Hayvanlarda Sismik Haberleşme

9_kisilik_aile

“İnsanoğlunun ancak zaman içinde tespit edebildiği çeşitli tipteki sarsıntılar, bazı hayvanların vücutlarına yerleştirilmiş mükemmel sistemler sayesinde rahatlıkla algılanabilmektedir. Sismik haberleşmede kullandıkları bu sistemler sayesinde hayvanlar, çok küçük sarsıntıları bile tespit edebilmektedir.

Bazı hayvanlar, tepinme veya ses çıkarma yoluyla biyosismik işaret veya dalgalar meydana getirir. Işıktan çok daha küçük dalga boylarına sahip bu sismik dalgalar, yüzeyde yayılmaktadır (Rayleigh dalgaları). Tepinme veya vurma gibi hareketlerle oluşturulan biyosismik işaretler; eklembacaklılar, balıklar, sürüngenler, amfibiler, yengeç, fare, sincap ve diğer küçük memeliler arasında, haberleşme, av bulma ve yırtıcı hayvanlardan korunmada kullanılmaktadır.

Bunların sadece kısa mesafelerde değil, uzun mesafelerde de kullanılıyor olabileceğine dâir bazı işaretler vardır. Son yıllarda bu küçük omurgalıların yanında, aslan, gergedan, boğa ve fil gibi daha büyük sismik dalgalara sebep olabilecek büyük memelilerde de, bu metodun haberleşmede ve diğer bazı sahalarda kullanıldığı tespit edilmiştir.

Filler, homurtu veya gürleme olarak adlandırılabilecek seslenme biçimiyle anlaşır. Araştırmalar, bu homurtuların Rayleigh dalgaları şeklinde yeraltında yayılabileceğini göstermiştir. Fillerin ayaklarını yere vurmalarıyla 32 km’ye, homurtularıyla da 16 km’ye kadar ulaşan dalgalar meydana getirdiği ve bu şekilde haberleştiği tespit edilmiştir. Yarattıklarının ihtiyaçlarını en iyi bilen Alîm-i Mutlak; bu şekilde onların, eş bulma, alan belirleme, barınma, tehditlere karşı uyanık olma, korunma, kaynakları en iyi şekilde değerlendirme, grupta uyum sağlama gibi konularda birçok ihtiyacını gidermektedir.

Deneyler ve bilgisayar modelleri, fillerin kendilerine verilen kabiliyetle ürettikleri yeraltı dalgalarını, havadan sesle haberleşmenin uygun olmadığı durumlarda kullandıklarını göstermektedir. Fillerin bu yeraltı titreşimlerini, hortumlarına ve ayaklarına yerleştirilmiş olan alıcılar vasıtasıyla algıladıkları tespit edilmiştir.

Dört ayaklı memeli sürülerinin yürüyüşleriyle meydana gelen dalgalar, memelinin büyüklüğüne, vücut yapısına, hattâ cinsiyetine bağlı olarak türlere göre farklılıklar arz etmektedir. Bir filin yürüme periyodu (birim yer değiştirme için geçen zaman) 1,6–2,2 sn iken, bir atınki 1,2–1,8 sn, bir geyiğinki ise, 0,8–1,0 sn’dir. Çeşitli hayvanlarda farklılık arz eden bu yürüme periyotları sayesinde, hayvanlar dalgaların hangi tür tarafından yayıldığını tespit edebilmektedir. Meselâ bir aslan, bu periyotları temel alarak dalgaların bir ceylandan mı, yoksa zebradan mı yayıldığını tespit ederek avlanabilmektedir. Yüce Yaratıcı bu hayvanları böyle hassas mekanizmalarla donatarak hem insanlara mükemmel sanatını göstermekte, hem de hayvanlara ihtiyaçlarını karşılamaları için imkân vermektedir.

Stanford Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, erkek ve dişi aslanların kükremeyle yaydıkları ses ve sismik dalgaların, birbirinden farklılık arz ettiği belirlenmiştir. Bir dişi aslanın tehdit oluşturabilecek tarzda davetsiz olarak kendisine yaklaşan üç dişi aslanın geldiği yöne gitme temayülünün, davetsiz gelen bir aslandan daha az olduğu ve bu davetsiz misafir âşina olmadığı bir erkek aslan olduğunda ise, dişi aslanın o yöne gitmekten kaçındığı gözlenmiştir.

Gecenin aynı saatinde, farklı yönlerden aynı su kaynağına su içmeye gelen gergedanların da bu zaman uyumunu, aralarındaki sismik işaret veya sesle sağladıkları tahmin edilmektedir. Fillerin de uzak mesafede sismik haberleşme gerçekleştirdiği gözlenmiştir. Filler üreme dönemlerinde eşlerini bu yolla bulmaktadır. Ayrıca filler, muhtemel tehditlere karşı diğer filleri veya fil sürülerini yine bu yolla uyarır. Araştırmalar, fillerin bazen yüzlerce kilometre uzakta bulunan bir bölgedeki yağmura âniden yöneldiklerini de göstermiştir. Buna sebep olan hususun, yağmurdan önceki gök gürültüsünün toprakta meydana getirdiği titreşimler olduğu tahmin edilmektedir.

Araştırmalar, köstebeklerin de (mole rat) sismik algılayıcılara sahip olduğunu göstermektedir. Köstebekler, tünel kazarken ürettikleri titreşimlerin bir cisme çarpıp yansımasıyla oluşan sismik dalgaları, burun, pençe, kuyruk ve kafalarının arkasına yerleştirilen ve bir nev’i algılayıcı vazifesi gören ince ve sert kıllar vasıtasıyla alarak, cismin yerini, boyutunu ve mahiyetini belirleyebilmekte, kazacakları tünellerin yönünü buna göre tespit edebilmektedir.

Hayvanlara bahşedilen sismik algılama kabiliyetine, Kur’ân-ı Kerîm’de karınca misâliyle işaret edilmektedir. Neml (Karınca) Sûresi’nin 18. âyetinde “Nihayet karınca vadisine geldikleri zaman, bir karınca: ‘Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!‘ dedi.” ifadesiyle, karıncaların Hz. Süleyman (as) ve ordusunun gelişinden haberdar oldukları beyan edilmektedir. Bu âyette buyrulduğu gibi, karıncalardan birinin diğerlerini uyarabilmesi için, Hz. Süleyman’ın (as) ordularının gelişini görmesi veya
ondan haberdar olması gerekir. Bu minicik hayvanlar henüz görüş sahalarına girmeyen bir orduyu göremeyeceklerine göre, ordunun ayak seslerine ait yerdeki titreşimleri hissetmiş olabilirler. Nitekim araştırmalar, karıncaların titreşime hassas duyu organlarına sahip yaratıldığını göstermektedir.

Sismik haberleşmeye uygun yaratılan hayvan anatomileri

Bazı hayvanların anatomik yapısı sismik haberleşmeye uygun yaratılmıştır. Meselâ yunuslarda, köpek balıklarından korunmada akustik algılamaya yardım ettiği tahmin edilen çene altı yağları bulunmaktadır. Aynı cins yağın bir köstebek türünün vücudunda da titreşimlerin algılanmasına yardımcı olduğu tahmin edilmektedir. Yunusların altçenelerinde bulunan yağlar, gelen sesin şiddetinin iki kat büyütülmesine vesile olmaktadır. Deniz ayılarında (Trichechus manatus) yağla doldurulmuş kıkırdak boşluğun ve kafatasındaki yağ birikiminin, ses algılama ve çıkarmada vazife gördüğü tahmin edilmektedir.

Fillerin ayaklarındaki ve kafalarındaki sert kıkırdak ve yağ dokusu, bu hayvanların sesleri ve sismik dalgaları muhtemelen daha verimli algılamalarında rol oynamaktadır. Fillerin, böbrek, mide etrafı ve diğer iç organlarında kış mevsiminde yağlar neredeyse tükenirken, haberleşmede kullandığı ayak ve baş kısımlarındaki yağ miktarlarında bir azalma olmaması da buna yorulmaktadır. Bu kıkırdak ve yağca yoğun yapının, fillerin yerden gelen titreşimlere karşı hassasiyetini artırdığı tahmin edilmektedir. Ayrıca yapılan gözlemlere göre filler, bir titreşim esnasında ağırlıklarını
öne doğru vermektedir; böylece fillerin ayaklarının bu titreşimleri algılamaya yarayan yağ ve kıkırdaktan meydana gelmiş kısımları yere % 10 nispetinde daha fazla temas etmektedir.

Büyük omurgalıların deri yüzeyleri dokunma ve gerilme gibi mekanik uyarılara reaksiyon gösteren sinir uçlarıyla (mechanoreceptor) donatılmıştır. Bunlardan en yaygın olan basınç reseptörü (Pacinian corpuscles) biraz derine, dokunma reseptörü (Meissner corpuscles) daha yüzeye, titreşim reseptörü (Herbst corpuscles, Lamellated corpuscles) ise, daha çok bacaklara yerleştirilmiştir. Bu alıcıların yerleri, yaratılıştaki mükemmelliğin bir işareti olarak fonksiyonlarına uygundur.

Hayvanlar depremi haber verebilir mi?

Hayvanlara bahşedilen sismik dalga oluşturma ve tespit edebilme kabiliyeti, insanlığın deprem araştırmalarında büyük kaynaklar harcayarak elde ettiği teknolojik buluşların önüne geçmiş, depremi önceden tespit etme konusunda bir ümit ışığı olmuştur. Japonya’da, balık, timsah, zürafa, güvercin, maymun gibi 200’den fazla hayvan cinsi üzerinde bu konuda değişik araştırmalar yapılmış, depremlerden önce bu hayvanların davranışlarının anormal derecede değiştiği tespit edilmiştir.

Meselâ depremden hemen önce farelerin binalardan çıkarak koşuşturduğu, tavukların yüksek yerlere çıktığı, kazların ise, suya girmekten kaçındığı görülmüştür. Stanford Araştırma Enstitüsü’nde, depremlerin hayvanlar vasıtasıyla önceden tespit edilmesi konusunda bine yakın gönüllüyle çeşitli hayvanlar üzerinde araştırma yapılmıştır.

Çalışmaların ilk iki yıllık döneminde gözlem bölgesinde meydana gelen on üç sarsıntının yedisinin öncesinde hayvanlarda anormal davranışlar gözlendiği bildirilmiştir. Anormal davranış bildirilmeyen bölgelerde ise, anormal davranışların gözlendiği hâlde bildirilmediği tespit edilmiştir. 1975 yılında Çin’in Mançurya bölgesindeki Haicheng şehrinde hayvanlar iyice huysuzlaşmaya başlayınca halk, deprem tehlikesine karşı uyarılmış ve böylece, binaların % 90’ının yerle bir olduğu şiddetli depremden önce şehrin boşaltılmasıyla büyük bir facia önlenmiştir.

Burada birkaç saatlik bir yanılmayla depremin zamanı tespit edilebilmiştir. Kısa bir süre önce Çin’in Sichuan bölgesinde meydana gelen ve on binlerce kişinin ölümüne sebep olan depremden önce de,
kelebeklerin ve kurbağaların depremin merkez üssünde bulunan bazı şehirleri terk ettiği gözlenmiş, fakat yetkililer bu belirtileri pek dikkate almamıştır.

Bu misâller açıkça göstermektedir ki, Yüce Yaratıcı’nın hayvanlara bahşettiği, insanın ise bilgi-teknoloji birikimini kullanarak ancak anlamaya çalıştığı sismik algılama mekanizmaları, depremleri önceden tespit edecek sistemleri geliştirmede ilham kaynağı olabilir.

Check Also

Süt ve Kazein Proteini Gerçeği: Süt Gerçekten Faydalı Mı?

https://bifazlasi.com/yillarca-yanlis-ogretilen-bir-yanlis-sut-ve-kaizen-gercegi/ Süt ürünleri proteini Kazein ve sağlığınız arasındaki rahatsız edici ilişki