanlarda Louisiana’da hastane ve klinik sahibi olan ve işleten Ochsner Health System gibi bazı şirketler, bulaşmayı sınırlamak için stressiz bölgeler kurmaya başladılar. “Havalandırma verimli değil” diyor Ochsner’ın başkan yardımcısı Missy Hopson Sparks. Bu yüzden şirket, hastane katları da dahil olmak üzere, iğneleyici konuşmaların ve hatta fısıldaşmaların yasak olduğu bölgeler belirledi. Kliniklerde moral yükseldi. Politika şimdi şirket çapında uygulanıyor.

Singer’ın araştırması, duygusal bulaşmanın fiziksel etkilerinin, bazı insanlar için, üzüntü duyup duymadığını bilmedikleri bir kişiyi gözlemlediklerinde bile geçerli olduğunu göstermektedir. Örneğin, 15 dakikalık bir TV haber bültenini izleyen kişilerin daha sonra kaygı duydukları bildirildi ve kaygıları sadece uzun bir gevşeme egzersizi sonrasında azaldı.

Empatik sıkıntı” yaşamaya daha az eğilimli olanlar için, bunu başka birinin sorunu olarak görmezden gelmek cazip gelebilir. Ancak bu, öngörüsüz birşey, diyor İsviçre Cenevre Üniversitesi’nden Olga Klimecki. Gündelik hayatlarında daha fazla empatik sıkıntı yaşayan insanların, kışkırtıldığı zaman saldırgan olma eğiliminde olduklarını söylüyor, hatta “masum bir insana karşı bile” .

Bu durum, Buffalo’daki New York Eyalet Üniversitesi’nden Michael Poulin tarafından geçen yıl yayınlanan bir çalışmayla desteklendi. Çalışmaya göre empati bizleri agresif davranmaya yönlendirebiliyor, özellikle de değer verdiğimiz birinin kötü muameleye maruz kaldığını gördüğümüzde. “Acı çeken bir insanın sıkıntısını sanki kendinmiş gibi yaşaman, son derece itici ve sevimsiz” diyor.

Bu noktadaki ironi, empati aşırı yüklenmesinin etkilerinin, empatinin içimizde evrimleştirdiği şeyleri altüst edebileceğidir – karşılıklı yararlı işbirliğini. Poulin, “Empati yoluyla iletilen kısa süreli sıkıntı bile, yardım etme arzusu kadar yardım durumundan kaçma arzusuna da yol açıyor” diyor. Avcı-toplayıcı olarak yaşadığımız zamanlarda çok yararlı olan empati, anonim, kalabalık şehirler ve duygu yüklü medya içeriği ile karakterize edilen modern bir dünyada bir yükümlülük olabilir.

Eğer bu doğruysa, bununla ilgili bir şeyler yapabilir miyiz? Belki de, diyor Amsterdam’daki Hollanda Nörobilim Enstitüsü’nden Christian Keysers. “Bazı insanlar kendi duygularını düzenlemede daha iyi iken, bazıları da empati düzenlemede daha iyidir” diyor. Yapmış olduğu çalışmanın önerdiğine göre, doğduğumuz zaman sahip olduğumuz empati miktarına sıkışıp kalmış değiliz, başkalarının stratejilerini de benimseyebiliriz.

2014 yılında, Keysers ve meslektaşları, empati için yeterli kapasiteye sahip olmadığı düşünülen psikopat tanısı konmuş insanların, acı çeken insanların görüntülerini gördüklerinde nasıl tepki gösterdiklerini incelediler. İlk başta, ekip ne hissedileceğine dair herhangi bir yönergenin olmadığı görüntüleri sundu. Gönüllülerin beyinleri, tahmin edilebilir şekilde, empati ile ilişkili algılama alanlarında ve insulada, sağlıklı insanların beyinlerinden daha az aktivite gösterdi.

Fakat daha sonra Keysers psikopat gönüllülerinden bilinçli olarak empati kurmalarını istedi ve çok farklı bir şey oldu: onların beyin tepkileri kontrol grubununki ile aynıydı (Trends in Cognitive Science, vol 18, p 163). Diğer bir deyişle, öntanımlı empati durumunuz “kapalı” olsa bile, istediğiniz zaman onu açabilirsiniz. Bu aydınlatıcı bir bilgiydi, diyor Keysers: “Tüm bireylerde bir empati spektrumunun var olabileceği açıkça görülüyordu.”

Bu nedenle Tania Singer, moleküler biyolog olan ve Budist keşişe dönüşen Matthieu Ricard’ı bir fMRI makinesine soktu. Deneyler, Budist rahiplerin geçtiği eğitimlerin, kendilerine, empati ile ilişkili nöral devrelerini manipüle etme konusunda daha yüksek bir yetenek kazandırdığını göstermiştir. Bu türdeki ilk çalışmalardan biri, Madison Wisconsin Üniversitesi’ndeki Richard Davidson tarafından yapıldı. Keşiş gönüllülerinden, acıyla çığlık atan kadınların seslerini duydukları sırada fMRI makinelerine yatmalarını istediler.

Davidson onlardan, sesleri dinlediklerinde şefkat formunda bir meditasyon moduna girmelerini istedi; bu meditasyonda, kendinizden diğerlerine doğru yavaş yavaş içitenliği-samimiyeti genişletmeye ve dikkati kendinizden diğerlerine vermeye teşvik ediliyorsunuz.

