İnsan-ı Kamil – 59 / 2. Bölüm (Nefs) (2)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

               
Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


59-2. BÖLÜM

N E F S

 F A S I L :  4

İblisiyet hakikatı üzerine kelâma başladığımıza göre; onun zuhur yerleri, çeşitleri,
halkı kandırmak için kullandıkları âletler üzerine de
kelâm etmem gerekecek..

Keza onun şeytanlarını, torunlarını, piyadesini, süvarisini açıklamak icab edecek..

Allah-u Taâlâ, bütün bunları aziz kitabında beyan yollu şöyle buyurdu:

–  “Piyadelerinle süvarilerinle onlara yaygara yap.. Mallarına, çocuklarına ortak ol..
Onlara vaad et.. Şeytan 
onlara aldatıştan başka bir vaad etmez..”   ( 17 / 64 )

Bilesin ki.. 

İblis’in, bu vücudda doksan dokuz zuhur yeri vardır.. Bu,  Allah-u Taâlâ’nın
güzel isimleri adedi kadardır..

Sonra onun, bu zuhur yerlerinde, çeşitleri vardır..

Hem de, sayılamayacak kadardır..

Onun zuhur yerlerinin tüm şerhini tam olarak yapmak, bizim için uzun olur..

Bu sebeple, onun yedi zuhur yerini saymakla yetindik.. Bunlar,
cümle zuhur yerlerinin anasıdır..

Nasıl ki: Allah-u Taâlâ’nın zatî sıfatları da yedidir.. Onlar da,
bütün güzel isimlerin anasıdır..

Bu şaşılacak bir iştir..Yani: Allah’ın sıfatları adedine benzemesi..

Bunun incelik nüktesi: İblis’in, Allah-u Taâlâ’nın zatından gelen bu mevcut
NEFS’ten icad edilmiş olmasıdır..

Bu işareti anla.. Bu ibarelerle anlatılan manadan gafil olma..

 

Bilesin ki..

İblis’in adı geçen zuhur yerleri, aşağıda sayılacaktır..

1.  ZUHUR YERİ :


Dünyadır.. Bir de dünya üzerine kurulanlar.. Yıldız ve diğer şeyler.. gezegenler..

Ve..  daha başkaları..

Sonra.. şunu da bilmelisin ki: İblis’in bir yerdeki zuhuru, diğer yerdeki zuhuruna
engel olmaz..

Az sonra işaret edeceğimiz gibi, İblis‘in her taifeye ayrı ayrı zuhuru vardır..

Sonra..  İblis herhangi bir taifeye zuhurunda , belli bir şekil üzerinde kalmaz..

Bütün zuhur yerlerinde; çeşit çeşit şekillere bürünür..

Mazharı olduğu kimseye: Bütün yolları tıkayıp, tüm kapıları kapayıncaya kadar,
girmedik kılık bırakmaz..

O kadar ki: Artık ona bir dönüş yolu bırakmaz..

Ancak, bizim burada anlatacağımız, onun bir zümreye en ağlep zuhurudur..
Kalan zuhurlarını bırakıyoruz..

Kaldı ki, kalan zuhurları ile bir zümreye yapacağı, diğerlerine yaptığından
başka değildir..

Şirk ehline zuhuru, dünya ve onun üzerine kurulan şeylerdir.. Ki bunlar:
Anasır, eflâk, boşluklar ve iklimlerdir..

Kâfirlere ve müşriklere, bu zuhur yerlerinde gözükür..

Önce onların aklını, dünyanın süsüne ve zinetine takar..
kalblerini de kör eder..

Bundan sonra onları, yıldızların sırlarına daldırır..
Anasırın asıl maddesine çeker..

Daha başka, bunlara benzer işler yapar..

Onlara şöyle der:

–  Varlıkta faal olan bunlardır..

Dolayısı ile onlar, eflâke ibadet etmeye başlarlar..

Bunun sebebi ise: Yıldızların düzenli ahkâmını görmeleri, güneşin bu varlık
cisimlerini hararetiyle terbiyesini müşahede edişleridir..

Sonra yağmurun bulutlardan düşüşüne bakarlar..

Onun yücelerden geldiğine, hedefini şaşmadığına bakarlar..
Tam bir hesap üzere indiğini görürler..

Bunları gördükten sonra, artık yıldızların Rububiyeti babında, hatırlarına
hiç şüphe gelmez..

İblis, bu durumu onların içine yerleştirdikten sonra salar..

Artık onlar hayvan gibidir.. Yalnız yemek ve içmek için koşuşurlar..

Ne kıyamete inanırlar; ne de başka bir şeye..

Böyle bir imanları olmadığı için: birbirlerini öldürürler.. Birbirlerinin
mallarını aşırırlar..

Artık onlar, tabiat ummanında boğulmuşlardır.. Taa, sonuna kadar
oradan kurtulamazlar..

Bundan sonra anasır ehline – maddecilere – gelir..

Bunlara da şöyle der:

–  Cismi görmüyor musunuz?..  Onun terkibi cevherdir..

Cevher ise: Ateş, soğuk, yaş ve kurudan meydana gelmiştir..

İşte bunlar, ilâhtır.. Varlığın tertibi bunlara göre devam eder..

Bu âlemde faal olan bunlardır..

İşte bundan sonra, bunlara da yapacağını yapmış olur..

Tıpkı öncekilere yaptığı gibi..

Ateşe tapanlara da aynı şekilde uğrar..

Bunlara da der ki:

Bu varlık, zulmet ve nur arası taksim edilmiştir.. Zulmet ilâhtır;
adı da: Ehremen..

Nur da ilâhtır; bunun adı da: Yezdan..

Ateş ise.. nurun aslıdır..

Bundan sonra onlar da, ateşe tapmaya başlarlar..

Böylece, bunlara da yapacağını yapmış olur..

İşte.. bütün müşriklere böyle yapar..

2.  ZUHUR YERİ :

Burası, tabiî şeyler, şehvetler, maddî lezzetlerdir..

Buradaki zuhur şekli avam Müslümanlaradır..

Onları önce şehvete dair  işlerin sevgisi ile azdırır..

Hayvanî lezzetlere dair rağbet verir.

Bütün bunlar, zulmanî tabiatın iktizasına göre olur..

Bu işlerle, onların gözlerini kör eder.. Yani: Kalb duygularını batırır..

İşte o zaman, onlara dünya işinde zuhur eder..

Der ki:

       Bütün bu talep olunan şeyler, yalnız dünya ile mümkündür..

Bundan sonra, dünya sevgisine abanırlar.. Bütün gayeleri dünya talebi olur..

Onlara bu kadarını yaptıktan sonra artık bırakır.. Onları, perişan etmek için,
başka yol aramaya, fasid etmek için başka ilâca ihtiyaç yoktur..

Böylece onlar, İblis’in tebaası olurlar.. Onun tebaası olunca da, hiçbir emrine
asi gelmezler.. Ne emir verirse; onu yaparlar..

Çünkü cehaletle dünya sevgisi bir araya gelmiştir..

Eğer onlara:

–  Kâfir olunuz..

Dese, hiç düşünmeden kâfir olurlar..

Bundan sonra, onların kalbine; vesvese şekli ile girer..

Özellikle, Allah-u Taâlâ ‘nın bildirdiği gaybe dair işlerde..

Bundan sonra.. onları ilhada düşürür; işi tamamlamış olur..

3,  ZUHUR  YERİ :

Yapılan iyi amellerde, salih kimselere görünür..

Onlara, işledikleri ameli  güzel gösterir..

Böylece, onları ucbe sokar.. Yani: Kendilerini, kendilerine beğendirir..

Bu kendilerini beğenmeyi onların kalbine sokunca, amellerini de
güzel gösterince, bulundukları halle onları aldatır..

Böyle olunca, hiçbir âlimin öğüdünü kabul etmezler..

İblis’in katında bu hale geldikten sonra, onlara şöyle der:

–  Artık yeter.. Başkaları bu ibadetinizin binde birini yapsa kurtulur..

Bunun üzerine, amellerini azaltırlar.. İstirahat yolunu tutarlar..
Kendilerini büyütürler.. İnsanları hafife alırlar..

Onlarda bulunan kötü huy, başkalarına karşı kötü zan ile,
anlatılan huyları da onlara mal ettikten sonra.. gıybet yoluna koyulurlar..

Artık, peşpeşe onları masiyete sürükler..

Bunları yaptırırken, onlara şöyle der:

–  İstediğinizi yapın, Allah Gafur’dur, Rahim’dir..

Allah saçı ağarmışlara azap etmekten yana haya sahibidir..
Allah Kerim’dir.. Haşa ki: Kerim alacağını taleb ede..

Daha bunlara benzer nice şeyler söyler…
Söyler.. Ta,, bulundukları güzel halden alıp, fıska atıncaya kadar..

İşte o zaman, onlara belâ hülûl eder..

Bu gibi hallerden Allah’a sığınmak gerekir..

  1. ZUHUR YERİ : 

Niyetlerde ve iyi amel yarışmalarında görünür..

Amellerini ifsad için, müşahede ehli kimselere çıkar; niyetlerini bozar..

Meselâ: Onlardan biri, Allah için bir amel işler.. Hemen onun üzerine
bir şeytan onun hatırına şunları sokar:

–  Amellerini daha da güzelleştir.. İnsanlar seni göreceklerdir..

Belki, bu amelde sana uyacaklardır..

Bu söz onları riyaya ve süm’aya, halkın:

–  Falan böyle yapıyor, şöyle yapıyor..

Demesine yetmezse.. başka yoldan girer.. Hayır yolundan gelir..

Bu gelişinde o, diyelim ki: Kur’an okumaktadır..

Ona şöyle der:

–  Allah’ın beytine gidip haccı yapsan nasıl olur?.. Hac yolunda istediğin gibi
Kur’an okursun.. Hac işi ile Kur’an okumayı bir arada yaparsın..

Bundan sonra, onu yola çıkarır..Yolda ona şöyle der:

–  Herkes gibi ol.. Şu anda sen misafirsin.. Sana Kur’an okumak lâzım değildir..

Kur’an okuyamayışın şumluğu ile, arasıra farz namazları da bırakır.. 

Bu halde, belki haccını dahi yapamaz..

Yemek ihtiyacını giderme talebi ile; haccın bütün vecibelerinden
onu aldığı da olur..

Bu hal, onu cimriliğe çeker.. kötü huylu eder..

Gönlünü daraltır.. Daha bunlara benzer nice işler yapar..

Bazı kere amelini ifsad edemediği kimseye; daha iyi amel yaptırma yolu  ile
girer.. Böylece onu bıraktırır..

Bunu bırakınca, yol eder; ikinci amelini de yanına bırakmaz..

5.  ZUHUR  YERİ :

Bu zuhur yeri ilimdir..,

Burada âlimlere zuhur eder..

İblis’e en kolay olanı: Onları ilimle aldatmasıdır..

Bu babda İblis’in şöyle dediği anlatıldı:

–  Vallahi, bana göre bin âlimi aldatmak; imanı kavî bir ümmîyi aldatmaktan
daha kolaydır..

Zira İblis, cahili aldatma babında şaşırmıştır..

Ama âlimi aldatmada böyle değildir..

İblis âlimle konuşur..

Delilini âlimin bildiği şeyle getirir..

Söylediğinin hak olduğunu anlatır.. Bu yoldan gitmekle de kuvvet kazanır..

Meselâ: Âlime ilim yolundan girer.. Şehvet mahalline geçer..

Der ki:

–  Şu kadınla Davud mezhebine göre nikâhlan..

Halbuki o Hanefî mezhebine mensuptur..

Belki de o âlim Şafii mezhebi mensubudur; o zaman şöyle der:

–  Velisinin izni olmadan, onu nikâhına al..

Haliyle, bundan sonra kadın giyim ister, nafaka ister, mihr ister..

Bunlar için de, âlime şu telkinde bulunur:

–  Şu zamanda,  şu zamanda yapacağım; diye ona yemin et..

O zaman olunca yaparsın.. Şayet yapamazsan, bir mahzuru yoktur..
Çünkü, bir erkeğe, kadınını razı etmesi için yemin etmek caizdir..

İsterse, yalan yere yemin olsun..

Bu vaad edilen süre uzar; iş hâkime aksederse.. o zaman âlime şöyle der:

–  İnkâr et.. O, senin zevcen olmadığını söyle.. Zaten, yapılan akid
fasiddir; senin tuttuğun mezhebe göre caiz değildir..

 O, senin zevcen olmamıştır.. Nafaka ve diğer şeyleri vermeğe
 mecbur değilsin..

Böylece o âlim dahi yemin eder; geçer gider..

Daha bu sözlerin benzeri çoktur.. Saymakla bitmez.. Haddi hesabı yoktur..

Hâsılı: Bu yolda, ondan kurtulacak olan pek azdır..

Tekten de tektir.. Bazı fertlerdir..

6. ZUHUR  YERİ :

Âdet olan işlerde ve rahat talebi işlerinde zuhur..

Bu görünüşünü: Sadık müritlere yapar..

Onları âdet olan yollardan alır; rahat talebi yolunda tabiat zulmetine çeker..

Böylece, onların talebdeki kuvvetli himmetlerini, ibadete karşı rağbetlerini
söker alır..

Onlar, bu hallerini yitirince; NEFİS’leri ile baş başa kalırlar..

Bundan sonra, başkalarına yaptığını ona da yapar.. Bilhassa,
iradesiz kimseler için..

Müridler için; rahat talebi, alışılmış şeylere dayanmak kadar korkunç olan
başka hiçbir şey yoktur..

  1. ZUHUR  YERİ :

Bu zuhur yeri, ilâhî marifet duygularıdır..

Burada, sıdıklara, evliyaya, âriflere zuhur eder..

Bunlardan ancak, Allah’ın koruduğu kurtulur..

Ancak, mukarrebun zümresine varacak bir yolu yoktur..

Diğerlerine, şu yoldan bir giriş yapar.. Der ki:

– Bu varlığın tüm hakikatı Allah değil midir?..

Siz de bu varlık cümlesinden değil misiniz?..

O halde; Hak, sizin hakikatinizdir..

İblisin bu sözüne onlar:

–  Evet doğru..

Derler..

Bunun üzerine söze şöyle devam eder:

–  O halde, şu mukallid kimselerin yaptığı amellerle, kendinizi yormanıza
sebep nedir?..

Bunun üzerine onlar, salih amelleri bırakırlar..

Onların bu amelleri bırakması sonunda  şöyle der:

– Şimdi istediğinizi yapın.. Zira Allah-u Taâlâ sizin hakikatinizdir..
Siz o’sunuz.. O ise.. yaptığından sorumlu değildir..

Bundan sonra onlar: Zina ederler.. çalarlar.. şarab içerler..

İblis, onları bu hale getirir ve.. İslâm bağından çıkarır.. İmandan soyar..
Zındıklığa ve ilhada atar..

Bunlardan bazıları, ittihad yolunu tutar..Yani:

–  Hakla birlik kurduğunu söyler.. Bazıları da: Ferd makamına
ulaştığını iddia eder..

Sonra..

Bu gibilere, yaptıkları kötülükler sorulduğu kısas taleb olunduğu zaman,
şeytan şu telkini yapar:

– İnkâr ediniz.. Onu nefsinize mal etmeyiniz.. Zira siz, hiçbir şey yapmadınız..
Hakikatte fail ancak Allah’tır..

Sizin siz olmanız; insanların itikad ettiği biçimde değildir.. Başka bir şeydir..
Kaldı ki:  Yemini istenenin niyetine göre, yemin etmek de caizdir..

Böylece onlar yemin ederler.. Hiçbir şey yapmadıklarını anlatırlar..

Bu suretle de, hak kisvesi altında onları kurtarır..

İblis, bu zatlardan bazılarına şöyle söyler:

– Ben sana haramları mubah kıldım.. İstediğini yap.. veya şöyle şöyle  yap..
Şu şu haramları işle.. sana günah yoktur..

Bütün bunlar yanlıştır.. Ancak, bu manada zâhir olan İblis olursa böyledir..

Amma, Allah-u Taâlâ’nın kulları ile arasında, özel işleri vardır..
Sırlar vardır ki: İblis’in zuhurundan çok çok üstündür..

Yüce Hak’tan gelen vecd halleri için, alâmetler vardır ki,
ehli katında inkâra yer yoktur..

Ancak İblis’in teşvişi, bu babda bir bilgisi olmayana göredir..
İşin aslını kavramayan içindir..

Aksi halde, bu gibi şeyler, için aslına vâkıf olan irfan sahibleri için,
hiçbir şekilde gizli olamaz..

Şeyh Abdülkadir Geylânî Hz. ni görmedin mi?..

Anlatıldığına göre şöyledir:

–  O bir çölde idi.. Kendisine şöyle dendi:

–  Ey Abdülkadir, ben Allah’ım.. Haramları sana mübah kıldım..
İstediğini yap..

Geylânî Hz. şöyle der:

– Yalan söyledin; sen şeytansın.

Abdülkadir Geylânî Hz. inden:

–  Onun şeytan olduğunu nasıl anladın?..

Diye sorulunca şöyle anlattı:

–  Allah-u Taâlâ, kötülükle emretmez.. Bu lâin bana öyle söyleyince bildim ki,
o şeytandır.. Beni azdırmak istiyor..

Durum esasta, her ne kadar anlatıldığı gibi ise de; bazen böyle şeyler
Allah ile kulları arasında olur.. Tıpkı, Bedir ashabına ve diğerlerine olduğu gibi..

Bu bir makamdır; inkâr edemem.. İlk hallerimde bir zamanım bu haller ile geçti..
O zaman kendimi haklı buluyordum..

Ama, Allah-u Taâlâ beni o halden kurtardı..

Onun bu kurtarması: Seyyidim, şeyhim, üstaz-ı dünya, Şerafeddin, Seyyidil-evliya,
Muhakkikin, Ebül-Maruf, İsmail b. İbrahim Cebertî Hz. nin bereketi ile oldu..

Anlatılan hal içinde iken, bana çok itina gösterdi..

Rabbanî inayet, Rahmanî nefhaları ile bana yardım etti..

Nihayet, Yüce Hak aynı ile kuluna nazar eyledi..

Ve.. beni: Katındakilerden eyledi..

O, ne fazıl bir zattır.. Nekadar kâmil bir şeyhtir..

Aşağıdaki kaside; onun şanında söylediğim nice kasideler
cümlesinden bir kasidedir..

Sevene yetti, geldi sevdiği ziyaretine;
Müjdeler olsun ah müjdeler matluba erene..

Nice ayrılıktan sonra kadem bastı sevgili;
Şenlik babında tabibi deva oldu derdine..

Ey salınan fidan boylu, zarifsin mızrak gibi;
Bükülür mü bu boy, ya nirengi misin yarine?..

Onun misk gibi beni, takvadan geçirdi beni;
Ve ben güzelliği aldı aşk şarabı pâkine..

Dudağına düşen tükrük akçiçeği ağzının;
İnci misâli tane tane dizili yerine..

Ey.. siyah saçların aydınlatmaz mı sabahını;
Aydın yanağın gün gibi batar mı söylesene?..

Acaba süngü müdür, yoksa ok mu bu kirpikler;
Kalbini deler, yoksa düşen bu mu nasibine?,,

Yay oldu kaşları daha nekadar da olacak;
Hedef oldum, sal oku, ne engel isabetine..

Ey gammazlar, olmaz olsun artık bu gammazlıklar;
Ey rakipler, ölüm saçarım onun rakibine..

Yok olmalısınız, bitmelisiniz Allah için;
Olmasaydınız sarılırdı seven sevdiğine..

Rakipler, gammazlar görmüyor musunuz neşrini;
Seher yelinin, getirirken şaşkını kendine..

Ben oyum ki, sarılırım sevgiliye görünce;
Korku rakipten, engelim araya girmesine..

Unutmadım cananımla olduğumuz sabahı;
Cüretle daldı bineği zulmet derinliğine..

Bindi ata, kargılı süngülü koyuldu yola;
Engel olmaz mey civarındaki güçlük işine..

Düşer oldular, azminden gelen güzelce atlar;
Ama tutunup kurtuldum atının dizginine..

Saadetlere dalarken, benzer gelen oklar;
Nisanın çetin yağmurunda çakan şimşeğine..

Bu halet içinde çökerttim devemi bir yere;
Garibini verir ancak ehil olan birine..

Bir ev ki, garip teganniler dolu saidlere;
Hem ankası koyulmuş onların terbiyesine..

Bir ev ki, yücedir, ikramlarla dolu doludur;
Cömertliği fenası nebatına her şeyine..

Bir ev ki, İsmail orda, ismim geldi isimler,
Semasından, hoş yaraştı şanına nesebine..

Melek sıfatlı bir zattır kemâl bulmuş öyle ki;
Kokusu yaygın yönün cenubuna şimaline..

Bir melik, Allah mülkünden sancağı altında;
Girmiş alınanı verileni hep birbirine..

Arslandır, arslanların kanı kındır kılıcına;
Doğan tırnağı girdi doğanların iliğine..

Denizdir, taç incileri çıkar dalgalarından;
Padişahlara hibe.. takılır başlar üstüne..

Hakikat kutbu, şeriatın mihveri ziyadır;
Velâyet semasına, çevresine, tüm haline..

Sıfatlardan temekküne eştir hali çoğu kez;
Azaldılar benzer yanında küçük kölesine..

Allah için sana ihsan, elden alan sultan da;
Ve.. verende etimi kanımı kurdu sesine..

Aziz eder istediğini akim kalan mülkte;
İsterse zelil eder, bakar alıp vermesine..

Ey İbrahimoğlu ihsanlar denizinde duran;
Ey Cebertî pîri, tabib olan yola girene..

Kulun Ceylî daima umar senden inayeti;
Bir boya, seven boyar sevdiğini öylesine..

Sensin KERİM buna ne şüphe işte şuradaki;
KERİM’in kuludur, yolunda erer neşesine..

Dinleyenler, kasideler yazanlar, bunlar tümden;
Keremine konuktur, ihsanın yetti hepsine..

Ey pâk toprakta biten dal, sana ne eğrilikten;
Menekşe de eğri, engel mi koku vermesine..

Yemin Mekke’ye, makamlara, sonra o zata ki;
Şanında kalmadı uyku dalınca sevgisine..

Kalbim sizden başkasını sevmedi hiçbir zaman;
Haşa.. sizden başkası yok ki düşsün hevesine..

 

İblis’in işini, zuhur yerlerindeki çeşitli şekillerini bu kadar anlatmak yeter..

Yoksa.. anlatılan bu yedi zuhur yerinden birini, çeşitleri ile anlatmaya kalksak;
nice ciltler doldururuz..

Misâl olarak: Aşağı derecelerdeki ZUHUR YERİ şöyle dursun;
en yüce tabaka olan irfan sahiplerinin tabakasındaki zuhurunu anlatalım..

Çünkü o: En yüksekte nasıl zuhur ediyorsa.. en altta da aynı şekilde zuhur eder..

Başka yolu yoktur..

Yani: Anlatılanın aksi düşünülemez..

     İrfan sahiplerine gelir:

    Bazan, onlara ilâhî isimle zuhur eder..

     Bazan, vasıf, sıfat yolu ile zuhur eder..

Bazan, zat cihetinden zuhur eder..

Bazan, arş cihetinden zuhur eder..

 Bazan, kürsî yönünden zuhur eder..

Bazan, levh yönünden zuhur eder..

  Bazan, kalem yönünden zuhur eder..

Bazan, âmâ yönünden zuhur eder..

             Bazan, ulûhiyet cihetinden gelip zuhur eder..

H â s ı l ı :

–  Şuraya kadar..

Diye tayin edilen zuhur yerlerinin tümünde:

–  Şunun üzerine..

Diye anlatılan vasıfların hepsinde o velilere zuhur eder..

Ancak, onun bu hallerini, evliyanın ahad vasfını alanları anlayabilir..

Bir velî, onu anlayınca, İblis’in kendisini aldatmaya çalıştığı şey, hidayet olur..

Haliyle bu hidayet, onu anlayan irfan sahibi içindir..

Bu vesile ile ilâhî huzura yakınlık peydah eder.. Bu aldatma işi, orada
temkine çevrilir..

İşte.. o zaman da İblis’in hükmü kesilir..

Ve.. o an, velî için DİN GÜNÜ olur..

DİN GÜNÜ ise.. kıyamet günü dışında bir şey değildir..

Bir irfan sahibi: ÜÇÜNCÜ derecede fenaya varırsa.. yok olur; kendi gider
Hak kalırsa.. onun küçük kıyameti kopmuş olur..

İşte.. onun DİN GÜNÜ budur..

Bu işin izahında, bu kadarla yetindim.. Zira, bu sırrın ifşasına yol yoktur..

Bilesin ki..

Şeytanlar, İblisin – lânet üzerine – çocuklarıdır..

Bunun oluş şekli şöyledir:

Tabiî nefiste mekân tuttuktan sonra.. hayvanî âdetlere göre;
kalbdeki şehvet ateşi ile evlendi..

İşbu evlenmeden şeytanlar doğdu..

Onların doğuşu ateşten çıkan kıvılcımlar gibidir.. Yerden biten otlar gibidir..

Bu doğanlar, onun zürriyeti ve tebaasıdır..

Onlar kalbe; nefsanî hatıralara benzer şeyler sokarlar..
O hatıralarla insanları azdırırlar..

Kur’an-ı Kerim’de:

–  “Vesvas Hannas..”   ( 114 / 4 )

Tabir edilenler bunlardır..

İblis’in Âdemoğlu ile ortaklığı da, bu yoldandır..

Bu manayı Allah-u Taâlâ şöyle anlattı:

–  “Evlâd ve mallarında onlara ortak ol..”   ( 17 / 64 )

İşte.. onun ortaklık şekli budur..

Bu ortaklık sonunda Âdemoğlundan; kendisine tabiî ateşin
ağır bastığı kimse; maddî ruhlara katılır..

Kendisine nebatî, hayvanî  tabiat galip gelen kimse ise..
Âdemoğlu suretinde çıkar; ama o sırf şeytandır..

Bu mana ise.. şu âyet-i kerime ile anlatıldı:

–  “İnsanların ve cinlerin şeytanları..”   ( 6 / 12 )

Vasfı anlatıldığı gibi olan Âdemoğlu suretinde görülen kimseler,
İblis’in süvari alayıdır..

Ve.. bunlar: Ruhlara katılan şeytanlardan daha kuvvetlidirler..

Yine bunlar: Dünyada fitnelerin temelleridir..

Kalan şeytanlar ise.. onun fürurudur.. yaya askerleridir.. bu manada gelen
âyet-i kerime ise şöyledir:

–  “Süvarilerinle, yayalarınla onlara yaygara çıkar..”   ( 17 / 64 )

Bilesin ki..

İblis’in âletleri vardır.. Onların en kuvvetlisi; GAFLET olmuştur..

GAFLET: İblis için bir kılıçtır; onunla keser..

Bundan sonra ŞEHVET gelir..

ŞEHVET ise.. onun okudur.. öldüreceği kimseye atar; tutturur..

Bundan sonra RİYASET gelir..

RİYASET: İblis’in şatosu, kalesidir.. Oraya sığınır, işini sağlama alır..

Bundan sonra CEHALET gelir..

CEHALET binek gibidir.. Cahile biner; istediği yana sürer..

Sonra.. şiirler, atma hikâyeler, şaraplar, oyunlar vb. şeyler de
İblis’in harp âletleridir..

Kadınlara gelince.. bunlar İblis’in vekilleri ve tuzak ipleridir..

Her istediğini onlarla yapar.. Onun  harp âletleri arasında kadınlardan
daha kuvvetlisi yoktur..

İşbu anlatılanlar, şeytanın harp ettiği kıtal ettiği âletleridir..

Bunların dışında daha nice âletleri vardır.. Kendine göre bayramları da vardır..

Geceler, töhmet yerleri, çekişme vakti ve benzeri zamanlar..

Doğrusu bu kadardır.. Amma:

–  “Kalbi olanlar için.. Ya da, mana sözü kulağına düştüğü zaman,
tam huzur  içinde olan kimseler için..”   ( 50 / 37 )

Âyeti ile vasfı anlatılan kimselere bu kadar..

F A S I L :  5

Bilesin ki..

NEFS için, istilah yollu beş isim verilir..

Şöyle ki:

1. HAYVANΠ NEFS..
2. EMMARE  NEFS..
3. MÜLHİME NEFS..
4. LEVVAME NEFS..
  5. MUTMAİNE NEFS..

Bütün bu sayılan isimler, ruhun isimleridir..

NEFS’in hakikati ise.. ruhtur.. Ruhun hakikati ise.. Hak’tır..

Anla..

Şimdi o isimleri açıklayalım:

HAYVANΠ NEFS :

Bedeni idare etmesi itibarı ile, NEFS’e bu isim verilir..

Felsefecilere göre, HAYVANΠ NEFS : Damarlarda akan kandır..

Ne var ki bu görüş: Bizim mezhebimiz değildir..

EMMARE  NEFS :


Bu ismi almasının sebebi: Şehvet yollu tabiat iktizasını yerine getirdiği için
 bu isim verilir..

Bunları yaparken, emir ve yasaklara aldırış etmez.. Hayvanî bataklığa düşer..


MÜLHİME  NEFS :

Allah-u Taâlâ’nın ona hayrı ilham etmesi çiheti ile, NEFS’e bu isim verilir..

NEFS : Hayır cinsinden ne işlerse.. o ilâhî ilhamla olur.. Şer yönlü her ne yaparsa..
o da tabiatın iktizasıdır.. Bu iktiza NEFS için, iş yapma emridir..

Ve.. sanki o: Bu iktiza eden işleri yapmak için kendi kendine emir verir..
Bunun için ona:

– EMMARE NEFS..

Adı verilir.. İlâhî ilhamı alınca  da:

–  MÜLHİME NEFS..

Adı verilir..

LEVVAME  NEFS :


Bu ismi almasının sebebi: Bir dönüşe geçtiği, kendine yaramayan halleri
söküp attığı içindir..

Sanki o: Kendisine tehlike teşkil eden yollara saptığı için, kendini ayıplar;
levm eder..

İşte.. ona LEVVAME adının verilmesi bu sebebe dayanır..

MUTMAİNNE  NEFS :

Yüce Hak’ta sükûn bulması, onda itminana ermesi itibarı ile, bu isim verilir..

Bunun böyle olması için: Kötü filer, kökünden kesilmesi lâzımdır.
Kötü hatıralar da mutlaka bitmelidir..

Bir NEFİS’ten kötü hatıralar kesilmedikçe ona:


– MUTMAİNNE  NEFS..

Adı verilmez.. O, ancak LEVVAME olabilir..

Amma, bundan sonra, kötü hatıralar ondan mutlak bir surette kalkarsa.. tekrar:

MUTMAİNNE  NEFS :

Adını alır..

Ancak.. bu anlatılanlardan sonra.. onun cesedinde, bazı ruhî alâmetler
gözükürse..ki bunlar:

 Az vakitte çok yer kat etmek; gaybe ait işleri bilmek, gibi şeylerdir..
İşte.. o zaman NEFS’in adı: RUH olur..

Bundan sonra..

Kötü hatıraların kesildiği gibi, iyi hatıralar da kesilirse..ilâhî sıfatlarla sıfatlanırsa..
zata bağlı hakikatler de tahakkuk ederse..

İşte o zaman: Ârifin ismi, marufunun ismi olur.. Sıfatı onun sıfatı olur..
Zatı onun zatı olur..

Allah.. Hak söyler..

Bu yola hidayeti nasib eden Allah’tır..

 

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...