Bilimsel Bilgi Ayrıcalık mı?

Kimsenin sözüne bağlı kalma” (NULLIUS in verba) İngiltere’nin Ulusal Bilim Akademisi Royal Society’nin mottosu, bilimsel bilgi edinmenin ruhunu özetlemekte. Bir deney yapın, neticesini doğrulukla kayıt altına alın ve de o kaydı şüphe edenler için hazır bulundurun.

Bu şekilde bir çalışma stili şu demek oluyor: Eğer bilgi gerçeğe giden yol olarak tarif ediliyorsa, bilim aydınlanmaya giden ekspres yoldur. Bilimin, insan psikolojisi, evrenin tarihi, doğa kuvvetleri, Dünya’nın jeolojisi, bitki örtüsü ve faunası (bir bölgenin özgün, kendine has yaşamı) hakkında bize söyledikleri sayesinde biliyoruz ki, Dünya düz değildir, evren yaklaşık 14 milyar yaşındadır, ejderhalar ve tek boynuzlar (unicorn) yoktur. Daha uzun ve daha konforlu yaşamlar sürmekteyiz ve güneş sisteminin diğer ucuna uzay keşif robotları gönderebiliyoruz. Son derece  olağanüstü değil mi?

Fakat, şu “biz” kısmından başlayarak bir de daha kuşkucu bir açıdan bakalım: Bazı insanlar gerçekten Dünya’nın düz olduğuna inanıyor. Diğerleri, evrenin 6000 yıllık bir geçmişinin olduğu görüşünde. Bazıları da, doğal seçilimle gelen evrim teorisine ya da insan kaynaklı iklim değişiklikleri gerçeğine şüpheyle yaklaşıyor. ‘Biz’ herkes anlamına gelmiyor.

LOCH NESS GÖLÜNDE TEKBOYNUZLAR

Bunun, bilimden ziyade onların bir problemi olduğunu söylemek cezbedici olabilir. Ancak bilim de söyleyebilecekleri konusunda sınırlı. Olumsuz hakkında ispatta bulunamamakta: Ejderhalar, tekboynuzlar ve Loch Ness gölünde (İskoçya) bir canavar var olabilir. Bilim, tüm olumlu tespitler hakkında da kesin olarak tanımlayıcı olamaz.  “Kanıtlarımız zaman zaman bizi sadece olasılığa dayanan hükümler verebileceğimiz durumlarda bırakabilir- bazen yanlızca belirli bir sonuç veya teori için büyük olasılıkla doğru diyecek sınırlılıkta olabiliriz” diyor Kanada Toronto Üniverisitesinden Jennifer Nagel.

Bu zafiyet, bilimsel metodu, sosyal bilimler veya iklim değişiklikleri gibi daha değişkenlerle dolu olan ve böylelikle daha fazla belirsizlik içeren karmaşık alanlara yaydığımızda daha da büyüyor. Bilim, spekülasyon ve varsayımda bulunmaya dayalı olarak meşru bir şekilde ilerler, ta ki bu spekülasyonlar bir deneyle test edilene kadar -ince eleyip sık dokuyan titiz bir kimse için, bunlardan doğan her ‘bilgi’ kesinlikle provizyonel (nihai olmayan, şarta bağlı) olarak etiketlenmeli.

Bu, diğerleri arasında, iklim değişikliği kuşkucuları tarafından zevkle sömürülmüş bir zafiyet. (ya da, bakış açına göre güçlü bir yön) Fakat kısıtlı bir gerçeğe işaret ediyor: Eğer bilimsel bilgi size ayrıcalıklı geliyorsa, bu dayanışma grubu içerisindesinizdir. Büyüme sürecimizde kültürel çevremizden inançlar ediniriz. Bazıları için bu, bilimsel bilgiyi; bazıları için de, mesela İncil’de olduğu gibi ‘açığa çıkan’ ilmi kabul etmek demektir.

Kanıt” ile ilgili koparılan gürültü aslında şununla alakalıdır: Eğer bilime inan bir kimse iseniz, siz de her söyleneni doğru olarak kabul ediyorsunuz demektir. “Prensip olarak herkes bilimsel sonuçları belirli bir zaman, para ve eğitim dahilinde tekrarlayabilmeli” diyor İngiltere Nottingham Üniversitesi’nden Brigitte Nerlich. Fakat herkes Büyük Hadron Çarpıştırıcısı veya İklim Modelleme Bilgisayarlarına sahip değil.  Siz de birilerinin sözüne inanıyorsunuz. Bilginin diğer türleri gibi, bilimin çoğu da kaynağa güvenilerek geçmişten bugüne geliyor.

O zaman özel sayılmaz mı? Belki de, bilimin, meydana getirmiş olduğu bilgiye olan inancı doğrulayan mekanizmaları da sağlamış olduğu gerçeğini saymazsak.  Harvard Üniversitesinden Felsefe Uzmanı Edward Hall’a göre, “Bilimde itibar, öngörme ve daha genel anlamda, deneysel olayları analiz etmedeki başarı ile kazanılır -en azından bilimsel bir topluluk, işlevini güzel bir şekilde yerine getiriyorsa” bilimin varmış olduğu sonuçlar fiziksel dünyamıza ait deneyimlerimiz ile uyumluysa kabul görür, eğer böyle olmaya devam etmiyorsa, bir kenara itilir. Bu, bilime olan inancı geçerli bir inanç, ve gerçek bilimin oluşturduğu bilgiyi de diğerlerinden bir gömlek üstün yapar. Yine de siz benim sözüme inanmayın.

Michael Brooks

Çeviren : Sena ERKAN
New Scientist  April 1 2017

Check Also

Geri Dönüşü Olmayan İnsan Ruhunun Ölümsüz Yolculuğu