İnsan-ı Kamil – 62 / 5. Bölüm (Semalar ve Yerler)

İnsan-ı Kamil                                       Abdûlkerîm Ceylî


Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

62 – 5. BÖLÜM

SEMALAR VE YERLER

D E N İ Z L E R


Bilesin ki…

Yeri saran yedi denizin aslı iki tanedir..

Şöyle oldu:

Allah-u Taâlâ DÜRRE-İ BEYZA tabir ettiğimiz âleme bakınca, su oldu..

Bu bakışta, Allah-u Taâlâ’nın ilmi açısından: Heybet, azamet, kibriyaya
uğrayan kısım heybet şiddetinden tuzlu oldu.. Acı oldu..

Yine bu bakışta Allah-u Taâlâ’nın ilmi açısından: Lutûf ve rahmete
uğrayan kısım da tatlı oldu..

Allah-u Taâlâ bu manayı anlatırken, tatlı kısmı öne aldı..

–  “Şu su çok tatlıdır.. Susuzluğu giderir. Boğazından rahat akar.
Ve şu su, acıdır.. Boğazı yakar..”   ( 35 / 12 )

Bu mana: Allah’ın rahmeti, gazabını geçtiğine işarettir..

İşte anlatılan durum icabıdır ki: Asıl olan iki denizdir.. Bu da:
Tatlı olan ve tuzlu olandır..

Tatlı denizin bir kolu meşrık canibine ayrıldı.. Orada, yer bitkilerine karıştı..
Onun güzel kokusu çıktı..

Ve bu kol: Tek başına bir deniz oldu..

Sonra.. O tatlı sudan bir kol daha ayrıldı.. Bu da mağrip canibine kaydı..
Tuzlu suya yakın olduğu için tadı karıştı.. Karışık bir su oldu..

Bu da kendi başına bir deniz oldu..

Gelelim tuzlu denize..

Bundan üç kol çıktı..

Bir kol, arzın ortasında durdu.. İlk tadı ile tuzlu kaldı.. Hiç değişmedi..
Bu tek başına bir deniz olarak kaldı..

Bir cetvel Yemen tarafına ayrıldı. Ki bu: Cenup tarafına düşer. Bu suya,
kaldığı arzın tadı galip geldiği için, ekşi olarak kalmıştır..

Bu da tek başına bir denizdir..

Bunun bir kolu da, Şam tarafına gitti.. Burası da şimal tarafına düşer..
Bu suya da kaldığı arzın tadı karışınca, acı oldu.

Burası da tek başına bir denizdir..

Bu deniz, kaf dağını, yeri ve içindekileri tümden kuşatmıştır.. Bu deniz
Kendine has bir tadla bilinmez..

Lâkin güzel bir kokusu vardır. Onu koklayan kimsenin, hali ile kalması
imkânsızdır.. Onun güzel kokusundan ölür..

İşbu deniz bahr-i muhittir.. Bu denizin dalga sesleri duyulmaz.

Bu işaretleri anla..  Bu ibarelerde sakladığım manaları anla..

 

Şimdi ben..

Burada toplu halde anlatılanları, sana ayrıntılı anlatmak istiyorum..

Bu tafsilata garip cümlelerle, Allah’ın sırlarını bırakacağım.


TATLI  DENİZ

Bunun içimi güzeldir.. Terkib şekli kolaydır..

Havasa da anlatılır; avama da ..

Fikirler ve fehimler onunla ilgilenir..

Uzaktaki ondan bir şeyler elde eder; yakındaki de.. Zayıfı da faydalanır,
 kuvvetlisi de..

Beden ölçüsü onunla kıvamını bulur..

Din kanunu onunla hükmünü sürdürür..

Rengi beyazdır; yapısı şeffaftır..

Bunun geçitlerinden yaşlısı da geçer; çocuğu da..

Onun sofralarında arayan bulur.. Aradığını bulup doyan da vardır..

Buranın balıkları, yumuşak başlıdır.. Avlanmaya yakındır..

Bu balıklar tazime dayalı ihtiram nurundan yaratılmışlardır..

Bu denizde, helâl haramdan daha açıktır..

Zâhir hükümlerde onunla bağlantı kurulur.

Evvelin de, âhirin de işi, onunla yararlı hale gelir..

Orada çok sefere çıkılır; tehlikesi azdır..

Oranın gemileri bozulmaz.. Binenler onun dalgasında boğulmaz..

Orası kaçanın necat bulacağı yerdir.. Talip kişinin arzularını bulacağı yoldur..

İbare sedeflerinden, işaret incileri oradan çıkar..

Kelime tuzaklarına tutulan, hikmet mercanları ondan görünür..

Gemileri taşınır.. İskeleleri bellidir; belirsiz değildir.. Dibi yakındır;
ama bataklığı uzaktır..

Orada sakin olanlar, çeşitli milletlere mensuptur.. Birbirleri ile ülfet ederler..

Oranın başkanları Müslümanlardır..

Oranın hâkimleri, ilmi ile âmil olan fakihlerdir..

Allah-u Taâlâ, nimet meleklerini onları korumaya memur kılmıştır..

Ve onları,  oranın; hem ehl-i bastı, hem de ehl-i kabzı eylemiştir..

Bu denizin bilinen dört kolu vardır.. Kırk bin tane de kapalı kolu vardır..

Bilinen kolları şunlardır: Fırat, Nil, Seyhun ve Ceyhun..

Kapalı olanların çoğu, Hint, Türkmen arzındandır.. Habeş arzındaiki kola ayrılır..

Bu denizlerin kapladığı yer ölçümü, yirmi dört senelik yoldur..

Ve.. bunlar, arzın her tarafına yayılmıştır.. Enine, boyuna kol atmıştır..

Ayrıca bu saklı denizin iki kolu daha vardır.. Bunun bir kolu, ZAT-I İMAD’a,
bir kolu da NUMAN’a çıkar.. ( 1 )

Bir deniz var ki: Enine yol tutmuştur.. Yerin karışık durumunda kendini
göstermiştir..

İş bu deniz, ülkeleri imar içindir. Onunla nice nice işler yapılır..

İşbu deniz: Yolcuların önündedir.. Çalışanların elindedir..

Bir deniz var ki: Uzun meyillidir.. İrem’in Zat-ı İmad’ına akar..
mercanlar denizidir.. Çeşitli incileri bulunur..

Bu işaretleri anla.. Bu ibarelerin irfanına var..

İş, hiç de, zâhirde anlatıldığı gibi değildir..

İşin önünü ve sonunu kapsamına alan Allahtır..

KOKMUŞ  DENİZ

Buranın yolları çok zordur.. Yakın tehlikeleri vardır..

Burası saliklerin yoludur.. Oraya yönelenlerin geçididir..

Bu yoldan geçip gitmek, herkesin meramıdır.. Ancak oraya tam kullar vâsıl olur..

Bu denizin rengi alacadır.. Beyaz siyah karışımdır.. Garip bir oluşu vardır..

Bu denizin dalgaları ihsanın çeşitlerini saçar..

Oranın rüzgârları ise.. yeni yeni faziletler getirmektedir.. Güzel kokular
ulaştırmaktadır..

Bu denizin balıkları katır kadar, develer kadar büyüktür..

Bunlar her türlü yükü ve ağırlığı, enfes inci beldesine taşırlar.. Ki oraya:
Ancak, nice zorluklara katlanmadan varılmaz..

Ancak, o balıkları yola getirmek zordur.. ciddî bir gayretle elde edilirler.. avlanırlar..

Bunlara binme işine ancak, azimet sahibi güçlü kimseler nail olurlar.

Buranın rüzgârı açık şark denizinden eser..

Eser ve gemilerini selâmet sahiline ulaştırır..

Bu denizin ehli, işlerde doğruluğa sahiptir.. Sözlerde ve hallerde iman
sahibidirler..

Orada sakin olanlarÂbidlerdir, salihlerdir, zahidlerdir..

Bu denizden beka incileri alınır. Pâklık mercanları buradan çıkarılır..

Bu incilerle süslenenlere gelince.. Pâk olanlardır; temiz olanlardır; iyi huy sahibi
olanlardır ve.. hakikatı bulup ilâhî tecelliye nail olanlardır..

İşbu denizin alanı: Beş bin senelik yoldur..

Bu deniz enine bir darlık içindedir.. Yerde uzayacak hali yoktur..

 

UZUN MEYİLLİ,  İNCİLER  DOLU  DENİZ


Bunun rengi sarıdır..

Dalgaları oraya saplanmış kızıl kaya gibidir..

Herkes oradan içemez.. Herkes onun sarp yollarına giremez..

Bu deniz: Benzeri beldelerin hiç birinde görülmeyen bağlar, bahçeler ülkesi
İrem’in denizidir..

Bu yola girmek zordur.. Zira, batağı tehlikesi çoktur.. Müminlerden ancak,
bazı tekler selâmetle çıkar.. Onun işine hâkim olan ancak,
bazı itikadlı fertlerdir..


Küffardan her kim o denizin gemisine binecek olsa.. boğulur ve inkisara uğrar..

Bu koca denizin canavarları, nice Müslümanların gemilerini parçalayıp batırdı..

Burada gemilerini tamir edenler ise.. ancakyeterli akla sahip olanlardır.. 
Bunlar dahişifa veren nakillerden kuvvet bulmuşlardır..

Bunların dışında kalanlar, tehlikeyi gözünde büyütür.. Bu yüzden, faydayı,
olduğu yerde kalmakta bulur..

Bu denizin balıkları çok illetlidir.. Hileleri de büyüktür.. Ancak, ibrişim ağla
yakalanırlar.. Bu ibrişim dahi, yakîn hali olmalıdır..

Bu  avlama işini üzerine alanlar dahi, mümin erkeklerdir..

Bu denizden lahutî menşeli inci çıkarılır.. Şehadete dayalı
nasutî mercan toplanır ..

Bu denizin faydaları saymakla bitmez..

Zira sonu bulunmaz..

Burada helâk zorlu hüsrandır..

Öyle ki: Hem bedene tesir eder; hem de dine..

Bu denizde oturanlarküçük sıddıkıyet makamında olanlardır.. Ve..
büyük sıddıkıyet ehlinin gıdalarını taşıyanlardır..

Burada sakin olanları gördüm.. İtikadları sağlamdı..
İyi zanna sahip olduklarından,
 fitneye boyun eğmekten kurtulmuşlardı..

 

Allah-u Taâlâ, bu denizi korumak için, teshir meleklerini memur eylemiştir..
Bunlar da, beldelerin hiç birinde misli görülmeyen, bağlı bahçeli
İrem ehlidir..

İşbu deniz dalgasını, yakınındaki bu beldeye vurur.. O belde ehli, buranın güzel
balıklarından faydalanır..

Bu denizin kutru yedi bin senelik yoldur..

Amma, bir yolcu onu, bir uyuklama benzeri zamanda alabilir..

Bu deniz, şehrin uzununa kol kol yaygındır..

Oranın harap yeri de çok suludur; mamur yeri de..

 

T U Z L U   D E N İ Z

Bu denizin umumî bir kapsamı olup, tam bir devreye sahiptir..

Rengi mavidir.. Bataklıkları derindir..

Onun suyundan içen, susuzluktan ölür..

Onun fena âleminde yürüyen helâk olur..

Batı yanlarda ezel rüzgârları eser.. Yanlarında dalgalar çarpışır..

Orada yüzen selâmeti zor bulur..

Orada yola çıkan usulünü bilse de, bilmese de hidayeti bulamaz..

Meğer ki ona başarı elleri yardıma gele.. O zaman, o kimsenin gemisi
bu derin denizde yolunu bulur..

Bu denizin gemileri ancak, seherlerde yola çıkar..

Oranın rüzgârları, ancak, sağ sol cümlesinden eser..

Oranın gemisi namus levhleri ile yapılmış; oranın dilince çivilenmiştir..

Oranın yolunda fikirler sapar.. Onun derinliklerinde kalbler çarpmaya başlar..

Oranın gemileri çok zorlukla karşı karşıyadır.. Yorgunluğu ve helâkı çoktur..

Oradan ancak, bazı tekler kurtulur..

Onun tehlikeli yerlerinden bazı fertler necat bulur..

Bu denizin tehlikeli yaratıkları; gemiyi de, içindekilerle  yutabilir..
Oturanı da, yürüyeni de öldürür..

O denizde sefere çıkan, her yönden bir milyon tehlike ile karşılaşır..

Burada helâl ile haram bir renktir..

Orada sonuca varmanın menşei karışıktır..

Onun derinliğinin sonu, âhirini tayin için bir ön yoktur..

Burada yüzmeye ancak, yeterli azme sahip olanlar güçlüdür..

Oranın incisini ancak, yüce himmet sahipleri toplayabilir..

Buranın işihakikat mahsulü üzerine bina edilmiştir.. Aslı ve dalları da,
işe göre kurulmuştur..

Oranın dalgaları birbirine çarpar.. Çırpıntıları yıkıcıdır.. Şiddetli halleri
koca kocadır..

Oranın yağmur bulutları birikmiştir..

Ora ehli için, parlak yıldızlardan başka delil yoktur..

Gemi limanları için, karanlık çöllerden başka bir yer yoktur..

Oranın balıkları, sair mahluklara benzer..

Oranın canavarları, çeşitli zehirler saçarlar..

Allah-u Taâlâ, bu denizin hasenelerini, KADİR ismi nurundan yarattı..
Ve onu: Bu zâhir için, hikmet hakikati eyledi..

Bu denizin yüzücüsü, eğer onun meddi ve cezrinde selâmet bulursa..
sedef boşluklarında eşsiz inciler çıkarır..

Allah-u Taâlâ buranın sakinlerini: Yüce himmet sahibi, mele-i alâdan
bir taife kıldı..

Ve.. Vahiy meleklerini burada kalanları korumaya memur kılmıştır..

 

Bilesin ki..

Allah-u Taâlâ,kıdem sıfatı ile, o demde var olan yakuta nazar ettiği zaman:
Bu deniz o yakutun güzellik nurundan meydana geldi..

Bu sebeple onun kolları olan tatlı su, suretidir; hayatıdır..

O yakut su olunca, iki deniz meydana geldi: Zulmet ve ziya..

Bu iki denizin birleşeceği yerde, Allah-u Taâlâ, aralarına bir berzah koydu..
Bu berzah: Hayat suyudur.. Bu berzah icabı sular birbirine karışmaz..

İşbu hayat suyu iki denizin birleştiği yerdedir..İki hükmün, iki emrin
karşı karşıya geldiği yerdedir..

Bu kaynak bir sudur.. Mağrib canibinden akar.. Burası:

–  Mağrib-i  Ezyel..

Diye isimlendirilen yere yakındır..

İki denizin birleştiği yerde, Allah-u Taâlâ’nın yarattığı bu suyun özelliği odur ki:
Ondan içen ölmez..

Onda yüzen, behemut balığının ciğerinden yer.. Behemut ise.. bu tuzlu denizde
yaşayan bir balıktır ki; ilkten: Allah-u Taâlâ ona dünyayı ve içindekileri yükledi..

Allah-u Taâlâ, arzı serdiği zaman, onu: Berhut nam öküzü dahil: Behumut
nam balığın sırtına yükledi..

Allah-u Taâlâ’nın:

–  “Seranın – yaş toprağın – altındakini..”   ( 20 / 16 )

İşareti bu manayadır..

–  “İki denizin birleştiği yer..”   ( 18 / 60 )

Âyeti de bu manaya işarettir..

Bu su, o sudur ki: Musa a.s. ile Hızır a.s. bunun kenarında buluştular..

Şunun için ki: Allah-u Taâlâ, Musa’ya a.s. vaad etmişti.. Kendisini iki denizin
buluştuğu yerde, kullarından biri ile buluştursun diye..

Bu sebeple Musa a.s. ve adamı, yiyeceklerini alarak yola çıktılar..

İki denizin birleştiği yere vardıkları zaman, Musa’nın a.s. onu tanımasına
bir yol vardı.. O da, adamın taşta unuttuğu balık..

O anda denizin suyu uzaktaydı.. birden dalga gelip taşa vurunca, balığa da değdi..

Balığa ulaşan bu su: Onun hakikî hayatı oldu..

Balığın bu durumunu Musa’ya a.s. adamı söylemeyi unuttu. Bu yüzden
yol sarpa sardı..

Hatırlayıp söylediği zaman, bu işe Musa şaştı.. Ateşte pişip ölen balığın
canlanmasına hayret etti..

Bu adamın ismi Yuşa b. Nun idi..

Şemsî seneye göre: Yuşa, Musa’dan a.s. büyüktür..

Bunların hikâyeleri meşhurdur..

Biz bunu daha geniş bir şekilde:
MUSAMRE-İ HABİB, MÜSEYERE-İ SAHİB, 
nam eserimize anlattık..

Orada okuyup, düşünüle..

 

İskender, Eflatun’un şu:

–  Bir kimse, hayat suyundan içerse ölmez..

Sözüne dayanarak, bu sudan içmek için yola çıktı..

Eflatun, gitmiş, o yere varıp, bu sudan içmişti..

Bu günümüze kadar da hayattadır.. Dravend nam dağda kalmaktadır..

Aristo, Eflatun’un talebesidir.. İskender’in de hocası idi..

İskender’e bu yolculuğunda arkadaşlık etti.. İki denizin birleştiği yere kadar
gittiler..

Zulmetler arzına vardıkları zaman, yollarına devam ettiler.. Yanlarında
askerden bir mikdar vardı..

Diğerleri, Sebat nam şehirde kaldılar.. Burası, güneşin doğduğu yerin
son hududu idi..

Hızır da a.s. İskenderi’in askerleri arasındaydı..

Bir süre yola devam ettiler.. Bu gidişin süresi bilinmiyor.. Nekadar gittiklerini
idrâk mümkün olmuyor.. Sahil boyu gidiyorlardı..

Hangi konağa inseler orada bu sudan içiyorlardı..

Bu seferin uzunluğundan yorulunca,  dönüşe geçtiler.. Askerlerin durduğu
yere doğru döndüler..

İki denizin birleştiği yere gitmişlerdi..

O yollarının üzerinde idi: Ama anlayamadılar..

Onun yanında durdular; ama hiçbir nişanı olmadığı için, orada konaklamadılar..

Ancak, Hızır a.s. bir ilham aldı..

Bunun üzerine bir kuş aldı, kesti; bacağına da bağlamıştı..

Ayakları suda yürüyordu..

Bu yere geldiği zaman, kuş depreşmeye ve titremeye başladı..

Hemen orada durdu; bu sudan içti.. yıkandı; yüzdü.. Ancak,
bu durumu gizledi..

Amma, Aristo Hızır’a baktığı zaman, kendileri dışında suya kavuştuğunu anladı..

Bundan sonra, ölünceye kadar, Hızır’ın a.s. hizmetine girdi..

Aristo ve İskender, Hızır’dan a.s. önemli bilgiler edindiler..

 

Bilesin ki..

Hayat gözesi, zata bağlı hakikatın bu varlıkta zuhurundan ibarettir..

Bu işaretleri anla.. bu ibarelerin remizlerini çöz..

İşi, ancak kendi öz kaynağında ara.. Ama, benliğinden çıktıktan sonra..

Umulur ki bu yolda:

–  “Onlar diridirler.. Rab’ları katında rızıklanırlar..”   ( 3 / 163 )

Âyeti ile onların derecesine ulaşırsın..

Ve.. o vakit sana: Onların hizbinden olma yolu açılır..

Musa’dan, Hızır’dan, İskender’den murad sen olursun.. Keza,
zulmetlerden de, ırmaktan da..
 

 

Bilesin ki..

Daha önce de anlatıldığı gibi, Allah-u Taâlâ, Hızır’ı a.s. :

–  “Ona ruhumdan ufledim..”   ( 15 / 29 )

Manasına gelen, âyetin hakikatinden yarattı..

Böylece o: Allah’ın ruhudur.. Dolayısı ile kıyamete kadar yaşar..

Onunla buluştum..

Bu bahr-i muhitte olanları ondan naklen anlatıyorum..

 

Bilesin ki..

Anlatılan bu bahr-i muhit, ondan ayrılan da KAF dağı yolu ile,
dünyaya gelir ki, tuzludur..

Yine o denizden gelip, KAF dağında birleşen ise.. bu tuzlu suyun
ötesindedir.. Ki o: Güzel kokulu kızıl denizdir..

Yine KAF dağının arkasından gelen, dağa birleşen ise.. yeşil denizdir..

Bunun suyu öldürücü zehir gibidir..

Bundan bir damla içen, o dem ölür.. O dem fena bulur..

Yine o denizden gelen ve KAF dağının arkasına düşen, ayrılma, kapsama
şümulü ile; mevcudata hüküm geçiren deniz ise.. karadenizdir..

Tadı bilinmez.. kokusu da belli değildir.. Onu hiç kimse bulamaz..
Ancak, haberler onu anlatır..

O da böyle bilinir.. İzlerinden bir mesafe kat edilir..

Ve.. gizlenir; açıklanmaz..

 

K I Z I L   D E N İ Z

Bunun yaydığı koku, halis miske benzer..

Burası: Koca dalgalı, en büyük deniz olarak bilinir..

Bu denizin sahilinde bazı erkek müminler gördüm..

Bunların ibadeti, yalnız, halkı Hakka yaklaştırmak idi.. Yaratılış sebepleri
buydu..

Bir kimse bunlarla otursa, arkadaşlık etse.. bu kalışı kadar Allah’ı bilir..
Onların seyrince Allah’a yakınlık kazanır..

Onların yüzleri doğan güneş, çakan şimşek gibi idi.. Çöl sahralarda şaşıran,
onlarla aydınlanır.. deniz derinlerinde kaybolan onlarla hidayeti bulur..

 

Burada sakin olanlar, bir sefere çıkmak istedikleri zaman, o denizin
balıklarına ağ kurarlar.. Onlardan yakaladıklarına da biner giderler..

Zira onların binekleri, bu denizin balıklarıdır..

Kazançları ise.. bu denizin incisi, mercanıdır..

Ancak, ora sakinleri, bu balıkların üzerine binince; bu denizin kokusunu alıp
bayılırlar.. Kendilerine gelemezler..

O denizde binekle oldukları süre, bu his âlemlerine dönemezler..

O balıklar bunları alır, sahile doğru götürür.. Sahil yerlerinden birine atar..

Bu şekilde sahile vâsıl olunca da, akıllanırlar.. Hâsılatları kendilerine görünür..

O kadar acaip garaip  şeyler bulurlar ki: Sayılamaz.. Onlardan anlatılan,
azın dahi azıdır..

Zira onları ne bir göz görmüştür; ne kulak duymuştur; ne de
bir beşer kalbine onların hatırası gelmiştir..

 

Bilesin ki..

Bu denizin dalgaları vardır.. O dalgalardan her biri, bu yerle sema arasını
bir milyon kere doldurur.. yine de bitmez..

Eğer kudret âlemi, bu denizi almasaydı; bu varlık âleminde ondan gayrı
bir şey bulunmazdı..

 

Allah-u Taâlâ, KERRUBİYYUN melekleri, bu denizi korumaya memur eyledi..
Bunlar, o denizin kenarında dururlar.. Ortasında onlar için duracak bir yer yoktur..

Bu denizin sakinleri, oranın balıklarıdır; bir de, onlar misullu hayvanatı..

 

Y E Ş İ L   D E N İ Z

Buranın tadı acıdır.. Ölüm kaynağıdır; boğulma yeridir..

Burası: Ulema katında hayır sıfatlarla anılır. Ârifler katındaysa en güzel
isimler verilir..

Bu denizde balık yoktur..

Bu denizde gemi yürüten ölür..

Bu denizi gördüm.. İtminan veren emin bir yerdi..

Bu o şehirdi ki: Musa ve Hızır a.s. oraya varmıştı..

Oradan yemek istemişlerdi.. Ama, ora halkı onları misafir etmekten çekinmişti..

Şundan ki: İkisi de fukara elbisesi giymişti..

Bura halkı ise.. ancak, sultanlara, emirlere yemek yediriyorlardı..

 

Ora halkını bu denizde yürümeye aşık buldum.. Bu işin sevdasına
kapılmış gördüm..

Bu sebepledir ki:

Her yılbaşı toplanırlar.. Bu toplantı günü de, onlar için bayramdır..
Orada her renkten ata binerler..

Yeşil, kırmızı, sarı ve daha başka renk atlara binerler..

Kendilerini onların üzerine bağlarlar..

Aynı şekilde atın gözlerini de bağlar o denize yaklaşırlar..

Kim atını denize sürse.. at da ölür; kendi de..

Ama deniz kenarına varıp da atı oraya girmeden gelirse.. sağ döner..

Ancak, hali böyle olan bir kimse, kendisini: Kaybetmiş, dönek, kovulmuş,
küsülmüş sayar..

Bundan sonra, bir başka at, alır.. Besler, büyütür.. Ertesi seneye hazırlar..
Geçen sene yaptığını aynen yapar.. Taa, ölünceye kadar..

Onlardan her birinin denize olan aşkı, pervanenin aydınlığa olan aşkı gibidir..
Devamlı olarak kendini oraya atmak ister..  Taa, orada ölüp gidinceye kadar..

 

KATI  KARA  DENİZ..


Buranın sakinleri tanınmaz.. Balıkları bilinmez..

Oraya vuslat muhaldir.. Hâsılatını elde etmek mümkün değildir..

Çünkü o deniz: Turların, kürelerin, devirlerin taa, ötesindedir..

Ne acaibinin nihayeti vardır; ne de garaibinin bir sonu..

Ölçüler ondan yana kusurlu kalır.. Acaibi o kadar fazladır ki.. muhale benzer..

Burası, o zat denizidir ki.. sıfatlar önünde şaşkına dönerler..

Burası hem vardır; hem yoktur.. Hem bellidir; hem kaybolmuştur..

Hem bilinendir; hem bilinmeyen.. Hem hükmen bilinendir; hem naklen..
Hem varlığı kesindir; hem de akla dayalıdır..

Onun varlığı yokluğudur.. yokluğu  varlığı..

Önü sonunu kapsar.. Batını zâhirine dayalıdır..

Onda olan idrâk olunamaz.. Hiç kimse ne olduğunu bilemez ki..
hakkını ödeyebilsin..

Bu denize fazla dalmayalım..
Oraya dalmaktan ve onu beyandan yana dizginleri tutalım..

Allah.. Hak söyler..

Doğruya hidayet eden odur..

Güvenilecek makam odur..

 


( 1 )  ZAT-I İMAD :   Bunun, Yemen olduğu söylenir.

                        NUMAN       :   Eğer ibarede bir tertib hatası yoksa, burası:

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...