Egoist misiniz?

Şoförlüğünüz nasıldır? Eğer ortalama bir insan iseniz, muhtemelen iyi araba kullandığınızı düşünüyorsunuzdur? Bir  araştırmaya göre, araba kullananların %74ü ortalamanın üzerinde kendilerinin daha iyi kullandıklarını düşünüyorlar. Kaza geçirenlerin ise hiç kaza yapmayan şoförlerden biraz daha fazla kendilerine güvendikleri görüldü.

Tabi ki bu, gerçekliği yansıtmıyor. Gerçekten bir avuç berbat şoför yoksa eğer, herkes ortalamanın üzerinde iyi şoför olamaz. Eğer insanlardan yetenek, zeka, dürüstlük, orijinallik, arkadaşlık, güvenilirlik ve daha bir sürü pozitif özelliklerini oranlamaları istense, genellikle kendilerini ortalamanın üzerinde bir seviyeye koyarlar. Bu kişilere negatif özellikleri ile ilgili benzer sorular sorulduğunda ise kendilerini ortalamanın daha aşağısında göreceklerdir.

Bu egoist illüzyona “ortalamanın üstü etkisi” denilmektedir. Son derece yaygın olmasına rağmen çoğunlukla fark edilmemektedir. İronik bir biçimde, insanların çoğunluğu kendi haklarında abartılı düşünceye sahip olmadıklarını da düşünürler.

Sevdiğimiz kişiler hakkında da abartılı düşünürüz. İnsanların yaklaşık %95i eşlerini ortalamanın üzerinde zeki, çekici, sıcakkanlı ve komik bulurlar. Hemen herkes de fark etmiştir ki ebeveynler kendi çocuklarını diğer çocuklardan daha akıllı, sevimli ve gelişimsel olarak da daha ileri seviye de görürler.

Ortalamanın üstü etkisi”, kendimizi “özel” olmakla kandırdığımız birkaç pozitif illüzyondan bir tanesi sadece. Bunlardan bir başkası ise iyimserlik önyargısı. Bu da, gelecekle ilgili gerçek dışı beklentilerin belirlediği sağlam bir etkidir. Pek çok insan ortalamadan daha uzun, daha sağlıklı ve de daha başarılı yaşamayı bekler. Tabi bu arada da boşanma, hastalanma ya da kaza geçirme olasılıklarını da göz ardı ederler. Sonuç ne kadar çok beklendik ise, bunun gerçekleşeceğine daha fazla inanırlar. Ne kadar az umdukları bir şey ise, bu sefer de kendi başlarına gelmeyeceğine o kadar çok inanırlar.

Peki bu tür illüzyonların kaynağı nedir? Pozitif illüzyonun yaratıcılarından biri olan Washington Üniversitesi’nden Jonathan Brown’a göre bunlar çocuklukta başlıyor. “Aileler çocuklarını pohpohladıklarında bu ilüzyonları da yaratmaya başlıyorlar.”

Pohpohlamak orada da bitmiyor. Yaşam boyunca, dünyayı “biz” ve “onlar” olarak ikiye bölmek üzere doğuştan getirdiğimiz bir eğilimimiz var. Biriyle iletişime geçer geçmez, o kişinin grubuna dahil olursunuz. İnsanlar kendi grup üyelerinin diğer grup üyelerinden daha iyi olduklarını düşünürler. Bu sayede de, değerlerimizi abartan, hatalarımızı görmezden gelen ve diğer insanları aşağı gören karşılıklı “beğeni grupları”na katılmış oluruz. Şüphesiz ki çoğumuz kendimiz hakkında son derece olumlu düşünmekteyiz.

Patalojik olmak şöyle dursun, pozitif illüzyonlar artık sağlıklı bir zihnin işareti olarak görülmekteler. Pozitif illüzyonu olmayanlar klinik olarak depresyonda olmaya daha eğilimler.

Ama kendiniz hakkında ne kadar aldanmış olursanız olun, başkalarının sizin hakkında düşündükleri konusunda kendinizi aldatıyor olmanız da mümkün.

Chicago Üniversitesi’nden davranış bilimicisi Nicholas Epley: “Herkes diğer insanların kendileri hakkında ne düşündüğü konusunda meraklı ve endişelidir. Çoğunluğumuz da bu konuda iyi olduğumuzu düşünürüz. Ama aslında hiç de iyi değiliz.”

Bu demek değildir ki tamamen başarısızız. Mesela cömert biri olduğunuzu düşünüyorsanız, muhtemelen diğerleri de cömert olduğunuzu düşünüyordur. Sadece sizin zannettiğiniz kadar cömert değil.

Ama insanların hakkımızda ne düşündüklerini sezmek konusunda çok becerikli değiliz. Bunun nedeni de “ilgi etkisi” denen bir şey: Yaptığınız ve söylediğiniz her şeyin gözlemlendiği ve incelendiği sanısı. Epley: “Kendimizin çok farkında olduğumuz için, diğerlerinin de bunu fark ettiği yanılgısı içinde olmak çok kolaydır.”

Sonuç olarak her şeyi abartıyoruz. Diyelim ki üzerinize su döktünüz ve sanki pantolonunuzu işemişsiniz gibi görünüyor. Herkesin fark edeceğini sanırsınız, ama etmezler. Çünkü dünya sizin etrafınızda dönmüyor. İnsanlar ayrıca duygusal durumlarının herkes tarafından algılandığını düşünürler, ama aslında hiç fark edilmemişlerdir.

Şu da mümkün: Çok zekice ya da takdir edilesi olduğunu düşündüğünüz bir şey yapar ya da söylerseniz, insanların bunu fark etme seviyelerini abartabilirsiniz. Çünkü genellikle diğerleri de kendi egolarıyla çok meşgul durumdadırlar.

Esas problem kendinizi çok iyi tanıyor olmanızdır. Epley: “Siz kendi kendinizin uzmanısınız. Bu demektir ki, kendiniz hakkında üstü kapalı her şeyi algılarsınız, ama diğerleri bunu algılamazlar. Onlar genel özellikler görürler.”

Diğer insanların düşüncelerini tahmin ederken zorlanıyoruz. Onların zihinlerine giremeyiz. Yüzlerine ve davranışlarına bakarak ne düşündüklerini anlamaya çalışırız. Ama davranışlar her zaman düşünceleri çok net anlatmazlar.

Ama şaşırtıcı bir şekilde, sezgilerimiz çok yakın tanıdığımız kişilerle beraberken o kadar da kötü değildir. Hatta birazcık daha iyidir. Eşinizin zihnini okuyabilme yeteneğinizin evliliğin ilk yılından sonra azaldığına dair kanıtlar bile vardır. Epley: “Aslında insanlar bir yabancıyla ne kadar iyi iletişimde olduklarını anlamada daha iyidirler. Eşinizi çok iyi tanıdığınıza inanırsınız ama aslında bu, gerçek sezgiler yerine, daha çok bir illüzyon yaratabilir.”

Belki de en az sezgiye sahip olduğumuz alan fiziksel görünümdür. Herkes nasıl göründüğünü bilir. Ama nasıl göründüğümüzü değerlendirmeye gelince tamamen ümitsiz vakayız.

Epley: “İnsanlara başkalarının kendilerini ne kadar çekici bulacaklarını değerlendirmelerini istediğimizde ve bunu gerçek çekicilik değerlendirmeleriyle eşleştirdiğimizde, hiçbir bağlantı bulamıyoruz. Bu beni hala çok şaşırtıyor.”

Çeviren : Sıdıka ÖZEMRE
https://www.newscientist.com/article/mg21028122-400-the-grand-delusion-egotist-moi/

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu