Çay mı Yoksa Kahve mi Daha İyi?

Uyarım söz konusu olduğunda kahve daha iyidir, ancak sağlığa olan çok yönlü faydaları çayı galip kılıyor – demleme konusu ayrı bir hikâye.

KAHVE

Herkesçe kabul gören bilgi en azından “Kahve sizin için faydalı değildir” yönündedir. Bağımlılık yapan kafeinle doludur ve duvarlara tırmanmanıza neden olabilir, baş ağrısı yapar ve uykunuzu kaçırır. Aşırı kahve tüketimi kalp rahatsızlığı ve kanser ile ilişkilendirilmiştir. Kahve, uyanıklığı ve odaklamayı arttırmasına rağmen, etkileri kısa ömürlüdür. Kullanıcılar hızlı bir şekilde hoşgörülü hale gelir: düzenli olarak kahve içen insanlar, içmeyenlere göre ortalama olarak daha az uyanıktır. Sabah demlenen kahve, kafein yoksunluğunun yorucu etkilerini tersine çevirerek müdavimlerini temel seviyede uyanık duruma getirir.

Bu durumda, kaçınılması gerekir gibi görünüyor. Ancak, İngiltere, Coleraine’deki Kuzey İrlanda Gıda ve Sağlık Merkezi’nden Kirsty Pourshahidi, bunun fazla abartılmış olduğunu düşünüyor. “Duruma göz attığımda, günde 3-4 fincan kahve içtiğimde o kadar da kötü hissetmiyorum” diyor.

Pourshahidi, İtalyan kahve şirketi Illycaffè tarafından kısmen finanse edilen bir iş ile kanıtları inceledi. Başlangıç olarak, orta miktarda kafein emiliminin zararlı olduğunu varsaymak için birkaç sebep buluyor. Bağımlılık yapan bir madde olan kafeinden, şaşırtıcı derecede kolay bir şekilde vazgeçilebilir: İnsanların kafein alımlarını dört hafta boyunca kademeli olarak kesmek etkili bir stratejidir.

Kahve, kafein haricinde, vücudun glikoz emilimini yavaşlattığı bilinen klorojenik asitler olarak adlandırılan bileşikler içerir. Bunun nasıl işlediği net değildir, ancak kahve içenlerin tip 2 diyabet riskinin daha az olduğu gözlemini desteklemektedir.

Pourshahidi, “Öte yandan, kahvede yer alan kafeol ve kahweol adlı iki yağlı bileşik, kan damarlarını tıkayan “kötü” kolestrolü artırıyor gibi görünüyor – ancak içtiğimiz çoğu kahve, buna hazır kahveler de dahil, bunları pek fazla içermiyor” diyor. Espresso makineleri bu bileşenleri neredeyse tamamen atar ve French press(kahve demleme aparatı) da kötü iş çıkarmaz. Kaçınılması gereken şey, Türkiye, Norveç ve İsveç’te popüler olan, kaynatılmış filtrelenmemiş kahvedir.

Kahve tüketimi ve kanser üzerine yapılan araştırmalarda, tipik olarak, günde 40 veya daha fazla bardak kahve içenler ve Türk kahvesi tüketen kişilerin dışında, hiçbir korelasyon veya hafif yararlı bir etki bulunmuyor. Pourshahidi, “Kahve içenlerinin içmeyenlere göre daha büyük bir risk taşıdığı durumlarda bile, çalışmalar genellikle tüketilen miktar ile risk arasında orantılı bir ilişki göstermez; bu da başka faktörlerin bulunduğunu düşündürür – kahve içen kişiler belki de daha fazla alkol tüketiyor veya daha fazla sigara içiyor gibi…”, diyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında Dünya Sağlık Örgütü, kahve konusundaki duruşunu “muhtemel kanserojen” iken “kesin kanıt yok” olarak değiştirdi. Tek uyarı, 70°C’nin üzerindeki herhangi bir sıcak içeceğin, özofagus kanseri riskini arttırdığıdır.

Yani kahvenizin tadını çıkarın, ancak kendinize bir iyilik yapın: çok sıcak içmeyin.

ÇAY  

Çay tiryakileri sıklıkla hoşa giden bir memnuniyetle kaplıdırlar: seçmiş oldukları içecek, kahve içenlerin aksine, hayat verici, iyilik doludur. Bunun merkezinde flavonoller vardır. Özellikle yeşil çay ve yeşil çayın en bol flavonolu olan epigallocatechin-3- gallate (EGCG) üzerinde yoğunlaşılıyor. En azından bir kabın içindeki hücrelere ilave edildiğinde, antioksidan ve antikanser etkilerini yükseltmektedirler.

Bazı çalışmalar, yeşil çay içmenin (ve daha az oranda siyah çay) iç meme, bağırsak ve akciğer kanseri riskini düşürdüğünü tespit etse de, 2009 yılında yapılan toplam 1,1 milyon kişinin katıldığı 51 araştırmada, kanıtların son derece çelişkili olduğu sonucuna varılmıştır .

Bu, diğer varsayılan yararlar için de benzer bir hikâyedir. Hem yeşil hem de siyah çay özleri, diyabetik sıçanlarda ve farelerde, kan şekeri düzeylerini düşürmekte ve sağlıklı gönüllülerde glikoz metabolizmasını arttırmaktadır. Çay ve çay özleri kardiyovasküler hastalık riski altındaki insanlarda kolestrolü ve kan basıncını düşürebilir. Ve hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, siyah çayda bulunan kateşin bileşiğinin, yağ ve nişastayı sindiren enzimleri engelleyebileceğini ve belki de metabolizmayı hızlandırabileceğini düşündürmektedir. Bunlardan bazıları veya hepsi, aşırı kilolu veya obez insanlardaki çay tüketimi ile kilo kaybı arasında küçük bir karşılıklı ilişkiyi açıklayabilir. Şimdiye dek herşey çok iyi, ama kötü haber şu ki kaybedilen kilo miktarı sağlıkla alakasız olacak kadar küçük ve muhtemelen diğer yaşam tarzı tercihlerinden daha ağır basmakta.

Yine de bir fincan çayın size çok fazla zarar vermesi pek mümkün değildir. Bir kadın, çaydaki aşırı florür dozajı nedeniyle dişlerini 47 yaşında kaybetti, ancak 17 yıldır günlük 100 ila 150 poşet çay demlemekteydi. Çoğumuz için, çayın florür içeriği ve anti-bakteriyel özelliği aslında takma dişlerimizi koruyor. Çayın ağız gargarası olarak kullanım potansiyeline yönelik yapılan bir çalışmada, standard bir klorheksidin tabanlı versiyonunun öldürdüğü kadar çok sayıda bakteriyi öldürdüğü ortaya çıktı, ve muhtemelen daha ucuza gerçekleşti. Siyah çay da benzer şekilde diş çürükleriyle savaşır ve ağzın kendi antibakteriyel enzimlerini uyarır.

Çeviren : Gültekin METİN
https://www.newscientist.com/article/mg23331160-900-good-hydrations-tea-and-coffee/

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu