İnsan-ı Kamil – 41. Bölüm (Tur)

İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî

 

Bu eserden beklenen odur ki; 
Salik için , en yüce refikîne ileten ola..
Ama, ince, düşünceli, nazik, kibar arkadaş gibi..


41. BÖLÜM

Tur – Kitab-ı Mestur – Rakk-ı Menşur – Beyt-Mamur –
Sakf-ı Merfu – Bahr-i Mescur

 

Bilesin ki..

Yukarıda anlatılan lafızlar şu manaya gelen âyetlerdir:

–  “And olsun tura.. Yaygın kâğıtlarla yazılmış kitaba.. Mamur eve..
Yükseltilmiş tavana.. Dolan denize..”   ( 52/1-6 )

Önce, sana ve bize: Allah-u Taâlâ’dan başarı dilerim..

Sonra..

Bilesin ki..

Bu bölüm: Bu kitabın bütün bölümlerinin özüdür.. hülâsasıdır..

Hemen hepsinin dayandığı bu bölümdür..

Bunu şu sebeple söylüyorum: Taki, bu bölümde anlatılacakları,
dikkat ve huzur içinde okuyup düşünesin..

Hem de, derin derin..

Burada sana neler anlatılacak?. Bak, oku ve iyi anlamaya çalış..

Zâhiri lafızlara bakmak ve onları okumakla kalma.. Onlarla yetinme..
Daha ötesini iste..

Özellikle, üzerine parmak basıp dikkat çektiğimiz noktalarda..
İncelik taşıyan ibarelerle anlattıklarımızda..

Bilesin ki..

Bu TUR, bölümünde anlatılan manaların tümü.. hatta,
diğer bölümlerde geçenlerin tümü:

Şeriat ehlinin kavline göre; dış manalarına dayanılacak olsa dahi..
onun Batıni yönünde murad olunan sensin..

Ve.. senin benliğin bütün bu ibareleri kapsamına alır..

Bunda manaların çokluğu, sendeki benliğin gösterdiği çeşitli yüzlerdir..
Onların hemen hepsini, kendinde gör..

Çünkü: Bütün bu isimlerle isimlendirilen sensin.. Bütün bu sıfatlarla
sıfat alan sensin..

Yukarıda anlatılanları dikkate alarak bilesin ki..

TUR: Nefsindir.. Yani: Senin nefsin..

Bu manada buyurulan âyet-i kerime şöyledir:

  “TUR-U  eymen canibinden ona nida ettik..”   ( 9/52 )

Yani: Nefis canibinden..

Burada bilinen bir şey daha var ki, o da: Eymen’in dışında kalan TUR’dur..

Bu TUR, ise.. Musa’ya a.s. tecelli gelen dağdır..

Musa’ya a.s. orada tecelli olmuştur..

Tıpkı: Ehlullah’a, izbelerde, vadilerde gelen tecelli gibi..

Bu manada, Musa’ya a.s. gelen tecelli ancak, onun nefsi canibinden gelmiştir..

Bu tecelli dağ canibinden gelmemiştir..

Dağ ise.. Musa’nın a.s. ibadet ettiği bir mahaldir..

Orada bazı işler olmuştur..

a)  Dağın parçalanması..
b)  Musa’nın a.s. bayılması..

Dağın parçalanması: Musa’nın a.s. nefsinden yana
Allah’ta fena bulmasıdır..

Musa’nın a.s. bayılması: Kendi varlığından geçmesi,
kendi yok olarak Hak’la var olmasıdır..

Musa a.s. yok oldu..

Sanki: Kul, hiç yokmuş..
Sanki: Yüce Hak, ezelîdir..

Musa a.s. Rabbını görmediancak, Allah Allah’ı gördü..

Bu makam ise.. ondan:

–  M u s a..

Tabir edilir..

İşte.. bu manaya işaret olarak, Yüce Sübhan Hak, şöyle buyurdu:

–  “Ya Musa, sen beni hiçbir zaman göremeyeceksin..”   ( 7/143 )

Bunun manası şudur:

–  Sen mevcud oldukça, ben senden yana yokum.. Beni bulunca da,
sen yok olursun..

Zira: Kadim zatın zuhurundamahlukun kalması imkânsızdır..

Aynı manaya işaret olarak, Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir:

–  Mahluk ( muhdes ), kadim zata arkadaş olunca, eseri kalmadı..

Aynı manada, Hz. Ali r.a. şöyle buyurdu:

– Ben kaybolunca, o aşikâr olur; o aşikâr olunca ben kaybolurum..

Yine bu manaya işaret olarak, Allah-u Taâlâ, Musa’ya a.s. şöyle buyurdu:

–  “Nefsinden ayrıl da gel..”

Bu yolu, Musa’nın a.s. şu sorusu üzerine tarif etmişti:

–  Ya Rabbi, sana nasıl varayım?..

Buraya kadar anlatılan manalara dayanarak bildin ki:
TUR, sensin..
 senin nefsin batınî yönüdür..

Dilde anlatılırken, bu batınî yöne:

–  İnsanda bulunan ilâhî hakikat..

Tabir edilir.. Buradaki insana:

–  Halk..  yaratılmış – ..

Denilmesi mecazî yoldandır..

TUR, üzerine açıkladığımız fikri teyid babında, şu hadis-i şerife bak:

–  “Rahman’ın nefesini yemen canibinden alıyorum..”

Bu hadis-i şerif üzerine biraz açılalım.. Şöyle ki:

Yukarıda anlattık!  TUR-U eymen işte bu nefistir.. Eymensiz olan TUR ise..
o anlatılan dağdır..

Resulullah S.A. efendimiz ise.. bu hadisinde:

–  “Y e m e n..”

Demekle yetindi.. Ve şu manaya  dikkati çekti: Rahman’ın nefesini,
kendi nefsinden alıyor
..

–  “Rahmanın nefesi..”

İse.. isimlerinde ve sıfatlarında onun zuhurudur..

Bu manada buyurulan bir âyet-i kerime şöyledir:

–  “Yemin sabahın nefeslenmesine..”   ( 81/18 )

Yani: Zuhuruna..

Yukarıda anlatılan manaları bildikten sonra..

–  KİTAB-I MESTUR..  ( yazılmış Kitab )

Dediğimizin manasını anlatacağız..

Bütün dalları ve kısımları üzerine o: Mutlak varlıktır..
Hatta, halka ait itibarları ile..

Ve.. mutlak varlık :

–  M E S T U R..

Tabir edilendir..

Yani: Mevcuddur.. Yazılmış satırlar halinde; Melekûtta meşhurdur..

Sonra oLevh-ü mahfuzdur..

Bu mülk âleminde, onun benzeri insan mukabilidir. Bundan ise:

–  RAKK-I MENŞUR..   ( Yaygın kâğıt ).

Diye tabir edilir..

–  RAKK   ( kâğıt )

İle teşbih yollu anlatılması, asl’ ve fıtrî bir baskı ile, eşyanın
onda var olmasıdır..

Ve.. bütün mevcudatın varlığı ondadır.. O kadar ki: Hiçbir şey,
ondan eksik değildir..

Bu ise..

–  MENŞUR..   ( yaygın )

Tabiri ile anlatılır..

Bunu, şu cümle ile, daha iyi anlatabiliriz:

–  Bir kitap, açılıp yayıldığı zaman; onda olan her şey bilinir..

Bu durumda:

–  RAKK-I  MENŞUR..

Olan ve:

–  ­Yaygın Kitab..

Manasına gelen cümle de, levh-ü mahfuz olur.. Bunun benzeri de, insan ruhudur..

Haliyle oradaki bu benzerlik: Eşyayı kabulü ve varlıkların ondaki basılı şeklidir..

Levhün zatı ise, budur.. Aralarında hiç ayrılık yoktur..

–  BEYT-İ  MAMUR..

Cümlesine gelelim.. Ki bu:

–  İmar edilmiş ev.

Manasına gelir..

Bu, bir mahaldir ki: Allah onu zatına has eylemiştir.. Bunun için onu:
Yerden semaya kaldırmıştır.. Onu meleklerle şenlendirmiştir..

Bunun benzeri: İnsanın kalbidir..

Çünkü: İnsanın kalbi, Hakkın mahallidir..

Orası da, imar edenden hali kalmaz; hem de, hiç bir zaman..

Onun imarı: Ya kudsî ve ilâhi yoldan olur.. Yahut, melekî yoldan..
Ya da, şeytanî yoldan..

Yahut nefsanî.. Ki bu nefsanî oluş: Hayvanî ruhtur..

Hâsılı: O kalb, daima içinde bulunan sakinleri ile imar edilir..

Nitekim bu mana, şu âyet-i kerimede daha açık anlatılır:

–  “Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a iman edenler imar eder..”

Yani: İkamet eder.. Çünkü, imaret;

– Sakin olanlar..

Şeklinde kullanılan tabirin manasıdır..

–  SAKF-I  MERFU..   ( yükseltilmiş tavan )

Tabirine gelince.. İlâhî vasıf taşıyan yüce mekândır..O mekân ise.. bu kalbdedir..

Yüce Allah kalbi:

–  MAMUR  EV..

Şekline benzetince, ilâhî hakikatın da onun için:

–  YÜKSELTİLMİŞ  TAVAN..

Olması icab eder..

Tavan, evden sayılır..

Mamur evin tavanı ise: Ulûhiyet olur..

Beyt ise.. kalbdir..

Tavan, nasıl evden sayılır ve onun bir parçası olursa..
Allah’ı sığdıran kalb de, aynı şekilde evdendir; onun bir bölümüdür.

