İbrahim Edhem (r.a)

İbrahim Edhem (r.a) çeşit çeşit muamelelerde ve her türlü hakikatlarda mükemmel bir hazzı ve nasibi vardı. Herkes tarafından makbul sayılırdı. İmam-ı Azam Ebu Hanife ‘nin sohbetinde bulunmuştu. Cüneyd ‘ Bu taifedeki ilimlerin anahtarları İbrahim Edhem(in elinde) dir ‘ demişti.

Bir gün İmam Azam ‘ın yanına gelince, talebeleri onu hor ve hakir görmüşler, ama Ebu Hanife ‘İbrahim Edhem seyyidimizdir’demişti. Talebeleri kendisine ‘O bu efendiliği neyle buldu’ diye sorduklarında; ‘O daimi surette Hak Teala ile meşgul bulunmakta, bizse başka işlerle uğraşmaktayız’ diye cevap verdi.

Belh padişahı bulunuyordu. Başlangıçtaki hali şöyle idi; Padişahlığı sırasında alem, fermanı altında iken altın kalkanlı kırk kişi önünden gider, altın gürzlü kırk kişi de ardından yürürdü. Bir gece tahtı üzerinde uyuya kalmıştı. Gece yarısı olunca, sanki dama biri çıkmış gibi tavan sallandı. İbrahim bağırdı;
– Kim o?
– Tanıdık biriyim, devemi kaybettim, 
(burada onu arıyorum). 
– Hey şaşkın! Ne diye damda deve arıyorsun, damda deve ne gezer?
– Ama ey gafil! Sen Allah’ı altın taht üzerinde ve atlas elbiseler içinde arıyorsun. Damda deve aramak bundan daha mı acaib!. 

Bu sözden kalbinde bir heybet hasıl oldu, gönlünde bir ateş zuhur etti. Tefekküre daldı, hayret düştü, müteessir oldu. Umumi bir şölen verilmişti. İleri gelen devlet adamlarından her biri onun önünde yerlerini almışlar, kullar, karşısında dizilmişlerdi. Derken aniden heybetli bir adam çıkageldi. Adam öylesine heybetli idi ki kullardan ve hizmetkarlardan hiç bir kimse yanına varıp da;
– Sen kimsin? Burada ne işin var ? deme cesaretini bulamadı. Adam bu şekilde etrafına heybet ve dehşet saça saça İbrahim’in tahtına kadar ilerledi. İbrahim sordu;
– Ne istiyorsun?
– Bu Ribat’ta 
(ve kervansarayda) konaklamak istiyorum.
– Burası Ribat 
(ve han) değil, benim sarayımdır.
– Peki bu saray bundan evvel kimindi?
– Pederimin.
– Ondan evvel kimindi?
– Falan zatın.
– Ondan evvel kimindi?
– Falan oğlu filanın.
– Bunlar şimdi nereye gitti?
– Hepsi de göçüp gittiler, öldüler.
– Bu ne biçim kervansaraydır ki, biri gelmede, biri gitmede! 
Adam bu sözleri söyledi, sonra da acele acele saraydan çıkıp gitti.
İbrahim peşine düştü…

Ardından seslendi ve ” Mutlak seninle görüşmem lazım ” diye yemin verdi: bunu üzerine adam durunca, İbrahim sordu;
– Sen kimsin ve nereden geliyorsun ki, canımda ateş tutuşturdun? 

– Ben arzi, bahri, berri ve semai biriyim, herkesce bilinen adım Hızır’dır. 

– Azıcık bekle, taki eve gidip geleyim! Adam, ” Bu kadar bekleyemem, iş bundan da acele !” deyip kayıplara karıştı. İbrahimingönlündeki ateş daha da artmış, derdi fazlalaşmıştı.” Gece işitmiş ve gündüz görmüş olduğum bu hal ne halettir? ” dedi ve ” Atı eğerleyin, avlanmaya gideceğim, bakalım bu hal nereye varacak? “, diye emir verdi. Ata bindi sahranın yolunu tuttu. Sahrada şaşkın şaşkın dolaşıyor ve ne yapacağını bilemez bir halde bulunuyordu. Bu hal üzerinde muhafızlardan ayrı düşüp uzaklaşmıştı. Bu sırada ” Uyan !” diye bir avaz işitti, ama duymazlıktan geldi. Bu sesi ikinci defa işitti. Üçüncü seferinde ise kendisini oradan uzaklaştırdı ve duymazlığa vurdu.

Dördüncü seferinde ” Başkaları seni uyandırmadan evvel kendin uyan! ” diye bir ses duydu. Bu hitabı işitince, birden (iradesi) elden gitti. Aniden bir ceylan peyda oldu. Kendisini onunla meşgul etti. Ceylan dile geldi ve; “Allah seni, beni avlaman için göndermiş değildir ha! Bir biçareye ok atıp onu avlamak için mi yaratıldın, bundan başka bir işin yok mu ?” dedi.

Durup, sağına soluna baktı, hiçbir kimseyi göremedi: “Allahü teâlâ lânet etsin! Bu İblis’tir!” dedi. Atını tekrar sürdü ve aynı sözleri atının eyeri tarafından işitti ve durdu: “Âlemlerin Rabbinden bana bir ikaz geldi.Allahü teâlâya yemin ederim ki bu günden sonra Allah’a isyân etmeyeceğim. Rabbim, sâlih insan olmamı istiyor!” dedi. Bu hâdise üzerine pek fazla ağladı ve elbiseleri göz yaşlarıyla ıslandı.Sonra geri döndü. Bir çobana rastladı. Dikkat edince bunun, babasının çobanlarından birisi olduğunu anladı. Onun abasını ve başlığını alıp kendi elbiselerini ona verdi. Her şeyi bırakıp Allahü teâlânın yoluna girdi.

Check Also

Ladikli Ahmet Ağa

Gayb; göz önünde olmayan; alamet ve emmare ile bilinemeyen, hakkında delil bulunmayan, gizli olan manalarının ...