Yakışır mı ?.

Mevlânâ bir gün câmide vâz ederken mevzû; Hızır ile Mûsâ aleyhimesselâmın kıssasına gelmişti. Bu kıssayıöyle fesâhat ve belâgat ile anlatıyordu ki herkes nefesini kesip can kulağı ile dinliyordu. Benim yanımda bir şahıs başını önüne eğmiş bir şeyler mırıldanıyordu.

Kulak verdim dediklerini anladım. “Sanki yanımızda idin sanki üçüncümüz sen idin” diyordu. Bunun Hızır olduğunu anladım.

Yanına sokuldum. “Anladım sen Hızır’sın ne olur bana ihsân eyle!” dedim.

Cevâben; “Burada hazret-i Mevlânâ varken benim sana ihsânda bulunmam deniz yanında teyemmüm gibi olur. Senin bütün müşkillerini o halleder” dedi ve gözümden kayboldu.

Ben bu hâli Mevlânâ hazretlerine anlatmak için yanına gittiğimde ben daha söze başlamadan; “Ey Attâr! Hızır aleyhisselâmın sözleri doğrudur” diyerek benim sözümü kesti.

Bedreddîn Tirmizî isminde biri simyâ ile uğraşırdı. Mevlânâ’nın ismini duyarak Konya’ya ziyâretine geldi. Önce oğlu Sultan Veled’e uğrayarak yapacağı altınlardan hergün bir dirhem Mevlânâ’nın talebelerine vereceğini vâd eyledi.

Bu haberi Mevlânâ’ya ulaştırdılar fakat o hiç cevap vermedi. Birkaç gün sonra Bedreddîn’in çalıştığı yere gitti. Bedreddîn simyâ ilmiyle uğraşarak altın yapmaya çalışıyordu. Mevlânâ’nın geldiğini görünce ayağa kalkarak hürmette bulundu. Mevlânâ oradaki demirden bakırdan ve diğer mâdenlerden yapılmış eşyâları teker teker alıp Bedreddîn’e vermeğe başladı. Bedreddîn her eline gelen eşyânın en yüksek ayarda som altından yapılmış olduğunu hayretle gördü.

Mevlânâ Bedreddîn’in şaşkın bir hâlde kendisine baktığını görünce; “Ey Bedreddîn! Sen simyâ ile uğraşmayı bırak. Çünkü sen âhirete gidince simyâ dünyâda kalacaktır. Sen öyle bir simyâ ile uğraş ki seninle berâber âhirete gitsin. İşte o da din ilmidir. Bu kalbden mâsivâyı Allahü teâlâdan başka her şeyin sevgisini çıkarıp Allahü teâlânın beğendiği şeyleri kalbe doldurmakla olur.” buyurdu

Konya eşrâfından Muînüddîn Pervâne şehrin ileri gelenlerini yemeğe dâvet etti. Dâvetliler arasında Mevlânâ da vardı. Herkese yemekler geldi. Mevlânâ’ya husûsî olarak altın bir tabak içerisinde bir kese altın konulmuş ve üzerine pirinç pilavı doldurulmuş bir hâlde arz olundu.

Mevlânâ tabağı görünce yüzünü çevirdi ve elini uzatmadı. Ev sâhibi yemesi için; “Helâl lokmadır buyurunuz efendim” diye ısrâr edince Muînüddîn’e; “Altın tabak içinde altın kesesi saklıyarak bizi imtihan mı ediyorsun? Bir de yememiz için ısrâr ediyorsun bu size yakışır mı?” dedi.

Check Also

Serçe’nin Küskünlüğü

Serçe Allah’a küsmüştü.  Günler geçiyordu ve serçe hiçbir şey söylemiyordu. İçine kapanmış derin bir hüzne boğulmuştu. ...