İnsan-ı Kamil – 64 / 3. Bölüm (İbadetlerimiz)

İnsan-ı Kamil                                       Abdûlkerîm Ceylî

 


Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


 

64 – 3. BÖLÜM

İBADETLERİMİZ


Ş E H A D E T..

İki çeşittir: Büyük şehadet, küçük şehadet..

Küçük şehadetin bazı kısımları vardır.. Onlar, hadis-i şerifle anlatılmıştır..

Meselâ:

–  “Yabancı ülkede garib ölen, suda boğulan, ishalden ölen Şehid olur..”

Küçük şehadetin en yüksek derecesi: Allah yolunda gazada iki saf arası
çarpışmada ölmektir..

Büyük şehadet ise.. iki kısma ayrılır: Âlâsı ve ednası..

Âlâsı: Sair mahlukatında, Hak Taâlâ’yı yakîn gözü ile müşahede etmektir..

Meselâ: Mahlukattan bir şey gördüğü zaman, Hakk’ı müşahede etmiş olur..
Amma, ne hülûl girme ), ne ittisal ( bitişiklik ), ne de infisal ayrılık vardır..

Bu manayı, Allah-u Taâlâ şöyle bildirdi:

–  “Ne yana dönseniz Allah’ın yüzü oradadır..”  ( 2/115 )

Bu anlatılan o manadır ki; şahadet bahsinde:

–  Kesintisiz devamlı murakabe, onun şartları başındadır..

Dediğimiz manasıdır..

Anlatılan bu müşahede makamı bir kul için tam olunca, o: Allah’ı müşahede eder..

Ve bu makam: Şehadet manzaralarının âlâsıdır..

Bundan sonrası ise: Sıddıkıyet mertebelerinin evvelidir..

Bu vücud; Rabbın vücudu, Rabbın varlığı ile fena bulursa..
İşte.. o zamandır ki, sıddıkıyet dairesine girer..

Bu büyük şehadetin edna derecesine gelince:  Kulun Allah sevgisine
iletisiz bağlanmasıdır.

Böyle olunca: Kulun Allah sevgisi onun sıfatları için olur.. Bir de,
o yüce varlık sevilmeye lâyık olduğundan..

Bilesin ki..

Mahabbet, yani: Sevgi, üç nev’e ayrılır..

a) Fiile bağlı mahabbet..

b)Sıfata bağlı mahabbet.
c)  Zata bağlı mahabbet..

Fiile bağlı mahabbet, avam halkın mahabbetidir..

Böyle bir mahabbet; kendisine Allah’ın ihsanı bulunan kimsede görülür..

Bu durum, ona yapılan ihsanın artmasına sebep olur..

Sıfata bağlı mahabbet.. havas zatların mahabbetidir..

Bunlar, Allah-u Taâlâ’yı, celâl ve cemali için severler.. Perdenin açılmasını
taleb etmezler.. Nikabın kalkmasını da taleb etmezler..

Bunların mahabbeti tamamen Allah içindir; hiçbir nefsanî illet karışmaz.. 

Çünkü, nefsanî bir iş için olan Allah sevgisi, Allah için olmaz..
Nefsanî bir illet için olur.. İhlâs sahibi bir kimse, böyle illetli sevgiden beridir..

Zata bağlı mahabbet.. Bu has mahabbettir.. Zata vardıran bir aşktır.

Öyle ki: Kuvveti ile, maşukun bütün nurları, aşıka işlenmiş olur..
O zaman, aşık, maşukunun suretinde ortaya çıkar..

Tıpkı : Ruh, aralarında  aşk olduğu için, ceset sureti ile, ortaya çıktığı gibi..

Ayrıca bunun beyanı: Kitabın sonunda, MUKARREBUN zatlar anlatılırken
gelecektir.. Hâsılı:

Avamın mahabbeti, fiile bağlı mahabbettir..

Şehidlerin mahabbeti, sıfata bağlı bir mahabbettir..

Mukarrebunun mahabbeti, zata bağlı bir mahabbettir..

 

Büyük şehadetin şartları cümlesindendir ki: Ruhsat, yolları dışında
nefse muhalif durula..

Yani: Azimetli şeylerde nefse muhalif durula, ruhsatlarda değil..

Bu hususta bizim sofiye zümresinden çoğu yanıldı.. Yani: Nefse muhalefet
durumunu tahkik işinde..

İddialarına göre; nefsi kendisine:

–  O r u ç    t u t..

Derse, oruç tutmayacak..  Eğer:

–  N a m a z    k ı l..

Derse.. kılmayacak.. Bilhassa nefse muhalefet için: Yemeyi içmeyi namazı
terk vacip olur..

Bu onların iddiasıdır ki: Hatadır..

Halbuki, nefislerin durumu, asaletleri yönü ile, içinde peşin rahatlık olan
şeyi istemektir..

Bu duruma göre, nefis asaleti yönünden, ancak yemek içmek isteyebilir.
Oruç ve diğer hayırlı ameller ise.. ancak ruh içindir..

Ruha muhalefet ise.. bu yolun şartları arasında değildir..

Çünkü ruh meleğin arkadaşıdır.. Melek ise.. Allah’ındır..

Nefis hevanın arkadaşıdır.. Heva ise.. şeytanın yoldaşıdır..

Bu mana icabıdır ki: Nefse muhalefet olunur..
Ta ki: İtminan derecesine ersin; ruhta sakin olup Yüce Allah’a vâsıl olsun..

Anlatılan muhalefet şeklidir ki, Resulullah S.A. efendimiz tarafından,
en büyük cihad olarak tavsif edilmiş ve şöyle buyurulmuştur:

–  “En küçük cihaddan en büyük cihada dönüyoruz..”

İşte.. Bu mana icabıdır ki; kılıçla olan şehadeti: Küçük şehadet ettik..
Mahabbet şehadetini ise: Büyük şehadet eyledik..

S I D D I K I Y E T ..


–  “Nefsini bilen Rabb’ını bilir..”

Manasını taşıyan hadis-i şerifle belirtilen makamın hakikatından ibarettir..

Bu marifetin üç huzur makamı vardır..

Şunlardır:

1.  İLMEL     YAKÎN..
2.  AYNEL    YAKÎN..
3.  HAKKEL  YAKİN..

Bu huzur makamlarını geçişte; sıddık için alâmet odur ki: Bu varlığın gayb yanı,
onca müşahede edilmiş ola..

Böyle olunca, YAKÎN nuru ile; mahlukatın gözünden saklı duran,Yüce Hakk’ın
sırlarını görür..

Ve.. o zaman: Kendi hakikatına da muttali olur..

Cemal nurlarının saltanatı altında, kendi fenasına da şahit olur..

İşbu fena ile, ilâhî bir beka kazanır..

–  Kazanır..

Dememden murad şudur:

–  Hiçbir zaman yok olmayan daimî varlık, ilâhî bir beka ile ona zâhir olur..

Demektir..  yoksa:

–  Bu eriştiği derece ile, anlatılan makamı buldu..

Manasına gelmez..

Allah-u Taâlâ’nın bekası ile, beka bulduktan sonradır ki, isimler ona bir bir
tecelli eder.. Onları isim isim beller..

Ve.. O zaman, Yüce Zat’ı isimler yönünden bilir..

Bu durum, İLMEL YAKÎN derecesinin son haddidir..

Bundan sonra, AYN olur.. Sıfat tecellilerine geçer.. Sıfatları birbiri
peşinden müşahede eder..

Yine zatla olur.. Ama, zata mahsus sıfatlara göre..

Buradan o kadar yükselir ki: Artık isimlere de, sıfatlara da ihtiyacı kalmaz..
Zira zatla olmuştur..

Bu makamı da aşar.. O kadar gider ki: İsimlerin ve sıfatların zattaki yerini tanır..

Ve.. zatı zatla bilir..

Ve.. isimlerin de, sıfatların da makamı karşısına çıkar.. Onlara bakar;
hakikatlerini müşahede eder..

Onların icmalini, tafsilde idrâk eder; tafsilini de icmalde..

Bu suretle devamlı olarak; Rububiyet hilatında döner durur.. Böylece gider:
Taa, inayet eli onu sıfatlarla, isimlerle sıfat bulduruncaya kadar..

Tam vakti geldiği zaman, halis şaraptan da içince: HAKKEL  YAKÎN
sahibi olur..

Mühürünü açar.. Kadeh dahi, şarabın rengine boyanır..

İşbu halin sahibi, YAKÎN halinin hakikatine ermiştir..

Ve.. Mukarrebun zatlar makamının ilki böyle başlar..

 

K U R B E T..

Bu mana, velî kulun, sıfatlarında Cenab-ı Hakk’a YAKÎN mekân
tutması
ndan ibarettir..

Burada:

–  YAKÎN..

Tabiri, şüyu bulmuş bir tabirdir.. Meselâ:

–  Falan âlim, falana yaklaştı..

Denir ki:

–  İlimde, marifette yaklaşmış..

Demektir..

–  Falan tacir Müslim, Musa’nın Karun’una yaklaştı..

Denir ki:

–  Malî yönden yaklaştı..

Demektir..

KURBET:  Kulun, isimlerin ve sıfatların çeşitlerinde, Hakk’ın onlarda
zuhurunu andıran bir şekilde zuhurudur..

Bu, ancak bu kadar olur; zira:

Sıfatlardan her hangi birinin hakkını tam vermek kul için muhaldir..

Ancak o: Sıfatlarda ve isimlerde, temkin yolu ile tasarruf eder..

Şöyle ki: Onlardan yaptığı talebe hiçbir şey asi gelmez..

Sonra..

Bildiği ile, neler yapacağını bilir.. Bu âlemde olabilecek şeylerden
dilediğini yapar..

Meselâ: Ölüyü diriltir.. Anadan doğma körün gözünü açar.. Abraşın
alacasını giderir..

Ve.. Allah-u Taâlâca yapılması gereken şeyleri  yapar.. Çünkü:
Hakk’a yaklaşmıştır..

Yani: Allah’ın civarındadır..

İşbu yakınlık, işte.. o civardır..

Cennet ehlinin durumunu görmez misin?..

Onlar, Yüce Allah’ın bir nevi civarında oldukları için, olanlar, onlar için
nasıl oluşur?..

Cennette neyi isteseler; o olur..

İşte.. KURB; yani: Yakınlık budur..

 

Bu makamın huzur yerlerinden ilki: HULLET  makamıdır.. İşbu
HULLET, kulun YÜCE HAKKA dost olup katılmasıdır..

O kadar ki: Cesedinin bütün parçalarından bu katılma, bu dostluk izleri
zâhir olur..

Ve.. onun:

–  O l..

Emri ile eşya onun için oluşur..

İlletleri, hastalıkları giderir..

Elinden, harika şeyler meydana çıkar..

Boşlukta ayakları ile yürür..

Tüm heykeli ile, suretlerin her biri ile suretlenir..

Burada anlatılanlar, şu kudsî hadisin manasıdır:

–  “Kulum, bana nafilelerle yaklaşır; o kadarki, onu severim..
Onu sevdikten sonra: Kulağı olurum; onunla duyar..Gözü olurum;
onunla bakar.. Eli olurum; onunla tutar.. Ayağı olurum; onunla yürür..”

 

Hak Taâlâ ki onun kulağı, gözü , ayağı ve cesedinin sair uzvu olur..
Bu kul, artık, Allah’ın halilidir..

Yani: Yüce Hakk’ın nurları onun varlığına karışmıştır..

Hâsılı o: Allah için bir dosttur..

İbrahim’e a.s. bağlı makamdan onun da nasibi vardır..

Bu ceset, CEVARİH ve KUVVE’lerden ibarettir..

CEVARİH  :   El, ayaktır..
KUVVE     :   Göz, kulaktır..

Allah-u Taâlâ, bu cesedin içini ve dışını şumulüne almıştır..

Bunlardan..  yani:

–  Kulağı, gözü, dili, eli ayağı..

Demek istiyorum.. her biri için, kâinat hareket halindedir; oluşur..

Nasıl olmasın ki: Onlar da, Allah’ındır..

Duruma, yukarıda anlatılan manalara göre bakılınca: Kul, eli ile iş yapar;
eli ile konuşur; eli ile tutar; eli ile bilir..

Onun cevarihinden her birini böyle kabul edebilirsin.. Kuvvelerinden
her birini de, aynı şekilde kabul edebilirsin..

Bütün bu anlatılanlar, Hullet makamının şahididir..

Bu makamın efendisini görmez misin?.. Ki o: İbrahim a.s. peygamberdir..

Bu makamı tahkik babında müşahede etmek istediği zaman,  dört kuş aldı..
Onları birbirine katıp hamur etti..

Onun her parçasını ayrı bir dağa koydu.. Kendi dili ile onları çağırınca da,
uçarak geldiler..

Bu mana gösteriyor ki: O her şeye kadir idi..

Bu nişanla da, Yüce ve Ulu Hazrete yakın olmuştu..

 

Bilesin ki..

KURBET makamı, vesiledir..

Şundan ki: KURBET makamına vâsıl olan kimse.. kalblerine, ilâhî hakikatlerle
tahakkuk edip sükûn bulmasına vesile olur..

Bu işin esası şudur: Kalbler, aslında; ilâhî hakikatlerin tümünü yayarlar..
Onlar her ne kadar yaratılmış iseler de, işleri budur..

Bu vazifeyi, bu kâinat âlemine inişle almışlardır..

Anlatılan manaya göre: Kalbler neyi kabul etseler, o kabul ettikleri şeyi,
kalblerin gayrında da görebilirsin.. Bu:

–  G a y r ı..

Dediğimiz şey, kalbler için bir ayna olur.. Yahut baskısı bir yere çıkan şey..
Bu durumda kalbler, o baskı yerlerinde kendilerini görürler..

Ve o baskısı çıkanı, kendine kabul edip kullanır..

Ve.. o baskılı şeyi kullanışı, esalet hükmü ile olur..

 

Biraz daha açılalım..

Hak ismi: Ruhların, ilâhî vasıflarla sükûn bulmasına bir vesiledir..

Anlatılan KURBET makamına eren velî kulun kalbi ise.. bu cisimlerin
ilâhî hakikatlerle tahakkuk edip sükûn bulmasına vesiledir..

Bu da: Anlatılan ilâhî hakikat izlerinin zuhuru içindir..

Bir velî için; cesedini, ilâhî hakikatlerde, tek başına tahakkuk ettirmek
imkânsızdır..

Ancak, bu işin oluş şekliniKURBET makamını bulan bir başka
velîde gördükten sonra olur..

İşte.. o zamandır ki: Anlatılan ikinci velî, birinci için bir vesile olur..
Bu üstün derecede tahakkuku sağlanır..

Şimdi dinle: Peygamberlerden, her peygamberin; velîlerden her bir velînin
vesîlesi, Hazret-i Muhammed S.A. efendimizdir..

Vesile, aynen KURBET makamıdır.. Mertebelerinin ilki: Hullettir..
Yani: Halil..

Bu Halil makamının iptidası ise.. habib makamıdır..
Zata bağlı bir habib ise.. birlik sağlayan bir aşktan ibarettir..

Böyle bir aşka kapılanlardan her biri, diğerinin suretinde zâhir olur..
Biri, diğerinin makamında kaim durur..

Ruhu ve cesedi görmez misin?.. Aşkları zata bağlı bir aşk olduğu için, ruh:
Cesedin elemi ile, dünyada nasıl elem çeker?..

Ve cesed, ahirette, ruhun elemi ile nasıl elemli olur..

Sonra.. biri diğerinin suretinde nasıl zâhir olur?..

Sübhan olan Yüce Allah aziz kitabında;
Hazret-i Muhammed S.A. efendimize hitabı ile şu manaya işaret etti:

–  “Sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş oldular..”  ( 48/10 )

Bu manada, Resulullah S.A. efendimizi kendi makamına ikame etti..

Sonra şöyle buyurdu:

–  “Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur..”   ( 4/80 )

Sonra, Resulullah S.A. efendimiz, bu manayı sarih olarak, Ebu Said-i
Hudrî’ye anlattı..

Ebu Said-i Hudrî Resulullah’ı S.A. rüyada görmüştü.. bu vesile ile,
Resulullah S.A. efendimize geldi ve şöyle dedi:

–  Ya Resulullah, beni mazur gör; Allah’a mahabbet, sana mahabbetten
beni alıyor..

Bunun üzerine, Resulullah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

–  “Ey mübarek, Allah mahabbeti, bana mahabbettir..”

Resulullah S.A. efendimiz, Allah’ın halifesidir..Allah-u Taâlâ ise..
Resulullah S.A. efendimizin naibi..

Bu duruma göre, naip halifedir.. Halife de naiptir..

Daha açığı: Bu odur; o da budur..

 

Yukarıda anlatılan mana icabıdır ki:

Resulullah S.A. efendimiz, bu makamda kemâl yönü ile tek oldu..

Batın yönü ile, ilâhî kemalât ve makamat onunla hitam buldu.. Onun bu
hitamına da, zâhirdeki risalet makamı şahid oldu..

Hâsılı: Mahabbet makamının âhiri, HİTAM makamının evvelidir..

 

H İ T A M..

Celâl ve ikram sahibi Yüce Allah’ın hakikati ile tahakkuktan ibarettir..

Ancak, burada nadirattan bazı durumlar müstesnadır ki, onlara mahluk
vâsıl olamaz.. Hitam makamında olan için, eşya icmal yolu iledir..

Ama, eşya aslında tafsil yolu ile Allah’ındır..

Bundandır ki: Kâmil zat, ekmel olma yolunda daima terakki eder..

Zira: Allah-u Taâlâ’nın nihayeti yoktur.. İrfan sahibi de bu sonsuzlukta
terakki eder..

Haliyle, Allah-u Taâlâ, onu götürdüğü yere kadar..

 

U B U D İ Y E T..

Bu UBUDİYET, bir makamdan ayrı; bir makama mahsus bir şey değildir..

Bir velî hullet makamından halka döner; Allah-u Taâlâ da, onu
ubudiyet makamına kaim kılar..

Aynı şekilde, mahabbet makamından da dönebilir.. Hitam makamından da
dönebilir..

 

Bu konuşmanın faydalı yanına geçelim..

Ubudet: Kulun, ilâhî mertebeden: Allah için halka nisbet edilen makama
dönmesidir..

Ubudet makamının bütün makamlara üstünlüğü vardır.. Onlara    karşı
bir saltanatı vardır..

 

İBADET, UBUDİYET ve UBUDET arasındaki farkı anlatalım..

     İBADET       :  Mükâfat talebi ile, kuldan iyi amellerin çıkmasıdır..

UBUDİYET  :  Mükâfat talebinden yana açık olarak, Allah için kuldan
iyi amelin  çıkmasıdır.. Bu amel, Allah için halistir..

UBUDET      :  Allah amelinden ibarettir..

İşbu mana icabıdır ki: Tüm makamlarda geçerli saltanatı vardır..

HİTAM makamının durumu da aynıdır.. O da:
Kurbet makamlarının tümünün özüdür.. Hepsinden çıkan hülâsadır..

Zira O: Evliya makamlarını hatmekmekten ibarettir..

Bir velî, KURBET makamına yetişince, Allah katında mahlukun
yetişeceği makamların tümüne yetişmiş olur .

Zira O: Allah’a yakınlık makamına katılmıştır.. Böyle bir vusulü ile de,
halka ait makamların tümünü hatmetmiş olur..

Ve.. onun için: Hullet makamından da nasip gelir; mahabbet makamından
da nasip gelir..

Neticede o: Kurbet makamının özünde, HİTAM bulur..

 

Kurbet makamının ilkineHULLET, adına verilmesindeki sebep:
Yakınlık bulan kimsenin vücuduna, Yüce Hakk’ın eserleri karışmış olmasıdır..

Bundan sonra, MAHABBET makamı gelir ki:
Muhammedî makamdan ibarettir.. Ama, ilâhî manzaralarda..

 

AyrıcaHİTAM makamı: Kurbet makamının nihayeti için bir isimdir..
Kurbet makamının ise nihayeti yoktur..

Çünkü, Allah-u Taâlâ’nın nihayeti yoktur.. Lâkin HİTAM ismi,
KURBET makamlarının tümüne bir özettir..

Netice: Bir kimsenin hâsılı : KURBET makamı olursa.. o evliyanın
hatmi olur; HİTAM makamında, Resulullah S.A. efendimizin vekilidir..

Zira: KURBET makamı, MAKAM-I  MAHMUD’dur..

Vesile ise.. KURBET ehlini o derece ileri götürür ki:
Hiç kimse onu geçemez..

Bütün bu makamlarda  bir tek ferd olur..

İşbu VESİLE Resulullah S.A. efendimizin olup buna inanmak vaciptir..

Bizzat Resulullah S.A. bu manaya şöyle işaret buyurdu:

–  “VESİLE cennette en yüce mekândır.. Ve o: Yalnız birinindir..
Ümidim o ki: O kimse BEN olacağım..”

Niçin o olmasın ki:

Varlıkta ilk zuhur onun için oldu; elbet HİTAM dahi onun için olmalı..

Salâtın en üstünü, selâmın en üstünü ona..

 

Check Also

İnsan-ı Kamil – Son Bölüm / 3 (İbadetlerimiz)

Bu eserden beklenen odur ki;  Salik için , en yüce refikîne ileten ola.. Ama, ince, ...