Bu manaya göre: Küll, Vasi’ ( içe alan ) küll; mevsu’ ( içe alınan ) cüzdür..

Tevessü’ – genişletme – dilinde işin hakikatı bu merkezde olduğu için,
verilen mana yadırganmasın..

Bu bir teşbihtir. Benzetmedir..

Amma, Yüce Hakkın asıl durumuna uymaz..

Zira, onun hükmü ve vasfı: Eşyayı içine almaktır.. Eşyanın da, onu:
İçine alıp sığdıramayacağıdır..

Kaldı ki, onda: Ne parça tabiri vardır; ne de bütün..

Çünkü o: Kendi kudsiyetinde bu anlatılan şekillerden münezzehtir..

Hâsılı: Bütün bu teşbihleri bir yana bırak..

Ve.. anla, bil: Aynî varlık yönünden Allah için olan nedir?..

Yine bil: Hükmî varlık yönüyle sübhan olan Allah için olan nedir?..

Anla: o, kimdir?..
Anla: Sen, kimsin?..

Ve.. sen, ne ilesin?.. O, ne iledir?..

..  Ve sen, hangi şeyle ona mugayirsin.. Ve o: Hangi vasıfları ile
senin noksan hallerinden yana münezzehtir..

Şunu da bil: Seninle onun beynindeki bağlantıyı hangi yönden sağladın?..
buldun?..

Ve.. anlatılan bağlantı, hangi yönden kesildi; kaybettin?..

Anlatılan halleri, bu ibarelere dalarak düşün..

Bunlar, öyle ibarelerdir ki: Hakkın sırlarını; hem açık, hem de
işaretle anlatmaktadır..

Gelelim:

–  BAHR-İ  MESCUR..

Cümlesine.. ki bu..

–  Dolan deniz..

Manasınadır..

Bu cümlenin bize göre manası:

–  Saklı ilim.. gizli sır..

Demektir..

Anlatılan sır, öyle bir sırdır ki: KÂF ile NUN arasındadır..

İşaret dili, ancak bu kadar anlatır..

Zâhirî tabire gelince; rivayeti şöyledir:

–  Arşın altında bir denizdir.. Cebrail o denize her gün girer..

Oradan çıkınca: Kanatlarını çırpar.. Ondan yetmiş bin damla olup düşer..

Allah-u Taâlâ, o damlaların her birinden bir melek yaratır..
Hepside ilâhî ilim taşımaktadır..

İşte.. bu meleklerdir ki: Beyt-i mamurun bir kapısından girer ve
bir kapısından çıkarlar.. Bir daha da, oraya dönmezler..

Kıyamete kadar, bu iş, böylece sürüp gider..

Açıktan anlattığımız bu manaları anlamaya çalış..

Çeşitli yollardan işaret ettiklerimizi de öğrenmeye bak..

Hele bir bak: Bu deniz niçin sana doldu?..

Ve.. bu tan yerinin ağarmasına niçin engel olundu?..

Acaba bu: Aklın kavrama işindeki kusuru mudur?..

Yoksa.. ilâhî bir kıskançlık mı?.. Ki bu kıskançlık, onun çözülmesine
engel oldu?..

Nitekim bu manada, Resulullah S.A. efendimiz şöyle buyurdu:

–  “Miraca götürüldüğümde, bana üç ilim verildi:
Bunlardan birini gizlemek için, benden söz alındı..”

Bu hadisin devamı vardır; tamamı daha önce anlatıldı..

Hâsılı: Burada satırlar halinde yazıp anlattıklarımızın tümü:
O dolu denizin köpüklerindendir.. Delik kulaklara asılan boncuklar değil..

Bu, bize zâhir olandır.. Ondan hiçbir şeyi gizlemedik..Hemen hepsini,
ya işaretle yerine koyduk; ya da, anlatırken edebî bir terim kullanarak..

Bir yönüyle misal getirip açıkladık.. Ta ki, onu: Yabancıdan alalım..

Yukarıdaki cümleleri sıralamaktan muradım:
Hayır babında kapsamına neleri aldığını anlatmaktır..

Çünkü bu: Öyle bir kitaptır ki, bu zamana kadar bir benzeri gelmedi..

Bunun izah şekli gibi bir izah, asırlarca yapılmamıştır..

Anla.. düşün..

Babadan bahtiyar olup, saadeti bulan o kimsedir ki: Bu kitabı okur..

Okuyamazsa, onu okumak için tahsili yoluna koşar..

Allah..  Hak söyler.

Bu yola hidayeti nasib eden Allah’tır..

<– geriileri –>

Check Also

İnsan-ı Kamil – Abdûlkerîm Ceylî

             İnsan-ı Kamil                                 Abdûlkerîm Ceylî              Bu eserden beklenen odur ki; Salik için , en ...