İnsan-ı Kamil – 58 / 1. Bölüm (Suret-i Muhammediye)

İnsan-ı Kamil                              Abdûlkerîm Ceylî

 


Bu eserden beklenen odur ki; 

Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..

 

58 – 1.  BÖLÜM

          S U R E T-İ   M U H A M M E D İ Y E

 

F A S I L : 1


O suret, öyle bir nurdur ki:

Allah-u Taâlâ, cenneti de cehennemi de ondan yarattı..

Orası öyle bir makamdır ki: Azap ve nimet tadı onda bulunur..

 

Öyle güzel nurlar ki kalbde daima parlar;
Güneş gibidir doğarken, örtülüdür onlar..

Hakk’ın zuhuru oldu ama ârif katında;
Hiç saklı duramazlar tecelliler saçarlar..

Kalbde kuvvetler var, adı olmuş: Musavvire,
Ne var ki onda toplanmıştır tümüyle sırlar..

Sayıldı onlar, huld cennetinden bir numune;
Köşk olarak, hayal  sahasında boy salarlar..

Verir türlü meyve mayhoşunu tatlısını;
Ağacında cennetin akik gibi parlarlar..

Halikın yaptığı neler var orda bilinmez;
Şu hakim müstesna, baş eğdi önünde kullar..

Onlar mahluk ama Halikına olmuş ayna;
Hükümde dağınıktır ama öze yakınlar..

Düşük görünür, ancak Allah katında yüce;
Açılırlar insanlar sır dahi olsalar..

Onlar aciz görünür mahluk olduklarından;
Ölü gibi, kuvvete boyun eğip dururlar..

İnsana ancak onlar ferah getirir zira;
Zâhir halinde onu hüzünler kovalarlar.

Akıllı kanmamalı onların süs ağına;
Olmamalı onlara hırs yollu sarılmalar..

Eğer diri olsalardı bakardın onlara;
Vuslattalar insanlardan kopuk sayılırlar..

İşbu sözler, nüktemizin üstünde kabuktur;
At kabukları, sana fayda sağlayamazlar..
l
Sözle geldi dile, hele bak bu hikmetlere;
Gizli yoldan ama, mana güneş gibi parlar..

Bilesin ki..

Allah-u Taâlâ sana marifeti yolunda başarı ihsan eylesin..

Ve.. seni zatına yakınlardan kılsın..

Allah-u Taâlâ, Muhammedî suretleri:  Bedi, Kadir ismi nurundan yarattı..

Mennan ve Kahir ismi ile de, ona baktı..

Bundan sonra: Latif, Gafir ismi ile ona tecelli etti..

İşbu tecelli anında; SURET-İ  MUHAMMEDİYE o tecelli icabı ikiye bölündü..
İki kısma ayrılır gibi bir hal aldı..

Allah-u Taâlâ sağa düşen yarısından, cenneti yarattı..
Burası, nimet sahiplerine saadet evi oldu..

Sola düşen yarısından ise.. cehennemi yarattı..
Burayı dalâlet ehli şakilerin yuvası yaptı..

Cennetleri yarattığı kısım; Mennan  ismi ile bakılan kısımdır..
O: Latif tecellinin sırrıdır.. Bütün kerimlerin mahalli orasıdır..

Allah-u Taâlâ’nın ateşi yarattığı kısma gelince:
Kahir ismi ile ona bakılmıştır..

Ve bu: Gafir ismi tecellisinin sırrını saklar..

Bura enlinin, sonunda hayra kabulüne işarettir..

Nitekim Resulullah S.A. cehennemden haber verirken şöyle buyurdu:

–  “Cebbar, ayağını  cehennemin üzerine koyunca cehennem şöyle der:

–  Yetti yetti..

Bundan sonra cehennemde kereviz otu biter..”

Anlatılan hadis-i şerifteki mana sırrı şudur:

Allah-u Taâlâ, cehennem ehli için azabı yaratınca onlarda, bu azaba dayanacak
gücü de yarattı..

Böyle olmasaydı: Helâk olurlardı, yok olurlardı.. azaptan da kurtulurlardı..

Durum böyle olunca: Kendilerine gelen azaba dayanmaları için,
kuvvet yaratılması gerekli oldu..

Böylece: onun azap cezasını tadarlar..

Bu durumu, şu âyet-i kerime ifade eder:

–  “Derileri yanıp, piştikçe; azabı tadıp durmaları için, onların derilerini
yeniden değiştiririz..”   ( 4 / 56 )

Burada derilerin değiştirilmesi: Onlarda olmayan yeni bir kuvvetin gelmesidir..

Böyle olunca; Onlar, içlerinden şöyle derler:

– Belki de, bize şöyle şöyle bir azap olunacak..

Bu durumu, azabı tatmaları için, kendilerine gelen yeni kuvvetten anlarlar..

Allah bu duyguyu onlara verir; anlarlar.. Sonra azap gelir; azap olunurlar..

Onların içinde olan bu keşfi; kendilerine olan bir azap müjdecisi gibidir..

Böyle olması, onlara ihanet üzerine ihanet olur..

Nitekim, aynı şekilde, cennet ehli de, nimet gelmeden önce,
nimetin müjdesini alırlar..

 

Sonra..

Cehennem ehlinden bir azap gidip, diğer azap gelince,
kendilerine verilen ilk kuvveler ayrılıp gitmez..

Çünkü o: İhsan eliyle kendilerine verilen bir hibedir..
Hak Taâlâ hibesinden dönmez..

Azaba gelince: Kahır eliyle gelmiştir..Onu değiştirmesi,
yerine yenisini getirmesi hakkıdır..

Böylece onlar: Her azapta yeni bir kuvvet kazanırlar..
Taa, kendilerinde hibe yollu bulunan kuvvetler, ilâhî bir kuvvet eseri
zâhir oluncaya kadar..

O kuvvet zâhir olunca, onları çeker götürür..

İşte o zaman: Cebbar olan Allah kademini ateşe basar..

Hak sıfatları bir kimsede zâhir olduktan sonra, ona şekavet gelmez artık..

 

Bilesin ki..

Cebbarın onlara zuhuru, sözü edilen ilâhi kuvvet sayesinde olmuştur..

Ki bu kuvveti onlara göstermiştir: Bu gösterme ise.. her şeyde vuslat sebebi olan
bir münasebet icabıdır..

İşte.. anlatılan mana icabı olarak, Yüce Hak kademini ateş üzerine koyar..

Ve o zaman: Ateş zelil  olur; boyun eğer..

Nitekim bu mana; ateşin:

– “Yetti yetti..”

Demesinden anlaşılır..

Anlatıldığı gibi bir söz: Zillet halinden gelen bir sözdür.. Ama izzet kahrı altında..

Ve.. o zaman azap gider..

 

Bilesin ki..

Ateş vucüdda aslî bir varlık olmayınca, işin sonunda zail olup gider..

Bu işin inceliği şu manaya dayanır: Ateşin yaratıldığı sıfat mesbuktur..
Mesbuk ise.. sabıkın bir dalıdır..

Bu mana:

–  “Rahmetim gazabımı sebkat etti..”

Cümlesinin manasıdır..

Bu durumda asıl olan sabıktır.. Mesbuk ise.. onun bir dalıdır..

Hele rahmetin durumuna bir bak ki: Önden sona, varlığa hükmünü geçirir..
Onun öyle oluşu, asıl oluşundan ileri gelir..

Amma gazap böyle değildir..  O hükmünü önden sona varlığa geçiremez.

Kaldı ki: Allah-u Taâlâ mahluku yoktan yaratmıştır.. Böyle yaratışı
 ona rahmeti icabıdır..

Gazabından ötürü değildir.. O bir günah işlememiştir ki:
Gazaba hak kazansın..

Hele bir bak Sübhan olan Allah şöyle buyurdu:

–  “Rahmetim her şeyi kapladı..”   ( 7 / 156 )

–  Gazabım her şeyi kapladı..

Buyurmadı.. Çünkü o: Eşyayı zatından rahmet olarak yarattı..

İşte.. bu işaretten anlaşılıyor ki: Gazap varlığın sonuna kadar gidemez..


Bu manada bir sır var ki, şöyledir: Rahmet, zata bağlı bir sıfattır..
Yani: Sübhan olan Allah’ın zatına..

Gazaba gelince: Zata bağlı bir sıfat değildir..

Hele bir bak ki:

– Rahman ve Rahim..

 

Adını aldı; ama:

– Gadban ve gadub ..

 

Adını almadı.. Zira gazap adaleti icab ettiren bir sıfattır..

Adalete gelince: İki iş arasında verilen bir hükümden ibarettir..

Âdil ismi: Onun bir sıfatının ismidir..

Rahman ismi ise.. Onun zat ismidir..

Gaffar ismine bir bak.. O: Rahmetin icab ettirdiği nimete ait
zuhur yerlerinin ilkidir..

Nitekim o, sıfata geldi:

– Gafir, Gaffar ve Gafur..

 

Dendi..

Kahir ismine gelince.. ki o da: Cezaya ait zuhur yerlerinin ilkidir..
 ki adaletin icabıdır..

Bunda ancak iki sıfat bulunur.. Meselâ: Kahir ve Kahhar..
Kahur sıfatı gelmedi..

Bütün bu anlatılanlar, Rahmetin gazabı geçmesinin sırrıdır..

.

Bilesin ki:

Ateş vücutta geçici bir şey olduğundan; zevali caiz oldu..

Anlatıldığı gibi olmasaydı; zevali muhal olurdu..

– Ateşin zevali..

 

Demek:

– Kendisinden yakıcı kuvvetin gitmesi..

Demektir.. Bu durumda onun melekleri de geçip gider..

Ateş melekleri gidince de: Nimet melekleri gelir..

Nimet meleklerinin gelişi ile, o ateş yerinde kereviz otu biter..

O ot yeşildir..

Cennette renklerin en güzeli ise.. yeşildir..

Böylece durum değişiyor; önce cehennem olan şey, nimete çevriliyor.

Nitekim bu mana, İbrahim a.s. peygamberin kıssasında anlatıldı..

Allah-u Taâlâ onun ateşine şöyle buyurdu:

–  “İbrahim’e serin ve selâmet ol..”   ( 21 / 69 )

İşte o zaman, orada reyhanlar bitti.. Bahçeler oldu..

Ama yer değişmedi. Olduğu gibi kaldı..

Amma ateşi gitti..

Bu durumu şöyle anlatabilirsin:

– Ateş gitmedi.. Ancak azab elemi rahata çevrildi..

İştekıyametin cehennemi de böyledir..

Bu durum için, istersen şöyle diyebilirsin:

–  Cebbar kademini bastıktan sonra, cehennem zail olup gitti..

Ve.. istersen: Şöyle diyebilirsin..

–  O hali üzere baki kaldı.. Ancak cehennem ehlinin azabı
rahata çevrildi..

İşte.. durum bundan ibarettir..

 

Dünya hayatındaki nefsanî tabiatı; anlatılan duruma
benzetebiliriz..

Bir kimse, Hakk’ın cezbesine kapılır; mücahede ve riyazetle tezkiye yolunu
 tutarsa.. Cehennem ateşi için anlatılan durum, bu kimsenin haline uyar..

O zaman:

–  Nefsanî tabiat yok olup gitti..

Dersen, doğru söylemiş olursun..

– O, ilâhî nurların tezkiyesi altında kapalıdır..

Dersen; bu sözünde de sadık olursun..

 

Sonra…

Mücahede ve riyazetler.. ayrıca bunların benzeri meşakkat yollu işler..
cehennem ehlinin kıyamet günü uğrayacağı şiddet ve azap yerine geçer..

Ayrıca, âhirette azabın çeşitli oluşu, fazlası noksanı ile; burada yapılacak riyazat,
mücahede ve nefse muhalefet durumları
 misal gösterilebilir..

Amma nefsanî tabiatın tezkiyesinde yerini bulan kimse için..

Kaldı ki: Tabiî nefse tam manası ile yüklenmedikten sonra.. zail olmaz..
çok çok yorulmak lâzım..

Amma, tabiî havaya uymayan, tabiî arzular özünde yerleşmeyen için
böyle bir durum yoktur..

Yani: Şiddetli mücahede ve riyazat yoktur..

Bunun durumu: Az azap görüp sonra cennete çıkarılan gibidir..

 

Bu ilimleri bana bildiren ruh, şöyle anlattı:

–  Devamlı mücahede, riyazat ve muhalefetle zail olup giden bu işler,
Allah ehli zatların bir hazzıdır..

Onlar, bu hazlarını şu âyet-i kerimden alırlar:

–  “Sizden herkes, cehenneme uğrayacaktır..
Bu durum Rabbına gerekli bir hükümdür..”   ( 19 / 71 )

Onlar, dünyada iken, anlatılan sıkıntıdan sonra, cehennem ateşine uğramazlar..

Böyle olması: Allah’ın onlara bir lutfudur.. İnayetidir..

Böyle yapar ki: İkinci bir defa kuluna azab olmasın.. Ona ikinci bir sıkıntı gelmesin..

Dünyada iken, uğradığı sıkıntılar, âhirette olacak başka bir azaba karşılıktır..

Bu sözümün delili, Resulullah’ın S.A. şu hadis-i şerifidir:

– “Sıtma her müminin cehennemden hazzıdır..”

Sıtma, ateşin yerine kaim olunca; sana göre, riyazat, mücahede,
nefse muhalefet durumları nasıl olur?..

Halbuki bunlar, her şiddetli şeyden daha şiddetlidir.. Taa.. nefis temizliğini
buluncaya kadar, bunların zorluğu devam eder..

Anlatılan mana icabıdır ki; Resulullah S.A. efendimiz, nefisle mücahedeye:

– “C i h a d – ı  e k b e r..”

 

Dedi.. Kılıç çalınıp yapılan cihada ise:

  “Cihad-ı asgar..”

Adını verdi..

Açık olan şudur ki:  Sıtma, düşmanla karşılaşıp, vurup dürtüp,
harp etmekten daha kolaydır..

Hâsılı: Anlatılan düşmanla çarpışma zamanlarında hâsıl olan durum;

Allah ehline göre,nefisle cihad, ona muhalefet yanında
KÜÇÜK  CİHAD olmaktadır..

 

Bilesin ki..

Allah-u Taâlâ ateşi: Kahhar isminden yarattı..
Ve onu: Celâl isminin zuhur yeri kıldı..

Ve ona yedi tecelli eyledi.. Bu tecellilerden baplar hâsıl oldu..

Bu tecellilerin manaları var.. Şöyle ki:

BİRİNCİ  TECELLİ:


Bu tecelliyi Müntekim ismi ile yaptı..

Bu tecelli sonunda bir vadi açıldı..

Burada üç yüz altmış bin alt alta çukur vardır..

Bu cehennemin adı: LEZÂ’ dır..

Allah-u Taâlâ bu vadinin kapısını: Masiyet, cürüm gibi zulmetlerden yarattı..

Burası masiyet ehlinin mahallidir.. Bir de, kul hakkı bulunmayan
günah ehlinin yeridir..

Bu günah da, kulla Allah arasında kalan iştir..

Meselâ: Yalan, riya, livata, şarap içmek , farz emirleri terk etmek,
Allah’ın haram ettiği şeyleri mübah görmek gibi..

Bunlar mücrim kimselerdir..

Allah-u Taâlâ, bunlar için şöyle buyurdu:

– “Günahkâr, o günün azabından kurtulmak için şunları feda etmek ister:
Oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini aralarında barındıran
bütün soyunu, hatta yeryüzünde kim varsa hepsini..

 

Bunları feda etsin ve kurtulsun.. ama olmaz ki.. çünkü o halis alevdir..
LEZÂ’dır.. Bütün bedenin iç uzuvlarını  çekip koparandır..
Allah’ın taatından ve zikrinden dönüp kaçanı:

-G e l   g e l..

Diye çağırır.. Ayrıca masiyet, günah cinsi şeyleri biriktireni  de çağırır..”

(  70 / 11-18  )

Bu tabakadakilerin azabı zordur..

Ancak, bütün şiddetine rağmen, bundan sonrakilerin azabına nazaran
 en hafifidir.

İKİNCİ  TECELLİ:

Yani: Cehennem üzerine olan Allah-u Taâlâ’nın tecellisi..

Bu durumda oraya: Adil, ismi ile tecelli eyler..

Bu tecelli ile, cehennemde bir vadi açılır; adı: CAHİM olur..

Buranın alt alta, yedi yüz yirmi bin çukuru vardır..

Allah-u Taâlâ bu vadinin kapısını fücurdan yarattı..

Bu fücur şunlardır: Zulüm, taasup, batıl talep, tuğyan..

Burası: Haksız yere, Allah’ın kullarına saldıran, baş kaldıran, mallarını alan,
kanlarını akıtan, sövmek, gıybet vb. yollardan halkın namusuna
dil uzatan kimselerin yeridir..

Bu vadi, bundan önce anlatılan vadinin altındadır.. Katları da ona bakarak
kat kat fazladır..

Nitekim Allah-u Taâlâ, bu manada şöyle buyurdu:

–  “Gerçekten FÜCCAR,  CAHİM’dedir..”   ( 82 / 14 )

Burada FÜCCAR şunlardır: Yalan yere yemin edenler, zalimler,
insanlara sataşanlar..

Hâsılı: CAHİM zalimlerin meskenidir..

Yani: Haksız yere insanlara zulmedenlerin meskenidir..

Bu tabaka ehlinin azabı: Birinci tabaka ehlinin azabından çok çok şiddetlidir..


ÜÇÜNCÜ  TECELLİ:

Allah-u Taâlâ bu cehenneme tecellisini ŞEDİD ismi ile yapar..

Bu tecellinin sonunda bir vadi açılır..

Bu vadinin adı: ÜSRA olur..

Bu vadinin, 1.440.000  ( bir milyon dört yüz kırk bin ) alt alta çukuru vardır..

Allah-u Taâlâ, bu vadinin kapısını şunlardan yarattı:
Cimrilik ve çok mal yığmayı istemek.. Kin, hased, şehvet, dünya sevgisi
vb. daha nice şeyler…

Anlatılan huylardan kimde varsa.. burası onun meskenidir..

Bu vadi, bundan öncekinin altındadır.. Ve azabı, kat kat ondan şiddetlidir..


DÖRDÜNCÜ  TECELLİ:

Burada, Allah-u Taâlâ cehenneme  GAZAB ismi ile tecelli eder..

Ve.. orada bir vadi açılır..

Bu vadinin adı: HAVİYE olur..

Burası, cehennemin en alt katıdır..

Alt alta buranın, 1.880. 000  ( bir milyon sekiz yüz seksen bin ) çukuru vardır..

Biri buraya atılır.. Amma, iki çukur arasında o kadar mesafe vardır ki;
dünya saatleri boyunca orada yuvarlanır..

Ve.. saatler biter; yine de ikinci dip çukura varamaz..

Allah-u Taâlâ buranın kapısını: Nifak, riya, yalancı iddia vb. şeylerden yarattı..

Anlatılan huylardan kimde bir huy varsa.. orada kalır..

Bu manada gelen bir âyet-i  kerime şöyledir:

–  “Münafıklar, cehennemin en alt çukurundadır..”   ( 4 / 145 )

Buraya: HAVİYE, isminin verilmesi de, anlatılan mana icabıdır..

Bu tabaka, azab itibarı ile, bundan önceki tabakalardan daha zorludur..
Hem de kat kat..


BEŞİNCİ  TECELLİ:

Allah-u Taâlâ bu tecellisini:  MÜZİLL, ismi ile yapar..

Bu tecelli sonunda bir vadi açılır..

Bu vadinin adı: SAKAR olur..

Bu vadinin alt alta, 5.760.000  ( beş milyon yedi yüz altmış bin ) çukuru vardır..

Allah-u Taâlâ bu vadinin kapısını  KİBİRLENME  huyundan yarattı..

Allah-u Taâlâ burada: Firavunlar,
haksız yere üstün görünüp zulüm yolunu tutanları zillete düşürür..

Allah-u Taâlâ:  GAYYUR  sıfatının sahibidir..

Her kim, onun sıfatlarından birine, yahut isimlerinden birine iddia yollu
hak etmediği halde sahip çıkmak isterse..

 İşler ters döner.. İddia ettiğinin zıddı ile,Allah-u Taâlâ kıyamet günü
ona azab eder..

Anlatılan kimseler de: Yeryüzünde kibre daldıkları, haksız yere
yüce Hakk’ın sıfatını takındıkları için: MÜZİLL, ismi ile tecelli eder..

Bu manada gelen âyet-i kerime şöyledir:

–  “Sonra.. döndü.. kibre kapıldı..”   ( 74 / 23 )

Sonra şöyle dediğini anlattı:

–  “Bu, ancak  beşer sözüdür.. Ve onu SAKAR’a sokacağım..”   ( 74 / 25 – 26 )

Daha açık manası şudur:

–  Allah’a ibadetten, onun yüce saltanatı karşısında eğilmekten, döndü..

Kibir yolunu tutmaya yöneldi.. Allah’a ibadet etmek istemedi..

Bir iman bağına girmemek için, şöyle dedi:

–  Bu bir beşer sözüdür..

O söylesin.. SAKAR cehennemine sokacağım..


ALTINCI   TECELLİ:

Burada, cehenneme: ZÜLBATŞ  ismi ile tecelli eder..

Bu tecelli sonunda cehennemde bir vadi açılır..

Bu vadinin adı:  ŞAİR  olur..

Bu vadinin  11.520.000   ( On bir milyon beş yüz yirmi bin )  çukuru vardır..

Burada, her çukur arasındaki mesafe: Dünya ehlinin nüfusu kadar uzundur..

Bu cehennem katının kapısını, Allah-u Taâlâ şeytanlıktan yarattı..

Bu, bir ateştir..

Tabiat kıvılcımı ile nefis duhanından çıkar..

Bu olanların sonunda: Fitneler olur.. Gazap meydana gelir.. Şehvet çıkar..
Mekir, ilhad vb. durumlar hâsıl olur..

Bu anlatılan huylardan biri, bir kimsede bulunursa.. şeytanlarla beraber
anlatılan vadide kalır..

Bu manada gelen âyet-i kerime şöyledir:

–  “Biz onları, şeytanlara atmaya yarar kıldık..Ve onlara:
ŞAİR azabı hazırladık..”  ( 67 / 5 )


YEDİNCİ  TECELLİ:

Allah-u Taâlâ cehenneme, bu tecellisini:  ELİM İTAB SAHİBİ  ismi ile yapar..

Bu tecelli sonunda, oraya bir vadi açılır..

Bu vadinin adı: CEHENNEM  olur..

Buranın, 23.040.000  ( yirmi üç milyon kırk bin )  çukuru vardır..

Bu çukurlar arasında, senelerin yolu vardır..

Onun sonuna varılması imkânsızdır.. Meğer ki, kudret yolu ile ola..

Ya da, hikmet tertibinden bir durum hâsıl ola..

Başka türlü olamaz..

Kudret durumuna gelince: Sonsuzu, bir sonu var gibi gösterebilir..

Nihayeti olmayan bir şeyi, kolay, sonu varmış gibi ortaya atabilir..

Sonra..

Kıyamet hallerinin her biri, ya da pek çoğu, kudret yolu ile gelmektedir..

Sebebine gelince: Dünya hikmet yeridir.. Âhiret ise kudret yeridir..

Hatta cehennem ehli hallerinden bir hal, ve cennet ehli hallerinden bir hal,
sahibini ezelden ebede kadar alıp götürür..

Bunun ne önü bulunur; ne de sonu..

Meselâ: O ezelden ebede kadar uzun görünen mikdar, sayısız bir andan ve
bir vakitten ibarettir..

Sonra başka bir şekle girer..

Yani: Allah-u Taâlâ’nın muradı ne ise öyle..

Burada anlatılan, şaşırtıcı bir sırdır.. Bunu akıl kabul edemez..
Belki de, böyle bir şeye aklın gücü yetmez..

Sebebine gelince: Akıl, hikmet bağları ile bağlıdır.. Keşif ise.. kudrete bağlıdır..

Durum böyle olunca: Anlatılanı ancak keşif sahibi olan anlar..

Sonra..

Allah-u Taâlâ, bu tabakanın kapısınıküfür ve şirkten yarattı..

Bu manada gelen âyet-i kerime şöyledir:

–  “Kitap ehlinden ve müşriklerden, ebedî cehennem ateşinde kalacaklardır..
 Halkın şerlisi bunlardır..”   (  97 / 6 )

Dolayısı ile, bunların azabı, azabın şerlisi olacaktır..

Çünkü, cehennemin azap işine bir son yoktur..

Kaldı ki bu, âyetin de manasıdır:

–  “O gün cehenneme:

–  Doldun mu?..

Diye soracağız; şöyle diyecek:

–  Daha fazla yok mu?..”   ( 50 / 30 )


Bilesin ki:

Cehennem tabakalarından her tabakada bulunan, o tabaka çukurlarından
her birine, ayrı ayrı girip dalmadıkça çıkamazlar..

Ancak, onlardan bazılarının o çukurlara dalışı, Allah tarafından kolay olur..
Bazısına da zor gelir..

Orada olan, cehennemin bütün çukurlarına  dalmayı tamamladıktan sonra:
Cebbar kademini oraya basar.. ki bunun manası daha önce
hadis-i şerifle anlatıldı..

.
Burada ince bir sır vardır..

Cebbar’ın kadem basması, herkes için ayrı ayrı olur..

Sonra da, cehennem tabakaları için olur..

Ancak, bu kadem basma işi; bütün sayılarına rağmen bir süre içinde
ve bir günde olur..

Böyle olmasına rağmen, bir zaman içindeki bu ayrılığı ve bu farkı
cehennem ehli için ilâhî kudret orada zuhura getirmiştir..

Bu durum, akılları hayrete daldıracak bir durumdur..

Ve.. ancak: İlâhî bir keşifle bilinir..


Sonra..

 

Allah-u Taâlâ, bu cehennem maliki hazinleri, şiddet mazharı kıldı..

Çünkü, onun makamı: Şedid’ül – kuva’dır..

Hele Allah-u Taâlâ’nın cehennem ehline tecelli eylediği işlerin tümüne bir bak..

Onların hepsi: Şiddet manası taşır..

Bu sebeple: Malik için, cehennem tabakalarının tümünde saltanat vardır..

Bu sebeple cehennemin hazinedarı, saklayıcısı ve koruyucusu olmuştur..

Azap meleklerine gelince: Şiddet hakikatinin inceliklerinden meydana
gelmişlerdir..

Nitekim, bu manada gelen âyet-i kerime şöyledir..

–  “Onlara memur edilen, sert ve şiddetli melekler vardır..”   ( 66 / 6 )

Sonra..  bilesin ki..

Cehennem ehli, cehennemin bir tabakasından onun gayrı bir tabakaya
naklolunurlar..

Azabı hafiflesin diye, alt tabakada bulunan üst tabakaya çıkarılır..

Azabı şiddetlensin, diye üst tabakada bulunan alt tabakaya indirilir..

Bütün bunların oluşu: Allah’ın dilediği kadardır..

Yani: Cehennem ehlinin azabının artması ve azalması babında
ne muradı varsa öyle olur..

 

       Cehennem ehlinin sayılamayacak kadar çok halleri vardır..

Hepsi de hayret verici şeylerdir..

E ğ e r:

Her tabakada bulunanları, onların çeşitlerini, her çukuru dolduran kimseleri;

Bunlara tevkil edilen melekleri ve çeşitlerini anlatma yolunu tutsak..

Ş a y e t:

Mümin olduğu halde, zâhirî bir cürüm işlemediği halde bunların arasına:

–  “Özellikle, zalimlerden size sıçrayacak fitneden sakınınız..”   ( 8 / 25 )

Âyet-i kerimesi sırrı icabı, düşeni anlatmaya başlasak..

Bir de: Bunların dışında; cehennem ehli tabakalarından olduğu halde;
ilâhî kudretle: Müminlerin dahi dünya hayatında eremediklerihakikatı bulanları
anlatmaya kalksaydık..

Nice ciltler dolardı..

Nitekim ben, Eflatun’la buluştum.. Zâhir ehli onu: Kâfir sayar..

Ve onu: Gayb âlemini nurla, aydınlıkla doldurmuş gördüm..

Ve onu: Öyle bir makam tutmuş gördüm ki; evliyadan hiç birinde
öyle makam görmedim.

Ona sordum:

–   Sen kimsin?..

Şöyle anlattı:

–  Ben zamanın kutbuyum.. Zamanların birinci geleniyim..

Hâsılı: Buna benzer daha ne acaib ve garaib işler gördük.. Ancak,
onların hiç birini ifşa şart değildir..

Burada, sana nice sırları işaret ettik..

Hem de, çok çok..

Bizim için, bu dilin dışında nekadar anlatmak mümkünse
o kadarını anlattık..

Durum böyle olunca, hitaplardaki kabuğu at; özü al..

Amma öz sahibi kimselerden isen..

Bu kitap, öyle ilimleri kaplamıştır ki; bunu anladıktan sonra,
cehennem ehlinin halini, bunun dışında bir şeyle anlamaya hacet kalmaz..

Kaldı ki: Azap çeşitlerini anlatmak, azap meleklerinin şiddet sıfatlarını
anlatmak dahi bize göre değildir..

Diğer kitaplar, onların tafsili ile doludur..

Onun için biz: Uzun anlatmayı bırakıp bu kadarla yetiniyoruz..


Bilesin ki..

Cehennem ehli için, orada bir lezzet vardır..

Onların bu lezzeti, muharebe ve döğüş ehlinin lezzetine benzer..

Ama bu lezzet, o iş için yaratılmışlara göre olan bir lezzettir..

Biz, nice insanlar gördük  ki: Muharebe ve döğüşüp vuruşmaktan
 lezzet duyarlar..

Halbuki onlar: Bu işten elem duyduklarını da bilen kimselerdi..
Lâkinonların öze yerleşen rububiyeti; onları bu işe dalmaya dayandırır..

Cehennem ehlinin, bunun dışında duyacağı bir lezzet vardır ki:
Bu, uyuzdan duyulan bir lezzete benzer..

Bu kimse, derisinin yüzüleceğini bildiği halde kaşınır.. Bundan da lezzet alır..

Bu kimse, lezzet ve azap içinde bulunan bir kimse gibidir..

İsterse, görüşünü savunma babında getirdiği misâlde hatalı olsun..

Biz, böylesine şahid olduk..

Hindistan’ın Kâşî nam beldesinde birini gördüm..

Sene: 790 idi..

Oranın büyüklerinden üç kişiyi ayrı ayrı yerde taammüden öldürdü..

Birini, öldürünce koşup öbürüne gitti, daha sonra da öbür kalanı öldürdü..

Böylece üç kişiyi hakladı..

Yakalanıp boynu vurulmak üzere, getirilince, yanına vardım:

–  Ne yaptın böyle?..

Deyince bana şöyle dedi:

–  Ben öyle güzel bir şey yaptım ki sorma..

Böyle söylerken, yaptığı işin, muazzam bir iş olduğunu anlatıyordu..
Onu güzel bir lezzet içinde buldum..

Ömrüm hakkı için: Onun, daha önce böyle bir lezzet duyduğunu sanmıyorum..

Halbuki oO anda dövülecek, bağlanacak ve o girdiği yola sapanlar gibi
asılacaktı..

Bütün bunları biliyor, ayrıca özünde bir lezzet duyuyordu..

Cehennem ehli için bir başka lezzet daha var ki..
Bu da akıllı geçinen birinin, cahil birini hatalı çıkarması anında olur..

Bir cahil vardır; talihi yar olmuş, gecesi, gündüzü müsait gitmiş
bir bolluk içine düşmüştür..

Bu akıllı geçinen kimse, sıkışık durumunda, cahilin işlerini beğenmekte ise de,
onun gibi olmaya razı olmaz.. Onun için hâsıl olan kendisine de
olması için, cahilin yaptığını yapmaz..

Dolayısı ile, onun erdiği saadete ermez, şekavet denizine dalar gider..

Nefsinin riyasetine takılır; aklının, fikrinin hükmünce yürür;
nefsinin hali ile lezzet bulur.. Cahilin durumundan nefret ettiği için,
kendi zor durumundan lezzet alır kalır..

Yukarıda anlatılan cehennem ehlinin daha nice lezzeti vardır..

Hatta, ben bir cemaatı gördüm.. Bunlar, cehennem azabının en şiddetlisine
 çarpılmıştı..

Onları bu hali ile gördüm; hatta, kendilerine cennet arz olunduğu zaman,
istemediler..

Bu taifenin hali bu idi..

Bunun dışında kalan bir taifenin hali ise.. Tam bunun aksine idi.

Bunlar cennetten bir şey koklamak, oranın suyundan bir yudum içmek
istiyorlardı..

Allah-u Taâlâ, onları şöyle anlattı:

– “Cehennem ehli, cennet ehline şöyle seslenir:

–  Bize, sudan, veya Allah’ın size nasib ettiğinden yollayın..

Cennettekiler şöyle derler:

–  Allah ikisini de kâfirlere haram kıldı..”

(  7 / 50  )

 

Bilesin ki..

Anlattıklarımızın tümü, cehennem ehli için belli bir ölçü değildir..
Hepsi aynı şekilde sürüp gitmez..

Onlar, cins cins, çeşit çeşit ayrılır..

Bazıları, çektikleri azabdan lezzet duyarlar..

Bazıları, yalnız azap çeker.. Başka bir şey duymaz.. Azabında
hiçbir lezzeti yoktur.. Çektikleri azaptan şiddetle nefret ettikleri de vakidir..

Bazılarını azaba atan, dünyadaki çok akıllarıdır..

Bazılarını da, azaba iten, dünyadaki cehaletleridir..

Bazılarını da, itikadları azaba sokmuştur..

Bazılarının dahi, amelleri o azaba uğramasına sebep olmuştur..

Bunların bir kısımları var ki: Bunları azaba sokan, kendilerinde
olmayan şeyle halkın övgüsüdür..

Bazılarının azaba uğramasına ise.. Onda olan kabahat, iyilik cinsi şeyleri
söylemeleri, yahut onda olmayan kötülükleri anlatmalarıdır..

Hâsılı: Cehennem ehlinin hali cidden şaşılacak derecede garip bir şeydir..

Bu durum, şu kudsî hadisle daha iyi anlatılır:

– “Şunlar cehennemlik olmuş: hiç önem vermem..
Şunlar dahi cennetlik olmuş; bunlara da önem vermem..”

 

Sonra.. şunu da bilesin ki..

Cehennem ehlinden öyle kimseler vardır ki:
Bunlar, Allah katında cennet ehlinin pek çoğunu fazilet itibarı ile geçerler..

Allah-u Taâlâ onlara tecelli eylesin; diye şekavet evine koymuştur..

Böylece oŞakiler zümresi içinde nazar eylediği mahal olur..

Bu duyulmamış bir sırdır; şaşılacak bir şeydir..

Allah-u Taâlâ istediğini yapar; dilediği hükmü verir..

 

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...