Davidson, bu sürecin, keşişlerin sinir devrelerinin ateşlenme şeklini değiştirdiğini gördü. Anterior insula ve aynı zamanda amigdaladaki aktiviteyi bastırdı. Anterior insula; Singer’in empati üzerinde yaptığı daha önceki deneylerinde empati ile ilişkilendirdiği beyin bölgesi. Amigdala; tehditlerin tespitinde görev alan ancak empatik yanıtlar sırasında olaya dahil olan bir bölge.

Singer, Ricard’la yaptığı son deneylerinde, kendisinden eğitilmiş olduğu gibi şefkatle empati kurması yerine acı çekerek empati kurmasını istedi. Bunu yaptıktan sonra, acı için empati ağı harekete geçti ve neredeyse anında, bunun “katlanılamaz” şekilde hissettirdiğini ifade ederek deneyi durdurması için ona yalvardı.

İçsel saykonuz

Bu duruma göre, başka insanlara empati yerine şefkatle bakmak, sizinle bir başkası arasındaki ayrımı keskinleştirmenin ve empati tükenmişliğinden kaçınmanın bir yolu olabilir. Ricard, “Şefkat, diğerleri için hissedilir, onlarla birlikte değil” diyor. Singer, Klimecki ve diğerleri ile birlikte, bu fikri normal insanlar üzerinde test etmeye başladı. Denekleri şefkat eğitimine aldıktan sonra, deneklerin beyinleri, negatif videolara karşı keşişlerin beyinlerine benzer yanıtlar verdi (Social Cognitive and Affective Neuroscience, vol 9, p 873). Bu durum, huzurun artmasına yansımıştır.

Singer’ın bu alandaki çalışması büyüleyici, diyor UCL’deki Bilişsel Nörobilim Enstitüsü’nden Antonia Hamilton, “özellikle şefkat ve empati arasındaki ayrım”. Kısa süre önce, Singer ve ekibi bu araştırmayı uygulamaya geçiren ilk büyük projeyi tamamladı. Grubu, 300 kişiyi işe aldı. Bunların bazıları işleri gereği daha yüksek empati tükenmişliği riski altında yer almakta. Ve onları şefkat dahil olmak üzere empatiye alternatifler konusunda eğittiler.

Bir katılımcı, Almanya’nın Berlin kentindeki Charité Üniversitesi Kliniği’nde yenidoğan ünitesinde hemşire olarak çalışan Irina Schroen idi. Schroen’in deneyimleri onu kariyerini bırakacak seviyeye getirecek kadar çok ciddi şekilde etkiledi. Singer’ın eğitiminin kendi profesyonel hayatını kurtardığını söylüyor. “Meslektaşlarım benimle çalışmaktan bir kez daha mutlular. ’Bu kadar rahatlamış olman inanılmaz’, diyorlar” diyor.

Sonuçlar bu sene sonuna kadar yayınlanmayacak, ancak Singer’in şu anda bu tür bir eğitimi herkese vermesi için bir merkez kurmasına yetecek kadar etkileyici ve 60 kişi zaten eğitime kaydoldu. Schroen gibi daha fazla insanı tükenmişlikten kurtaracağını ve daha yaygın bir şekilde insanlara ve toplumlara sosyal çatışmalarla başedebilmeleri için yardım edeceğini ümit ediyor, savaş ve mültecilerin oluşmasına neden olan problemler de dahil.

Kanada’daki British Columbia Üniversitesi’nde kişilik özellikleri üzerinde çalışan Del Paulhus, yüksek stresli, yüksek performanslı mesleklerdeki diğer kişilerin ölçeğin “psikopat” tarafına doğru kayabileceğini söylüyor. “Çok fazla empati, bir cerrahın, şiddet içerikli sporlardaki bir sporcunun, bir avukatın, bir askerin başarısını baltalayacaktır” diyor.

Şimdi unutmamak gerekir ki, empati sıkı bir şekilde siyasi gündemde yer almakta. ABD başkanı Barack Obama, “empati eksikliğini” acil bir sorun olarak tanımladı. Stanford Üniversitesi araştırmacılarının yakın zamanda yaptıkları bir çalışmada, empati eğitimi alan öğretmenlerin öğrencilerle daha az disiplin sorunu yaşadığı ilişkisi kuruldu. ABD ve İngiltere’deki eğitim araştırmacıları ve iş liderleri, okullarda empati eğitimi çağrısında bulundular.

Dozu uygun şekilde ayarlanmış empati şüphesiz ki iyi bir şeydir, ancak topluca reçetelendirmeye başlamadan önce yan etkilerini göz önünde bulundurmamız gerekir. Poulin, “Eğer başka bir kişinin acısını kendi acınızmış gibi deneyimlemeniz anlamına geliyorsa, dünyanın daha fazla empatiye ihtiyacı olduğu hiç net değil” diyor. “Bunu yapmak dünyanın acısını ikiye katlayabilir”.

New Scientist – 14.05.2016

Çeviren : Gültekin METİN
https://www.newscientist.com/article/mg23030732-900-how-sharing-other-peoples-feelings-can-make-you-sick/

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu