Avcı ile Kuş

Avcı yakalayacağı avın iştiyakı ile özendikçe özendi, kurmakta olduğu tuzağa. Taneleri serpti olmaları gereken yerlere, kendi pusuya yattı. Her tarafını otlarla kapladı, fark edilemez duruma geldiğine kanaat getirinceye kadar..

Durumun farkında olmayan  bir kuşcağız geldi. Adamın etrafında dolaştı durdu.

– Sen kimsin? Dedi. Böyle yeşiller giymiş, vahşi hayvanların içerisinde oturuyorsun?.

– Bir zahidim ben, dedi adam… Dünyadan elimi, eteğimi çektim, burada otlarla kanaat ediyorum şimdi. Ecelimi daima karşımda görmekteyim, komşumun ölümü bana bu vaazı verdi. Her şeyin boş olduğunu anladım, kazancımı bıraktım, dükkanımı kapadım, terki diyar ettim insanların arasından. Sonunda yalnız kalmayacak mıyız, çenemiz bağlanmayacak mı?.. En iyisi kapanacak çeneyi az oynatmak .. “Ey altın ve  sırmalı elbiseler giyinmeye alışmış adam: Nihayetinde sana da dikilmemiş bir elbise giydirecekler!.. “değil mi? Gönlümüzü neden vefasızlara verelim, toprak dururken?. Bizim atalarımız, akrabalarımız dört tabiattır, eskiden beri. Onlar dururken, biz, eğreti akrabalara tamah ettik. Yıllardır insanın cismi, unsurlarla görüşmekte, konuşmakta. Ruhu da, nefislerle akıllardan ama, ruh, kendi asıllarını unutmuş!.. O tertemiz akıllar ile nefisten her an mektuplar gelmekte; beş günlük dostları buldun da, eski dostlardan yüz çevirdin, çocuklar oyundan hoşlanırlar ama, akşam olunca çeke çeke evlerine götürürler. Dünya ancak bir oyundan ibarettir, denilmiştir!.. Elbiselerini çaldırmadan, gece gelmeden tedbir eyle!.. Ömrün yarısı sevgili isteğiyle geçti, yarısı düşman derdiyle!.. O cüppeyi aldı götürdü, beri ki külahı!.. Derken ecel geldi yaklaştı!.. Bırak oyunu gayrı, tövbe atına bin de yol al!.. Tövbe atı da acayiptir ha!.. bir anda göğün üstüne kadar sıçrar…Kuş dedi ki:- Azizim, halvette oturma!.. Ahmed’in dininde rahiplik yoktur . Nebi, rahipliği nehyetti!.. Sen nasıl oldu da böyle bir bid’ate kapıldın? Cuma namazı kılmak, namazı cemaatle eda etmek, halka iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırmak  halvette iken nasıl olur?.. “İnsanların hayırlısı, halka faydalı olandır ..” babacığım. Taş değilsen, taşla toprakla ne işin var?.. Acınmış, Allah rahmetine erişmiş ümmetin arasında ol, Ahmed’in sünnetini bırakma, ona mahkûm et kendini!…

Adam dedi ki:

– Aklı tam olmayan; akıllı kişinin yanında taşa, kerpice benzer. Dünyalık peşinde koşan eşekten farksızdır. Onunla konuşup görüşmek, rahipliğin ta kendisidir. Çünki Hakdan gayri ne varsa hepsi mahvolur gider. Gelecek olan gelir… Olacak olan olur bir müddet sonra!.. Adam olmayanın hükmü de kıblesine benzer. O ölüyü arayıp durur, var onu da ölü say sen. Böyle adamlarla düşüp kalkan da rahiptir!.. Çünki düşüp kalktığı adamlar taştan, kerpiçten de beterdir!..

Kuş dedi ki:

– İyi ama, asıl savaş bunlarla değil mi?.. Aslan gibi olan er; halkı korumak, onlara yardım etmek, düşmanla savaşmak için emin olmayan yola gelir. Erlik; yolcu düşmanla çatıştığı zaman meydana çıkar.

Adam dedi ki:

– Evet ama, kötülüklere karşı durabilme güç ile kuvvet ile olur. Kuvvetinin olmadığı yerde çekilmek daha doğru bir iş değil midir?.Kuş dedi ki:-İşe sarılmak için yüreğin doğru olması gerek. Yoksa, insanın dostu eksik olmaz. Sen dost ol da, sayısız dost gör. Fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kalırsın!.. Şeytan kurttur, sen de Yusuf’a benzersin, ey temiz er. Sakın Yakup’un eteğini bırakma. Kurt, sürüden bir kuzu alacağı zaman, siner bekler çoğu zaman. Kim yalnız başına bir yol tuttu, kapar onu, yer. Sünneti ve topluluğu bırakan kişi,yırtıcı hayvanlarla dop dolu böyle bir yerde kendi canına kıymış olmaz mı?. Akla düşman olan yoldaş, yoldaş değildir!.. O hep fırsat kollar .. Zayıf anını bekler.. ki, neyin varsa yağma etsin. Korkaklığından dostunu da korkutur. Böyle yoldaşı düşman bil, dost değil.. Din yolu, her puşt tabiatlıların gideceği yol değildir. Yol nasıl yoldur?. Gidenlerin ayak izleriyle dolu olan yoldur. Dost nasıl dosttur? Rey ve tedbir bakımından merdivene benzeyen, seni aşkıyla her an irşat edip yüceltendir. Diyelim ki  ihtiyatlısın da  seni kurt kapmadı..İyi ama, topluluk olmayınca o neşeyi bulamazsın ki!..

Adam söyledi, kuş söyledi, sohbet uzadı gitti..  Nihayet kuş dedi ki:- Bu buğdaylar kimin?- Vasisi olmayan bir yetimin, beni emin bildikleri için emanet ettiler, dedi adam.- İzin ver birazıcık yiyeyim, dedi kuş. O kadar açım ki!.. Şu anda leş bile helal bana..

– Zaruret hakkında fetva veren sensin. Eğer ihtiyacın olmadığı halde yersen, suçlu sayılırsın!.. Hatta ihtiyaçlı dahi olsan çekinmek daha iyidir.

Kuş ihtiyatı bıraktı, kendinden geçti saldırdı yemlere, lakin kala kaldı tuzakta. Nice Yasin’ler okudu, nice En’am’lar okudu, nafile.

Aciz kaldıktan sonra, ne yaparsan yap boşuna. Tedbiri önceden alacak, tokatı, testi kırılmadan vuracaktın!.. Ölümünden evvel feryat et, sonra ise ağlama, dayan!..Bir kervan muhafızı uyumuştu, hırsız gelip kervandaki tüm malları çaldı, toprağa gömdü. Sabahleyin kervan halkı uyandı, mallarının yerinde yeller esiyordu.

Yakalayıp muhafızı sorguya çektiler:
– Söyle bakalım, ne oldu mallarımıza?

– Gece hırsızlar geldiler, ne var ne yok her şeyi toparlayıp gittiler!.

– Pekii, sen ne yaptın?

– Ben bir kişiydim, onlar ise seçmece bir alay asker. Ne yapabilirdim ki?.

– Karşı koyacak gücün yoktu da, bağırmayı, bizleri uyandırmayı da mı akıl edemedin ?- Bağırıp sizleri uyandırmak istedim ama, bıçak,kılıç dayadılar; sus yoksa öldürürüz ,dediler. Onun için bir şey yapamadım o zaman. Ama şimdi isterseniz, dilediğiniz kadar bağırır, çağırırım… Kötü ve rüsvay; şeytan, ömrünü zayi ettikten sonra “Euzü” çekmek, “Fatiha” okumak beyhudedir. Ama yine de; gaflete düşmek, feryat etmekten daha kötüdür ya, beyhude de olsa, tatsız tuzsuz bulunsa dahi yine sen feryat et,sızlan. Ey yüce Allah de, Lûtfet bu hor kişilere bir bak, feryada erişme zamanı da Kaadir sin, zamanı geçince de .. Allah’ım senden bir şey eksilmez ki!.. Sen: “Kaybettiğiniz şeylere hayıflanmayın “ diyen  padişahsın, dilediğin şey nasıl olmaz?…

Kuş dedi ki:
– Zahitlerin sözünü dinleyenlerin, onların büyüsüne kapılanların sonu budur!..Adam:- Hayır,dedi, haksız yere yetimlerin malını yiyenlerin hali budur!..

Kuş bundan sonra öyle bir ağlayıp, sızlamaya koyuldu ki; derdinden tuzak ta titredi, avcı da.

Kuş:
– Belim kırık, kolum kanadım kırık.. Gönlüm harabata döndü. Sevgili neredesin, gel de ellerinle başımı okşa. Lûtuf ve ihsan hususunda delil olan elinde oldukça başım, ancak o vakit rahata erer, huzura kavuşur.  Layık değilsem bile, ne olur, bu dertlere düşmüş kulun halini  bir an dahi olsa sor!.. Yoklukta ne üstünlük vardı ki, sen ona bu kadar lütuf kapılarını açtın?.
Uyuz bir toprağı,kerem ettin de, insan haline getirdin, ölü bir meniyi; beş zahiri, beş de batıni duyguyla adam haline getirdin. Ey yüce nur: Senin yardımın olmadan tövbe nedir ki?. Sensiz tek bir diri bile yokken, nasıl kaçabilirim senden, Senin Rab’lığın olmadıkça kulun varlığı olur mu? Ey canların aslı!.. Canımı al benim, sensiz bu candan usandım artık!..Deliliğe aşıkım… Akıllılığa, usluluğa doydum!..Utancımı yırttım, hiç olmazsa sırrımı açık söylerim.. Bu sabır ne zamana kadar, ne zamana kadar bu mihnet ve titreyiş!..

Saçak gibi; ar ve haya altında gizlendim, kaldım!.. Birdenbire şu yorganın altından sıçrayıp, çıkayım dedim …Gel demekte; ya ben ol, ya benim huyumla huylan ki, sana tecelli edeyim, göstereyim yüzümü!..  Görmediysen , neden böyle çıldırdın, topraktan, neden dirilmeyi istiyorsun?.

Mekânsızlık mekânından sana ot vermeseydi, can gözün o tarafa bakar mıydı hiç?. Kedi delikten rızıklanır da onun için delik başında bekler!.. Kimisi de damda kuş avlar . Kimi çulhacılığı iş edinmiştir. Kimi de işsiz güçsüzdür, yüzünü mekânsızlık yurduna çevirmiştir de oradan rızıklanır. Kimileride göç gecesine kadar çocuklar gibi oyunda oynaştadır!..

Uyuyan biri, uyanmaya başladığında, vesveseler dadısı işveler yapar ona:- Haydi canım yavrum uyu, Kimsenin seni uyandırmasına razı değiliz biz, der… Senin kendi kendini uyandırman lazım… su sesini duyan susuz gibi hani .. Ben susuzların kulağına gelen su sesiyim!..  Yağmur gibi göklerden yağarım ben!…Aşık; sıçra, şu ıstıraptan kurtul, hem susuzluk, hem su sesini duymak, hem de uyku !…

Bu nasıl olur ki?!…

Check Also

Serçe’nin Küskünlüğü

Serçe Allah’a küsmüştü.  Günler geçiyordu ve serçe hiçbir şey söylemiyordu. İçine kapanmış derin bir hüzne boğulmuştu. ...